15.09.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:
12 HAZİRAN ANALİZİ
KİM NE KAZANDI
KİM NE KAYBETTİ - 4
Her siyasi parti toplumsal bir ihtiyacın karşılığı olarak kurulur. Ve o ihtiyaç var oldukça da varlığını korur. Tersinden söylersek, o toplumsal ihtiyaç ortadan kalkınca o siyasi partiye de ihtiyaç kalmaz. İşte, bir siyasi kampanya planlanırken, o siyasi partinin toplumsal olarak hangi ihtiyaçların karşılığı olduğunu bilmek önemlidir. Hangi tür ihtiyaçların ve hangi tür toplumsal katmanların...
Son yıllarda, MHP içinde ideolojiyle ilgili derin bir tartışma ve giderek berraklaşan bir ayrışma yaşanıyordu. Bu tartışmalar 12 Eylül Anayasa Referandumu’nda önemli orandaki MHP seçmeninin “evet” oyu vermeleri ile kamuoyunun gündemine de girdi. MHP’deki tartışma bir çeşit “Gelenekçi” - “Yenilikçi” tartışmasıydı.
“Gelenekçi” tarafı eski iki kutuplu dünyanın dar milliyetçileri oluştururken, “Yenilikçi” tarafı MHP’nin ideolojisinin zamana uydurulmasını talep edenlerdi. Yenilikçi grup, “Milliyetçiliği sadece Türkçülük olarak yorumlamaya devam edersek, ülkemizdeki diğer etnik unsurların desteğini nasıl kazanacağız? MHP olarak milliyetçiliği 80 öncesindeki anlamıyla savunursak, milyonlarca Kürt vatandaşın sorununa nasıl cevap üreteceğiz? Milliyetçilik demokratikleşme taleplerine neden karşı olsun?” diyordu.
Bu grup, kendini yenilemeden MHP’nin varlığını sürdürmesinin imkansız olacağına inanıyordu. Bu gruba göre MHP’nin oy tabanı tamamen ülkücülerden oluşmuyordu. MHP geleneksel hayat tarzından da besleniyordu. Buna rağmen, değişen toplumsal yapı nedeniyle her geçen gün MHP’nin tabanı daralıyordu. Eğer MHP kendine yeni bir siyasi pozisyon tarif etmezse, ne yaparsa yapsın kısa sürede varlık sorunuyla karşı karşıya kalacaktı.
Ülkücü kadrolar arasındaki bu derin tartışma zamanla kamplaşmaya döndü. Parti içindeki ve parti dışındaki ülkücüler tartışmada saflarını netleştirdiler. Ülkücü çizgideki yayınlar da bu tartışmaya paralel olarak saflaştı. Seçime yaklaşırken “Gelenekçi” eski grup ağırlığını koydu. Mansur Yavaş, Vedat Bilgin gibi “Yenilikçi” isimler partiden ayrılmak durumunda kaldı.
MHP’nin varlık sorunu
2002 Genel Seçimlerinde seçmenlerinin büyük bölümünü AKP’ye kaptırmış olan MHP, 2004, 2007 ve 2009 seçimlerinde bu seçmenleri yavaş yavaş kazanmıştı. 12 Eylül referandum süreci, bu yolda bir dönüm noktasıydı. Ülkücü seçmenlerin bir bölümünün referandumda “evet” oyu vermiş olması, MHP için alarm zillerinin çalması demekti. MHP’nin artık bir baraj sorunu vardı, çünkü oy oranı yüzde 8-9 bandına gerilemişti.
MHP-AKP ilişkisi
12 Haziran’a yaklaşırken saygın pek çok araştırma uzmanı AKP’nin bir kez daha seçimlerden birinci parti olarak çıkacağını söylüyordu. Cevabı bilinmeyen şuydu: AKP parlamentoda basit çoğunluk mu elde edecekti, yoksa, anayasayı tek başına yapabilecek bir çoğunluğa mı ulaşacaktı. İlk alternatifte AKP’nin yeni anayasa için meclise girecek diğer partilerden en azından biri ile uzlaşması gerekecekti. İkinci alternatifte istediği her şeyi yapma fırsatı olacaktı.
İşte bu iki alternatiften hangisinin gerçekleşeceği MHP’nin durumuna bağlı olacaktı. MHP yüzde 10 barajını aşarsa AKP uzlaşmaya zorunlu kalacaktı. Bu nedenle seçime doğru olan süreçte MHP ile AKP arasındaki ilişki bir çeşit hayatiyet mücadelesine döndü.
İyi bir seçim kampanyasıyla MHP’nin barajın altına itilmesinin pekala mümkün olduğunu düşünen çevreler, bu amaçla operasyona başladı.
Başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP sözcüleri, MHP seçmenini kazanacak söylemlere yöneldi.
Amaç ortadaydı: MHP’yi yüzde 10 barajının altına itmek ve mecliste 367 sandalye elde edecek bir seçim başarısına ulaşmak! Ekranları dolduran AKP yandaşı onlarca yorumcu, durmadan MHP’nin barajı geçmesi ihtimalinin zayıflığını anlatıyordu. Milliyetçi seçmen kesimlerine oylarını heba etmemelerini öğütleniyordu.
‘Püskevit’ vakası
Devlet Bahçeli, aynen Kılıçdaroğlu ve Erdoğan örneklerinde olduğu gibi iki MHP filmini bizzat seslendirdi. Bahçeli bu filmlerde bir taraftan “AKP iktidarında yaşananlar milletimizi üzüyor. Artık karar anı geldi. Sesime kulak ver Türkiye! 12 Haziran’da Milliyetçi Hareket iktidara gelecek. Hilal kart ile 13 milyon yoksul düzenli bir gelire kavuşacak. 700 bin işsiz, iş bulacak. Milletimiz temiz toplum, temiz siyaset ve temiz bir yönetime kavuşacak” diyerek sosyal adalet vurgusu yapıyordu.
Diğer taraftan da “Artık karar anı geldi. 12 Haziran’da terör ve bölücülük bitsin istiyorsanız; Milliyetçi Hareket olarak söz veriyoruz. Terörle müzakere değil, mücadele edeceğiz. Teröristleri dağdan indirip yargılayacağız. Örgütün İmralı’dan yönetilmesine izin vermeyeceğiz. Milletimizin birlik ve bütünlüğünü yeniden sağlayacağız” diyerek terörle mücadele ve milli birlik vaad ediyordu.
MHP kampanyası her ne kadar, soğuk ve donuk bir kampanya olsa da Bahçeli’nin mayıs başında Yozgat’taki mitingde seçmenlerle konuşurken sarf ettiği “Püskevit” kelimesi beklenmedik bir sempati yarattı. Püskevit, bir anda sosyal medyada fenomen oldu. Onlarca genç “Püskevit” kullanan viral video yaptı, yayınladı. Bahçeli farkında olmadan kampanyasına kişisel sempati katmıştı.
Bahçeli yola erken çıktı
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AKP’nin stratejisini erken fark etti. Henüz seçimlerin 12 Haziran’da yapılacağı kesinleşmeden sahaya indi. Ocak başından itibaren mitinglere başlayan Bahçeli, doğru bir zamanlamayla, küskün ülkücü kadroları baba ocağına yeniden davet etmeye başladı. MHP ne yapıp yapmalı AKP’ye kaptırmış olduğu ülkücü-milliyetçi oyları yeniden kazanabilmeliydi. Bu strateji sonuç verdi. MHP’yle yollarını ayırmış olan eski ülkücü kadroların bir kısmı ve bazı merkez sağ isimler, seçimlere doğru MHP rozeti taktılar.
MHP’nin seçim vaatleri
Türkiye, AKP’nin açılım politikaları sonrası federasyon başta olmak üzere, özerklik, iki dilli yaşam gibi önemli tartışmalardan geçiyordu. Seçmenlerin bir bölümü, Kürt sorununun demokrasi ve insan hakları bağlamında yeni anayasayla çözümünü umut ederken, bir bölümü Kürt milliyetçiliğinin bunlarla yetinmeyeceğini düşünüyordu. Önemli orandaki bir seçmen kesimi, ülkenin bölünmeye doğru her geçen gün yol aldığına inanmaya başlamıştı.
MHP, “Ülke bütünlüğünün korunması konusunda seçmenlerin güç birliği yapması gerektiğini, AKP’nin ülkede yaptığı tahribatın bertaraf edilmesinin şart olduğunu, devletin bekası için 12 Haziran’ın kritik öneme sahip olduğunu” söyleyerek kampanyasına start verdi.
Buna rağmen MHP, bir 2023 vizyonu tanımladı. MHP’nin seçim beyannamesinde temel vurgu güvenlik değil, ekonomiydi. Türkiye kendi bölgesinde bir güç merkezi olacaktı. Ekonomide dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak, yıllık yüzde 7 büyüme, 14 bin dolarlık kişi başı milli gelir, 200 milyar dolarlık ihracat, yılda 700 bin kişiye iş imkanı sağlamak gibi hedefler dikkat çekiyordu.
MHP Seçim Kanunu’nun gözden geçirileceğini, siyasi ahlak yasası çıkarılacağını, yeni anayasanın uzlaşmayla yazılacağını söylüyordu. Ama MHP, siyasi af çıkarılmasına asla müsaade etmeyeceğini, Türkçe dışında başka bir dilde eğitime karşı duracağını da açıkça söylüyordu. MHP beyannamesinde yoksul kesimler de unutulmamıştı. Muhtaç ailelere temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri birer “Hilal Kart” dağıtılacak, aileler esnafı da desteklemek üzere bu kartlarla sadece ikamet ettikleri ilçe esna-fından alışveriş yapıla-bilecekti.
İlk oylara seslendi
MHP kampanyasına “Ses Ver Türkiye” sloganıyla başladı. Her ne kadar “ses” kelimesi Arapça’da “oy” anlamına gelse de, sloganın bu anlama geldiğini Türkiye’de çok az seçmen anladı. MHP kampanyası, soğuk ve renksiz bir kampanyaydı. CHP ve AKP kampanyalarıyla kıyaslanabilecek profesyonellik düzeyinde değildi.
Televizyon kanallarında CHP’nin mart başında, AKP’nin ise mayısın ilk haftasında yayınlamaya başladığı reklam filmlerinin gösterimi devam ederken, MHP’nin reklam filmleri de mayıs ortasında yayına girdi.
MHP’nin reklam filminde hedef kitlesine “Karar anı geldi “ diye seslenen MHP; “12 Haziran’da milletimiz temiz toplum, temiz siyaset ve temiz yönetime kavuşacak” diyordu. Yarı profesyonel bir şekilde hazırlanmış olan filmlerde animasyon ve arşiv görüntüleri kullanılıyordu.
Bunların ilkinde, genel başkan Devlet Bahçeli’nin hareketsiz görüntüsüne de yer veriliyordu. “Ses Ver Türkiye” sloganıyla yayınlanan reklam ilk kez 10 mayısta yayınlandı.
MHP, “Ses Ver Türkiye” derken, kendi siyasi pozisyonunun gereği olarak ulusal birlik ve bütünlüğe odaklanıyor ve ülkenin her kösesinin sesi olmak istediğinin altını çiziyordu.
CHP’nin oylarını hedefledi
MHP kampanyası özellikle gençlerin ilk oylarını hedefliyordu. Seçimlere doğru patlak veren “Şifre Skandalı”nı anlatan bir genç, “Yaşım 18, lise son sınıftayım. Bütün yıl gece gündüz çalıştım ama şifre skandalı moralimi çok bozdu. Sınavlarla bugünümüzü, şifreyle geleceğimizi karartmaya kimin hakkı var. 12 Haziran benim için karar anı olacak, bu yüzden ilk oyum Milliyetçi Hareket Partisi’ne!” diyordu.
Bir başka genç: “İlk kez oy kullanacağım. Şifre skandalları, terör, bölücülük özellikle işsizlik beni çok kaygılandırıyor. 12 Haziran benim için karar anı olacak. Bir oyun bile ülkemin kaderini değiştireceğine inanıyorum. Ülkeme güvenmek, yarınımdan emin olmak için ilk oyum Milliyetçi Hareket Partisi’ne” diyordu.
MHP yaptırdığı “Her yıl 700 bin işsize iş verilecek” ve “Hilal kart ile 13 milyon yoksul düzenli bir gelire kavuşacak” filmleri ile de CHP’nin oy almak istediği yoksul kesimlere seslendi.
Demokrasi tarihinin en kirli kampanyası
Seçime haftalar kala, kendisini farklı ülkücü olarak konumlayan bir web sitesi, sözüm ona MHP ve ülkücülüğü arındırmak için bir seks videosunu yayınladı. Video’da MHP’nin iki genel başkan yardımcısı aynı mekanda, iki ayrı kadınla uygunsuz bir vaziyette görülüyordu. Bu kişiler sağ seçmenler ve Alevi seçmenler hakkında yakışıksız ifadeler de kullanıyorlardı. Zamanlama çok akıllıca gözüküyordu.
Bahçeli, genel başkan yardımcılarının derhal gereğini yapmasını istedi. Onlar da istifa etti.İlk kasetin yayınından sonra veriler MHP’nin oy kaybettiğini ve hızla barajın altına kaydığını gösteriyordu. Bahçeli normal programına devam etti. Kasetleri servis eden web sitesi, 18 Mayıs’ta Bahçeli ve tüm MHP yönetimini istifaya davet etti. İstifa etmezlerse, MHP’nin diğer yöneticilerinin kasetleri servis edilecekti. Devlet Bahçeli bu kez tavrını değiştirdi, tehdide pabuç bırakılmayacağını söyledi. Bunun üzerine site yeni kasetleri yayınlamaya başladı. Blöf değil, gerçekti durum! Aynı gün, sitenin adlarını saydığı yöneticiler art arda istifa etmeye başladı. MHP neredeyse yöneticisiz kaldı.
İkinci kaset dalgasından sonra seçmende ilginç bir tepki ortaya çıktı. Bir kısım seçmenler MHP’yi terk etmeye devam ederken, bir kısım seçmenler MHP’ye oy vereceklerini beyan etmeye başladılar. Kaset operasyonunu düzenleyen güçlerin hedeflediğinin tersine MHP’nin oyları yeniden barajın üstüne yükselmeye başladı. Büyük bir olasılıkla bazı seçmen grupları, kasetlerdeki “ahlâksızlıkların” yanında daha büyük boyutlu bir “ahlaksızlıkla” karşı karşıya olduğunu anladı: Hedef, ülkücülüğün ahlaksızlıktan temizlenmesi değil, MHP’nin ortadan kaldırılmasıydı! Son iki haftada MHP oylarında hissedilir bir artış ortaya çıktı.
IPSOS KMG Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün 12 Haziran Genel Seçimlerinin yapıldığı gün gerçekleştirdiği sandık sonrası anketinde bu durum net olarak görülüyordu. 12 Haziran’da MHP’ye oy veren seçmenlerin yüzde 18’i kaset olayı nedeniyle MHP’yi tercih ettiklerini beyan ediyorlardı.
Bugün geriye bakıp konuşursak, dünyanın kirli operasyonlarından birine maruz kalmış olan MHP’nin barajı geçmiş olması bir mucizedir. İronik olsa da MHP, ikinci kaset operasyonuna teşekkür borçlu görünüyor. Operasyonu yapanlar, ikinci kaset operasyonunda zamanlama hatası yapmamış olsalardı, çok farklı bir tablo ile karşı karşıya kalmış olacaktık. MHP’nin mevcut pozisyonun sürdürülebilir olmadığı artık aşikardır. Bugün yeniden seçimlere girilse, MHP muhtemelen barajın altında kalma tehlikesiyle yine karşılaşacaktır. MHP kendini yenileyemezse hem kadrolarını, hem de seçmenlerini kaybedecek.
Kaset skandalında ne fail var, ne de hesap soran!
Gelecekte Türkiye siyasi iletişiminin tarihini yazacak olanlar, 12 Haziran Genel Seçimlerini yazarken MHP’ye dönük kaset skandalını yazmadan geçemeyecekler. Bu skandal, sadece bizim tarihimizin değil, tüm demokrasi tarihinin en kirli skandallarından biridir.
Çünkü, bu skandalla ortaya çıktı ki, son derece organize bir güç, seçimlerin kaderini etkilemek için aylar ve belki yıllar önceden bir siyasi partinin tüm üst yönetimini takibe almıştır. Partinin tüm tepe yöneticilerinin evlerine, ofislerine, konakladıkları otellere ve hatta tanıdıklarının mekanlarına düzenekler kurulmuş ve yaptıkları, konuştukları her şey kaydedilmiştir. Zamanı geldiğinde de yapılan kayıtlar servis edilmiştir.
Yapılan şey bir çok yönüyle kirlidir. Şurası kesin ki bu operasyonu yapan güç, hem çok profesyonel bir güçtür, hem de finansal derinliğe sahiptir. Onlarca önemli siyasi kişiyi aylarca takip etmek sadece büyük bir organizasyon gerektirmekle kalmaz, emniyet güçleriyle en azından dirsek temasını da gerektirir.
Gerçek bir demokraside bu denli kirli bir operasyon yüzlerce resmi görevliyi harekete geçirirdi. Ama, Türkiye’de ne emniyet, ne yargı, ne de siyaset olayı aydınlatmak için kılını kıpırdattı. Daha da ilginci, seçimden sonra MHP yönetimi de işin peşini bıraktı.
YARIN: BDP’nin üstün başarısı ve Kürt açılımından şahinlerin egemenliğine
Sanatçılar, Ramazan Bayramı’nda yaklaşık iki saat sahnede kalarak, milyonlar kazanacak.