08.07.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:
Çelik Gülersoy. Kaç defa görüştük hatırlamıyorum; her Allahın günü Turingin el attığı mekânları denetlemeye ve düzenlemeye koşardı. Görüşmelerimiz de bu turlama sırasında olurdu. Bir yandan da yeni mekânlara el atardı. Kariye Camii etrafı, Boğazdaki köşkler, bir mezbeleyken ıslah edilen Çamlıca Tepesi, hepsi onun el attığı İstanbulun kurtarılmış bölgecikleriydi. Çelik Bey, umutlu muydu? Hayır. Bu şehrin geleceği için onun kadar karamsar konuşanına rastlamadım. Ama Çelik Gülersoyu herkesten farklı yapan bir maya vardı. Kuru kuruya hayıflanıp nihayet kendisi de bu bataklığa tüy dikenlerden hiç olmadı. Durmaksızın hep koştu. Umutsuzluğunu bira bardağı üstündeki dumanlarla ifade edenlere tezat daima düzeltecek bir yer buldu. Bu toplumun unuttuğu ve tanımak istemediği şehir için hep koşuştu. Önce Turingin giderlerine el koyan Maliye bürokrasisiyle, belediyelerle boğuştu. Sonra her şeyin iyisini, güzelini bilen (!), kıskanç ukalalarla karşılaştı. Arada kimsenin el atmadığı konularda kitaplar çıkardı. Daha iyisini yazanı görmedim ama tenkit çok oldu. Gülersoyun benim önerilerimi tenkit ettiği çok olurdu. Hiç sesimi çıkarmadım. Bu şehrin başını tutan çirkin devlerle dövüşen bu Davutun tutkusuna hayrandım. Ona hep saygı duydum. İstanbulun her yanını kuşatan pislikleri, teker teker temizliyordu. Ben onu öyle hatırlayacağım, herkes de öyle hatırlasın ve İstanbulun bu hayırlı evladını son yolculuğuna uğurlamaya herkes gelsin. Çelik Gülersoylar bizde yok olmaz. İleride onlardan belediye reisleri de çıkacak. Güle güle Çelik Bey ve hoş geldiniz Gülersoylar.