SiyasetKavgamdan beslenen laikçi milliyetçiliktir

Kavgamdan beslenen laikçi milliyetçiliktir

28.03.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Doç. Kadıoğlu, "Vatanseverliği tekeline alarak yapılan siyaset faşizan bir siyasettir. Laikçi ve muhafazakâr milliyetçilik var. Bugün faşizanlıkla dans eden laikçi kanat milliyetçiliği" diyor

Kavgamdan beslenen laikçi milliyetçiliktir

SABANCI ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. AYŞE KADIOĞLU: DERYA SAZAK: Irak işgalinin yol açtığı anti - Amerikancı refleks, AB hedefinden sapmalar, Nevruzda Türk bayrağının yakılmasına tepki gösteren ordunun, Sabrımız taşıyor mesajı. O arada best seller olan Hitlerin Kavgamı... Nereye gidiyoruz? AYŞE KADIOĞLU: Bir milliyetçilik rüzgârı var, kitapçılarda Kavgamı görüyorum ama tepki çeken sözlerine rağmen Orhan Pamukun Kar romanı da çok satanlar arasında. Listelerde beraber ilgi görüyor, Türkiye böyle bir yer. 1. Dünya Savaşı gazileri Nazilerin kuruluşunda etkendir. Hitler de savaşa gitmiş ve çok büyük hayal kırıklığına uğramış. Kaiser ülkeyi terk eder, Biz bunun için mi savaştık? diye oturup ağlar. 1923te başarısız Birahane darbesiyle Hitler hapse atılır. Kavgamı (Mein Kampf) yazar. Kitabın adını yayıncı koyar. Hitler şunu önermiş: Yalana, Aptallığa ve Korkaklığa Karşı 4,5 Yıllık Mücadele Kitleleri etkilesin diye, Kavgama çevrilir.Enteresan fakat kötü yazılmış bir kitap. Faşizmin, muhafazakârlıktan nasıl ayrıldığını görürsünüz Hitlerin kişiliğinde. Faşizmin yükselişini anlamak için okunacak daha iyi kitaplar var. Hitlerin Kavgamı bir milliyetçilik manifestosudur. Etnik milliyetçiliği savunur. Yalanlar da var kitapta. Çok iyi bir ressam olarak kendisini sunar. Oysa resmi iyi değildir, Viyana Güzel Sanatlar Akademisine alınmaz, mimarlık oku derler. Türkiyedeki kuşatılmışlık, kaybetme duygusu mu, Kavgamı ilginç kılan? Yoksa, Doç. Aslı Tunçun tanımıyla pop - ikon olarak ideolojik içeriği boşaltıldıktan sonra pazarlanması mı? Çerçeve doldurmak üzere yapılan resimlerle hayatını kazanmış Viyana yıllarında. Hitlerin bir korkusu vardır. Proleterleşmemek isteyen bir orta sınıf korkusu. Bu daha sonra Nasyonal Sosyalist harekete yansır. Akademi, Hitleri bir ressam olarak kazansa tarih başka türlü yazılırdı, belki 50 milyon insan hayatından olmazdı. Hitlerin çok etkilendiği Viyanalı G. R. Schönerer var. Bu kişi Viyanada toprak sahibidir ve milletvekili olur. Hitleri hayatı boyunca etkileyen bir slogan söylemiştir: Museviler olmadan, Roma olmadan, Almanyanın çatısını çatmak. Hitlerin amacı, hayatı boyunca başucunda asılı duran bu slogan olmuştur. Dinin yerine geçecek bir ideolojinin yaratılması çabasını görüyoruz.Ben 19. yüzyılın sonu ile bugün yaşadıklarımız arasında çok ciddi paralellikler olduğunu düşünüyorum. Yükselen milliyetçi dalga ve yeni sağ açısından. Yahudi karşıtlığı nasıl oluşuyor? Sermayeye ve basına karşı da tepkili. Yeni sağı, klasik muhafazakârlardan ayıran, halka yakınlığıdır. Daha avam bir ideoloji olarak ortaya çıkar. Klasik muhafazakârlık seçkinci bir ideolojidir. Klasik muhafazakârlık avamlaştığında faşizan bir yapı ortaya çıkıyor.19. yüzyılın sonu ile bugünkü Türkiye arasında bir bağ kurarsam, o dönemde yükselen milliyetçi dalganın ötekisi, yani düşmanı sosyalistler, Yahudilerdir. Bugünkü Türkiyede yükselen milliyetçi dalganın ötekisi kim diye baktığımda, liberaller, demokratlar ve aydınlar görünüyor. Yeni sağ AB trenine atlayan insanların memleketi sattığını düşünen çevreler var. Vatanseverliği tekeline alan bir anlayış geçerli. Ulus devletin geleceğinin küreselleşme ve AB nedeniyle tartışıldığı, vatandaşlığın ulus devletten boşanıp, insan haklarına bağlandığı bir dönemde, ulusal egemenlik tartışması yeniden gündeme geliyor. Aslında bu korkular yersiz.Böyle vatanseverliği tekeline alarak yapılan siyaset faşizan bir siyasettir. Liberal ve demokratlar da vatanseverdir. Ülkeyi satmazlar! AB trenine atlamayı öne sürmek vatanseverlikten çark etmek anlamına gelmez. Milliyetçiler bugün tartışmayı o yöne itiyorlar.Siz vatanı satanlar safına düşürüldüğünüz anda meşruiyetinizi yitiriyorsunuz. Bunun zorlanması milliyetçilikten öte faşizan bir rüzgârdır. Türkiyede muhafazakâr milliyetçilik var. Bir de laikçi kanadın dile getirdiği milliyetçilik. Bugün faşizanlıkla dans eden, Kavgamdan beslenen aslında laikçi kanat milliyetçiliğidir. Türkiye siyasetinde bir eksen kayması derken, AB sürecini destekleyen aydınlarla, güvenlik politikalarını öne çıkaran güçler arasında milliyetçilik refleksine dayalı bir bölünmeden, karşıtlıktan mı bahsetmek gerekiyor? Çünkü, laik kesim tutkalını yitirdi. Türkiyedeki solun geleneğinde devleti kutsamak var. Ancak dışarıda buna sol denmez. O yüzden Türkiyede CHP ve o gelenekten gelen partiler sosyal demokrat olamadılar. AB sürecinde devletin gücü törpülendiği için eskiden sol olan kimi akımlar milleti kutsamaya başladılar.İşçi Partisi, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Ülkü Ocakları el ele poz verdiler. Kızılelma koalisyonu budur. Sol, hiç bu kadar devletçi - statükocu olmamıştı. Soldaki partiler orta alt sınıflardan, yoksullardan uzaklaştılar. Kızılelma koalisyonu neden oluştu? Kızılelma tartışması ABnin getirdiği bir demokratikleşme rüzgârı var. Buna karşı İstiklal Savaşı dönemi seferberliği üzerinden siyaset yapmak yanlış. Artık Cumhuriyetin demokratikleşmesi söz konusu.Ulus devletin kuruluş parametreleriyle, geçmişin korkularıyla bugün yaşayamayız. Cumhuriyetin temel ilkesi olan ulusal egemenliğin hedefi Batılılaşma iken bugün Batı ulusal egemenlik retoriğinin dışına çıkmamızı istiyor, öyle de bir ironi var. Kızılelmacı olmadan, Irak işgaline karşı çıkmak da, demokrat olmak da mümkün... CHPden MHPye kayış Türkiyede faşist geleneğin Avrupadakine hiç benzemediğini düşünüyorum. Alman faşizmi, Nasyonal Sosyalist Partinin, Nazilerin devleti ele geçirmesidir. Türkiyede o kadar güçlü bir devlet geleneği vardır ki bir siyasi partinin o yapı üzerinde tahakküm kurması zordur.Fakat şimdi AB süreciyle devletin kutsallığı biraz törpüleniyor ya, laik kesim şimdi millette arıyor bu kutsallığı. İşte bu aleni faşizanlıktır. CHPden medet uman fakat aradığını bulamayan kesimlerin, milliyetçi dalgayı yükselterek MHPyi güçlendirmeye çalıştığını düşünüyorum. Bundan sonra siyasetin ekseni, bir yanda ABci, küreselleşmenin sosyal adalet üzerindeki etkilerini eleştiren ancak demokratikleştirici etkisini kabullenmiş kesimlerle, -ki 17 Aralıka kadar AKP bunu temsil etti- İstiklal Savaşı seferberliği, anti - emperyalizm üzerinden siyaset yapan daha milliyetçi taraflardan oluşacak. Türker Alkanın yorumuyla, Bizim faşizmimiz kendi felaketini yaratmıştır, Kahramanmaraş katliamı, Sivasta aydınların yakılması yakın tarihimizin acı olayları, Hitlere ayrıca öykünmemizi gerektirmiyor! Sol artık gündemde değil Bir denge kurulması gerekiyor ama ne yazık ki sol gündemde değil artık. AKPnin karşısına çıkacak partiler, MHP ve DYPdir diye düşünüyorum. Milliyetçi akımların bugün AKPye çalıştıklarını düşünüyorum. Türkiyede yükselen bu milliyetçi dalga, karşısına liberal demokrat aydın kesimleri aldı. Onları memleketi satmakla suçluyorlar. Oysa bu insanlar AByi bir Garbzede Batı çılgınlığına düştükleri için seçmediler, antimiliter oldukları için destekliyorlar. Türkiyede 2007 seçimlerini yine muhafazakâr çoğunluk mu belirleyecek? Solsuz bir demokrasiye mi gidiyoruz? Hitleri okuyan faşist olmaz Yasaklanmaması gerekir. Partisiz kalmış laikçi kesimin hislerine tercüman olabilecek bir kitap. Tarih merakıyla okunduğunu sanmıyorum. Hitler fetişi öne çıkıyor. Kavgamı kimler okuyor, gençler mi? Yasaklansın düşüncesi var. Kavgamı okudu diye faşist olmaz insanlar. Kötü de anılsa dünyayı birbirine katmış bir diktatörün hayatı. Merak edilebilir, okunabilir. Ancak bu kitabın, Hitlerin fetişleştirilmesi, var olan faşizan bir dalganın habercisidir. Hitleri okuyarak faşizme kayar mı bir toplum? AKP milliyetçi olursa kaybeder AKP bir yol ayrımında. Oyun teorisinde mahkûmun dilemması diye bir çelişki vardır. Onu yaşıyor. AB trenine atlıyor. Demokratikleşmeyi sağladıkça kendi meşruiyeti güçleniyor. Ancak AB trenine atladıkça da kendi altını oyuyor. Diyalektik bir durum var. Mevcudiyetine yardımcı olan süreç AKPnin aşınmasına da sebep oluyor. AKP hükümeti nerede duruyor? 17 Aralıkta ABden müzakere takvimi alındıktan sonra tereddütler başladı... AKP, İslami bagajı olan bir siyasi parti olarak iktidara geldi. AB politikasına destek verdiği için burjuvazinin de desteğini sağladı. AKPnin artık bir karar vermesi gerekiyor. Türkiyede bugün estirilen milliyetçi rüzgâra bakıp da Tabanımı kaybediyorum diye milliyetçi yöne çark ederse AKP kaybeder. Çünkü milliyetçiliğin sahipleri var Türkiyede; MHP, DYP gibi. O alanı AKPye bırakmazlar. AKPnin, faşizanlığa kapılmayıp muhafazakâr bir parti olmayı seçmesi gerekiyor. Liberal bir parti olması da zor. Türban sorununun çözümü gibi, kendi kitlesine özgürlükler alanında verdiği sözleri de tutamıyor. ABye doğru ilerlerken bunu çözeceğini düşünürken, Fransada, Almanyada bazı eyaletlerde gözlenen türban yasağı AKP tabanındaki beklentiler açısından düş kırıklığı yarattı. Bunu düşünüyorlardır. Milliyetçi dalgaya karşı durmak zor. Bu duygular yükselir, bayraklar asılır ama oy vermeye sıra geldiğinde insanlar hep rasyonel düşünür. Türkiyede sandık hep bunu göstermiştir. Çünkü sokaklara dökülen bu insanlar son kertede sosyal ve ekonomik durumlarına bakarlar. AKPnin de sosyal adalet refleksini hiç kaybetmemesi gerekiyor. AKPnin ABye yönelik kararsızlığı, muhafazakâr demokrat kimliğine de gölge düşürdü, basına karşı sertleşen tutumu, Ceza Yasasındaki ifade özgürlüğünü kısıtlayan düzenlemeyi savunuyor olması, AKP değişti mi? tartışmasını yeniden gündeme getirdi. Güneydoğu konusunda Kürtler de bir açılım bekliyordu. Öcalanın yeniden yargılanması isteği de AKPyi rahatsız edecek. Seçim de yaklaşıyor. AKP de yükselen milliyetçi dalgaya yelken açmak istemez mi? İstanbul Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesinde siyasal bilimler alanında doçent olarak görev yapıyor. Daha önce Boston Üniversitesi, Tufts Üniversitesi ve Bilkentte ders verdi. Stanford Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Merkezinde araştırmacı olarak bulundu. dsazak@milliyet.com.tr Ayşe Kadıoğlu kimdir?