15.03.2013 - 23:44 | Son Güncellenme:
ANKA ANKARA
CHP Milletvekilleri Veli Ağbaba, Özgür Özel ve Nurettin Demir, CHP Genel Merkezinde düzenledikleri basın toplantısı ile CHP’nin 28 cezaevi ziyaretinin ardından hazırlanan “Cezaevi Raporu”nu açıkladılar.
Toplantıya katılan CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, CHP’nin Cezaevleri İnceleme ve İzleme Komisyonu Üyelerinin, TBMM İnsanlarını İnceleme Komisyonu’ndan çok daha ağır bir görev üstlendiklerini ifade ederek, “İddia ediyorum, arkadaşlarımızın çalışması bugüne kadar meclisin yaptığı en kapsamlı, en etkin çalışmasıdır” dedi.
Bu raporun 28 ayrı cezaevinin ziyaret edilmesinin ardından hazırlandığını belirten Tanrıkulu, bu 28 cezaevinin dışında 22 cezaevinin daha gezildiğini, toplamda 50 cezaevinin ziyaret edildiğini, binden fazla tutuklu ve hükümlü ile görüşüldüğü kaydederek, diğer 22 cezaevinde yapılan görüşmelerin de rapor haline getirilerek kamuoyu ile paylaşılacağını ifade etti.
Raporun, hasta tutuklu ve hükümlülerin durumuna özellikle dikkati çeken bir çalışma olduğunu belirten Tanrıkulu, bu çalışma neticesinde Pozantı Cezaevi’nin kapatıldığını, Osmaniye Cezaevi’ndeki ağır sorunların ortaya çıkarılmasında da çalışma gruplarının etkili olduğunu ifade etti.
“KOĞUŞTAN KOĞUŞA KİTAP GÖNDERMEK KARGO İLE”
CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba bu raporun hazırlanması sürecinde 28 hapishanede 96 farklı tutuklu ve ya hükümlüyle yüz yüze görüşüldüğünü, 18 hapishanenin “hasta mahpuslar” konusuyla ilgili ziyaret edildiğini, 10 hapishane ziyaretinin ise hak ihlalleri, işkence, ölüm, yangın, taciz, tecavüz gibi iddiaları yerinde incelemek ve gözlemlemek amacıyla gerçekleştirildiğini belirtti.
Yapılan tespitler sonucunda, hapishanenin tipine ve ya hapishane idaresinin inisiyatifine bağlı olarak sorunların çeşitlendiğinin altını çizen Ağbaba, “Bazı F tipi hapishanelerde su günün belli saatlerinde verilirken, başka bir F tipi hapishanede su sorunun olmadığını görüyoruz. Örneğin Silivri 1 nolu cezaevinde mahkumlara günlük 50 litre sıcak su verilmektedir. Bu suyun hepsiyle günlük temizlik, tıraş ve diğer ihtiyaçlar karşılamaları beklenmektedir. Bazı cezaevlerinde kapasite yetersizliği nedeniyle mahkumlar üst üste ve hatta nöbetleşe uyumaktadırlar. Bu durumun en dramatik örneği ise Urfa Cezaevi'ndeki yangında 13 kişinin ölmesiyle gördük” dedi.
F tipi hapishanelerin bir kısmının hücrede bulunacak kitap sayısını sınırlandırırken, bazılarında ise yasaklı kitaplar listesi oluşturulduğunu söyleyen Ağbaba, “Koğuştan koğuşa kitap alışverişi yapmak yasaklanmaktadır. Örneğin bir koğuştan bir koğuşa kitap göndermek için kargo yolu kullanılmaktadır. Bir kitap 7,5 lira kargo parası karşılığında yan hücreye ortalama 15 günde ulaştırılmaktadır” dedi. Yine sohbet süresi uygulamasının da hemen her hapishanede farklı olduğunu ifade eden Ağbaba, Kanunda 10 saat olan sohbet hakkının hiçbir cezaevinde uygulanmadığını belirtti.
Ağbaba, mahkumların kendilerinin istemlerine karşın Yol TV, İmece TV, Hayat TV, Cem Tv gibi her yayını da izleyemediklerini belirtirken, “Birçok cezaevinde bazı gazeteler geç verilmemekte veya o cezaeviyle çıkan bir haber var ise, o gün o gazeteler verilememekte” dedi.
“ÇIPLAK ARAMA NEDENİYLE TUTUKLU BABA ‘KIZIM GELMESİN’ DİYOR”
Ziyaret edilen F tipi ve yüksek güvenlikli bütün hapishanelerde, hapishaneye ilk girişte çıplak arama yapıldığını ifade ederek, örneğin ayağında platini olan bir mahkumun x-ray cihazından geçerken sürekli öttüğü için, her giriş çıkışta çıplak aramaya tabi tutulduğunu belirtti.
Bazı hapishanelerde ise kadınlar cinsel organlarına ve erkekler makatlarına kadar yapılan arama olan “Oyuk Araması”nın uygulandığını, Şakran Cezaevi’nde bunun tespit edildiğini kaydeden Ağbaba, “Özellikle siyasi mahkumları çıplak arama F tiplerinin tamamında var. Bu kadar teknoloji gelişmişken bunun yapılması, açıkçası insan bedeninin dokunulmazlığının ihlalidir” dedi.
Yine, F Tipi hapishanelerde ayrıca hapishane içinde, revire giderken veya telefona giderken, başka kimseyle görüşülmese dahi ayakkabı aramasının yapıldığını belirten Ağbaba, “Bazı hapishanelerde sanatçılara, yazarlara, TBMM İnsan Hakları Komisyonu ve milletvekillerine hitaben yazılan mektuplara el konulmaktadır. Bunlar sakıncalı mektup olarak değerlendirilmektedir” dedi.
Ziyarete gelen yakınlar ve aileler, sıkı arama ve tacizlerle yüz yüze kaldıklarını ifade eden Ağbaba, “Ziyarete gelen kız çocukları ve kadınlar iç çamaşırlarına kadar aranıyor. Örneğin, Sincan Cezaevinde İslami bir davadan dolayı yatan bir mahkum, kızını 5 yıldan beri görmemektedir. Bunun sebebi olarak da her geldiğinde kız çocuğunun iç çamaşırına soyulmasını, taciz edilmesini söylemektedir” dedi. Ağbaba, bu uygulamanın KCK, Ergenekon tutuklularına da aynı şekilde olmak üzere siyasi görüş ayırt etmeksizin devam ettiğini belirtti.
Mahkumların ailelerine yakın yerlerdeki hapishanelerde kalma talebi hiçbir neden olmadan reddedildiğini ifade eden Ağbaba, “Özellikle, siyasi mahpusların çoğu ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayanlardan oluşurken genellikle bu mahpuslar Trakya gibi uzak illerde Karadeniz gibi uzak yerlerde kalmaktadırlar. Bu da ailelere ayrı bir işkencedir” diye konuştu.
“MAVİ, KIRMIZI, YEŞİL GİYMEK YASAK”
Ağbaba, bazı cezaevlerinde Ceza İnfaz Koruma Memurlarının kıyafetine benziyor diye mavi renk, sol örgütlerin propagandasını yaptığı için kırmızı renk, askeri kıyafete benziyor diye yeşil rengin giyilmesinin yasak olduğunu kaydetti. Ağbaba, “Cezaevlerinde o kadar ilginç yasaklar var ki, 2 taneden fazla kazak, gömlek, tişört yasak, kuru boya dahil her türlü boya kalemi yasak, bazı koğuşlarda 3 taneden fazla kitap bulundurmak yasak, 2 çiftten fazla ayakkabı bulundurmak yasak, renkli kağıt yasak, türkü söylemek yasak, slogan atmak yasak. Yine herhangi bir şeyi amaç dışı kullanmak yasak. Eski bir atletle yer silerseniz, atleti amaç dışı kullanmış olursunuz, yasak olduğu için disiplin suçu alırsınız” diye konuştu.
“FARKLI CİNSEL YÖNELİMİ OLAN MAHKUMLARA AÇIK CEZAEVİ ENGELLEMESİ”
Hapishanelerde, insanların suç tipine ve siyasi görüşlerine göre özel ayrımcılıkların da üretildiğini ifade eden Ağbaba, “Örneğin Silivri Cezaevindeki mahkumların tamamına, sohbet hakkı, sosyal etkinlik ve kurs benzeri hiçbir etkinlikten faydalandırılmamaktadır. Spor etkinliklerine iki kişi çıkabilmektedirler” dedi.
Farklı cinsel yönelimleri olan mahpuslara yönelik; eşcinsel olduğunun ispatı için rapor istendiğini ve rapor alma sürecinde mahkumlar pek çok onur kırıcı uygulamaya maruz kaldığını belirten Ağbaba, “Bu farklı cinsel yönelimleri olan mahkumlar, etkinliklere katılmadıkları gibi güvenlik gerekçesi ile açık cezaevlerine gitmeleri engellenmektedir” dedi.
“CEZALAR KEYFİ”
Birçok cezaevinde keyfi disiplin cezaları verildiğini ve F Tipi cezaevlerinin de en büyük probleminin bu olduğunu vurgulayan Ağbaba, “Birçok insanın bu keyfi disiplin cezalarından dolayı infazları yanmaktadır, almış oldukları cezadan daha fazla yatmaktadırlar. Ziyaretimiz sırasında Gebze Kadın Cezaevi’ndeki Fadime Özkan isimli bir kadının 7 yıl görüşme yasağı olduğunu öğrendik” diye konuştu.
“HASTA MAHPUSLAR VE TECRİT EN YAKICI SORUNLAR”
Hasta mahpuslar konusunun ise cezaevlerinin en yakıcı sorunu olduğunu ifade eden Ağbaba, “Biz de bu fotoğrafı defalarca gördük. Gözleri kapanmadan memleketini defalarca görmek isteyen pek çok insanın beklemeye ömürleri yetmediği için hapishanede ölmesine, kanser hastası olduğunu bilen, günlerinin sınırlı olduğunu bilenlerin, gökyüzüne, ailelerine hasret gitmesini hiçbir vicdan kabul etmez” dedi.
Hapishanelerle ilgili olarak diğer bir sorunun ise tecrit olduğunu belirten Ağbaba, “Kanlı bir operasyonla hayatımıza sokulan F Tipleri bütün olumsuz hapishane koşullarına, insanın insansızlaştırılmasını eklemiştir. F Tipi hapishaneler hücre hücre bölünmüş, her hücrede insanlar bulunmaktadır; ancak F Tipi hapishaneler insanların birbiriyle iletişim kurmaması için inşa edilmiştir” diye konuştu.
CHP’Lİ ÖZEL: “CEZAEVLERİ HASTALIK ÜRETEN MEKANLAR”
Manisa Milletvekili Özgür Özel de çalışmalarında Türkiye’deki cezaevlerinin “hastalık üreten mekanlar” olduğunu gördüklerini söyledi. Görüştükleri mahkumların yüzde 90’ının göz rahatsızlığı olduğunu belirten Özel, “Mahpusların, yüzde 30’unda sindirim sistemi hastalıkları, yüzde 10’unda kalp, tansiyon rahatsızlıkları, yüzde 5’ler düzeyinde ise kanser, astım, epilepsi, hepatit gibi hastalıklar mevcut” dedi.
Cezaevlerinde hasta sevki sorunu yaşandığına da dikkati çeken Özel, kanser gibi zaman açısından son derece önemli bir hastalıkta bile sevk işlemlerinin 3 ay kadar sürebildiğini belirtti.
Özel, diğer dikkat çeken sorunun ise “kelepçeli muayeneler” olduğunu belirterek, mahkumlara kelepçeli şekilde ameliyatlar yapıldığına da şahit olduklarını söyledi.
“YANGINDAN ŞİKAYETÇİ OLMASINLAR DİYE AİLELERE 25’ŞER BİN LİRA VERDİRİLDİ”
Muğla Milletvekili Nurettin Demir ise mahkumların yemek konusundaki sorunlarına dikkat çekerek, mahkumların günlük 3 öğün yemeği 4 lira karşılığında yediklerini, ancak yemeklerin yeterli besin değerleri içermediğini, çoğu zaman infaz memurlarının da aynı yemekleri yemek zorunda kaldıklarını belirtti.
Demir, diyet yapması gereken, farklı hastalıklara sahip mahkumlara ise aynı tür diyetin verildiğini ifade ederek, yemeklerin besin değerlerinin uygun olmaması nedeniyle, ülser, gastrit, hemoroid gibi hastalıkların çok yaygın olduğunu ileri sürdü. Demir, çoğu hastalığın sebebinin ise mahkumlara yeterli su verilememesi olduğunu belirterek, ayrıca kışın ısınma, yazın da soğutma problemleri yaşandığını raporladıklarını kaydetti.
Şanlıurfa Cezaevi’nde yaşanan yangın olayını anımsatan Demir, “Peki ne oldu sonuç, ilk defa burada söylüyorum; 25’şer bin lira verdirildi ailelere, şikayetçi olmasınlar diye. Sadece bir aile şikayet etti. Peki kamu adına cumhuriyet savcıları ne yaptı, hiç bir soruşturma dahi açmadı. Bu kadar berbat bir durumda” diye konuştu.
“ADLİ TIP SİYASALLAŞTI”
Adli tıpın tamamen siyasileştiğini ve kaldırılması gerektiğini ifade eden Demir, heyet raporu alacak hastaların, üniversite veya araştırma hastanelerinde tarafsız bilimsel bir şekilde raporlarını alması gerektiğini belirtti.
Yaptıkları çalışmada, iki veya daha fazla hastalığı olan mahkumların oranının yüzde 54’ler düzeyinde olduğunu gördüklerini belirten Demir, “Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, devletin ileri gelenleri sorunlara duyarsız. Eskiden, Demirel zamanında, bir ‘Devlet baba’ anlayışı vardı, ama artık o anlayış da yok oldu. 138 bin kader kurbanı var, bunların sorunlarını niye çözmüyoruz? 17’nci büyük ekonomi olmamıza rağmen, kendi insanımıza acı çektirmek için elimizden geleni yapıyoruz. Üç yıldır iddianamesi yazılmamış, daha savcı karşısına çıkmamış insanlar var” diye konuştu.
“İMRALI’YI ZİYARET ETME GİBİ BİR DÜŞÜNCEMİZ YOK”
Raporun açıklanmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ağbaba, bir gazetecinin, “BDP’lilerin İmralı ile ilgili tecrit iddiaları var. Siz de ziyaretlerimiz devam edecek’ dediniz, orada da 6 kişi kalıyor. Ziyarette bulunacak mısınız?” sorusu üzerine, “Biz mahkumun suçu, niteliği, rütbesi ne olursa olsun, herkese eşit davranılması gerektiğini düşünüyoruz, hiç kimseye ayrıcalık tanınmamalı. Tecrit de insanlık suçudur, hiç kimseye uygulanmamalıdır” dedi.
Ağbaba, CHP Cezaevi Komisyonun her siyasi düşünceden insanı ziyaret ettiğinin altını çizen Ağbaba, ancak İmralı Cezaevi’ni ziyaret etme gibi bir düşüncelerinin olmadığını söyledi.
“CEZAEVİNDE MAFYA BABASINA ÖZEL ODA”
Ağbaba, gazetecilerin cezaevi ziyaretleri sırasında, akıllarında kalan, etkilendikleri bir görüntünün olup olmadığını sorması üzerine ise Silivri Cezaevi’nde yaşadıkları ilginç bir detay aktardı.
Ağbaba, “Orada, ismini çok iyi bildiğiniz, ‘değerli bir mafya babası’ olduğu iddia edilen birinin özel görüşme odası olduğunu, özel antetli kağıt, özel kalem, başlıklı zarf olduğunu gördük. Mustafa Balbay’ı beklerken yanlışlıkla girdik. Bir baktık ki milletvekilleri odaları kadar büyüklükte bir makam odası vardı. Mehmet Haberal İlker Başbuğ, ayırmadan söylüyorum, sırf Ergenekon Davası’ndan tutuklu olduğu için onlar ağır tecrite tabi tutulurken, o insanların durumunu gördüğümüz zaman inanamadık. Altın kaplama mektup açacağı, gibi hakikaten çok şık şeyler vardı” diye konuştu.