01.09.2020 - 19:18 | Son Güncellenme:
AA
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Milletin gözüyle tarihimize bakanlar, Malazgirt ile 30 Ağustos arasında çelişki ya da birbirine alternatif iki mesaj görmez." dedi.
Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
Hazreti Hüseyin'in Kerbela'da Aşure Günü'nde şehit edilişinin ve bu acının ilk andaki gibi taze olduğunu ifade eden Çelik, "Bu acının yaşanmasından Kerbela şehitleri adına pek çok söz söylendi. Hepsinin özü, şartlar ne olursa olsun zulme karşı çıkmak, hakikatin şahitleri ve şehitleri olmak gerçek insan olmanın ölçüsüdür." dedi.
Çelik, muharrem ayının bir insanlık okulu olduğunu ifade ederek, Kerbela ve aşurenin de bu insanlık okulunun hakikat dersleri olduğunu söyledi. Çelik, Hazreti Hüseyin'i ve Kerbela şehitlerini ve aşure mesajının taşıyıcılarının hepsine rahmet diledi.
Terörle mücadele konusunda şehitlerin olduğunu dile getiren Çelik, kahramanların canlarını feda ettiğini, Türkiye'nin terörle mücadelesinin ne kadar haklı olduğunu her geçen gün daha çok gösteren olaylarla karşılaşıldığını belirtti. Çelik, şehitlere Allah'tan rahmet, ailelerine de başsağlığı dileğinde bulundu.
AK Parti Sözcüsü Çelik, 3 Eylül'de başlayan Diyarbakır annelerinin de vicdan nöbetinin de birinci yılını dolduracağını ifade ederek, bazı partilerin bu duruma tamamen duyarsız kaldığına, bazılarının belli bir zaman duyarlılık gösterip sonra sahneden çekilmesi gibi bir tablo söz konusu olduğuna işaret etti.
Teröre evlatlarını kaptırmış ailelerin büyük bir vicdan mücadelesi verdiğini vurgulayan Çelik, annelerin bir kısmının evlatlarına kavuştuğunu, diğerlerinin de kavuşmayı umutla beklediğini söyledi.
Çelik, terör örgütüne ve destekçilerine dönük vicdan eyleminin bütün gücüyle sürdüğünü belirterek, "O annelere bir kez daha saygılarımızı gönderiyoruz. Bütün annelerin ellerinden öpüyoruz. İnşallah, çok kısa zamanda evlatlarına kavuşmalarını diliyoruz." dedi.
2020 yılının herkesin hayatında özel ve son derece olumsuzluklarla dolu bir yıl olduğunu dile getiren Çelik, son olarak Giresun'da yaşanan sel felaketinin, çok büyük bir felaket olduğunu söyledi.
Giresun'da yaşanan sel felaketinin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuyla yakından ilgilendiğini ifade eden Çelik, İçişleri, Çevre ve Şehircilik, Tarım ve Orman, Ulaştırma ve Alt Yapı bakanlarının da bölgeye giderek incelemelerde bulunduğunu, yaraların sarılması için olağanüstü bir mücadelenin ortaya konulduğunu vurguladı.
1264 araç ve 3 bin 672 personelle Giresun'da seferberlik başlatıldığını oile getiren Çelik, mahsur kalan 172 vatandaşın kurtarıldığını, yol, su, elektrik gibi alt yapı hizmetlerinin de halkın istifadesine sunulduğunu söyledi.
Çelik, sel felaketinin yaşandığı Giresun'da esnafa destek verileceğini, belediyelerin borçlarının ödenmesinin ertelendiğini, üreticilere verilecek tarımsal ödeme desteklerinin erkene alındığını, konut, işyeri ve diğer hasarlar içinde 6,5 milyon liralık nakdi yardımın yapıldığını aktardı.
Giresun'da benzer bir afetin tekrar yaşanmaması için toplam keşif bedeli 1 milyar 290 milyon lirayı bulan büyük bir projenin hayata geçirileceğini kaydetti.
AK Parti Sözcüsü Çelik, milletin tarihi için son derece önemli günlerin kutlandığını belirterek, bunlardan birinin Malazgirt Zaferi diğerinin de 30 Ağustos Zafer Bayramı olduğunu söyledi.
Çelik, şöyle devam etti:
"Her iki olayın bize gönderdiği şey şudur. Sultan Alparslan'ın önderliğinde yapılan Malazgirtle birlikte 'Anadoluya geldik ve biz buradayız' dedi. Kurtuluş Savaşımızın Gazi Başkumandanı Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde yapılan İstiklal Mücadelemiz ile de 'Buradayız ve asla gitmiyoruz' mesajını bütün dünyaya verdik. Milletin gözüyle tarihimize bakanlar, Malazgirt ve 30 Ağustos arasında bir çelişki ya da birbirine alternatif olarak görülebilecek iki mesaj görmezler. Aynı mesajı görürler. Birinde, 'Buraya geldik, buradayız' dedik. Diğerinde de bizi buradan göndermek isteyenlere, 'Asla gitmiyoruz, burada kalmaya devam ediyoruz' dedik. Sultan Alparslan'ı ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü bir kere daha bu törenlerle rahmetle, saygıyla, minnetle andık.
Milli Bayramlarımız arasında bir yarış oluşturmaya çalışanlar, milli günlerimiz arasında hangisi diğerinden üstündür gibisinden birtakım sanal yarışlar oluşturmaya çalışanlar tarihimize de bütünsel bir şekilde bakmaktan uzaklar. Hem de tarihi kazanımlarımızı milletimizin tarih içindeki yürüyüşünün yıl dönümlerini maalesef bir tür travmaya dönüştürme şeklindeki siyasetlerine devam ediyorlar."
Çelik, bayramları yarıştırma hadisesi gibi 30 Ağustos'un kutlanmayacağı, iptal edildiği şekilde tamamen yalan, fitneye dayanan bir propoganda yapıldığını belirterek, şunları kaydetti:
"İçişleri Bakanlığının bunu yasakladığı şeklinde bir yalan uyduruldu. Böyle bir şey hiçbir yerde söz konusu değil. Hiçbir yerde bununla ilgili belge yok, bir söz yok. Baştan aşağı yalan. En üzüntü verici olanı, belli bir siyasi grubun yine bunları gündemleştirmeye çalışması, üstelikte okumuş, yazmış bazı arkadaşlarımızın sanki 30 Ağustos törenleri yasaklanmış gibi bunun üzerine büyük siyasi cümlelerle, iri harflerle birtakım tweetler atmaları ya da açıklamalar yapmaları. Bu sene aynı zamanda, kovid tedbirleri sebebiyle birtakım önlemlere uymakla birlikte Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının organize ettiği 300 insansız hava aracıyla yapılan ışık gösterisi, herkesin takdirini ve beğenisini kazandı. Burada birincisi bu yalanlar çok çabuk bir şekilde oluşturuluyor ve hızlı bir şekilde yayılıyor. Milletimizin kimliğine dönük, tarihi günlerimize dönük travma yaratmaya dönük olarak fitne şebekesi hemen çalışmaya başlıyor. Bunlar sanki hazırda, pusuda bekliyorlar. Sosyal medyada gündem oluşturuluyor. Benzer uygulamalar, bu yıl içerisinde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında ve 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramında, 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü programlarında, Ramazan ve Kurban bayramlarında, bayramlaşma için de söz konusuydu. Kovid tedbirleri içinde hangi uygulamalar yapıldıysa bu sene de o yapıldı."
Tarihi olmayanın tarifi olamayacağını, dolayısıyla Malazgirt'ten 30 Ağustos'a kadar aynı tarihin izini sürdüklerini belirten Çelik, "Bu vesileyle İstiklal mücadelemizin 30 Ağustos ruhunun ne kadar diri olduğunu gördüğümüz gibi aynı şekilde Malazgirt'in yeni nesiller tarafından da aynı dirilik ve tazelikle anılması, hatırlanması ve öğrenilmesi de ancak bir kazanım olarak görülmelidir." ifadelerini kullandı.
Terör örgütü DEAŞ ile mücadele konusunun, son derece önemli olduğuna dikkati çeken Çelik, "Bakın müttefiklerimiz DEAŞ'la mücadele konusunda en çok seslerini çıkarırlarken aslında karada mücadele ederek herhangi bir başarı elde edemediler. 50'ye yakın ülkenin oluşturduğu koalisyon böyle bir başarı elde edemedi. Biz onlara hem yürüttükleri operasyonlarda destek verdiğimiz gibi bu İslam ve insanlık düşmanı bu örgütle karada da mücadele vererek en ağır kayıpları verdirmiş ülkeyiz. Cumhurbaşkanımız bunların kesinlikle İslam'la bağdaştırılamayacağını, İslam'a zarar veren en tehlikeli yapı olduğunu defalarca ifade etti." dedi.
DEAŞ ile mücadele konusunda sesi en çok çıkanların PKK-PYD gibi terör örgütlerine de aynı zamanda destek verenler olduğuna işaret eden Çelik, "Halbuki biz bir çok yerde DEAŞ'la PKK arasında, DEAŞ'la PYD arasında ne tür bağlar olduğunu birçok kere delilleriyle belgeleriyle sunduk. Bunlar esnasında birbirleriyle alışveriş içerisindeki örgütler. Birinin yaptığı işle diğerinin yaptığı iş sadece birbirini başka bir düzlemde tamamlamaya yarıyor. Doğrusu bunların hepsiyle güçlü bir şekilde mücadele etmektir. Türkiye bu mücadelesini sınırlarının dışında da sınırlarının içinde de sürdürmeye devam ediyor." diye konuştu.
Bugün DEAŞ'ın sözde Türkiye emirinin yakalandığını ve söz konusu kişinin Irak ve Suriye'de bazı siyasileri kaçırma planlarının ele geçirildiği bilgisini veren Çelik, şöyle devam etti:
"Aynı zamanda çeşitli gruplar kurarak Türkiye içerisinde eylem yapmak gibisinden birtakım planlamaları olduğu görüldü. Ve bunlar çeşitli illerimizde bu şekildeki yapılanmalarını oluştururken Emniyet Genel Müdürlüğümüz bunları bertaraf etti. İçişleri Bakanımıza, emeği geçenleri, emniyet teşkilatımızı tebrik ediyoruz. DEAŞ'la mücadele insanlık adına yapılan bir mücadeledir. Dinimizi kirleten, değerlerimizi kirleten bu örgütle mücadelenin en güçlü şekilde sürdürüleceğini ifade etmek istiyorum."
Birkaç gün önce sosyal medya üzerinden bir hemşireyi hedef alan paylaşımı da hatırlatan Çelik, söz konusu paylaşımı yapan kişinin Antalya İl Emniyet Müdürlüğü ekiplerince gözaltına alındığını belirterek, emniyet güçlerini bu başarılarından ve hassasiyetlerinden dolayı tebrik etti.
Yeni eğitim ve öğrenim yılının başladığını hatırlatan Çelik, Kovid-19 tedbirleri kapsamında 18 Eylül'e kadar uzaktan eğitim yapılacağını ifade ederek, söz konusu eğitimin TRT ile TRT EBA üzerinden canlı dersler şeklinde verileceğini kaydetti. Milli Eğitim Bakanlığının 21 Eylül'de yüz yüze eğitime aşamalı ve seyreltilmiş olarak geçmeyi planladığını dile getiren Çelik, EBA sistemi üzerinden öğretmenlerin her gün öğrencilerle canlı ders yapabileceğini belirtti.
Bu süreçte öğretmen alımına devam edildiğini ve 20 bin sözleşmeli öğretmen alındığını aktaran Çelik, "Türkiye'nin eğitim konusundaki seferberliği devam ettiği gibi gücü de artarak devam ediyor." dedi.
Uzaktan eğitime ilişkin cihaz ve internet erişiminde yaşanan sorunlar olduğu ve Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un da bu konudaki sorulara şeffaf şekilde cevaplar verdiğini dile getiren Çelik, şunları kaydetti:
"18 milyon öğrenciden 1,5 milyon civarında bu tip sorunlar yaşayan öğrencimiz olduğu söyleniyor. Tabi bakanlık burada il il çeşitli analizler yaptı, burada bu sorunu yaşayan öğrencilerin ihtiyaçlarının giderilmesi için EBA destek noktaları açıldı. Öğrencilerimiz bu noktalarda eğitimlerini alabilecekler. Şu anda 5 bin 200 noktada EBA destek noktası söz konusudur. Ayrıca dijital eğitime ulaşmakta zorluk çeken öğrenciler için matbu materyaller geliştirildi ve öğrencilerimize teslim edildi. Televizyon temini konusundaki çalışmalar tamamlandı. Bilgisayar temini noktasında ise halen devam ediyor çalışmalar. Ayrıca Ulaştırma Bakanlığımız ve Milli Eğitim Bakanlığımız iş birliği yaparak telefon operatörleri ücretsiz internet kotalarını öğrencilerimize sağladı. Şu aşamada Türkiye bu uzaktan eğitim verecek yüksek kapasiteye sahiptir. Zaten Türkiye'nin bu EBA olarak geliştirdiği eğitim programı dünyada en çok tıklanan üç internet sitesi içerisindedir."
Çelik, Türkiye'nin bu konuda takdir gördüğünü ve hatta bu programı kendi ülkelerinde hayata geçirmek isteyen başka ülkelere de yardım ettiğini vurguladı.
"Muhalefet yapmanın bir standardı ve seviyesi olmalı"
Son dönemde "yalan siyaseti" ile hiç olmayan bir konunun insanları ve bazı sektörleri rahatsız etmek amacıyla birdenbire gündeme getirildiğini dile getiren Çelik, bunlardan birinin de Venezuela'dan Türkiye'nin peynir ithal edeceği şeklinde yapılan açıklamalar olduğunu söyledi. Çelik, "Böyle bir şey yok arkadaşlar. Üstelik birileri çıkıyor, bunlar siyasetçi sıfatına sahip, siyasetçi olmalarına rağmen iki satır yazı okumadan, iki satır bilgiye sahip olmadan hükümetimizi Venezuela'daki süt üreticilerine destek vermek, kendi süt üreticilerimize ihanet etmekle suçluyor." diye konuştu.
Muhalefet yapmanın bir standardı ve seviyesi olması gerektiğini ifade eden Çelik, şöyle devam etti:
"İşin aslı 17 Mayıs 2018 tarihinde bir anlaşma imzalamışız ticaret anlaşması Venezuela ile. 21 Ağustos 2020 tarihinde yürürlüğe girmiş ve bunda hiçbir şekilde bir sanayi veya tarım ürününde ithalat yapılacağına dair bir hüküm yok. Üstelik bu üreticimizin, ihracatımızın lehine bir anlaşma. Venezuela tarife satırlarını yüzde 91,7'sinde gümrük vergilerini en geç 7 yıl içerisinde sıfırlayacak. Tarım ürünlerinde ithalatının yaklaşık yüzde 30'unda hemen, yüzde 62'sinde ise gümrük vergilerini 5 yıl içerisinde sınırlayacak. 7 yıl sonunda da bu oran yüzde 95'i aşacak. Dolayısıyla bu bizim aslında pazara erişimimizi sağlayan, üretici ve ihracatçımızın yeni pazarlara ulaşmasını kolaylaştıracak, üretici ve ihracatçımızın kazanmasını sağlayacak bir düzenleme. Ve üstelik bu pazar 280 milyon dolarlık bir miktara sahip. Türkiye'nin açılım oranı ise yüzde 54 civarında kalacak. Dolayısıyla bütün bu çerçeveye baktığınızda esasında olmayan bir şey üzerinden bir muhalefet yapılıyor. Üstelik bunlar sosyal medyada gündem haline getiriliyor. Bunu sadece bir yalan siyaseti nasıl üretilir, bu yalan siyaseti üzerinden nasıl gündem oluşturulurla ilgili bir örnek olarak veriyorum."
"Yunanistan bugün için Doğu Akdeniz'de bir korsan devlettir"
Doğu Akdeniz'deki gelişmeleri çok yakından takip ettiklerini ve bu konuda herhangi bir tartışmaya mahal vermeyecek şekilde Türkiye'nin yüzde 100 haklı olduğunu, uluslararası belgeler ve anlaşmalara bakıldığında da Türkiye'nin haklılığını gösteren pek çok belge ve olay olduğunu vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:
"Yunanistan bugün için Doğu Akdeniz'de bir korsan devlettir. Boyunu aşan işlere kalkışıyor. Arkasında koşulsuz bir Avrupa Birliği (AB) dayanışmasını alarak, tamamen hukuk dışı, tamamen siyaset dışı ve ahlak dışı birtakım çabaların içerisine giriyor. Tabi burda trajik olan AB'nin durumudur. AB, Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'de yaptığını, Yunanistan'da eskiden görev yapmış siyasetçiler tarafından eleştirilen bir durumken bile 'koşulsuz destekleriz' diye Macron'un iç siyasetteki tükenişini dış siyasetle kapatma amacıyla yaptığı aşırı hamlelerin peşine takılmış gözüküyor. Şimdi siz nasıl olacak da bir ilkeden, bir prensipten, hukuktan bahsedeceksiniz. Eğer siz bir AB ülkesini yaptığı iş her ne olursa olsun, hukuka uysun uymasın, muhakkak suretle onun arkasında olduğunuzu ilan ederseniz, o zaman sizin meşruiyetinizin ölçüsü ne olacak ya da dünya AB'nin sözünü hangi meşruiyet temelinde dinlemek durumunda kalacak. Yapılan iş Yunanistan'ın şımarıklığını ve saldırganlığını kışkırtmaktan başka bir şey değildir."
Almanya'nın öncülüğünde bir müzakere zemini oluşturulacağını, ancak müzakereye bir gün kala Yunanistan'ın Mısır ile korsan anlaşma yaptığını hatırlatan Çelik, şöyle devam etti:
"Biz zaten önceden beri alışkınız. Yunanistan müzakere zemini, diplomasiyi sadece kendi maksimalist amaçlarını gerçekleştirmek için bir zaman kazanma ya da kayda geçirme amacı olarak kullanır. Diyoruz ki buradaki kaynakların bir mekanizmayla eşit bir şekilde bölünmesini sağlayalım. Kuzey Kıbrıs'ın haklarını koruyalım. Hem Kuzey, hem Güney bu kaynaklar çıkarıldığı zaman eşit miktarda bundan faydalanabilirsin. Ama buna yanaşmıyorlar. Ne diyorlar, 'Kıbrıs devletinin temsilcisi biziz, biz çıkartırız. Yarın bir gün çözüm olursa veririz.' Hangi sözünüzü tuttunuz ki bu söze inanalım. Ayrıca da Kıbrıs devletinin temsilcisi siz değilsiniz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti egemen bir devlettir, meşru bir devlettir. Burada yürüttüğümüz çalışmaları kendi kıta sahanlığımız içerisinde deniz yetki alanlarımızda yürütüyoruz. Yunanistan'ı ilgilendiren hiç bir konu yok."
Ömer Çelik, 1977 İngiltere-Fransa, 1992 Kanada-Fransa Saint Pierre, 2009 Romanya-Ukrayna ve 1985 Libya-Malta davalarının, Doğu Akdeniz konusunda Türkiye'nin haklılığını yüzde 100 ortaya koyduğunu vurguladı.
Yunanistan'ın bir takımada devleti olmadığına işaret eden Çelik, "Meis başta olmak üzere Türkiye'ye yakın Yunan adalarının kıta sahanlığına sahip olmaları gibi uluslararası hukukta, uluslararası içtihatlarda herhangi bir atıf yok. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Yani Meis adasının herhangi bir şekilde bir kıta sahanlığı olamaz. Bunu iddia etmek uluslararası hukuka da uluslararası içtihatlara da aykırıdır." dedi.
Çelik, bu adanın Türkiye'ye 2 kilometre Yunanistan'a ise 580 kilometre mesafede olduğuna dikkati çekerek, "Yunanistan bu adanın 40 bin kilometrelik bir kıta sahanlığı oluşturduğunu iddia ediyor. Baştan aşağı hukuk açısından kabul edilemeyecek bir yaklaşım. Ege'yi Yunan gölü yapma şeklindeki maksimalist anlayışın hukuku eğip bükerek oluşturulmaya çalışılmasıyla ilgili bir şey." ifadesini kullandı.
Türkiye'nin, kıta sahanlığını 2013, 2014, 2019 yıllarında Birleşmiş Milletler'e (BM) bildirdiğini söyleyen Çelik, ayrıca 27 Kasım 2019'da Libya ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin mutabakat imzalandığını hatırlattı.
Çelik, sınırların belli olduğunu, bunların BM'ye bildirildiğini ve bu hudutlarda sondaj faaliyetlerinin gerçekleştirildiğini belirterek şunları kaydetti:
"Dolayısıyla Yunanistan'ı ilgilendiren hiçbir şey yok. Macron tutup da bizim kendi sahamızda, kendi Mavi Vatan'ımızda sondaj çalışması yapmamızı 'kırmızı çizgi' ilan ediyorsa, biz o 'kırmızı çizgiyi' Macron'a aynen iade ederiz. Böyle bir saygısızlık olmaz. Fransa gibi köklü bir devletin devlet başkanının nasıl konuşacağını bilmesi gerekir. Türkiye Cumhuriyeti gibi büyük, saygın bir devletle nasıl konuşacağını bilemeyen birisini herhangi bir şekilde ciddiye almamız mümkün değil. İkide bir Türkiye'nin Mavi Vatan'ında yaptığı çalışmalarla ilgili 'kırmızı çizgi' ilan eden birisinin ilan ettiği 'kırmızı çizgiyi' kendisine iade etmesini Türkiye Cumhuriyeti devleti bilir."
Yunanistan'ın Meis adasına silahlı güç gönderdiğine yönelik haberlerle ilgili değerlendirmelerde bulunan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"1947 Paris Antlaşması'na göre bu ada silahsızlandırılmıştır. Buraya silahlı güç gönderilmesi kesinlikle meşru değildir. Bu adalarda, oradaki güvenliği sağlamak için birtakım unsurlar bulunabiliyor, silahlı güç kapsamına girmeyecek şekilde. Önce dediler ki, 'Biz tehdit altında bir devletiz, buraya silahlı güç göndermemiz normal'. Arkasından da 'Böyle bir şey yok, kesinlikle nöbet değişimi.' dediler. Biz Yunanistan'ı bu tip provokasyonlardan kaçınması konusunda uyarıyoruz. Yunanistan Başbakanı'nın, dünyada gezip de yalvarmadığı ülke kalmadı 'Gelin Doğu Akdeniz'de bize yardım edin.' diye. Onların hiçbirinden size fayda gelmez. Biz komşuyuz ve Türkiye Cumhuriyeti büyük ve köklü bir devlettir. Güvenilir bir muhatap arıyorsanız Türkiye'den daha güvenilir bir muhatap yoktur. Hukuk ve diplomasi temelinde sorunları çözmek istiyorsanız dünyanın en güvenilir muhatabı Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bunun dışında, Fransızların oraya Rafale uçaklarını getirerek ya da Güney Kıbrıs'la tatbikat yaparak elde edeceğiniz hiçbir şey yok. Bütün bu diplomasinin sonucu Yunan hükümetinin ağır yenilgisiyle sonuçlanacaktır."
"Yunanistan doğru düşünsün, doğru davransın, provokatif hareketlere yeltenmesin"
Çelik, Yunan hükümetinin, bu ağır yenilgiyi gördüğü için halkını da yanlış bilgilendirdiğini söyleyerek şunları kaydetti:
"Yunanistan Başbakanı, bütün dünyayı gezip de kendisinin arkasında asla durmayacak kimselerle bu şekilde bir iş birliği arayışına gitmek yerine, bundan çok daha kolay, hukuka ve hakkaniyete saygılı şekilde Türkiye ile konuşmuş olsaydı en güvenilir muhatapla konuşmuş olacaktı. Asla güvenemeyeceği muhataplarla yol almaya çalışıyor. Yunanistan şunu bilsin, onların hiçbirinin kendi çıkarlarının ötesinde size vereceği bir destek yok. Çıkarlarının bittiği sınırda Yunanistan diye bir şey görmezler. Sizin başınızda ekonomik kriz varken, Türkiye size yardımcı olmaya çalışırken bugün güvendikleriniz sizi aşağılamakla meşguldü. Hatta biz o zaman 'Bir egemen devletin başbakanına karşı bu saygısız dil kullanılamaz.' diyerek Yunanistan'a yapılan muamelenin doğru olmadığını söylüyorduk. Dolayısıyla Yunanistan doğru düşünsün, doğru davransın, provokatif hareketlere herhangi bir şekilde yeltenmesin. Türk Deniz Kuvvetleri ile de herhangi bir şekilde, yanlış yapacağı bir işin içine girmesin. Mavi Vatan konusunda şaka kaldırmayacağımızı veyahut Mavi Vatan konusunda sonradan özür dilenecek bir eylemin özrünü kabul etmeyeceğimizi şimdiden ifade ediyoruz."
Yeni Zelanda'da camilere saldıran teröristin cezalandırılması
Christchurch kentindeki iki camiye düzenlediği silahlı saldırıda 51 kişiyi öldüren, 49 kişiyi de yaralayan terörist Brenton Tarrant'ın, Yeni Zelanda kanunlarına göre en ağır cezayı aldığını hatırlatan Çelik, "Yeni Zelanda, hiçbir mazeret üretilmesine fırsat vermeksizin dünyaya güçlü bir mesaj verdi. Bu mesaj hem ahlakidir hem siyasidir. 'İslam düşmanlığı, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve bu suçun cezası da aynı şekilde olmalıdır.' diyerek Yeni Zelanda hukukundaki en büyük cezayı verdiler." dedi.
Çelik, İsrail'de bir yayın organının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik çirkin bir haber yaptığını belirterek, "Yayın organı şunu söylüyor, 'Irak, Suriye, Libya ile uğraşma, Türkiye'nin iç meseleleriyle uğraş. Yoksa başına, başkalarının başına gelen şeyler gelebilir'. Onların Cumhurbaşkanımızın yürüttüğü dış politikadan rahatsızlığının sebebini biz çok iyi anlıyoruz. Türkiye bu dış politikayı Cumhurbaşkanımızın dirayetli yönetimiyle, kararlılıkla sürdürmeye devam edecek." değerlendirmesinde bulundu.
"Vatandaşımızın memnuniyetini artıracak kararları alacağız"
Ömer Çelik, araçlardaki ÖTV düzenlemesine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Giresun ziyaretine ilişkin soruyu cevapladı. Kovid-19 salgını nedeniyle dünyanın ve Türkiye'nin bazı sıkıntılar yaşadığına işaret eden Çelik, bu süreçte sağlanan destek paketlerinin yanı sıra birtakım tedbirlerin alınması gerektiğini söyledi.
Düzenlemelerin rasyonel göstergelerin sonucunda yapıldığının altını çizen Çelik, Türkiye'nin bu dönemi diğer ülkelere göre pozitif ayrışarak geçirdiğini kaydetti.
Ekonomi yönetiminin bütünsel bir bakışla yapıldığını ifade eden Çelik, "Önümüzdeki aylarda daha vatandaşımızın memnuniyetini artıracak kararları alacağız." dedi.
Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Giresun mitingi ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
"Cumhurbaşkanımız biliyorsunuz bu pandemi süreci başladığından beri, hiçbir şekilde vatandaşlarımızla bu şekilde bir toplantıda bir araya gelmedi. Ama Giresun'a gittiğinde büyük bir felaketin içerisindeki vatandaşlarımız zaten Cumhurbaşkanımızın oraya gelmesini istiyorlardı ve geldiğinde de orada Cumhurbaşkanımızla vatandaşlarımızın buluşmasını herhangi bir şekilde engellemek söz konusu olmazdı. Cumhurbaşkanımız orada, Giresunlu vatandaşlarımızla yaşadığı anıları, oradaki gözlemlerini MYK toplantımızda bizlerle ayrıntılı bir şekilde paylaştı. Oradaki vatandaşlarımızın söylediklerini, özlemlerini paylaştı. Dolayısıyla o olağanüstü şartlarda oluşan bir fiili durumla ilgili."
Maske, mesafe ve temizlik konusunda hassasiyet gösterilmesinin önemini vurgulayan Çelik, normalleşme kazanımlarının kaybedilmemesi için tedbirlere uyulması gerektiğinin altını çizdi.
Bilim Kurulu Üyesi Tevfik Özlü'nün açıklamalarının sorulması üzerine Çelik, şunları söyledi:
"Tevfik Bey'in açıklaması tamamen şöyle, 'Yani kararı biz vermiyoruz, bize danışılıyor, biz fikirlerimizi söylüyoruz, olumlu fikirlerimizi de söylüyoruz, olumsuz fikirlerimizi de söylüyoruz' diye, doğrusu da budur. Bir kere şunu söylemek isterim, Bilim Kurulu'ndaki bütün hocalarımıza müteşekkiriz. Hepsinin ilmi birikiminden, hepsinin bu ülkeye olan sevdasından, bilimsel birikimlerinden bu süreçte azami şekilde istifade ettik. Hepsi de vatansever bir şekilde bilgi birikimlerini, tavsiyelerini aktardılar. Ama tabii ki son söz bu tip süreçlerde siyasi iradenindir. Siyasi irade birçok dinamiği değerlendirerek, birçok dinamiği bir araya getirerek buradaki kararları verir. Zaman zaman Türkiye'de bu tip tartışmalar oluyor, yani işte 'bilim kurulu bunu demiş' ama 'bu yapılmamış' gibisinden. Kuşkusuz vatandaşımızın hayatını riske atacak bir şey söz konusu olmaz."
Çelik, maske ve mesafe meselesine uyulması gerektiğine dikkat çekerek, "O mesele bir eleştiri değil, bir konumlandırma meselesi, yani Bilim Kurulu bir danışma kuruludur. Bu şekilde siyasi iradenin o danışma kurulundan aldığı veriler, datalar, bilgiler ve görüşler gibi başka yerlerden aldığı veriler, bilgiler, datalar ve görüşler de var, neticede bir siyasi karar çıkıyor. Biz hocalarımızın emeklerine bir kere daha teşekkür ediyoruz." şeklinde konuştu.
"Maske ve mesafe kuralına uyulsa biz bu meseleyi aşarız"
"Türkiye Günlük Koronavirüs Tablosu"ndaki bazı rakamların yükselmesine, yeni tedbir ve kısıtlamaların olup olmayacağına dair soruya ilişkin Çelik, şu bilgileri verdi:
"Hem İçişleri Bakanımız hem Sağlık Bakanımız il il değerlendirme yapıyorlar. Yani bazı illerde görüyorsunuz geçmişte yüksekti fakat sahadaki tedbirler sıkı bir şekilde hayata geçti, vatandaşımız da sağ olsun teveccüh gösterdi ve o illerde rakamlar aşağıya doğru gitti. Mesela bazı iller çok iyiydi ama daha sonra bu illerde yükselmeye başladı. Yani neden? O sahada bir gevşeme oldu. Dolayısıyla burada aslında mevcut tedbirler içerisinde maske ve mesafe kuralına uyulsa biz bu meseleyi aşarız. Ama tabii ki maske ve mesafe kuralına uyulmadığı durumda rakamlar yükselmesi halinde normalleşmeyle ilgili verdiğimiz birtakım normalleşme kararlarını bazı illerde bazılarını geri alma gibi durumlar ortaya çıkabilir. Dolayısıyla onlar il il değerlendiriliyor ya da Türkiye genelinde de değerlendiriliyor. Tabii yani şu anda verilmiş hani şöyle bir karar var, böyle bir karar var gibisinden bir şey değil ama dediğim gibi sahadaki gevşemeye bağlı olarak illerde yükseldiği zaman tabi yeni tedbir almanız gerekiyor."
"Bu ifadeyi kullanmak terbiyesizliktir"
Çelik, CHP Sözcüsü Faik Öztrak'ın Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu'nun darbedilmesiyle ilgili İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya yönelik eleştirilerinin sorulması üzerine, "Burada bazı meselelere cevap verirken mümkün olduğu kadar üslubumuzu korumaya çalışıyoruz, bunu rakiplerimizden de bekliyoruz. En azından siyasi akılla siyasi argüman üreterek birbirimizi eleştirelim diye buna dikkat ediyoruz, kişiselleştirmemeye çalışıyoruz. Fakat maalesef son zamanlarda özellikle CHP Sözcüsü bu kuralın dışına çıktı ve bu kuralı da sistematik olarak ihlal etmeye devam ediyor. O açıklamasına baktım İçişleri Bakanımıza 'Sarayın atama memuru' diyor, bu ifade terbiyesiz bir ifadedir, bu ifadeyi kullanmak terbiyesizliktir." diye konuştu.
"Ne Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne ne de İçişleri Bakanımıza dönük olarak bu ifadeyi kullanmaya hakları var." ifadelerini kullanan Çelik, sözlerine şöyle devam etti:
"Şimdi bir milletvekili sıfatı taşıyan birisi, milletvekili sıfatının kaldırmaması gereken, milletvekili sıfatına yakışmayan bir şekilde İçişleri Bakanımıza 'tecavüzün kollayıcısı' diyor. Şimdi bu milletvekilinin İçişleri Bakanımıza söylediği sözü görmezden geliyorlar, bu ahlaksız sözü, bu terbiyesiz sözü, bu kınanması gereken sözü. Sonra İçişleri Bakanımızın ona verdiği cevap üzerinden siyaset üretmeye çalışıyorlar. Şimdi eğer birileri kendilerine 'tecavüz kollayıcısı' dediği zaman, bunu cevap verilmemesi gereken, gayet doğal karşılanması gereken bir söz olarak görüyorlarsa bu onların kendilerinin bileceği iştir. Ama biz de birisi çıkıp da böyle bir saygısızlık yaptığı zaman, 'tecavüz kollayıcısı' diye bir ifade kullandığı zaman İçişleri Bakanımızın verdiği cevabı aynen muhatabımıza veririz. Bu kadar net, İçişleri Bakanımız doğru yapmıştır. Daha sonra o söz konusu milletvekili bir saldırıya uğramış. Şimdi düşünebiliyor musunuz, birisi saygısız üslupla İçişleri Bakanı'na cevap verecek ve saldıracak ama İçişleri Bakanımızın kişilik haklarına saldıracak, İçişleri Bakanımız kişilik haklarını koruduğu için 'saldırıyı kışkırtıyor' olacak, böyle saçma sapan bir denklem kurulabilir mi? Yani herhangi bir milletvekilinin saldırıya uğramasını hepimiz eleştirelim, hepimizi kınayalım."
Çelik, CHP Sözcüsü'ne yönelik eleştirilerde bulunarak, "Kim bizim bir arkadaşımıza 'tecavüz kollayıcısı' gibi bir ifadede bulunuyorsa yaptığı terbiyesizliktir. Bu terbiyesizliği görmeden verilen cevabı, şiddetin kışkırtıcılığı olarak görmek de ikinci bir terbiyesizliktir. İçişleri Bakanımıza söylenen söz terbiyesizce bir sözdür, kişilik haklarına saldırılmıştır, o da kendi kişilik haklarını koruyan bir cevap vermiştir. Burada kınanması gereken o milletvekilidir. Hele 'atanmış memur' gibisinden kabine üyelerine dönük bir ifade kullanmak tamamen o vesayetçi kafanın ortaya koyduğu yaklaşımların aynen devam ettiğini göstermekten başka işe yaramaz." ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu'ndan test istenmesi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun adli yargı yılı açılışına katılımı için Kovid-19 testinin istendiği iddiasının sorulması ve CHP'li Özgür Özel'in "Bu bir hadsizliktir, terbiyesizliktir" sözlerinin hatırlatılması üzerine Çelik şunları kaydetti:
"O şahsın sözlerinin bir önemi yok. Buradaki mesele şu, bu tip toplantılarda katılım söz konusu olduğu zaman katılan herkes test yaptırıyor. Buradaki mesele bir protokol meselesi değil. Oradaki en üst düzey protokol mensubu da test yaptırıyor, en düşüğü de yaptırıyor. İkincisi test yaptırmak size dönük bir saygısızlık değil, tam tersine sizin arasına katılacağınız topluluğa dönük saygınızı gösteren bir şeydir. Nihayetinde belli bir salonun içerisinde. Kendisine böyle bir davet gitti mi? Ben o kısmını bilmiyorum. Ama genel olarak kural olarak söylüyorum, buradaki mesele bir topluluğun içerisine gireceğimiz zaman hepimiz bu testi yaptırmak durumundayız. Çünkü kalabalık, kapalı bir ortamda kalıyoruz. Hem sorumluluk duygusu gereği vebal de hissediyoruz. Bu hem o kişinin sağlığının korunmasıyla ilgili bir şey hem de herhangi birine zarar vermemekle ilgili bir şey. Böyle bir açıklama yapılabilir mi? Tamamen nezaket dışı, laf olsun diye yapılmış saygısız bir açıklama."