16.12.2009 - 12:38 | Son Güncellenme:
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan ile CHP lideri Deniz Baykal arasında TBMM’deki bütçe görüşmelerinde yaşanan sert tartışmalarda gündeme gelen, 1996 yılında CHP tarafından hazırlanan Tunceli Raporu’nda, çarpıçı tespitler yer alıyor. Baykal’ın Tunceli gezisinin ardından hazırlanan ve CHP genel merkez yöneticileri ile milletvekilerinin imzasını taşıyan Tunceli Raporu’nda, “Terörist eylemler ve onlara karşı güvenlik güçlerince sürdürülmekte olan mücadele ile faili meçhul cinayetler ülkemizde binlerce can kaybına neden olmuştur. İç barışta kanamanın, toplumda ayrışma ve yabancılaşmanın, siyasal ekonomik ve sosyal dengelerde istikrarsızlığın temel nedenini oluşturan terör ve Kürt sorunlarının varlığıdır” ifadeleri yer alıyor.
TBMM'deki bütçe görüşmelerinde Başbakan Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın söz düellosuna neden olan Tunceli Raporu, 1996 yılında, Baykal’ın Tunceli gezisinden sonra hazırlandı. Baykal, gezinin ardından, partinin genel merkez yöneticileri ve milletvekillerinden oluşan bir heyetten Tunceli’de yaşananları raporlaştırılmasını istedi. Aralarında CHP Tunceli milletvekili ve CHP MYK üyesi Orhan Veli Yıldırım, CHP İstanbul Milletvekili ve PM üyesi Algan Hacaloğlu, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ile Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız’dan oluşan CHP heyeti, Tunceli kent merkezi ile 7 ilçesi ve birçok köyü dolaşarak, kentin sorunlarını tespit etti ve çözüm önerilerini de sundukları bir rapor hazırlayıp Baykal’a sundu. Baykal’ın talimatıyla, kitapçık halinde getirilen ve 25 sayfadan oluşan ‘CHP Tunceli Raporu’nda Tunceli’nin sorunlarının yanı sıra, Kürt sorunuyla da ilgili çarpıcı tespitler de yer alıyor. Raporda, bölgede yaşananlar, ‘Kürt sorunu’ olarak dile getiriliyor.
AKMAKTA OLAN KARDEŞ KANIDIR CHP Tunceli Raporu’ndan satır başları şöyle: “1984’ten günümüze giderek tırmanışa geçen ayrılıkçı terörist eylemleri ve onlara karşı güvenlik güçlerince sürdürülmekte olan mücadele ile faili meçhul cinayetler ülkemizde binlerce can kaybına neden olmuştur. İç barışta kanamanın, toplumda ayrışma ve yabancılaşmanın, siyasal ekonomik ve sosyal dengelerde istikrarsızlığın temel nedenini oluşturan terör ve Kürt sorunlarının varlığıdır. İster güvenlik güçlerimiz ve askerlerimiz olsun, ister ona silah doğrultan kandırılmış gençler olsun, hepsi bizim çocuklarımızdır. Akmakta olan kan kardeş kanıdır. Bu çatışmalarda arada kalan masum insanlarımızın, bebelerimizin, bacılarımızın, öğretmenlerimizin masum kanıdır. Yani bu ülkenin masum kanıdır.”
TUNCELİLİ BUNALDI “Tunceli’de yurttaşlar bölücü terör örgütü ile güvenlik güçlerinin şiddet ve baskısı altında bunalmıştır. Bölgede çok geniş bir coğrafyada abartılı güvenlik konsepti uygulaması ile güvenlik güçlerince boşaltılan bir kısmı yakılıp yıkılan bin 200 köy ve bin 800 mezradan yani 3 bin yerleşim yerinden 45 bin 500 kişi göç etmek zorunda kalmış ve mağdur olmuştur.” “Tunceli’de bu uygulama ilk olarak 1983-84 döneminde orman içi köy ve mezraların gönüllü boşaltılması uygulaması olarak gündeme geldi. Ancak bu uygulamayı kabul ederek Antalya ve Muğla’ya yerleştirilen az sayıdaki aile bu arazilerin hizmetten yoksun kıraç olduğu için kısa süre sonra geri döndüler. Köy boşaltmalar konusunda ikinci uygulama dönemin valisi Kenan Güven tarafında orman içi köylerin hizmetten tecrit edilerek yurttaşlarımızın köylerini olanaksızlıklar ortamında boşaltmalarını hedef alan ‘söndürülmüş köy’ projesi ile gündeme geldi. Bu haksız ve hukuksuz uygulama sonucu Tunceli’de 48 köy gönülsüz olarak boşaltıldı. Tunceli’de üçüncü köy boşaltma uygulaması ise ağırlıklı olarak Ekim 1994 yılından itibaren uygulamaya konuldu. Zorunlu köy boşaltma uygulaması Tunceli’yi de acımasızca kapsamıştır. Geçen dönem süresince Tunceli’nin 420 köyünden 184’ü 1179 mezrasından 652’i boşaltılmıştır. Ağustos 1995 itibariyle boşaltılan köy ve mezralardan 3753 hanede barınan 18436 kişi başka yerlere göç etmek zorunda kalmıştır. Yurttaşlarımızın tapulu arazileri kendilerine yasaklanmıştır. Kısacası, bebesi ve çocuğu ile yaşlısı ve genci ile köy ve mezralarında uzaklaştırılmak zorunda bırakılan yurttaşlarımızın en temel insanlık hakları çiğnenmiş, mağdur edilerek adeta yaşamdan koparılmıştır.
1938’DE SAĞLANAN OLANAKLAR BUGÜN SAĞLANMIYOR 1938’de Dersim’de sürgün edilenlere sağlanmış olan olanaklar dahi, bugün köyünden sürgün edilenlere çok görülmekte. Yurttaşlarımız kendilerine yöneltilen bu zulümün nedenlerini anlayamamaktadır.” CHP raporunda köye geri dönüşler için devletin alması gereken önlemler ve geri dönüşlerin teşviki için vatandaşa verilmesi gereken hizmetler için 8 maddelik bir çözüm önerisi sıralanmış. Bu önerilerin ortak özelliği, köylerin yeniden inşası, köy meralarının açılması, köylülerin zararlarının giderilmesi ve evlerinin yeniden yapılması ve geri dönen vatandaşlara hibe krediler verilmesi gibi maddeler sıralanıyor.
Raporda Tunceli Valiliği'nin 15 Ağustos 1994 tarihli genelgesiyle kontrollü gıda sevki izin kağıdı olmadan yiyecek ve giyecek götürülmesinin yasaklanma kararı da eleştirildi.
Tunceli’de 268 ilkokuldan 242’si kapalı olduğu, Devlet Hastanesi dahil il genelinde sadece 1 uzman doktorun bulunduğu belirtilen raporda; köy boşaltma ve terörün etkisi ile kentin sürekli nüfus kaybettiği ve başka bölgelere göç verdiğine dikkat çekildi.
TÜRKİYE ÇOK KÜLTÜRLÜ ETNİK ÇOĞUL BİR TOPLUMDUR “Laik Türkiye Cumhuriyeti birçok Avrupa ülkesi gibi bir ulus-devlet olarak kurulmuştur. Türkiye tek bir etnik gruba dayanmayan, etnik çoğul bir toplumdur. Ülkemizde farklı etnik yapıların, farklı kültür ve kimlik kümelerinin var olması, varlıklarını gelişerek sürdürmeleri çoğulcu demokrasinin zenginliğidir. Türkiye gibi çok kültürlü ve soy kümeli bir toplumda milliyetçiliği etnik temele dayamak bütünleştirici değil, bölücü sonuçlar yaratır. Ulusal biriliğin temel kültürel alan veya kan bağı değil yurttaşlık bilinci ve siyasal alan olmalıdır.”
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ CHP 1996 yılındaki Tunceli raporunda Kürt sorununun aşılması için Kürt kimliğinin tanınması gerektiği de dile getirilerek şu önerilerde bulunuluyor: “Kürt kökenli yurttaşlarımız ülke mozaiğimizin bizi ulus yapan değerlerin ayrılmaz bir parçasıdır. İnsanlarımızın kendi anadil, kültür ve kimliklerini özgürce geliştirebilmelerinin önündeki yasal veya fiili engellerden kaynaklanan sorunları simgeleştiren Kürt sorununun aşılarak Kürt kimliğinin tanınması, iç barışın kökleştirilmesi ve demokratikleştirme çabalarımızın temel çıkış noktası olarak görülmektedir. Terör yurt dışı bölgesel boyutları olan bir sorundur. Yurt içinden kaynaklanmakta, yurt dışında destek almaktadır. Kürt sorunu ise Türkiye’nin bir iç sorunudur. Sorun ancak misak-ı mili hudutları içinde yaşamakta olan her köken ve inançtan tüm yurttaşlarımızın eşitliği, hakları ve esenliği boyutu ile ele alınabilir. Demokratikleşme olmadan terör sorununun çözümü mümkün değil. Bu çerçevede çözüm önerilerimiz şunladır: Teröre ödün verilmez; silahla sorunlar çözümlenemez, ülkenin bölünmez bütünlüğü tartışma konusu yapılamaz, akmakta olan kardeş kanı dinmeli; sorunlar hoşgörü zemininde ve iç barış zemininde çözümlenmelidir, etnik duyarlılıklara demokratik çözüm, çok kültürlü toplumlar, çoğulcu demokrasinin vazgeçilmez koşuludur, İnsan hakları ihlallerine göz yumulamaz; hukukun üstünlüğünden geri adım atılamaz, Feodal yapı aşılmadan, eşitsizlikler giderilmeden, sosyal devlet yapısı kökleştirilmeden sorunlara kalıcı çözüm sağlanamaz, bölgesel ekonomik gelişme sorunları hızla aşılmalıdır, Üniter devlet yapısı, çoğulcu yerinden yönetimin yerel demokrasinin engeli değildir, Çözüm; çoğulcu demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve eşitliktir.”
TERÖRE DOĞRUDAN BULAŞMAMIŞ OLANLARA GENEL AF “Terörle Mücadele Yasası'nın 8'inci maddesi ve Türk Ceza Yasası'nın 312'nci maddeleri kapsamında olup doğrudan teröre karışmamış tüm tutuklu ve hükümlüler için kısmi genel af çıkartılarak ülkede hoşgörü ve iç barış ortamına geçişin zemini yaratılmalıdır.”
ÇÖZÜM KÜRT KİMLİĞİNİN TANINMASIDIR CHP Tunceli raporunun en ilgi çekici bölümü ‘Kürk kimliğinin tanınması’ bölümünde yer alıyor. Kürt kimliğinin tanınmasıyla ilgili bölümde şunlar yer alıyor: “Etnik duyarlılıklara demokratik çözüm, ülkenin bölünmez bütünlüğü ve üniter devlet yapısı içinde, çok kültürlü toplum yapımızı ve Türkiye’yi barışa, gelişmeye ve esenliğe taşıyabilmenin güvencesidir. Bu evrensel ilke çerçevesinde; her kökenden, her kültür kümesinden insanımıza kendi ana dilini daha iyi öğrenme, kendi kimliklerini geliştirme olanağı tanınmalı; Türkiye’yi kimliği ve kültürü özgürleştirilmiş bireyler topluluğu haline dönüştürmeliyiz. Bu amaçla her türlü iletişim ortamında eğitim sürecinden, birikim ve kaynaktan özgürce yararlanılabilmeli, bunun önünü açacak çoğulcu demokratik toplum ortamı yaratılmalıdır. Bu anlayış ile Kürt kökenli yurttaşlarımız da; Dil, kültür, folklor ve kimliklerini koruma ve açıklayabilme, Kendi ana dillerinde, yazılı basın, radyo ve televizyon dahil her türlü medya aracılığıyla yayın yapabilmeli, Özel okullarda kendi ana dillerinde eğitim yapabilmeli, Kürt dili ve kültürü üzerinde araştırma yapacak enstitüler ve benzeri kurumların kurulabilmesi, haklarına kavuşturulmalıdırlar.”