27.09.2019 - 18:55 | Son Güncellenme:
Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturulmasına ilişkin açıklamalarda bulunan Çavuşoğlu, şunları kaydetti:
"Bizim burada esas amacımız teröristlerin bu bölgeden çıkması ve temizlenmesidir ve Amerika'nın da bu yönde bir taahhüdü vardır ve bu taahhüdü yerine getirmesi gerekiyor. Daha sonra teröristlerin çıkmasıyla oluşacak güvenli bölgede görev alacak güvenlik birimleri olsun, yerel yöneticiler olsun bu konuda biz ABD ve oradaki yerel güçlerle, yani unsurlarla, yerel halkla çalışırız ama YPG/PKK/PYD ile değil tabii ki. Güvenli bölge oluştuktan sonra buraya dönmek isteyen insanlara da yardım etmemiz gerekiyor. Türkiye'nin bu konudaki planını, düşüncülerini, ne yapmak istediğini Sayın Cumhurbaşkanımız burada ve daha önce yaptığı ikili görüşmelerde Batılı liderlerle ve diğer ülkelerin temsilcileriyle, uluslararası örgütlerin temsilcileriyle paylaştı. Bu insanların dönebilmesi için temel şart buranın güvenli olması. YPG/PKK ile burası güvenli bölge olamaz. Tamamen temizlenmesi gerekiyor. Diğer taraftan bu insanların temel ihtiyaçlarını karşılamamız gerekiyor ve bu temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda herkesin yükümlülüğü var."
Çavuşoğlu, göçmenlerin gelmesini istemeyen ülkelerin herkesten daha fazla katkı sağlaması gerektiğini ve bir göçmenin Suriye'deki maliyetinin Avrupa'daki maliyetinden 10 kat daha az olduğunun bilindiğini belirtti.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"O nedenle bu insanları gönüllülük esasına göre göndermemiz lazım, bizim planımız bu. Amerikalılarla da bu süreci şu anda işletiyoruz, işletmeye çalışıyoruz. Amerikalıların yavaştan aldığını, oyalamaya çalıştığını Sayın Cumhurbaşkanımız bizzat açıkladı. Bizim de sahada gördüğümüz bu. Sonuçta birlikte bunu başaramazsak yapmamız gereken tek şey var, bizim oraya girmemiz ve teröristlerden bu bölgeyi temizlememiz. Buna sadece Suriyeli göçmenler açısından bakmak aldatıcı olur. Bu, bizim için ulusal güvenlik meselesidir ve buradaki terör örgütleri Türkiye'ye tehdit oluşturuyor. Biz, bu terör örgütlerini bugün buradan temizlemezsek yarın ileride daha büyük tehditlerle karşı karşıya kalabiliriz. Bunun bilincindeyiz, kararlıyız ve buna göre de adımlarımızı atacağız.''
ABD'ye güvenli bölge konusunda verilen sürenin dolduğuna ilişkin bir soruya ise Çavuşoğlu, şu yanıtı verdi:
''Şimdi takvim iki haftalık bir takvim değil, onu söylemek isterim. Aşama aşama öncelikle hareket merkezinin oluşturulması, ortak devriyelerin oluşması, tespitlerin yapılması, sonra içeriye girilmesi ve bu arada da teröristlerin temizlenmesi ve içeride de birlikte yine gerek devriye güçlerinin gerekse burada da gözlem noktalarının ve askerlerimizin içinde olduğu yani orada kalabileceği, bulunabileceği gerekli tesislerin kurulması ve ondan sonra da dediğimiz gibi insani durum, göçmenlerin geri döndürülmesi. Şu anda gelinen noktadan biz tatmin olmadık ve bunu da Amerikalılara açık ve net bir şekilde söyledik. Öyle söyleyebilirim size, yüzde verip de rakamlar istatistikler yok ama gelinen noktadan memnun olmadık, tatmin değiliz. Cumhurbaşkanımız da bunu zaten sık sık söylüyor. O nedenle zaten bu oyalama devam ederse biz kendi başımızın çaresine bakarız diyoruz.''
Çavuşoğlu, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'in, "güvenli bölge konusunda Türkiye ile belli bir derinlik görüşmesinin yapılmadığı" şeklindeki açıklamalarına ilişkin de şu değerlendirmede bulundu:
"Kesinlikle burada özellikle derinlik konusunda Amerika'dan farklı sesler geliyor. Trump'ın söylediği 20 mildi. Bizim de Amerikalılarla yaptığımız müzakere 20 millik bir güvenlik bölgesinin oluşturulmasıdır. Yani bu ortalama 30 kilometreye tekabül ediyor. Bazen sahadaki şartlardan dolayı bazen biraz daha fazla bazen biraz daha az oluyor ama ortalaması 30 kilometreye tekabül ediyor. Dolaysıyla derinlikle ilgili görüşmedik demesi doğru değil. Yani bizim söylediklerimizi iyi dinlememişler demek ki. Kendi ajandalarını sadece gündemde tutmaya çalışıyorlar. Güvenli bölgenin derinliği konusunda başından beri bizim söylediğimiz, Cumhurbaşkanımızın da söylediği ve talimatı budur, 30 kilometre.''
Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın "benim gözetimim altında oldu" açıklamaları da hatırlatılan Çavuşoğlu, şunları söyledi:
"Geçen seneden bu seneye fark şu, (BM Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörü Agnes) Calamard raporu açıklandı ve rapor zaten tüm detaylarıyla ortada. Calamard, raportör bize geldiği zaman gerekli görüşmeleri yaptı. Detaylı bilgileri tüm kurumlarımızdan, İstanbul Başsavcılığından aldı. Dolayısıyla rapor ortada. Şimdi Veliaht Prens'in bu konuda sorumluluğu kabul etmesi önemli ama bu sorumluluğun da yerine getirilmesi gerekiyor. Bizim de arzu ettiğimiz bu. Ortada bir cinayet var, cinayeti işleyenler belli. Türkiye'ye gelenler gidenler belli. Nasıl yapıldığını da zaten daha önce Suudi Arabistan itiraf etti, nerede öldürüldüğünü de itiraf etti. Şimdi bir bu cinayeti işleyenlerin hesap vermesi gerekiyor yargı önünde, hukuk önünde ve bu konuda da Suudi Arabistan'ın şeffaf olması lazım. Bize iş birliği teklifinde bulundular, biz bu iş birliğini, teklifi hemen kabul ettik ve iş birliği de yaptık. Bizdeki bilgileri, delilleri başsavcıyla paylaştık İstanbul'a geldiği zaman fakat Suudi Arabistan'dan maalesef buna yönelik bir iş birliği göremedik. Bu süreçte bizimle iş birliği önemli. Bir de şeffaf olması lazım. Sorumluğu kabul etmek önemli ama hesap verilebilirlik de önemli ve bu cinayeti işleyenlerin hesap vermesi lazım. Henüz cevaplanmamış sorular var. Ceset ne oldu, nerede ve yerel iş birlikçi kim veya kimler? Bu konularda bizimle bir bilgi paylaşımında bulunmadılar. Bizim tek arzumuz ortada bir cinayet var. İşleyenler hesap versin. Diğer aydınlanmamış sorular da cevabını bulsun. Hak adalet yerini bulsun. Bizim için bu Suudi Arabistan ile Türkiye arasında ikili bir mesele değil, ikili ilişkilerimize de hiçbir zaman yansıtmadık. Birçok ülke, birçok kişi, siyasetçi Suudi Arabistan'a yönelik yönetim de dahil, onları bizzat resmen de belirterek, suçlayıcı açıklamaları oldu ama biz hiçbir şekilde böyle bir yola tevessül etmedik. Kim işlediyse ve arkasında kim varsa bunların hesap vermesi gerekiyor."
Çavuşoğlu, İstanbul'da meydana gelen depremden dolayı, tüm ülkeye ve İstanbul halkına geçmiş olsun dileklerini iletti ve yaralı vatandaşlara acil şifalar diledi.
BM Genel Kurulu Görüşmelerinin çok yoğun geçtiğini söyleyen Çavuşoğlu, toplam 33 ikili görüşme gerçekleştirdiklerini ve bugün itibarıyla de 26 çok taraflı toplantıya katıldıklarını söyledi.
Çavuşoğlu, Türkiye'nin kurucu üyesi olduğu Ekonomik İşbirliği Teşkilatı'nın (EİT) dönem başkanlığını kasım ayında yapılacak dışişleri bakanları toplantısıyla devralacağını kaydederek, "2020'de de sayın Cumhurbaşkanı'mızın başkanlığında liderler zirvesini gerçekleştireceğiz." dedi.
BM Genel Sekreteri'nin ev sahipliğinde Sudan Başbakanı'nın da olacağı bir toplantıya katılacaklarını belirten Çavuşoğlu, Türkiye'nin Sudan'a olan desteğini burada güçlü bir şekilde vurgulayacağını belirtti.
Bakan Çavuşoğlu, BM'nin karşında yükselen Türk Evi'nin inşaatını da incelediklerini hatırlatarak, "32. kata asansörle çıktık. Oradan da görüyoruz ki bu bölgedeki tüm binalardan daha yüksek bir bina, 171 metre yüksekliğinde. Kaba inşaatı bu yıl sonu itibarıyla dış cephe bitmiş olacak. Gelecek sene de ofis kısmı tamamlanacak, daha sonra da konut ve diğer kısımları da tamamlayarak tamamen devralacağız. Amacımız gelecek sene Cumhurbaşkanı'mızın toplantılarını Türk Evi'nde gerçekleştirmek." diye konuştu.
Aralıktaki NATO zirvesi
Aralık ayında Londra'da yapılacak NATO zirvesinde Türkiye'nin gündeminde ne olacağı sorusuna Çavuşoğlu, "NATO zirvelerinde NATO'nun genişlemesi bizim için her zaman öncelikli olmuştur. Şimdi Kuzey Makedonya'nın üyeliği söz konusu. Biz Meclisimizde bu kararı zaten onayladık ve gönderdik. Bazı ülkeler seçimlerden dolayı parlamentoları henüz toplanamadığı için onaylayamadılar. Umarım o zirvede Makedonya tam üye olabilir." dedi.
Çavuşoğlu, Gürcistan'ın ve Bosna Hersek'in de üyelik sürecinin Türkiye için önemli olduğunu ifade ederek, en azından üyelik eylem planının faaliyete geçmesi gerektiğini kaydetti.
Bakan Çavuşoğlu, sözlerini söyle sürdürdü:
"Diğer taraftan terörle mücadele bizim öncelikli konularımızdan bir tanesi ve bugün NATO üyelerini karşı karşıya bırakan en büyük tehdit terörle mücadeledir. Dünyadaki yeni gelişmelere de NATO'nun kendini adapte etmesi lazım. Dolayısıyla bu da Türkiye'nin her zaman önem verdiği bir konu. Karşı karşıya kaldığımız tehditlere yönelik NATO'nun yeni politikalar geliştirmesi gerekiyor."
Çavuşoğlu, Türkiye'ye yönelik özellikle güvenlik ve tehditlerle ilgili eylem planlarının da onaylanması gerektiğini vurguladı.
Suriyeli mülteciler konusunda yük paylaşımı ve yardımlardan da bahseden Çavuşoğlu, Avrupa Birliği'nin, taahhüt ettiği 6 milyar avronun dışında ilave katkı sağlanması konusundaki düşüncelerini gündeme getirdiğini söyledi.
Çavuşoğlu, "6 milyar avronun tamamının 2018 sonu itibarıyla gelmiş olması gerekiyordu Suriyeliler için. 2019'un sonuna geldik daha yarısı bile Türkiye'ye gelmedi. Dolayısıyla sadece konuşmak yetmez. Tabii son zamanlarda düzensiz göç baskısını hisseden Avrupalılar daha duyarlı olmaya başladılar. Oysa bunu sadece kendilerine yönelik bir tehdit ya da sorun olarak görmemeleri gerekiyor." diye konuştu.
Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon kaynakları ve Kıbrıs meselesi
Kıbrıs meselesine de değinen Çavuşoğlu, şunları söyledi:
"Şu an Kıbrıs ile ilgili iki mesele var. Bir tanesi hidrokarbon kaynaklarının değerlendirilmesi. Oraya gemilerimizi göndererek dengeleri değiştirdik. Bugüne kadar Rum kesimine ve Yunanistan'a ve Avrupa Birliği de dahil uluslararası topluma, garantör ülke İngiltere dahil Rum kesiminin tek taraflı faaliyetlerini durdurması gerektiğini ve Kıbrıs Türk halkının haklarını garanti altına aldıktan sonra bu faaliyetlere devam edebileceklerini söyledik ama bugüne kadar nasihatlerimizi dinleyen olmadı. Belki de bizi ciddiye alan olmadı ama gemilerimizi gönderdikten sonra işin ciddiyetini anladılar."
Çavuşoğlu, bölgedeki zenginliklerin hakça paylaşılması gerektiğini belirterek, "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bir komisyon kurma teklifini de biz destekliyoruz. Esasen açıkça söylemeseler de uluslararası toplumdan çok büyük bir ilgi ve destek geldi. Çünkü bir çözüm önerisi bu. Bunun yapılması gerekiyor." dedi.
Türkiye'nin kendi kıta sahanlığını içindeki faaliyetlerini hiç kimseyle tartışmayacağını ve bunun bir egemenlik meselesi olduğunun altını çizen Çavuşoğlu, müzakerelerin olup olmayacağına ilişkin ise şu değerlendirmede bulundu:
"Federasyon için 50 yıl müzakere ettik ama bir sonuç çıkmadı. Crans Montana'da tüm yapıcı yaklaşımlarımıza rağmen, federasyon çatısı içinde Rum kesimi siyasi eşitlik dahil hiçbir şeyi Türk tarafı ile paylaşmak istemediği için bir yere varamadık. Şimdi yeniden laf olsun diye bir müzakereye başlamanın bir anlamı var mı, yok. Ne olması gerekiyor, sonuç odaklı bir müzakerenin olması lazım. Artık yine bir başarısızlıkla bitecek bir sürece giremeyiz. Bu bir macera olur, boşuna Kıbrıs Türk halkını da umutlandırmak olur."
Önce neyin müzakere edileceğinin belirlenmesi gerektiğini söyleyen Çavuşoğlu, temel meselenin siyasi eşitlik olduğunu ifade etti.
Çavuşoğlu, "Şu anda 5 1 teklifimizi yaptık, garantör ülkeler Ada'da iki taraf ve BM'nin katıldığı bir toplantıda neyi müzakere edeceğimizi konuşacağız gayriresmi, sonra karara bağlayacağız sonra referans belgesini oluşturacağız. Crans Montana'da kaldığımız yerden devam etmemiz kesinlikle mümkün değil çünkü sonuç son derece başarısızdı." diye konuştu.
F-35 programı
ABD'nin F-35 savaş uçakları konusunda yeni bir tekliften bahsettiği sorusuna Çavuşoğlu, "Yeni bir teklifle, yol haritasıyla ilgili geleceklerini söylediler. 100 milyar dolarlık ticaret hacmi tabii Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile Trump'ın Osaka'da aldığı bir karar. Önce 75 milyarı konuşuyorduk. Sonra 100 milyara çıkaralım dediler." dedi.
Çavuşoğlu, ABD ve Türkiye arasında temasların sürdüğünü kaydederek, "100 milyar ticaret hacmine ulaşabilmemiz için işin içinde savunma sanayi ürünlerinin de olması lazım. Sadece tekstil veya küçük ürünlerle biz bu hedefe ulaşamayız. Şimdi tekrar işte Türkiye'nin F-35 programında şu anda bir çıkma yok ama bazı faaliyetlere katılmamızı askıya aldılar. Bu da doğru bir şey değil. Tekrar Türkiye'yi işin içine aktif bir şekilde katma düşünceleri var ama daha somut önerilerini görmedik." ifadelerini kullandı.