10.10.2018 - 18:56 | Son Güncellenme:
İHA
Yazıda, Kazakistan’da düzenlenen forumun gerçekleştirilmesinin dünya barışı ve insanlığın huzuru için çok kıymetli olduğunu belirten Topçu “Dünya barışına katkı sunacak çok faydalı bir adım atılmıştır. Bu yıl altıncısı yapılan bu etkinliğin öncüsü, Türk dünyasının bilge lideri, Müslümanların Aksakalı Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Nursultan Nazarbayev’e büyük insanlık ailesi adına, bir Türk ve Müslüman olarak, dahası; insanlık aleminin mensubu bir insan olarak, Müslüman coğrafyalarda süren savaş ve terör vahşetinde canlarını yitiren masumlar adına minnet ve şükran duyguları içinde saygılarımı arz ediyorum” dedi.
İslam dininin ve diğer öğretilerin ortak değerinin, ahlak üzerine söylenilenler olduğunu belirten Topçu, “Hepsi ahlakı önemsemekte, iyi ahlaka sahip insanlarla dünyanın daha güzelleşeceğini, barış ve huzurun egemen olacağını dile getirmektedirler. Aralarındaki teorik farklar ayrıca değerlendirilebilir ama pratik söylemleri itibarıyla ahlak noktasında hedefleri aynı gibidir. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'in 'Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim' sözü esasında İslam dininin özünü anlatmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinde iyi ahlaka sahip insan vaazı en fazla öne çıkan değerdir. İyi ahlakın çerçevesiyle ilgili emir ve yasaklar dile getirilmiş, evrensel kuşatıcılığa sahip ilkeler sayılmıştır. İnsanların özünde eşitliğine vurgu yapılmış, bireysel ahlaki değerler yanında sevgi, saygı, barış, hür irade, dayanışma, hoşgörü, yardımlaşma gibi sosyal ahlaki özellikler de üstün tutulmuştur” ifadelerine yer verdi.
"İSLAM AHLAKIYLA MEZCEDİLMİŞ DEVLET BİZE TARİHE MÜDÜR VURMA İMKANI VERMİŞTİR"
Türklerin medeniyet tasavvurlarında ahlak, adalet, hoşgörü, saygı ve sevginin çok büyük yeri olduğunu vurgulayan Topçu, “Türklerde zulüm yerine adalet, düşmanlık yerine barış, kin yerine hoşgörü gibi ahlaki ilkeler baş tacı görülmüş; egemenliği altında bulunan farklı unsurların da huzur içinde yaşamaları sağlanmıştır. İslam ahlakıyla mezcedilmiş devlet ve toplum düzeni biz Türklere insanlık tarihine mühür vurma imkanını vermiştir. Türk-İslam medeniyeti yüzyıllar boyu dünyaya ve insanlığa adaleti, barışı, güvenliği, refahı hakim kılmış; insanlığı, çevreyi, bütün canlıları 'nizam ve merhamet medeniyeti' ile buluşturmuştur. Sultan Alparslan'ın sözüyle; 'Türkler samimi Müslümanlardır.' Dine atfedilen kutsiyet her şeyden üstündür ve dünya işlerinde dinin alet edilmesi en büyük ahlaksızlık ve kötülük olarak kabul edilir. Türkler devlet düzeninde de toplumsal yaşamda da buna sıkı sıkıya bağlı çok özel bir millettir. Bugün İslam aleminin ve diğer semavi dinlerle öğretilerin mensuplarının kendi medeniyet değerleriyle bir kısım çelişkiler yaşadığını belirtmemiz gerekiyor. Semavi dinlerin mensuplarının, insanlığın bugün gelmiş olduğu noktada savaşlara ve dökülen kanlara, kirletilen çevreye, katledilen hayvanlara, yok sayılan kadınlar ve çocuklara, açlıktan ölenlerin yanında obezite ile mücadele eden milyonlara baktığımızda öz eleştiri yapmaları şarttır. Sorun sadece dünyamızı insanlık için yaşanmaz hale getiren, faydasından çok zararı olan ticaret maddesi ilim ve teknoloji değildir, aynı zamanda ahlaki anlamda da vahim bir durum söz konusudur” ifadelerini kullandı.
"DİNLERİN SİYASALLAŞTIRILMASI İNSANLIĞIN EN ÖNEMLİ SORUNLARINDAN BİRİSİDİR"
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yalçın Topçu, yazısının devamında şunları kaydetti:
“Dinlerin çok fazlaca siyasallaştırılması ve kinci bir dil kullanılması bugün İnsanlık aleminin bence en önemli sorunlarından birisidir. Elbette bir kısım düşmanca bakış açısının etkisi vardır ama, bugün kafa kesen, insan yakan, gazla yok eden, sularda boğan, bombalarla parçalayan, insan onurunu yok sayan, bu durumlara engel olamayan, ilkel, işlevsiz ve dogmatik din algısı oluşmasında biz Müslümanların, İsevilerin, Musevilerin, Budistlerin, Hinduların da hem hatası hem de eksiği söz konusudur. Bugün dünyada barışın hakim olması için dinlerin söylediklerinin hayatın her alanında belirleyici olması gerekir. Bu noktada dini önderlerin misyonu çok önemlidir. Din önderlerinin kamuoyu üzerindeki hakimiyetleri yadsınamaz bir gerçektir. Din önderlerinin söyledikleri ve yaptıkları hem kişisel yaşamda hem de toplumsal yaşamda çok büyük güce sahiptir. Dolayısıyla dünya barışında din önderleri sırlı bir güce sahiptir. Dünyanın ve insanlığın barışa, adalete, hoşgörüye ve güvenliğe ihtiyacı var. Din adamlarının kolaycılık ve korkaklık yapmaması, sorumluluktan kaçmaması gerekir. Arakan, Doğu Türkistan, Yemen, Suriye ve Filistin’de kan ve göz yaşı dinmiyorsa din adına ahkam kesenlerin söyleyecek neyi olabilir.”