10.11.2016 - 10:57 | Son Güncellenme:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ebediyete intikalinin 78'inci yıl dönümü dolayısıyla Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından düzenlenen anma törenine katıldı. Beştepe Kongre ve Kültür Merkezi'nde gerçekleşen törende Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşma yaptı.
Kurtuluş Savaşının başkomutanı, Cumhuriyetin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, vefatının 78'inci yıl dönümünde rahmetle yad ettiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gazi Mustafa Kemal'le birlikte, ahirete irtihal etmiş tüm gazilerimize ve şehitlerimize de milletimizle birlikte minnettarlığımı ifade ediyorum. Bu vesileyle, 15 Temmuz'da, ülkelerini ve özgürlüklerini korumak için canlarını feda eden şehitlerimize, bu uğurda yaralanan gazilerimize, ölümü göze alarak sokakları, caddeleri dolduran tüm kardeşlerimize şükranlarımı sunuyorum" dedi.
"KURTULUŞ SAVAŞI İLE 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNİN BİR FARKI YOKTUR"
Milletin nezdinde Çanakkale ve Kurtuluş Savaşıyla, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yürütülen terör mücadelesinin ve 15 Temmuz darbe girişiminin bir farkı olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunların hepsi de, milletimizin yedi düvele karşı verdiği istiklal ve istikbal mücadelesidir. Bugün Türkiye'nin Suriye'de, Irak'ta izlediği politikayı, Avrupa Birliği ve genel olarak Batı karşısındaki duruşunu sorgulayanlar, milletimizin asırlık hürriyet mücadelesinin anlamını kavrayamamış olanlardır. Türkiye'nin kimsenin toprağında gözü yoktur. Her şeyden önce bizim tarihimizde sömürgecilik lekesine, böyle bir utanca asla rastlayamazsınız. Bizim medeniyetimizde, hangi kökenden, hangi inançtan olursa olsun, aynı vatan topraklarında yaşadığımız, aynı havayı soluduğumuz, ekmeğimizi bölüşüp yediğimiz herkes kardeşimizdir" diye konuştu.
Tüm devletlerini bu anlayışla kurmuş bir milletin, başkalarının haklarını gasp etmesinin söz konusu olamayacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tam tersine bizim ecdadımız, gittiği her yeri mamur ve abat etmiştir. Orta Avrupa'dan Afrika'nın derinliklerine uzanan geniş bir coğrafyada asırlarca güven ve huzur ortamını tesis etmeyi başarmış bir devlet geleneğine sahibiz" ifadelerini kullandı.
"TÜRKİYE, TÜRKİYE'DEN BÜYÜKTÜR; BUNU BÖYLE BİLİN"
Böyle bir müktesebattan Batı tarzı bir işgalcilik profili çıkarmaya çalışanların, beyhude uğraştığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan devamında şunları söyledi: "Bugün, gidin Suriye'ye, gidin Irak'a, gidin Kuzey Afrika'daki, Orta Doğu'daki, Balkanlar'daki herhangi bir yere, oralardaki insanlara Türkiye ile Türk milleti ile ilgili kanaatlerini sorun, hiçbir yerde sömürge gibi, işgal gibi, zulüm gibi, katliam gibi ifadeler duyamazsınız. Bunların yerine sadece, artık bir sembol haline gelen ‘vefalı Türk geldi yine' teşekkürünü işitirsiniz. Bakınız, size yaşanmış bir olayı nakledeyim: Makedonya'nın dağ köylerinden birine, uzun uğraşlar sonunda ve çok zor şartlarda ulaşan TİKA ekibinin yanına, elindeki bastonuna yaslanarak, yaşı hayli ilerlemiş bir ihtiyar yaklaşır. Aracın kapısının üzerindeki Türk Bayrağını görünce, bastonunun ucuyla TİKA görevlisini dürterek, ‘Niye bu kadar geç kaldınız?' diye sorar. Görevli şaşırır, programın birkaç gün gerisinde kaldıklarını sanarak, durumu izah etmeye çalışırken, ihtiyar sözünü kesip devam eder: ‘100 yıldır sizi bekliyoruz' evet, biz o coğrafyalardan ayrılalı bir asır oldu, ama oradaki insanların bekleyişi, umudu hiç bitmedi. Dün, devlet olarak oradaydık. Bugün yardım kurumlarımızla, eğitim kurumlarımızla, sağlık kurumlarımızla, kalkınma projelerimizle oradayız. Hani diyorum ya ‘Dünya 5'ten büyüktür' diye. Türkiye, Türkiye'den büyüktür, bunu böyle bilin. Yani biz 780 bin kilometrekareye hapsolamayız. Çünkü bizim fiziki sınırlarımız başkadır, gönül sınırlarımız başkadır. Musul'daki, Kerkük'teki, Haseke'deki, Halep'teki, Humus'taki, Misrata'daki, Üsküp'teki, Kırım'daki, Kafkasya'daki kardeşlerimiz fiziki sınırlarımız dışında olabilir, ama hepsi gönül sınırlarımızın içindedir, kalbimizin tam ortasındadır."
"TARİHİMİZE BÜTÜNÜYLE SAHİP ÇIKACAĞIZ"
Türkiye Cumhuriyeti'nin, gökten zembille inmiş bir devlet, bu devletin kurucusu Gazi Mustafa Kemal'in de nevzuhur bir asker ve devlet adamı olmadığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19 Mayıs 1919, 23 Nisan 1920, 29 Ekim 1923'ün 1071 Malazgirt Zaferinden, 1299 Osmanlı'nın kuruluşundan, 1453 İstanbul'un Fethinden ayrı görülemeyeceğini, bunların hepsinin birbirinin devamı olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Anadolu Selçuklu'nun bıraktığı yerden bayrağı nasıl Osmanlı devralmışsa, Osmanlı'nın bıraktığı yerden de Cumhuriyet devralmıştır. Gazi Mustafa Kemal, bir Osmanlı zabitidir. Anadolu'ya da, Osmanlı Ordusunun resmî bir görevlisi olarak geçmiştir. Bunun için diyorum ki, tarihimize bütünüyle sahip çıkacağız. Böylece, Gazi'nin deyimiyle, milletimiz de ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı ile ilgili söylediği "Anadolu bu savunmasıyla yalnız kendi hayatına ait vazifeyi yerine getirmiyor, belki bütün doğuya yönelik hücumlara bir set çekiyorö sözüne atıfta bulunarak bu sözün, Anadolu'nun zulmün önündeki son kale olduğunun tüm dünyaya ifadesi olduğunu belirtti ve "Zulmün önündeki bu son kaleyi düşürmek şöyle dursun, yeniden, Yeni Türkiye hedefleriyle daha da büyütüp güçlendirmek mecburiyetindeyiz" diye ekledi.
"FATİH GİBİ, GAZİ DE MİLLETİNE SONSUZ BİR İNANÇ VE GÜVEN BESLİYORDU"
'Yeni Türkiye' kavramının, ilk kez Atatürk tarafından, Nutuk'ta defalarca zikredildiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının devamında şunları kaydetti: "Kurtuluş Savaşımızın başkomutanını kalkan yaparak, bu kavram üzerinden bizi yıpratmaya çalışanların, aslında Cumhuriyet ruhuna ne kadar yabancı oldukları ortadadır. Aynı kesimlerin, Gazi Mustafa Kemal'in en çok hayran olduğu devlet yöneticilerinin başında Fatih Sultan Mehmet'in geldiğini bilmediklerini burada sizlere hatırlatmak isterim. Fatih Sultan Mehmet, fetih planları yaptığı dönemde, tebdil-i kıyafetle halk arasına karışarak, onların hâlet-i ruhiyelerini gözleyen bir hakandır. Yine böyle bir gezinin ardından Fatih, ‘Ben bu milletle değil İstanbul'u, cihanı bile fethederim' demiştir. Gazi Mustafa Kemal'i tarihe iz bırakan bir komutan ve lider yapan sır da, işte tam burada gizlidir. Fatih gibi, Gazi de milletine sonsuz bir inanç ve güven besliyordu. İşgal donanmaları İstanbul'a demir attığında herkes umutsuzluğa kapılırken, o, "Geldikleri gibi gideceklerö diyecek gücü, milletine olan sarsılmaz inancından alıyordu. Başkomutanlık Savaşının ardından, ‘Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri' emrini verirken de, biliyordu ki, bu milleti üstün kılan ‘ya istiklal, ya ölüm' parolasıyla yaşıyor olmasıdır. Gücünü milletten alan Fatih, İstanbul'un ve Yeni Çağ'ın kapılarını bize açarken, Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları da ‘bitti' denilen bir milletten devşirdikleri güçle ‘Yeni Türkiye'yi inşa ettiler."
"GAZİ'NİN MESAJLARINI HÂLÂ ANLAYAMAYANLARIN OLDUĞUNU ÜZÜNTÜYLE GÖRÜYORUM"
Samsun'a çıktığı andan itibaren mücadelesini, sadece milletine güvenerek yürüttüğünü söyleyen Atatürk'ün mesajlarını hâlâ anlayamayanların olduğunu üzüntüyle görüp takip ettiğini bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Üstelik bunların başında da, bizzat kurucusu olduğu partinin mirasyedileri geliyor. Kendi küçük siyasi çıkarları uğruna, ülkelerini, milletlerini, devletlerini, Gazi'nin emaneti olan Yeni Türkiye'yi karalamanın, itibarsız hâle getirmenin, hedef hâline getirmenin peşinde olanlar, onun adını ağızlarına almayı hak etmiyorlar" değerlendirmesinde bulundu.
Atatürk'ün, muasır medeniyetler seviyesine çıkma hedefini, tam bağımsızlıktan hiçbir zaman ayrı düşünmediğine işaret ederek, onun kurduğu ve gelecek nesillere emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti'ni, tam bağımsız bir ülke olarak, sürekli daha ileriye taşımanın gayreti içinde olduklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu amaçla, millî iradenin hâkim kılınmasına, siyaset alanının ve demokrasinin güçlendirilmesine, insan hak ve özgürlüklerinin genişletilmesine yönelik çok büyük reformlar gerçekleştirdik. Şu anda huzurunuzda, doğrudan milletin oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olarak bulunuyor olmam dahi, millî iradenin gücünün nerelere ulaştığını gösteriyor" görüşlerine yer verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920 tarihinde açıldığında, öylesine büyük bir yokluk ve yoksulluk vardı ki, bazıları yeise kapılmış, memleketlerine geri dönmekten söz etmeye başlamışlardı. Bu durum karşısında Mustafa Kemal kürsüye çıktı ve şunları söyledi: ‘İşittim ki bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla millî meclise davet etmedim, herkes kararında özgürdür. Ben, bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatıyla, buradan gitmemeye karar verdim. Hatta hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağı alır, bu şekilde Elmadağ'a çıkar. Orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum. Kurşunlarım bitince de, bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna ant içtim.' Hani bir gazimiz kan revan içindeki gömleğini asmıştı ya, bak görüyorsunuz, buna ant içenlerin ulaşacağı mertebe budur. Biz, milletimizi üstün kılan bu ruh ile 15 Temmuz'u yaşadık, Allah'a ne kadar hamt etsek azdır. Onun için de Rabbim bizlere 15 Temmuz'da farklı bir zaferi lütfetti. Bu millet, yüce bir millet. Bu millet güzel bir millet. Ve bu milletle biz daha çok nice engelleri aşacak ve muasır medeniyetler seviyesinin üstüne de çıkacağız, hiç endişeniz olmasın."
"İNANÇTAN VE CESARETTEN DAHA BÜYÜK BİR SİLAH, HENÜZ İMAL EDİLMEDİ"
15 Temmuz'da milletin her bir ferdinin, başka hiç kimse olmasa bile, tek başına, şehadet aşkıyla ülkesini, milletini, özgürlüğünü, geleceğini koruma azmiyle sokaklara döküldüğünün altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Marmaris'ten gelerek İstanbul'a havalimanına indiğinde binlerce vatandaşı gördüğünde yaşadığı o duyguları anlatmanın mümkün olmadığını söyledi. Millette en ufak bir korkunun olmadığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çünkü onlar ölümü de öldürmüşlerdi, korkuyu da korkutmuşlardı. FETÖ ihanet çetesi mensubu darbeciler, bu sebeple bize ilişemediler, dönüp gitmek zorunda kaldılar. Çünkü dünyada ölümden korkmayanı, yürüyüşünden caydıracak hiçbir silah yoktur. İnançtan ve cesaretten daha büyük bir silah, henüz imal edilmedi" sözlerine yer verdi.
"DEĞİŞİMİ, DÖNÜŞÜMÜ, YENİLENMEYİ KESİNTİSİZ SÜRDÜRMEK MECBURİYETİNDEYİZ"
Türk milletinin, 15 Temmuz darbe girişimini, eline tek bir silah almadan, tek bir kurşun sıkmadan, sadece inancı, cesareti ve kahramanlığıyla engellediğini ve vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "15 Temmuz, bir pasif direniş değildir, tam tersine aktif, ama büyük kitlelerin silah kullanmadan netice aldığı bir mücadeledir. Dünyada bunun başka bir örneği de yoktur. İstiklalimize ve istikbalimize yönelik her türlü saldırıyı ‘tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet' diyerek, bu ilkeler çevresinde kenetlenerek bertaraf etmeyi sürdüreceğiz. Biliyoruz ki, yüzyıl önce bu coğrafyanın bedenini paramparça eden ama ruhunun bütünlüğünü bozamayanlar, şimdi nihai darbeyi vurmanın peşindeler. Bu oyunu bozacak olan biziz, Türkiye'dir. Bunu da lafla değil, az önce Sayın Başbakanımızın da ifade ettiği gibi icraat yaparak, eser üstüne eserler inşa ederek ülkemizi ihya etmek; eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaşımda, enerjide, aklınıza ne gelirse her alanda bizler en ileri teknolojileri ülkemizde inşa etmek suretiyle muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkıyoruz ve çıkacağız. İlk hedef 2023. İnşallah bunu başaracağız. Cumhuriyetin 100. Yılı farklı kutlanacak. Bunun için de değişimi, dönüşümü, yenilenmeyi kesintisiz sürdürmek mecburiyetindeyiz" diye konuştu.
"ATATÜRKÇÜLÜK ADINA DEĞİŞİME DİRENENLERE RAĞMEN..."
Atatürk'ün, 'İdare-i maslahatçılar, esaslı inkılap yapamaz' sözünü hatırlatarak, "Atatürkçülük adına değişime direnenlere rağmen, biz onun vasiyetinin gereklerini yerine getirmeye devam ediyoruz, devam edeceğiz. Atatürk'ü kendi dogmalarının içinde hapsetmeye çalışarak, devlet ve millet tarihimizi 90 yılla sınırlandırmaya kalkanlara izin vermeyeceğizö açıklamasında bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: "İlköğretimden itibaren, ders kitaplarının bu çerçevede yeniden gözden geçirilmesi dâhil, milletimizi tarihiyle, kültürüyle, medeniyetiyle buluşturacak her türlü adımı süratle atmalıyız. Bu çerçevede, 10 Kasım'ları, kuru kuruya bir ölüm yıl dönümü olarak anmayı değil, tam aksine yeniden bir doğuş olarak kutlamayı çok daha önemli görüyorum. Zira bizler bunu yasa dönüştürdüğümüz zaman, yas kazandırmaz. Bizim adeta bunları hep bir milat olarak görmek, yeniden bir doğuş olarak görmek ve bununla bu adımları atmak bizi çok daha farklı bir geleceğe taşıyacaktır."
Konuşmasının sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kurtuluş Savaşının başkomutanı ve Cumhuriyetin banisi Gazi Mustafa Kemal'i rahmetle yad ettiğini, Anadolu coğrafyasını vatan hâline getirmek için bu toprakları kanlarıyla yoğuran tüm şehitlere ve gazilere Allah'tan rahmet dilediğini dile getirdi ve Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu yetkililerini, düzenledikleri bu anlamlı toplantı için tebrik etti.