SiyasetNükleer santral için referanduma gidilmeli

Nükleer santral için referanduma gidilmeli

16.08.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Prof. Gökmen, Avusturyada yapılan bir santral, referandumda halk istemeyince hiç açılmadan durduruldu. Avrupada Finlandiya dışında yeni santral yapılmıyor diyor

Nükleer santral için referanduma gidilmeli

ODTÜ Kimya Bölümü öğretim üyesi Prof. İnci Gökmen: Nükleer santral tartışması 5. kez gündeme geliyor, her seferinde Nükleere sahip olmazsak, karanlıkta kalacağız denir. 2004 yılına geldik, nükleer santral yok ama karanlıkta falan da kalmadık. 5 bin megavatlık bir santral yapılsa, ki başlangıçta 1000 megavatlık düşünülüyordu, bunun Türkiyenin toplam elektrik üretimine katkısı yüzde 4 - 5i geçmeyecek. Nükleer santrallar bir kurtuluş değil. 10 sene sonra devreye girecek bir yatırımın neye mal olacağını tartışmalıyız. Nükleer santral tartışması, Başbakan Erdoğanın Fransa gezisi ardından bir kez daha ülke gündemine girdi. Türkiyenin nükleer güç teknolojisine geçmesi gerekiyor mu? Sizi Çernobil faciası sonrasında radyasyon tehlikesine karşı yaptığınız cesur uyarılardan tanıyoruz... Dışa bağımlı, maliyetli Maliyetli ve de dışa bağımlı. Ha bire kazalar oluyor. Güvenlik nedeniyle ürettiği elektriğin maliyetleri de arttı. Oysa artık çok daha ucuza, yenilenebilir enerji kaynakları var. Avrupa bunlara yöneldi. Rüzgâr, güneş, jeotermal enerji. Araçlarda ve bina ısıtmasında ağırlıklı olarak hidrojenin kullanıldığı yakıt pilleri... Nükleerden önce bunları gündeme almalıyız. Çünkü nükleerin de fosil enerjiler gibi belli bir süre sonra yakıt stoku bitecek. Pahalı bir yatırım değil mi? Tek bir santral için 5 milyar dolardan söz ediliyor... Şu an ki teknolojide evet. Uranyumdan söz ediyorsunuz... Radyoaktif maddeler bile internette kullanıcı olarak sunuluyor, birileri galiba bunu iş edinmiş. Toryum henüz nükleer enerji yakıtına dönüştürülebilmiş değil. İleride belki olur. Türkiyede nükleer santral kurulmasını savunanlar, uranyumdan çok toryum kaynaklarına güveniyor. Brezilyadan sonra ikinci büyük rezervlere sahipmişiz. Akkuyu yanlış seçim Akkuyu doğru bir seçim değil. Enerjinin yoğun kullanıldığı yerlerden çok uzak. Üstelik Türkiyede nakilden kaynaklanan kayıplar çok büyük, biz hâlâ yüzde 20nin altına çekemedik. Gelişmiş ülkelerde elektrik nakli kayıpları yüzde 7 - 8lerde. Dolayısıyla elektrik ürettiğiniz yerle dağıtım yeri arasında enerjinin beşte birini kaybediyorsanız, Akkuyu iyi bir tercih olmaz. Öte yandan deprem riski var. Akkuyu için 1970li yıllarda lisans alınmış. Lisansın ÇED raporu ve depremsellik açısından yenilenmesi şart. Nükleer santral ihalesine çıkılırsa yine Akkuyu üzerinde mi durulacak? Riskler artıyor, ayrıca o bölgeyi turizm açısından da korumamız gerekiyor, bozulmamış bir doğa, ekolojik turizm potansiyeli yüksek. Oraya bir nükleer santral yapıldığında turistler de gelmeyecek. Mersin, Antalya Türkiyenin en değerleri kıyıları. Akkuyu ayrıca sıcak topraklara, Ortadoğuya çok yakın. 17 Ağustos depremi her açıdan uyarıcı olmalı. Kapalı kapılar arkasında ne döndü, son aşamada niye vazgeçildi bilmiyorum. Ancak, gerek Dünya Bankası gerek DPT, elektrik enerjisi gereksinimleriyle ilgili tahminleri gözden geçirdiğinde, nükleer santral yapıldığında bir atıl üretimin söz konusu olacağını saptadı. Hem yatırımın büyüklüğü hem de üretilecek enerjiyle ilgili Hazine garantileri konusunda tereddütler oluştu. Paramızın çarçur edilmesi gibi gördüler. Ecevit hükümeti, Akkuyu ihalesini son anda iptal etti. 30 milyon doların üzerinde harcama yapan bazı uluslararası şirketlere bu paranın geri ödenmesi için tartışmalar olmuştu. DPT de sanıyorum garanti vermedi. Açıklama yasaklandı Çernobil kazası milat oldu. Avrupa kamuoyları ayağa kalktı, yakınımızda nükleer santral istemiyoruz diye... Bir de atık sorunu var. Nihai bir mezarlık bulunamadı. Yeraltına gömelim dediler. Ancak, sakladığınız atıkların yeraltı sularına sızmayacağını garanti edemezsiniz. Fransızlar Başbakan Erdoğana teklif getirdiler, krediyi de bulacaklar anlaşılan. Türkiye en gözde pazar... Nükleer santrallara niye karşı çıkılıyor? Çok acı bir şeydir. Çernobilden sonra ilk bulut Trakyaya geldi, o zamanki Atom Enerjisi Kurumu Başkanı dedi ki, Biz sütleri içirmedik, onları peynire çevirdik, sattık. Kaza, 26 Nisan 1986da olmuştu, Karadenizde yağışlı bir bahar yaşanıyordu, yağmurla beraber radyoaktifli zerrecikler çay bitkisinin üzerine indi. Çay yapraklarını toplayan kadınlarımız bunları fark etmiyor. En başta o insanlar radyasyona maruz kaldılar. Yetkililer Karadeniz insanını uyarmak yerine, olayı örtbas ettiler. Radyasyonlu çayları piyasaya sürdüler. Türkiyede bu tür sorunlara Bize bir şey olmaz diye yaklaşırız. Çernobilde radyasyon yüklü bulutların Karadenizdeki tahribatını gizlemek için dönemin Sanayi Bakanı Cahit Aral, Evrenle birlikte radyasyonlu çay içmişti. Maalesef... O dönemde bir sene yetecek temiz stok çayımız vardı. Kirli çaylarla karıştırdılar. Paketleyip içirdik! Kirli çaylar imha edilseydi, ertesi yıl radyasyon seviyesi düşecekti. Radyasyonlu harman... Sesimizi duyuramadık. 1986 - 87 döneminde öğretim üyeleri açık açık her şeyi söyleyemiyordu. Bir komisyon kuruldu, Radyasyon Güvenliği Komitesi diye, onlar üniversitelere mektup yolladılar, YÖK aracılığıyla bu konuda araştırma ve açıklama yapmayın diye... Siz, o dönemde radyasyonu tespit ettiniz... Evet. YÖKten gelen bir yazı vardı, Doğramacı döneminde Kemal Karhan imzasıyla, o mektubu hala saklıyorum: ODTÜde biz halkı uyaracak, radyasyon dozunu minimize edecek bir rapor hazırladık. Ancak bizim raporumuz tam olarak basına yansımadı. YÖK ve siyasi iktidar baskı uyguladı, öyle mi? Elimizde 100 - 140 bin ton çay var, eğer bu radyoaktif derseniz, halk çay almaz, tek endişe buydu. Halbuki bu çaylar sıcak suyla çalkalansa ve o atılsa demlenmeden önce yüzde 60ı gidiyor radyoaktif maddenin. Bunu bile halka duyurmadılar. Rusya Çernobili gizledi. Neden Türkiye de aynı şeyi yaptı? Evet, o zaman Turgut Özal başbakandı, Çaylar marul gibi değil, yenmiyor, dolayısıyla da deme geçmiyor dediğini hatırlıyorum. Özal dönemiydi... Santral kurulursa bize iş verilmez Türkiyede birkaç üniversitede nükleer mühendislik bölümleri var ve yüzlerce de mezun verdi, ancak gönül isterdi ki bu mezunlar kendi teknolojimizi bu anlamda üretsinler. Çekmecede araştırma reaktörü var, öyle çok büyük güçte değil, tıbbi amaçla, izotop üretmekte kullanılabiliyor ya da deneyler yapılmasında... Bir nükleer santral yapımı söz konusu olduğunda, bunun kurulmasında bizim yetişmiş elemanlarımızın bir rol alacağına ben inanmıyorum doğrusu. Nükleere dönersek, bilimsellikten uzak, raydan çıkan treni nazara bağlayan kafalarla nükleer enerji santralı işletmesi ne ölçüde güvenilir olacak? Siyasi kadrolar bir yana, nükleer teknoloji alanında bilimsel altyapı, insan kaynağı ve birikim yeterli mi? Geçmiş dönemde öyle olacaktı. Yap - işlet - devret de olabilir ancak, nükleer santral kurulduğunda bunu öğrenip ikincisi, üçüncüsünü yapmanız gibi bir şey de söz konusu değil. Çünkü yakıtını da ithal etmek zorunda kalacağız. Atıklar da başlı başına teknoloji sorunu. 1970lerde Akkuyu tartışılırken yabancılar dalga geçer gibi şunu diyorlardı: Sizin insanlarınız zekidir, nasılsa 30 yılda bir çözüm üretirler. Bugün çevre ve depremsellik kaygıları dışında halkın isteyip istememesi de çok önemli. Nükleer santralları savunanlar, nükleer teknolojiye sahip olma düşüncesini öne çıkarıyorlar, ancak bu ihaleler anahtar teslimi yapılmıyor mu? Evet, nükleer santrallar konusunda referanduma gidilmeli. Avrupada Finlandiya dışında yeni santral yapılmıyor. Avrupa artık yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneldi, rüzgâr enerjisi müthiş ilerledi. 40 bin megavat kurulu rüzgâr enerjisinin 28 bin megavatı Avrupada üretiliyor. Türkiyede de minimum 40 bin megavata eşdeğer rüzgar potansiyeli var. Meteoroloji ve Elektrik Etüd İşleri Türkiyenin rüzgâr haritasını çıkardı. Çanakkale, İzmir çok uygun, Mardin de yüksek coğrafi konumu nedeniyle potansiyel gözüküyor.Avrupada şu an 72 bin kişi rüzgâr sektöründe çalışıyor, 2020de 200 bin kişi istihdam edilecek. Türkiye de rüzgâr enerjisine mutlaka yatırım yapmalı, çünkü artık kanat çapı yüz metrenin üstünde tek bir türbin yapılıyor. Danimarka kendi elektriğinin yüzde 20sini rüzgârdan karşıladığı gibi, teknoloji ihraç ediyor. Referandum mu öneriyorsunuz? Nükleersiz yaşayabiliriz Bizim milyarlarca doları saçacak lüksümüz yok. Nükleer santral yapılacaksa, önceden referanduma gidilmesi doğru olmaz mı? 4 - 5 milyar doları harcadıktan sonra nasıl kapalı tutacaksınız. Gökova termik santralı baca filtresi olmadan açıldı... Sözde, filtre olmadan çalışmayacaktı! Kesinlikle, Avusturyaya gitmiştim, orada bir santral yapıyorlar sonra referanduma gidiyorlar, halk istemiyor. Nükleer santral hiç açılmadan durduruldu. Nükleersiz de yaşayabiliriz? İlgili bütün tarafların görüşleri alınmalı. Hükümet halkı temsil ediyor diye kamuoyunun sesine kulak tıkanmamalı. Sivil toplum ve meslek örgütleri, üniversiteler dinlenmeli. Nükleer santralda izlenecek yol ne olmalı? Tartışmanın tarafları bilimsel, çevresel ve ekonomik kaygılar çerçevesinde bir platformda buluşabilir mi? Ulusal bir hakemlik mi oluşturulmalı? Hayal kâbusa dönüşebilir Bazı insanların kafasında o hep var; nükleer bir reaktör yapalım, ardından da nükleer silah yapalım. CANDU tipi reaktörler buna dönüşebiliyor. Ancak nükleer silah üretmek için çok büyük bir yatırıma gerek yok. Türkiye zaten nükleer silahların yayılmasına karşı anlaşmaya imza koydu. Nükleer teknolojiyi askeri amaçlı geliştirmemize izin vereceklerini sanmıyorum. Irakta olduğu gibi olmasa da, bu bir gerekçe olarak saldırı amaçlı kullanıldı. Dolayısıyla böyle bir hayal varsa bu gerçekten hayaldir. Bir de güvenlik ve nükleer silahlanma boyutu var. İranda yapılan santrala ABD şimdiden kafayı takmış durumda. Kesinlikle! Hayaller bazen kâbusa da dönüşebiliyor. Elinizde teknoloji var, pazarınız daralmış, yeni pazarlar aramaz mısınız? Büyük olasılıkla bize eski teknoloji satılması söz konusu olacak. Üçüncü, dördüncü kuşak santrallar konuşuluyor ama onlar da henüz işletmeye geçmedi. Pratikte ne olacağı bilinmiyor. Nükleer lobiciler bastırıyor. Neden? Fransa kendi atıklarına da yer arıyor. Akkuyu yapılırsa Toroslar hem Türkiyenin atık çöplüğü olacak, hem de Fransadan gelecek nükleer atıklar gömülecek deniyordu. Nükleer santrala karşı çıkmalıyız. Nükleer çöplük olmayalım... ODTÜ öğretim üyesi Prof. İnci Gökmen, Çernobil felaketi sonrasında Karadenizdeki çaylardaki radyasyon ölçümleriyle kamuoyunda tanınmıştı. ABDde doktora yaparken Maryland Üniversitesi Nükleer Araştırma Merkezinde çalıştı. Nükleer karşıtı çevreci projeleriyle tanındı. Ankarada öğretim üyeleriyle geliştirdikleri Güneş Köy projesiyle Küresel Eko Köyler ağına katıldı. Halen TBMM Elektrik Mühendisleri Odasınca oluşturulan Nükleer Enerji Komisyonunda çalışıyor. ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği Başkanı. KİMDİR?

Yazarlar