28.04.2017 - 11:35 | Son Güncellenme:
Erdoğan, Atlantik Konseyi İstanbul Zirvesi'ndeki konuşmasında, dünyanın çalkantılı bir dönemden geçtiğini, karşı karşıya olunan belirsizlikler sebebiyle küresel geleceği kestirmekte, yarına dair tahminler yapmakta herkesin zorlandığını anlattı.
Bilhassa son yıllarda yaşanan sorunlar karşısında sergilenen atalet, tıkanıklık ve acziyetin geleceğe dair karamsarlığı daha da körüklediğini dile getiren Erdoğan, "Küresel müesses nizam, coğrafyamızda meydana gelen krizler başta olmak üzere bizleri doğrudan etkileyen meseleler karşısında etkinliğini yitiriyor. BM Güvenlik Konseyi ve AB gibi platformların itibarı ise buralarda söz sahibi birkaç ülkenin kısa vadeli çıkar hesaplarına ne yazık ki kurban ediliyor. Çözüm için kurulan mekanizmalar değişim ihtiyacına cevap veremedikleri için artık daha ziyade sorun üretir hale gelmiştir." değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, İkinci Dünya Savaşı sonrasında tesis edilen, soğuk savaş sonrasında ise küçük değişikliklerle tahkim edilen mevcut yapının bundan nemalanan ülkeler tarafından aynen korunmaya çalışıldığını ifade ederek, "Şu gerçeklerin artık idrak edilmesi gerektiğine özelikle inanıyorum. Ya mevcut mekanizmalara format atacak ya da karamsarlık virüsünün bünyemizi daha çok sarmasını seyredeceğiz. Ya yeni aktörlerin talep ve önerilerine daha çok kulak kesilecek ya da çözümsüzlük üreten sisteme suni teneffüs yapmaya devam edeceğiz. Ya tabandan gelen değişim rüzgarını yönetecek ya da bu rüzgarın kasırgaya dönüşüp bizleri yok etmesini bekleyeceğiz." diye konuştu.
"Önümüzdeki seçenekler bu kadar açık ve nettir. Hiç şüphesiz karşımızdaki bu olumsuz tabloyu olumluya dönüştürmek, krizi fırsata çevirmek bizlerin elindedir. Yıkıcı rekabetin yerine iş birliğini, çatışmanın yerine dayanışmayı, gerilimin yerine uzlaşmayı ikame ettiğimizde farklı bir sürecin kapılarını aralayacağını düşünüyorum." diyen Erdoğan, Makedonya'daki olaylara de değindi.
Hiç kimsenin ne kadar uzakta olursa olsun başka bölgelerde, başka ülkelerde tezahür eden sorunlardan muaf olamayacağını vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Dün yaşanan bir olayı sizlerle paylaşmak suretiyle nereden nereye geldiğimizi ifade etmek istiyorum. Dün Makedonya'da yaşananları hep birlikte takip ettik, gördük. Ülkede meclis başkanlığı seçiminin ardından yaşanan hadiseler endişe vericidir. Şiddet, hiçbir soruna çare olamaz. Olaylarda zarar gören herkese ülkem adına 'geçmiş olsun' diyorum. En başından beri hadiselerden uzak duran Makedonya'daki Türk toplumundan itidalli tavırlarını korumalarını özellikle bekliyoruz. Dost ve kardeş Makedonya'nın bir an önce huzura ve istikrara kavuşmasını da arzu ediyoruz. Ülkedeki tüm siyasi partileri sorunlara diyalog ve uzlaşma yoluyla çözüm bulmaya davet ediyoruz."
"Mağlup olanların galip gelenleri takdir etmesi gerekir"
Erdoğan, Türkiye olarak kadim tarihi ve kültürel ilişkilerin bulunduğu coğrafyalardaki insanların tamamının güvenli ve müreffeh geleceği için her türlü çabayı göstermeyi sürdüreceklerini kaydetti.
Bunun bir şeyi daha gösterdiğini dile getiren Erdoğan, "Demokrasiye inanıyorsak, demokrasinin sandıklardan çıkan neticenin kabulü olduğuna inanıyorsak, istenilen neticeyi alsak da almasak da seçimin bir galibi olacaktır, bir de mağlubu olacaktır. Öyleyse mağlup olanlar da galip gelenleri takdir etmesi gerekir, saygıyla karşılaması gerekir ki ülkenin huzuru bozulmasın. Bunu özellikle altını çizerek ifade etmek istiyorum." dedi.
Suriye'deki kriz
Cumhurbaşkanı Erdoğan iyi ve kötü tüm gelişmelerden hep birlikte etkilenildiği günümüz dünyasında el ele vermeden, sorumluluk bilinciyle hareket etmeden meselelerin çözülemeyeceğini belirterek, Güneydoğu Asya'daki, Afrika'daki ve Ortadoğu'daki sıkıntıların yansımalarını bütün insanlığın hissettiğini anlattı.
Suriye'deki krizin tetiklediği göç dalgasının Türkiye gibi komşu ülkelerin yanında çok daha geniş bir bölgeyi hatta dünyayı etkilediğini ifade eden Erdoğan, örgütlü suçlar, siber saldırılar, gıda güvenliği, iklim değişikliği, ayrımcılık, yabancı karşıtlığı ve İslam düşmanlığı gibi yeni tehditlerle, sorunlarla ve sınamalarla yüzleşildiğini kaydetti.
Erdoğan, nükleer testler ve balistik füze denemeleri kadar Afrika boynuzundaki kuraklığın da uluslararası güvenlik ve istikrarı tehdit ettiğini dile getirerek, adil olmayan bir sistemin sürdürülebilir olmadığını ifade etti.
"Sadece kendim söyledim, kendim dinledim"
Güçlünün çıkarlarını, mazlumun haklarının önüne koyan bir yapının güvenlik ve istikrarı tesis edemeyeceğini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Elimizi vicdanımıza koyup şu sorulara samimiyetle cevap vermemiz gerekiyor. Şayet BM Güvenlik Konseyi başta olmak üzere uluslararası toplum Suriye konusunda dirayetli davransaydı rejim yeni kimyasal silah saldırılarında, bununla kalmıyorum aynı zamanda konvansiyonel silah saldırılarıyla beraber bu zulmü gerçekleştirebilir miydi? Bu benim yaklaşık 6 yıldır işlediğim bir konudur. Uluslararası toplantılarda, G20 zirvelerinde tüm dostlarla ikili görüşmelerde işlediğimiz bir konudur ama sadece kendim söyledim, kendim dinledim. Bir netice alamadık. Esed rejiminin kendi halkını pervasızca katletmeye devam etmesinin sebebi geçmişte işlediği suçların yanına kar kalması değil midir? Ben devlet terörünü anlamakta zorlanıyorum. Devlet terörü bundan daha başka nasıl olabilir. Katil Esed bir devlet terörü estirmektedir. Eğer insanlık, siyasi liderler dünyada devlet terörüne karşıysa karşı olmaları gereken en önemli ülke ve lider Suriye'dir. Bununla adımı da kararlı bir şekilde eğer atmış olsaydık. Bugün 1 milyona yakın insan Suriye'de ölmezdi. 3 milyona yakın Suriyeli benim ülkele iltica etmezdi. 1,5 milyon insan Lübnan'a iltica etmezdi. 1 milyona yakın insan Ürdün'e iltica etmezdi. Ama bu insanlar şimdi kendi topraklarının dışında kendilerine hayat bulmaya çalışıyorlar. Nerede? Varsa çadırlarda, varsa konteynerlerde. Bu bizim insani sorumluluğumuzu ortadan kaldırmıyor. Öyleyse insanlık sorumluluğumuz gereğini de hep birlikte yerine getirmek durumdayız."
Erdoğan, Atlantik Konseyi İstanbul Zirvesi'nde, "Yabancı terörist savaşçılar konusunda gereken iş birliği sağlansaydı geçen yılki Brüksel saldırıları gerçekleşebilir miydi? Terör örgütleri arasında ayrıma gidilmeden ilkeli bir duruş sergilenseydi bu katil sürüleri şu andaki kadar palazlanabilir miydi? Şayet 2011 yılında Somali'deki kuraklık konusunda uluslararası toplum Türkiye gibi yardım elini uzatsaydı bu yıl milyonlarca insan benzer sorunlarla karşılaşır mıydı?" sorularını yöneltti.
Bu soruların cevabını aslında herkesin çok iyi bildiğini dile getiren Erdoğan, "Güvenliğimizi, geleceğimizi ve insan hayatını ilgilendiren böylesine önemli meselelerde şahit olduğumuz çifte standart eminim benim gibi sizleri de yaralıyor." ifadelerini kullandı.
"Türkiye elini taşın altına koyuyor"
Bu manzara karşısında yapılması gerekenin belli olduğunu kaydeden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ya bir yol bulacağız ya da bir yol açacağız. Başka çare yok. Sorunların büyüklüğü karşısında asla ümitsizliğe kapılmayacak, 'böyle gelmiş, böyle gider' demeyeceğiz. Unutmayalım ki taşı delen suyun gücü değildir, damlaların sürekliliğidir. İnisiyatif alacak, bıkmadan, usanmadan insani değerlere çözüme, dayanışma ve iş birliğine vurgu yapmayı sürdüreceğiz. Ülke olarak son 14 yıldır işte bunun mücadelesini veriyoruz. Türkiye, vicdanının sesini dinleyip, girişimci ve insani diplomasisiyle sorunlara çözüm bulmak için elini taşın altına koyuyor. Suriye, Somali, Irak, Afganistan politikalarımız, bu duruşu sadece söylemde bırakmayıp ete kemiğe büründürdüğümüz en somut örneklerdir."
Türkiye'nin birçok ülkenin görmezden geldiği ve zamana oynadığı netameli krizlerde, gerçek anlamda sorumluluk üstlendiğini aktaran Erdoğan, bölgeyi ve küresel güvenliği ilgilendiren meselelerde "dost acı söyler" ilkesiyle, tezlerini, tespitlerini, önerilerini ortaya koyduğunu söyledi.
"Yayılmacı Pers mantığını çok iyi keşfetmemiz lazım"
Irak'ta giderek bölge için saatli bir bombaya dönüşen "mezhep fanatizmine" dikkati çektiklerini, kapsayıcı olunması gerektiğini söylediklerini dile getiren Erdoğan, "Aslında Irak'taki olay sadece mezhebi de değildir, onu da söyleyeyim. Mezhep kaynaklı yayılmacı bir etnik anlayışın tezahürüdür ve yayılmacı olan bu Pers mantığını çok iyi keşfetmemiz lazım. Eğer buna göre tedbirler şimdiden alınmazsa, hani tarih tekerrürden ibaret derler ya, ibret alınmazsa tekerrür eder, ibret alınırsa tekerrür etmez." diye konuştu.
Yemen, Libya ve Mısır'da demokrasiden, milli iradeden ve meşruiyetten yana tavır aldıklarını aktaran Erdoğan, 2011 yılından beri yıkımın eşiğindeki Somali'yi ayağa kaldırmanın, Somalililerle beraber, sıfırdan yeni bir devlet inşa etmenin mücadelesini verdiklerini anlattı.
"Zulme rıza zulümdür"
Suriye konusuna değinen Erdoğan, şöyle konuştu:
"Komşumuz Suriye'de ilk günden itibaren halkın meşru taleplerinin hep yanında olduk. Onları yalnız başına bırakmadık. Zulümden ve katliamdan kaçan milyonlarca Suriyeli'ye, etnik köken, dil, din, mezhep ayrımı yapmadan sahip çıktık. 6 yıldır tamamen kendi imkanlarımızla üç milyon sığınmacıyı ülkemizde barındırıyoruz ve şu ana kadar STK'larla beraber yapmış olduğumuz oradaki harcama 25 milyar doları bulmuştur. Peki bize gelen nedir? Avrupa Birliğinden bugüne kadar söz verdikleri halde... 2016'nın Temmuz'unda 3 milyar avro vereceklerdi. Peki şu ana kadar ne geldi? Onu da söyleyeyim; 725 milyon avro geldi. Hatta ikinci bir 3 milyar avro gelecekti. Hiçbir ses yok. Peki, Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliğinden bir şey gelmedi mi? Oradan da 550 milyon dolar geldi. Bize gelen bu ama yaptığımız harcama 25 milyar dolar. Türkiye'nin farkı bu. 'Peki durduracak mısınız?' Hayır, durdurmayacağız. O varil bombalarının altında, konvansiyonel silahlarla mücadele eden o insanların kaçışına biz seyirci kalmayacağız. Çünkü biz şuna inanıyoruz; zulme rıza zulümdür. Biz onlara şefkat kollarımızı kucağımıza açacak, onları yine ülkemizde ağırlamaya devam edeceğiz."
"DEAŞ'a en büyük darbeyi indirdik"
Türkiye'nin ateşkesin sağlanmasının ve siyasi sürecin başlatılması gayretlerinin yanı sıra terörle mücadele hususunda da üzerine düşeni yaptığını aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
"İşte Fırat Kalkanı Harekatı ile DEAŞ'ı sınırlarımızdan uzaklaştırdık. Şu ana kadar 3 bini aşkın DEAŞ'lıyı biz o topraklarda etkisiz hale getirdik. Uluslararası basında özellikle ifade edilmekte olan yalan yanlış haberleri de burada deşifre etmekte fayda görüyorum. 2 bin 500 kilometrekarelik bir alanı teröristlerden arındırarak 50 bin civarındaki Suriyelinin öz yurtlarına dönmesini sağlamış olduk. Hiç kimseyi dışlamadan, bölgenin gerçek sahipleriyle iş birliği içinde icra ettiğimiz bu operasyon, DEAŞ'a şu ana kadarki en büyük darbeyi indirdi. Şimdi, teröristlerden temizlediğimiz bu güvenli bölgede hayatın normale dönmesini sağlamaya çalışıyoruz."
"Bakınız burada bir gerçeği ifade etmem lazım, o da şudur; Benim, dostlarla bugüne kadar yaptığım görüşmede hep gündeme getirdiğim, güneyimizde Suriye'nin kuzeyinde ve o bölgede terörden arındırılmış bir güvenli bölge ilan edelim, burayı aynı zamanda uçuşa yasak bölge ilan edelim ve burada eğit donat çalışmalarını da sürdürelim. Bu konuda Türkiye üzerine düşeni yapmaya hazırdır." diyen Erdoğan, her zaman bunu ifade ettiklerini söyledi.
Bu söylenenlerin "gayet güzel", "hakikaten bu teklif yerinde" denildiği halde bu adımı atamadıklarını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Yapılan hep terör örgütlerine destek şeklinde devam etmiştir. Eğer bu yapılmış olsaydı, Suriyeliler Suriye'yi terk etmeyecek, Türkiye'deki, Lübnan'daki mülteciler de, onlar da, belki bu güvenli bölgede yerlerini alacaklardı. İstediğimiz oralarda konutlar inşa edelim. Oralarda eğitim, sağlık, bütün sosyal donatı alanlarını halletmek suretiyle ortalama bir dört bin, beş bin kilometrekarelik alan inşa ederek adeta yeni şehir kuralım ama yapamadık. DEAŞ'ından YPG'sine kadar, El-Kaide'sinden Şebbiha'sına kadar eli kanlı bütün çeteler için büyük bir eğitim kampına dönen terör bataklığının başka türlü kurtulabilmesi mümkün değil. Bunun için de öncelikle terör örgütlerine karşı sergilenen ikircikli tavrın bir an önce terk edilmesi gerekiyor. Bir terör örgütü eliyle diğerinin bertaraf edilmeyeceğini artık herkesin kabul etmesi lazım."
"PYD'yi, YPG'yi biz tanırız"
Terör örgütlerinin iyisi, kötüsü olamayacağını söyleyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu terör örgütü benim yanımda, dolayısıyla bu iyidir, öbürü karşımda dolayısıyla o kötüdür... Bu mantıkla bir yere varmamız mümkün değil. O da terör örgütüdür, kötüdür, bu da terör örgütüdür kötüdür. Öyleyse bu terör örgütlerine karşı mücadelemizi müşterek dayanışma içinde sürdürmemiz lazım. Bunu başardığımız andan itibaren dünya bu çetelerden, bu katillerden kurtulacaktır. Sırf DEAŞ'la mücadele ediyor diye PKK, YPG gibi terör yapılarının etnik temizlik faaliyetlerine bölgede işlediği cinayetlere tepkisiz kalmak, yeni insanlık suçlarına davetiye çıkarmaktır. PYD'yi biz tanırız. YPG'yi biz tanırız. Bizdeki PKK terör örgütünün, bunlar düşük çocuklarıdır. Onların yetiştirmesidir. Bunları gayet iyi biliriz ve bu bölgede kim kimdir, bunu bilen birisi varsa biziz. Bu bize sorulmalı. Dostlarımız bunu bizden öğrenmeli. Yoksa yanlış bilgiler üzerine geleceğe yönelik yanlış adımlar atılıyor ve bölge bir çöküşün içerisinde. Medeniyetler çöküyor. İnsanlar ölüme mahkum ediliyor. Unutmayalım, terör örgütleri akrep gibidir. Muhakkak bir gün kendini besleyen eli de ısırır. Terör meşrulaştırıcı adımlar yerine uluslararası meşruiyetten taviz vermeden DEAŞ terörünü ortadan kaldırmak mümkündür. Biz buna her zaman hazır olduğumuzu söyledik. Fırat Kalkanı Harekatı bunun mümkün olduğunu tüm dünyaya ispat etmiştir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Terör örgütlerinin milli güvenliğimize, toprak bütünlüğümüze ve vatandaşlarımızın hayat haklarının özelikle ona kastetmeye yönelik atılan adımlarda ki bu dönem öyle şu anda iki gündür sınırlarımıza Suriye tarafından ciddi manada havan toplarıyla atışlar yapılıyor. Ortada... Düşman belli... Şimdi biz bunları karşılıksız bırakabilir miyiz? Gereği neyse biz de bunun gereğini yapıyoruz. Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanmaktan doğal bir şey yoktur ve biz bir hukuk devletiyiz, haklarımız neyse bunu kullanıyoruz, kullanmaya da devam edeceğiz." diye konuştu.
Tehditler sürdüğü müddetçe gereken her türlü tedbiri alacaklarını ifade eden Erdoğan, "Güney sınırımız boyunca bir terör koridorunun oluşmasına asla izin vermeyeceğiz. Hele hele Kuzey Suriye'de bir devlet kurma teşebbüsü içerisine giren malum bazı cahiller var, 'cahil cesur olur' diyorlar ya, o da havalarda. Kendine göre bakanlar kurulu oluşturuyor vesaire. Biz bunu karşılıksız bırakmayız ve Kuzey Suriye'de de öyle bir devlet kuruluşuna da asla müsaade etmeyiz. Çünkü Suriye'nin bölünmesine karşıyız, Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasından yanayız." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, terörle mücadeleyi sınır içinde ve dışında sürdürmekle kararlı olduklarını dile getirerek, bu konuda tüm dost ve müttefiklerden dayanışma beklediklerini söyledi.
Türkiye ile ABD arasındaki ikili ve çok taraflı iş birliğinin güçlendirilmesinin bölgesel sorunların çözümü açısından gerekli olduğunu vurgulayan Erdoğan, geçmişte iki ülkenin ortak hareket ettiği durumlarda nasıl stratejik çarpan etkisi oluşturduğunu ve ne gibi başarılar elde ettiğini hep birlikte gördüklerini kaydetti.
Erdoğan, bilhassa içinden geçtikleri bu kritik dönemde müttefiklik ilişkilerinin çok daha önem arz ettiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Trump yönetimi ile üst düzey temaslarımız Ocak 2017'den beri yoğunlaşıyor. Sayın Trump ile Türk-Amerikan ilişkilerinde taze bir sayfa açacağımıza inanıyorum. Sayın Trump'ın önceki yönetime göre terörle mücadele, kimyasal ve nükleer silahların kullanımı ve Suriye'de devlet terörüne son verilmesi noktasında daha kararlı bir duruş sergileyeceğinin işaretini alıyorum. Rejimin son kimyasal saldırıları sonrasında verilen cevap geç kalınmış olsa da alkışladığımız tavır olmuştur. Esed rejimi 6 yıldır ilk kez masumları hunharca katletmesine sessiz kalınmayacağını görmüştür. "
"YPG/PYD ile hareket etmesi, ittifak ve ortaklık ruhunu zedeliyor"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 16 Mayıs'ta Trump ile Washington'da kapsamlı görüşmeler gerçekleştireceklerini dile getirerek, şunları kaydetti:
"Bu görüşmelerimizde gündemimizdeki tüm konuları, ikili ilişkilerimizden tutun bölgesel sorunlara varana kadar ele alma imkanını bulacağız. İkili ilişkilerimizde halen istediğimiz noktaya getirmeyi beklediğimiz hassas başlıklar bulunuyor. Amerikalı dostlarımızdan beklentimiz, ülkemizin karşı karşıya kaldığı tehditleri iyi anlamaları ve gereken dayanışmayı özellikle göstermeleridir. DEAŞ'la mücadele bahanesiyle insanlarımızın hayatına kasteden bir terör örgütü ile iş birliği yapılmasını asla kabul etmiyoruz. Amerika'nın Suriye'de YPG/PYD ile hareket etmesi, ona somut destek vermesi, ittifak ve ortaklık ruhunu zedeliyor. Aynı şekilde 15 Temmuz darbe girişiminin elebaşısının, altını çizerek söylüyorum, hala Pensilvanya'da rahatça terör faaliyetlerine devam etmesi milletimizi rahatsız ediyor."
Bu terörist başının 170 ülkede faaliyet gösterdiğini ve böyle bir terörist başının Amerika'da besleniyor olmasının, oradan bu 170 ülkeyi yönetiyor olmasının, kendilerini ciddi manada rahatsız ettiğini dile getiren Erdoğan, Türkiye'de darbe girişiminde bulunan, 249 insanı şehit eden 2 bin 193 vatandaşı da yaralayan bu cani örgütün, bırakın Amerika'da, dünyanın hiçbir medeni ülkesinde hayat alanı bulamaması gerektiğini kaydetti.
Erdoğan, FETÖ liderinin tutuklanmasının veya yargılanmak üzere Türkiye'ye iadesinin ABD'den temel beklentileri olduğunu anlatarak, diğer taraftan ticari ve ekonomik münasebetlere daha fazla eğilmeleri gerektiğini vurguladı.
Amerika'nın Türkiye'de doğrudan yatırım yapan ülkeler arasında ikinci sırada yer aldığına dikkati çeken Erdoğan, ticaret hacminin ise 2016 yılında 17,5 milyar dolar olduğunu ancak bu rakamın potansiyellerini asla yansıtmadığını kaydetti.
Erdoğan, daha fazla Amerikan firmasının Türkiye'de yatırım yapmasını, uluslararası yatırımcılar için sağladıkları kolaylıklardan faydalanmasını istediklerini belirterek, ikili ticari ve ekonomi ilişkilerinin geliştirilmesi için DEİK VE TOBB gibi sivil toplum kuruluşlarının etkinlerini de artırmak gerektiğini anlattı.
Firmalar arasında sektörel bazlı iletişimin güçlendirilmesinin de önem arz ettiğine vurgu yapan Erdoğan, önümüzdeki yeni bir süreçte tüm konularda beklenti ve hedefleri karşılayan adımlar atacaklarına inandıklarını söyledi.
Ülke olarak cumhuriyetin 100. yıl dönümü olan 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı hedeflediklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, milli geliri 25 bin dolara çıkarmayı, 1 trilyon dolarlık bir dış ticaret hacmine ulaşmayı arzu ettiklerini ifade etti.
"Enerji tüketimi bir ülkenin de refah düzeyinin işaretidir"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu vizyonun gelişmesine katkıda bulunacak en önemli unsurlardan birinin enerji olduğunu anlatarak, şöyle devam etti:
"Türkiye, bölgesinde ve dış politikasında enerjiyi barışı tesis edecek önemli bir unsur olarak görüyor. Malum enerji tüketimi dediğimiz zaman aynı zamanda bir ülkenin de refah düzeyinin işaretidir. Bunun için enerjiyi paylaşmaya dayalı bir anlayışla, bölgesel ve ikili ilişkilerimizde etkin şekilde kullanmaya çalışıyoruz. Türkiye hiçbir konuda olduğu gibi enerji meselesinde de tek taraflı kazanma anlayışıyla hareket etmemiştir, etmeyecektir. Karşılıklı kazanma ilkesi ile geliştirdiğimiz projelerden gerçekten çok önemli neticeler aldık. Amerika ile Türkiye'nin enerji alanında da çok büyük bir iş birliği potansiyelinin olduğunu düşünüyorum. Biz enerji alanındaki stratejimizi üç temel üzerine inşa ettik. Bunlar, arz güvenliği, yerlileştirme ve öngörülebilir piyasadır. 2003 yılı başından bugüne kadar elektrik ve doğalgaz piyasalarında kamu ve özel sektör olarak 75 milyar dolarlık yatırım yaptık. Mevcut doğalgaz ve petrol boru hatlarımıza ilaveten TANAP, Türk akımı, Kuzey ırak Doğalgaz Boru hattı ve Doğu Akdeniz Boru Hattı gibi tarihi nitelikte projelerle jeopolitik riskleri en aza indiriyoruz."
Bu tür projelerle bir taraftan Türkiye'yi enerji koridorunun merkezi kılarken diğer taraftan da Avrupa'nın enerji arz güvenliğine katkıda bulunduklarını vurgulayan Erdoğan, boru hatlarında LNG olarak adlandırılan sıvılaştırılmış doğalgaz alt yapısını da güçlendirdiklerini söyledi.
Erdoğan, yüzer enerji santralleri konusunda geçen sene büyük bir atılım başlattıklarını ifade ederek, 2016 yılında ilk defa ABD'den LNG ithalatı yaparak bu konuda da bir ilke imza attıklarını kaydetti.
Türkiye'nin hidrokarbon kaynaklarında ithalata bağlı olmanın yükünü taşıdığını belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"Kendi kaynaklarımızı geliştirmeye ihtiyacımız var. Bunun için bir gemimiz ülkemizin üç tarafında sismik araştırma yaparken alımını yeni gerçekleştireceğimiz bir gemimiz de her yıl Akdeniz ve Karadeniz'de ikişer aktif sondaj faaliyetinde bulunacaktır. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi, enerji stratejimizin ikinci güçlü sacayağını oluşturuyor. Nitekim 2016 yılında elektrik üretimimizde yerli kaynakların oranı yüzde 49,3'e ulaşmıştır. Hedefimiz bu oranı 3'te 2'ye çıkarmaktır. Bu çerçevede nükleer enerjiyi, enerji sepetimize ekleyecek ve enerji ihtiyacımızın yüzde 10'unu bu yolla karşılayacağız. Şu temel gerçeğin altını burada özellikle çizmek isterim, 21. yüzyılda enerji yıkıcı rekabetin değil iş birliğinin anahtarı olmalıdır."
Bu anlayışla uluslararası iş birliğini artırmak için birçok küresel etkinliğe ev sahipliği yaptıklarını dile getiren Erdoğan, geçen yıl 23. Dünya Enerji Kongresi'nin İstanbul'da toplandığını, bu sene de 22. Dünya Petrol Kongresi'ni Türkiye'de düzenleyeceklerini, mayıs ayı sonunda da Karadeniz İşbirliği Teşkilatı Zirvesi'ne de ev sahipliği yaparak bu önemli kuruluşun 25. yılını kutlayacaklarını söyledi.
Demokrasi, hukuk, serbest piyasa ekonomisi ve evrensel değerlerden taviz vermeden ilerlemeyi sürdüreceklerini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu süreçte dost ve müttefiklerimizden beklentilerimiz, ön yargılardan, kara propaganda ve çifte standarttan uzak şekilde Türkiye ile iş birliğine devam etmeleridir. Türkiye dün olduğu gibi bugün de dostluk ve müttefiklik ilişkinin hakkını gerçek anlamda yerine getirmektedir. Dostlarımızdan da aramızdaki yarım asırlık hukuka riayet etmesini bekliyoruz. Amerika’nın tarihinin en büyük terör saldırısına maruz kaldığı 11 Eylül günü Kuzey Atlantik Anlaşması'nın 5. maddesini işleten bir topluluğun Türkiye'nin 15 Temmuz günü yaşadığı felaket karşısında sergilediği tavrı açıkçası anlamakta zorluk çekiyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör örgütlerine karşı gösterilen müsamahalı tavrı kesinlikle tasvip etmediklerini vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Türkiye'nin terörle mücadelesinde tek başına bırakılmasını içimize sindiremiyoruz. Hele Avrupa’nın bazı ülkeleri var ki bu teröristlere her türlü desteği vermekte ve onlara yataklık ve yardım yapmaktadır. Tüm belgeleriyle her şey ortadadır. Bu bazı Avrupa ülkelerini de bu konuda kendilerini test etmeye özellikle davet ediyorum. Demokrasiye kast eden, 249 canımızın canına kıyan katillerin, dost bildiğimiz ülkelerce himaye edilmelerini kabul edemeyiz. NATO ve Atlantik ittifakının özü birbirine sahip çıkmaktır. Birbirimizin hassasiyetlerine sahip çıkmadan bu dayanışmayı gösteremeyiz. Türkiye'nin müttefiklerinden beklediği destek hem açıktır hem hakkıdır. Türkiye, Atlantik'in her iki yakası için geçmişte olduğu gibi gelecekte de güçlü ve güvenilir bir ortaktır. İttifaka yeni bir soluk, yeni bir güç vermekse hepimizin bu dönemdeki tutumuna bağlıdır. İçinden geçmekte olduğumuz sancılı dönemde ittifakımızın ve ortaklığımızın temellerini yeniden tahkim etmeli, güçlendirmeliyiz. Öncelikle ilişkilerimizi terör örgütleri değil, devletler olarak birbirimiz üzerinden yürütmemiz gerektiğine inanıyorum. Terör örgütleri kim ki? Biz onları yanımıza niye alıyoruz ki? Bu terör örgütleri, NATO üyesi mi? Hayır. NATO'da biz beraberiz. Öyleyse terör örgütlerinden biz niçin yardım istiyoruz ki? Biz varız. Biz bölgede her türlü desteği vermeye hazırız, her türlü koalisyonun içerisinde yer almaya hazırız. Ama bu terör örgütleriyle asla... Çünkü onlar bizim can düşmanlarımızdır."
Türkiye-ABD ilişkileri
Erdoğan, konuşmasının ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.
Bölgedeki gelişmelerin ve Türkiye ile ABD arasında bu konuda yapılacak çalışmalara ilişkin görüşlerinin sorulması üzerine Erdoğan, bölgedeki gelişmelerin birinci derecede önem arz ettiğini söyledi.
"Burada malum bir taraftan Amerika'nın başı çektiği koalisyon güçleriyle birlikte dayanışmamız, bir tarafta Rusya ve İran’ın bölgedeki ağırlığı. Bunları aramızda değerlendirmenin önemini özellikle vurgulamak istiyorum." diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Konuşmamda da ifade ettiğim gibi bizim Sayın Trump'tan beklediğimiz; biz hedefi sadece DEAŞ'a mı kilitleyeceğiz yoksa tüm terör örgütlerine mi kilitleyeceğiz? Eğer sadece DEAŞ'a bunu kilitleyecek olursak yanılırız. Yani bir terör örgütünü yok ederken diğer taraftan diğer terör örgütlerini orada güçlendirmiş oluruz çünkü onlara ne yazık ki silah yardımları geliyor. Onlara gelen silah yardımlarını DEAŞ ile paylaşıyor. Elimizde bütün belgeler var. Görüntülü var, kayıtlı var, bunları gayet iyi biliyoruz, bunları sağa sola kaçırmanın hiçbir anlamı yok. Bunu tabii ki benim Sayın Trump'a anlatmam lazım. Sayın Obama döneminde bunlar oldu. Sayın Obama’ya bunları defalarca anlatmama rağmen kendisini ikna edemedim. Şimdi Sayın Trump'la tabii yeni bir dönem başlıyor. Temennim odur ki Sayın Trump'a bunları anlatırız ve birlikte çaresini buluruz."
"Bölgeyi DEAŞ'tan temizliyoruz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir terör örgütüyle, bir başka terör örgütü vasıtasıyla mücadele edilmemesi gerektiğinin altını çizerek, Türkiye'nin DEAŞ'ı Cerablus'tan attığını ve bunu YPG ya da JPG ile yapmadığını vurguladı.
Özgür Suriye Ordusu ile dayanışma içinde Cerablus'un DEAŞ'tan temizlendiğini dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Aynı şeklide El Rai'ye girdik. El Rai'den de DEAŞ'ı attık. Yine ÖSO ile beraber attık. İndik Tabık'ı onlardan boşalttık. 'El Bab'a girmemiz lazım' dedik çünkü El Bab ve Tabık DEAŞ için çok önemliydi. El Bab biraz uzun sürdü ama orayı da boşalttık. Orada da artık DEAŞ yok. Şimdi iki önemli yer kaldı. Biri Münbiç. Sayın Obama'ya defalarca söyledim. 'Bakın Münbiç Arapların toprağıdır. Münbiç YPG veya PYD'nin değildir. Ama buradan Araplar boşaltıldı ve YPG ile JPG yerleştirdi. 'Bizim sizden bir isteğimiz var. Bunları Fırat’ın doğusuna göndermenizdir.' dedik. Söz verdiler. 'Göndereceğiz. Hiç endişe etmeyin.' Ne yazık ki gönderilmediler ve bunlar hala orada duruyor. Şimdi bizim Münbiç’i onlardan temizlememiz lazım. Münbiç'i temizledikten sonra asıl merkez neresidir? Rakka. Rakka’da bugün DEAŞ’lı olarak 2 bin 500 ile 5 bin arasında teröristin olduğu tahmin ediliyor. Şimdi 2 bin 500 ile 5 bin arasındaki teröristi, başını Amerika'nın çektiği koalisyon güçleriyle Türkiye Özgür Suriye Ordusu birlikte temizleriz. Bu bizim için zor bir şey değil. Biz bu işi başarırız. Bunu Cerablus'ta, Rai'de, El Bab'ta ispat ettik. Eğer Amerika, koalisyon güçleri, Türkiye bunu başaramıyorsak, biz niye varız? Olmayalım. Ben bunu başaracağımıza inanıyorum ve bunu Sayın Trump'a anlatacağım. Gelin biz bu işi beraber halledelim ve terör örgütlerinden bu bölgeyi temizleyelim."
"Ticaret hacmini yeterli bulmuyoruz"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye ve Amerika arasındaki ekonomik, ticari ilişkilerin hızla daha da yükselmesi gerektiğini ifade etti.
17,5 milyar dolarlık ticaret hacmini çok düşük bulduklarını vurgulayan Erdoğan, bunun yükselmesi gerektiğini ve bunun yapılması için gerekli olanları kendileriyle konuşmak istediğini kaydetti.
Erdoğan, bunun içinde en önemli kalemin, savunma sanayi olduğunu belirterek, "Savunma sanayine yönelik Amerika ile müşterek atmamız gereken adımlar var. Bugüne kadar bunlar çoğu zaman Kongre tarafından hep engellenmiştir. Temenni ederim ki bundan sonraki dönemde Kongre bunun önünü açar ve Türkiye ile Amerika arasında iki NATO üyesi olarak savunma sanayinde farklı adımları birlikte atabiliriz." diye konuştu.
Enerji alanında da Doğu Akdeniz'de Türkiye ile Amerika'nın ortak yapabileceği çalışmalar olduğunu aktaran Erdoğan, "Diğer bölgelerde de müşterek birçok adımları atmamız mümkün. Bu konuların dışında da şu anda gelişmeler yönelik tabii ki bazı birimlerimizin müşterek çalışmalarını güçlendirmemizdir. Başta tabii dışişleri bakanlıklarımız, istihbarat örgütlerimizin müşterek çalışmaları bölgenin huzuru için güven ifade etmektedir." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "16 Nisan referandumunun ABD ve Avrupa tarafından yakinen izlendiğini biliyorsunuz. Sizin Türkiye ile ilgili vizyonunuz, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili nasıl bir etkisi var, insanlar referandumun etkisini nasıl görmeli?" şeklindeki soru üzerine, Türkiye'ye şu anda samimi bakış serdeden tüm girişimciler açısından yeni bir dönemin başladığını söyledi.
Erdoğan, "Son birkaç gün içerisinde ekonomideki sıçramanın özellikle yatırım alanlarının açılmasına yönelik atılmakta olan adımların Türkiye'nin bir güvenli liman olarak görülmesi tabii ki bu seçim neticesinin nereye vardığını gösteriyor." diye konuştu.
Amerika'daki seçimlerde yüzde 51, yüzde 52 gibi neticeler alındığını anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu neticeyle orada bir seçim kazanılır. Kaldı ki bu seçimleri Sayın Trump sizin sisteminiz gereği Clinton'dan daha az oy alarak kazanmıştır. Ne oldu? Birileri sokaklara döküldü, bağırdılar, çağırdılar, şunu yaptılar, bunu yaptılar, bazı yerleri yıktılar, yaktılar ama aslolan duruştur. Sayın Trump duruşunu gösterdi ve şu anda Amerika'da yönetimi devam ediyor mu? Ediyor. Neticede sandıkta çıkan milletvekili, senatör sayısıdır aslolan. Sisteminiz onu gerektiriyor. Bu neticeye baktığınız zaman 100'e yakın bir farkla seçimi kazanmıştır. Şimdi Türkiye'de bizim sistemimizde ise böyle bir durum yok."
Erdoğan, Türkiye'deki sistemde sandıktan en fazla oyu yüzde 51,4 ile alan "evet" diyenlerin kazandığını, Yüksek Seçim Kurulunun da kesin sonuçları açıkladığını, "hayır" diyenlerin ise yüzde 48,6 aldığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bu şu demek değildir. Yani bizler 'evet' diyenler, 'hayır' diyenleri dışlayacağız, öteleyeceğiz, onları bir daha artık görmezden geleceğiz. Asla böyle bir şey olamaz. Niye? Onlar da benim ülkemin insanlarıdır. Eğer hizmetse biz zaten hizmeti ülkemizin dört bir yanına veriyoruz. 780 bin kilometrekarelik alanda biz 15 senede hiçbir dönemde görülmeyen yatırımlar yaptık. Eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaşımda, enerjide, gıda tarımda devasa adımlar attık. Niye? Bu topraklar bizim. Buraların hepsini inşa edeceğiz, ihya edeceğiz. İnşa ve ihya etmek suretiyle de ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkartacağız." ifadelerini kullandı.
"Yatırımcıya Cumhurbaşkanı olarak kapımı açık tutuyorum"
Geçmişte Türkiye'de enerjinin ulaşmadığı nice yerler olduğunu, şimdi dağ taş demeden her yere enerji ulaştırıldığını anlatan Erdoğan, Türkiye'de 15 sene önce "rüzgar santrali", "güneş enerjisi" diye bir ifade kullanıldığında kimsenin anlamayacağını, aval aval bakacağını söyledi.
Şu anda çeşitlendirme, temiz enerji denildiğinde bunları en iyi yapan bir ülke haline gelindiğini vurgulayan Erdoğan, Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığının ciddi manada azaltılması için çalıştıklarını anlattı.
Erdoğan, Türkiye'de yatırım yapmanın önünde engel olmadığını belirterek, şunları kaydetti:
"Kim bir engel var diyorsa, bakın ben Cumhurbaşkanı olarak kapımı açık tutuyorum. Bize müracaatını rahatlıkla yapar. Çünkü siyasetçinin görevi yatırımcının önündeki taşı kaldırmaktır. Eğer siz önüne engel koyarsanız o ülkede yatırım olmaz. Ama biz o taşları kaldırarak yatırımcının gelmesini sağlayacağız. Bugüne kadar bunu başardık. Başbakanlığım döneminde bir ara küresel yatırım 22,5 milyar dolara kadar çıktı. Şimdi bizim onu yakalayıp daha da ileri taşımamız gerekiyor. Bu adımı da atacağız. Fakat şundan mutluyum. Ülkemde dinamik bir iç yatırımcı portföyümüz var. Onların da dışarıdan yanlarındaki ortaklarıyla bu yatırımları geliştirmelerinin çok büyük önem arz ettiğini söylüyorum."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hükümetin teşvik yasası çıkardığını, teşvikte büyük önem arz eden bu paketin yatırımcıya "Artık gel burada yatırımını yap, işte buyurun bak sana şu kadar muafiyet var. Bu muafiyetlerden de istifade et." dediğini söyledi.
"Hayır kampanyası yapmanıza rağmen..."
Şu anda birçok yatırımcının bu konuda attığı adımların da kendilerini teşvik ettiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ben Cumhurbaşkanı olarak şu anda tüm girişimcilerin, yatırımcıların her zaman yanında olmaya devam edeceğim. İkili ve üçüncü ülkelerde de yatırım yapmaya özellikle birlikte devam edeceğiz. Kimsenin bu konuda endişesi olmasın ve dışarıda yapılan bu yalan yanlış kampanyalara da kimse kulak asmasın. Ben bu kampanyaları yapanlara sesleniyorum; siz önce şu teröristleri ülkenizde gizlemekten, saklamaktan şöyle bir vazgeçin. Özellikle Avrupa... Bunlardan vazgeçin. Tamam, 'hayır' kampanyasına destek verdiniz, kaybettiniz. Şimdi o defteri kapayın da 'Türkiye ile nasıl münasebetleri geliştireceğiz?' buna gayret edin. Biz o kampanyayı yapmanıza rağmen kapımızı açıyoruz. Şimdi de onları görelim."
Atlantik Konseyi İstanbul Zirvesi'ne Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Neçirvan Barzani de katıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasının ardından özel oturum toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.