SiyasetKocadağlar zorda

Kocadağlar zorda

06.12.1996 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kaldıkları polis lojmanından çıkartılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Kıymet Kocadağ ve ailesine Aleviler sahip çıktı

Kocadağlar zorda

SON bir aydır, gündemden düşmeyen Susurluk kazası kurbanlarından Hüseyin Kocadağ'ın ailesi zor günler yaşıyor. Eşini yitirdikten sonra kaldıkları polis lojmanından çıkartılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Kıymet Kocadağ, annesi Müşerref Kocadağ ve Hüseyin Kocadağ'ın bir an bile yanından ayrılmayan dayısının oğlu Mustafa Alaca, içlerini Milliyet'e döktü.
Hüseyin Kocadağ'ın eşi, annesi ve kızkardeşiyle birlikte yaşadığı, Çengelköy Karakolu üzerindeki lojmanda görüştük. Kıymet Kocadağ, onca yıl yastığa baş koyduğu eşi üzerine kurulan senaryolara isyankar... "Gözümde artık yaş kalmadı. Acım öyle büyük ki ağlayamıyorum bile. Biz her memur ailesi gibi kıt kanaat geçinen bir aileydik. Pekiyi nerede o trilyonlar" diyor acıyla.
Hüseyin Kocadağ'ı yitirmelerinden az sonra polis lojmanını boşaltmaları istenmiş. Ancak kafalarını sokacak bir yerleri olmadığından biraz zaman istemişler. Emniyet'te kabul etmiş. Öğrendiğimiz Kocadağ'ın mal varlığının yok denecek kadar az olduğu. Şimdi herkes Hüseyin Kocadağ'ın emekli maaşıyla, eşi, annesi ve kardeşinin yaşamı nasıl sürdüreceklerine ilişkin çözüm arayışı içinde. Alevi cemaati, Kocadağ'ın geride bıraktıklarına kafalarını sokacak bir ev bulmak için seferber olmuş durumda.
Kıymet Kocadağ, iki kızı ve torunu Ankara'da yaşadığı için kayınvalidesi ve görümcesiyle birlikte Ankara'ya yerleşme kararı almış. Hüseyin Kocadağ'ın cenazesini de bu nedenle Ankara'ya taşımışlar.
Aile, Hüseyin Kocadağ'ı siyaset - mafya - polis üçgeni içine bir tesadüfün çektiği inancında. Yeğen Mustafa Alaca, "Rahmetli İzmir'e tayin edileceğini bildiği için altyapı çalışmaları için gitti. Önce benim arabamla gidecekti. Sonra telefon edip üşendiğini ve uçakla gideceğini söyledi. Orada Sedat Bey'le tesadüfen karşılaşıyorlar. Rahmetli `Polis lojmanında kalacağım' diyor, ama Sedat Bey ısrar ediyor, `Bizim otele gel' diye. Sedat Bey'e yemin ettirdim Çatlı'yı tanıyor muydu diye `tanımıyordu' dedi."
"Ateş basıyor her yanımızı, şaşkınlıktan sazımızı, sözümüzü unuttuk. Konuşamıyoruz bile. Canımızı kaybettiğimize mi yanalım, konuşulanlara mı? Bizim acımız katmerli" diyor köşede oturan anne Müşerref Kocadağ.
Ateş
düştüğü yeri yakar. Kocadağ ailesini ölümden çok Kocadağ'ın ismi üzerine örülen duvarlar yakmış. "Bizi en çok yakın bildiğimiz siyaset adamlarının rahmetlinin cesedi üzerine siyaset yapmaları üzüyor. Mustafa Kul `Yemek yedik bana bunları söyledi' diyor. Yalan. Böyle bir yemek yenmedi. Hele hele Fenerbahçe bir geleneği yıktı ve yönetim kurulu üyeliği yapmış kişi için bir dakikalık saygı duruşunu bile çok gördü."
"Bizim evimizde Abdullah Çatlı, Mehmet Özbay diye isimler hiçbir zaman geçmedi" diyor eşi Kıymet Kocadağ. "Menzir zaten yetkilerini kısıtlamıştı. Ne tayin yetkisi vardı ne de silah ruhsatı imza yetkisi. Nasıl versin Çatlı'ya ruhsat?"
Ya Mehmet Ağar'la ilişkisi?
"Ast, üst ilişkisiydi. 2 - 3 ayda bir telefonlaşırlardı o kadar."
Evdeki konuklar arasında Alevi cemaatinin önde gelen dedelerinden biri de var. Muharrem Naci Orhan. İmam Ceylan Abidin sülalesinden. Alevi dede, "O inançlı bir insandı. Biliyorum para sıcaktır, bazan Alevisi de, Sünnisi de o sıcağa dayanamaz. Ancak eğer benim Hüseyin'den bir şüphem olsaydı, cenazesine gelmezdim" diyor.
Ve Dede sonra da Hüseyin Kocadağ aleyhine yazılmış rapordan söz ediyor: "Bu rapor değil, aslında bir kağıt parçası üzerine yazılmış, imzasız bir şey. Fethullah Gülen'in adamları kazadan üç hafta önce bana getirdiler. `Senin müridin böyle şeyler yapıyor' diye. Bu mümkün olamaz dedim. Ve Hüseyin'i çağırdım. Onunla konuştuktan sonra Gülen'in adamı `Bizi bağışlayın, yanlış yapmışız, tashih edeceğiz' deyip gitti."