SiyasetKardeşim net konuş

Kardeşim net konuş

15.09.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Odatv davası hâkimi Ekici duruşmada eleştirdiği TÜBİTAK raporundaki çelişkilerin giderilmesi için ek rapor istedi. Duruşma sonunda Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu tahliye edildi

Kardeşim net konuş

Odatv davasında “virüs olup olmadığına dair net ifade yer almadığı” gerekçesiyle eleştirilen TÜBİTAK raporuna Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci de sinirlendi. 3. Yargı Paketi’nden sonra İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği gerekçeli karar ile paketten önceki gerekçeli kararı karşılaştıran Yalçın Küçük’ün avukatı Hasan Fehmi Demir’e Hâkim Ekinci, “Buradaki sorun top çevirmeden kaynaklanıyor. Raporda da bu böyle yapılmış. Sen bilirkişisin kardeşim yaz o zaman bu dosyalar virüs yoluyla gelmiştir” dedi.
İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görülen duruşmaya tutuklu sanıklar Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Yalçın Küçük, Hanefi Avcı ile tutuksuz sanıklar Nedim Şener, Ahmet Şık, Muhammet Sait Çakır, Ahmet Mümtaz İdil, Doğan Yurdakul, Müyesser Yıldız Coşkun Musluk ve İklim Ayfer Kaleli katıldı. Duruşmayı çok sayıda yerli ve yabancı gazeteci, siyasi ve sanatçı da izledi.

‘Sorun top çevirmeleri’
Duruşmada Yalçın Küçük’ün avukatı Hasan Fehmi Demir, 3. Yargı Paketi’nden sonra İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği bir gerekçeli karar örneği ile paketten önceki bir gerekçeli karar örneğini karşılaştırdı. Demir, iki karar arasındaki tek farkın dijital verilerin dosya numarasının eklenmiş olduğuna dikkat çekti. Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci ise, “Buradaki sorun top çevirmeden kaynaklanıyor. Yasama yasayı yaparken net ifade etmiyor. Kararın ayrıntılı olarak gerekçelendirilmesi ile ihsası rey arasındaki çizgiyi net çizmiyor. Raporda da bu böyle yapılmış. Sen bilirkişisin kardeşim yaz o zaman bu dosyalar virüs yoluyla gelmiştir” dedi. Avukat Demir ise, “Bilimsel raporda yüzde yüz bu ifadeyi kullanamazlar” deyince Başkan Ekinci “Yüzde 99 yazabilirler mesela” dedi.

Türk kaviminin öğretmeniyim
Duruşmada TÜBİTAK raporu ile ilgili sanık ve avukatlarının savunma yapması istendi. Yalçın Küçük, Ergenekon iddianamelerine atıfta bulunarak, “Ergenekon’u, PKK’yı, Öcalan’ı ben yönetiyorum. Beni hafife almayın. Ben yönetecek olsam Odatv’yi böyle yönetmem” dedi. Küçük ayrıca, “Abdullah Öcalan demiş ki, Yalçın Küçük’ün her sözünü duyduğum zaman şimşekler çakıyor. Siz de çakmıyor mu? Sizi tenzih ediyorum. İddianame de Öcalan’ı, PKK’yı yönettiğim söyleniyor. Bunu ciddiye alamazsınız. Bu Türk kavminin ilk öğretmeniyim ben, beni çıkartın” diye konuştu.

Haberin Devamı

Kardeşim net konuş

Gazeteciler kalem bıraktı
Odatv davası öncesi Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önünde tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması için eylem yapıldı. Gruptakiler ellerinde bulunan kurşun kalemleri “Zindanlar boşaltılsın, gazetecilere özgürlük” yazılı pankartın üzerine bıraktı.

Davada iki tahliye
ODA TV davasında Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu tahliye edildi. Mahkeme ayrıca TÜBİTAK raporunda çelişkiler bulunduğu gerekçesiyle ek rapor istenmesini talep etti.

Barış Terkoğlu: Biz sizin iyi çocuklarınız değiliz
Odatv Davası’nda tutuklu sanık Barış Terkoğlu, “Artık bu mahkemeden adalet beklemeyi, hukuk beklemeyi, kendi adıma aptallık sayıyorum. Olmayan şey istenmez, beklenmez” dedi. Terkoğlu’uau savunması şöyle:
“Tutuklandım, neredeyse iki yıl oldu. İçeri girdiğimde 30 yaşındaydım. Şimdi 32 oldum. Tutuklandığım gün bana 5 soru sordular. Bir tanesinin bile terörle ya da örgütle ilgisi yok. İddianameyi bekledim. Belki bana da toprağa bomba gömdün, adam vurdun derler diye. Hayır, yok! Hangi suçu işlemişim, suç olan ne yapmışım? Delil yoksa bile aklınızdakini söyleyin. O da yok!
Bu kez TÜBİTAK raporu bekledim. Ben bu raporun neresindeyim? Hangi sayfasında suçum yazıyor? Hangi sayfada yazanlar nedeniyle 2 senedir içerdeyim? Açılmamış dosyanın davası mı olur? Bana 2 sene önce sabaha karşı sordunuz, “bu dosyayı gördün mü” diye. “Hayır” dedim. 2 sene sonra ben haklı çıktım. “Kullandıkları bilgisayarda bulduk” dedikleri Müyesser Hanım ve Barış Pehlivan Kardeşim bile dosyayı açmamışlar. Ben nasıl görmüş olabilirim? Egenekon Davası sürecinde yaptığım haberler marifetiyle davayı etkilemekle itham ediliyorum. Gösterin bana, hangi haberimde suç var?
Kafamı kaldırıyorum. 14 yaşında zavallı bir kıza tecavüz edenler konvoyla hapishaneden çıkıp kutlama yapıyorlar. Ben hapishaneden izliyorum. Yazıklar olsun. Bu durumu açıklamaya çalışıyorum. Aklıma “biz sizlerin iyi çocukları değiliz” cümlesinden başkası gelmiyor. Başka bir açıklama yok. Bu yargılamanın gerçek sahipleri bizi düşman olarak görüyor. Bize kinleri, öfkeleri bitmiyor. ™unu yazmışsınız, bunu haber yapmışsınız sadece bahane. Ortada bir suç yok. Bu mahkeme salonunda bizden intikam alınıyor. Keşke herkes samimi olsa da gözümüzün içine bakarak “sen bizim düşmanımızsın” dese. Hukuk bu işlere alet edilmese.
Bu salondan adalet çıkmaz. Artık “telefonda o küfrü neden ettin” “o genel yayın yönetmeninin değişeceğini nereden bildin” “Fethullah Gülen hakkında kitap yazacak mısınız” “o yazıyı neden yayınlamadınız” “bunu neden yazdınız” gibi soruları dinlemekten sıkıldım. Bunların terörle, örgütle ne ilgisi var? Bunların hangisi suç? Hangisi yasak? Bunlardan hangisi beni terör örgütü üyesi yapar? Aklımla hissettiğimi söyledim: bu salondan adalet çıkmaz. Bunu beklemiyorum.
Sayın Başkan, Hakim Beyler sizden lütuf beklemiyorum, hakkımı istiyorum. İki senedir beni neden içerde tutuyorsunuz, bunu açıklayın.

Haberin Devamı

YALÇIN: Bu davanın delilleri çökmüştür
Davanın tutuklu sanığı Soner Yalçın duruşmada şöyle savunma yaptı: Sayın heyet, nasıl bir akıl yürütmeyle TÜBİTAK Raporu’nu aleyhimize değerlendirip tutukluluğumuza karar verdiniz? Diyorsunuz ki, ‘dokümanlar virüs yoluyla bilgisayarlara gönderilmediği bilirkişi raporuyla doğrulandı!’ İyi de siz bunu raporun hangi sayfasına, hangi cümlesine dayandırıyorsunuz? Raporun böyle kesinlik içeren bir tek cümlesi, kanaati, değerlendirmesi yok. Kelime oyunlarıyla mı adaleti sağlayacaksınız? ‘İki bayram arası tahliye olmaz’ deseydiniz daha inandırıcı olurdu! Adalet kesinlik ister. Kelime oyunlarıyla gerçeğin üzeri örtülemez.
TÜBİTAK dokümanların nasıl geldiğine ilişkin şu tespiti yapıyor: ‘Bilgisayarda çok sayıda zararlı yazılım izine rastlanmıştır. Uzaktan dosya atabilme özelliğine sahip ve ilgili bilgisayar kullanıcılarını hedef almış olan zararlı yazılımların çalışmış olduğu kanısına varılmıştır.’
Rapor, bilgisayarlarda Turkojan, Bandook gibi zararlı yazılım türlerinin bulunduğunu belirterek, ‘bu yazılımların uzaktan yönetim ve dosya atma kabiliyetleri mevcuttur’ diyor. Daha ne desin Yani, bilgisayarların güvenlik duvarı çökertilmiş, her türlü zararlı müdahaleye açık hale getirilmiş. O halde: ‘Bu tespitler, gerçekler ortada iken, mahkeme nasıl ve neye dayanarak, “dokümanların bilgisayarlara virüs yoluyla gönderilmediği doğrulandı” diyor.Hata yaptığınızı düşünüyorum; hile yapacağınızı aklıma bile getirmek istemiyorum.
TÜBİTAK raporu haklı olduğumuzu, bu dokümanların bizim olmadığı tespitini açık açık yapıyor: Suçlamalara dayanak dijital dokümanların bizler tarafından hiçbir şekilde oluşturulmadığını, değiştirilmediğini ve erişimin sağlanmamış olduğunu yani açılıp okunmadığını kesin bir sonuçla bildiriyor. Gerçekler bu kadar ortada iken nasıl görülmez? Eğer yasal kullanıcılar, yani bizler tarafından bu dokümanlar oluşturulmamış, değiştirilmemiş ve erişim sağlanmamış ise bu dokümanları silen kişiler kimlerdir?
Siz ne derseniz deyin, davanın temeli olan deliller çökmüştür, geçerliliğini kaybetmiştir. Bu dava bitmiştir. Kanıtı olmayan ceza olmaz. Bu ayıptan Türkiye’yi kurtarın” demeyeceğim. Mahkemenize olan güvenimi yitirdim. Adalete olan inancımı öldürüp Silivri zindanına gömdüm. Önce 3’üncü yargı paketi’yle ilgili ve ardından TÜBİTAK raporu’ndan sonra verdiğiniz kararları mesleğiniz, makamınız isminiz adına üzüntüyle karşıladım.

Yazarlar