SiyasetAK Parti sözcüsü Ömer Çelik: Güçler arası çatışmanın tarafı olmak istemiyoruz

AK Parti sözcüsü Ömer Çelik: Güçler arası çatışmanın tarafı olmak istemiyoruz

04.09.2020 - 11:10 | Son Güncellenme:

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "NATO burada bu gerilimin düşürülmesi için, bunun konuşulması için bir zemin oluşturuyor. Biz buna olumlu bakıyoruz, askeri ve teknik görüşmeler her zaman faydalıdır. Maksat oradaki kuvvetleri birbirinden ayrıştırma, sıcak temastan uzak tutma şeklinde bir şey. Yunan tarafı bunu reddederse NATO Genel Sekreteri'nin misyonunu da reddetmiş olur ve çatışmanın önlenmesine dönük bir mekanizmanın dışında kendisini konumlandırmış olur." dedi.

AK Parti sözcüsü Ömer Çelik: Güçler arası çatışmanın tarafı olmak istemiyoruz

Çelik, NTV canlı yayınında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Haberin Devamı

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in, Türkiye ve Yunanistan'ın çatışmayı önleme mekanizmaları kurmak için teknik görüşme yapma kararı aldığı yönündeki açıklamasının ne anlama geldiği sorulan Çelik, aslında yürüyen mekanizmalar olduğunu söyledi.

Çelik, "Bu mekanizmalar bir bakıma oradaki yakınlaşmayı ayrıştırma misyonuyla yeniden değerlendirilmesi konusunda bir yaklaşım bu. Bu tabii ki askeri ve teknik bir yaklaşım. Türkiye ve Yunanistan arasındaki ikili sorunların çözümüyle ilgili bir mekanizma değil. NATO askeri bir örgüt olduğu için." ifadesini kullandı.

Yunan kuvvetlerinin Türk gemilerini taciz ettiğini, Türkiye'nin de buna karşılık verdiğini aktaran Ömer Çelik, bu durumun da bir gerilim, bir tansiyon, bir çatışma riskini barındırdığını dile getirdi.

Haberin Devamı

Çelik, şöyle devam etti:

"NATO burada bu gerilimin düşürülmesi için, bunun konuşulması için bir zemin oluşturuyor. Biz buna olumlu bakıyoruz, askeri ve teknik görüşmeler her zaman faydalıdır. Maksat oradaki kuvvetleri bir birinden ayrıştırma, sıcak temastan uzak tutma şeklinde bir şey. Yunan tarafı bunu reddederse NATO Genel Sekreteri'nin misyonunu da reddetmiş olur ve çatışmanın önlenmesine dönük bir mekanizmanın dışında kendisini konumlandırmış olur. Burada akılla bağdaşmayacak bir aktivizm içerisindeler. Mavi Vatan dediğimiz kendi yetki alanlarımız içerisinde biz bunu yapıyoruz. Bunlar 2004'ten beri BM'ye bildirilmiş yetki alanları, Yunanistan'ı ilgilendiren bir şey yok. Yunanistan'ın sadece hayali olan o maksimalist Ege'yi bir Yunan gölü yapma yaklaşımlarını burada fiili duruma çevirmeye çalışıyor."

Meis Adası örneğini veren Çelik, adanın Yunanistan'a 580 kilometre, Türkiye'ye ise 2 kilometre uzaklıkta olmasına rağmen, Yunanistan'ın bu ada üzerinden 40 bin kilometrelik kıta sahanlığı üretmeye çalıştığına dikkati çekti.

Mekanizmanın işlemesi durumunda herkes için iyi olacağının altını çizen Çelik, "Net olan şu,  tansiyonun düşmesi için Türkiye'ye telkinde bulunanlar açısından söylediğimiz şu, Türkiye her türlü müzakere masasında var her türlü arabuluculuk konusunu olumlu karşılıyor ama esas olan bu devletlerin mesaj göndermesi gereken taraf Yunanistan." diye konuştu.

Haberin Devamı

Yunanistan'ın bu konuyu bir iç siyaset meselesi yaptığını vurgulayan Çelik, Türkiye'nin Güney Kıbrıs hariç "Akdeniz'e kıyıdaş olan bütün ülkelerle konuşalım ve bu sahaları müzakerelerle belirleyelim." dediğini aktardı.

Çelik, "Masayı tercih edersen masadayız, sahayı tercih edersen sahadayız." ifadesini kullandı.

Rusya'nın attığı adımlar hatırlatılarak, "Doğu Akdeniz'de Ankara'nın müttefiki Rusya olabilir mi?" yönündeki soru üzerine Çelik, Türkiye'nin bölgedeki bütün ülkelerin, bölgesel barışa nasıl katkı sunabileceği ile ilgili bir müzakere yürüttüğünü söyledi. Çelik, şöyle konuştu:

 

"Ama, NATO açısından bakarsanız, NATO'nun himaye ettiği toplantılarda en büyük rakip olarak ortaya koydukları şey Rusya. Şimdi Rusya Suriye'ye geldi, NATO'nun herhangi bir çözüm planı yok. Libya'ya geldi, NATO'nun herhangi bir çözüm planı yok, Rusya Doğu Akdeniz'de, herhangi bir çözüm planı yok. Dolayısıyla burada esas problem NATO'nun kendi içinde düştüğü çelişki. Ortaya bir Akdeniz konsepti  koyuyorsanız, burada Rusya'nın artan varlığına ne diyeceksiniz? Sonuç olarak Türkiye açısından ne var orada, bir müttefiklik meselesi değil ama Rusya oradaysa biz Rusya'nın buradaki bölgesel istikrara nasıl katkı yapacağı ile ilgili bir tefekkür içerisinde oluruz. Biz burada herhangi bir güçle veya güçler arası bir çatışmanın tarafı olmak istemiyoruz. Bir çatışma da istemiyoruz. Doğu Akdeniz'de devlet aklını ortaya koyacağız, sağ duyuyla bunu çözeceğiz. Niye bu kadar rahatız, çünkü biz haklıyız. Uluslararası hukukun kuralları bizden yana işliyor."

Haberin Devamı

AB'NİN VE ALMANYA'NIN ATTIĞI ADIMLAR

Macron'un Fransa'yı yönetmekle ilgili zaafı ortaya çıktıkça dış politikada agresif davranmaya çalıştığını belirten Ömer Çelik, Macron'un Doğu Akdeniz'le ilgili çifte bir ajanda güttüğünü dile getirdi.

Çelik, "Birincisi, bu Fransa siyasetindeki zaafını örtmeye çalışıyor, ikincisi, NATO'nun ölümünü ilan etmek gibisinden. Böyle bir beyanatı da vardı. Anlıyoruz ki NATO'ya alternatif bir Avrupa ordusunun kurulmasına başkanlık etmeye çalışıyor. Buradan da Fransa için bir inisiyatif çıkarmaya çalışıyor." değerlendirmesini yaptı.

Haberin Devamı

Almanya'nın tutumunu nasıl bulduğu da sorulan Çelik, burada da "çift vitesli" bir durum gördüğünü söyledi.

Brexit sonrası AB'nin genişleme ajandasının ortadan kalkarak, bunun kendi varlığını koruma ajandasına döndüğüne işaret eden Çelik, "bir AB ülkesinin diğer bir ülkeyle sorunu olursa onun arkasındayız" anlayışının hakim olduğunu vurguladı.

Bunu "ilkelere dayanmayan bir mahalle dayanışması" olarak yorumlayan Ömer Çelik, Merkel'in "Yunanistan'ın arkasındayız" açıklamalarıyla bu siyasete prim verdiğini aktardı.

"Merkel'in burada bir arabuluculuk ya da tansiyonu düşürme rölü çerçevesinde ortaya koyduğu yaklaşım tabii ki Türkiye açısından olumlu." diyen Çelik, burada söylenmek istenen şeyin, "Burada Navtex ilan etmeyin, gemileriniz geri çekilsin" şeklindeyse bunun mümkün olmadığını bildirdi.

Almanya'nın Türkiye'ye diyalog mesajı göndermesine gerek olmadığını ve Türkiye'nin zaten sağ duyulu davrandığının altını çizen Çelik, "Almanya'nın yaklaşımını olumlu karşılıyoruz, esas problem Almanya'nın sözünü Yunanistan'a geçirmesi. Biz hazırız müzakereye." dedi.

Bir soru üzerine, AB'nin mülteciler konusunda ve diğer konularda verdiği sözleri yerine getirmediğini de hatırlatan Çelik, "Kim ne derse desin, Türkiye olmadan Avrupa'nın güvenliği diye bir şey olmaz. (Yaptırım iddiaları) O noktaya gelmesini beklemiyorum. O saatten sonra AB Türkiye ile mülteci konusunda bir iş birliği beklemesin. Çünkü bu hasmane, düşmanca bir tavırdır. Bu Türkiye açısından asla kabul edilemez. AB duvarlar örerek değil, köprüler kurarak büyümüş bir birliktir. Avrupa'nın Türkiye ile kendi arasına duvar örmesi demek, AB'nin dağlım sürecini hızlandırmak demektir. Duvar ören Avrupa kendini yok eden bir Avrupa anlamına gelir." diye konuştu.

ABD'NİN GÜNEY KIBRIS'A SİLAH AMBARGOSUNU KALDIRMASI

ABD'nin Güney Kıbrıs'a yönelik silah ambargosunu kaldırmasının ne anlama geldiği ve krizin önlenmesine yönelik girişimleri sorulan Çelik, ABD'nin Yunanistan'ın beklediği şekilde hareket etmediğini, Yunanistan'ın aynen Fransa'yı mobilize etmek gibi ABD'yi de mobilize etmeye çalıştığını ancak bunun olmadığını söyledi.

ABD'nin Yunanistan politikasına angaje olmamak bakımından dikkatli ve özenli davrandığını belirten AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Ama Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ne dönük silah ambargosunun kaldırılması ikili siyaset dediğim o, bölgedeki gerçekliği tam olarak okuyamadığı anlamına gelir. Burada dengeli bir tavır ortaya koyması gerekirdi. Ambargoyu kaldırmak istikrara hizmet eden bir adım olmamıştır." dedi.

Suriye'nin kuzeyindeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda da bulunan Ömer Çelik, ABD'nin burada Afganistan'da yaptığı hatanın aynısını yaptığını dile getirdi.

Afganistan'da da bir terör örgütünü diğer terör örgütüne karşı desteklediklerini hatırlatan Çelik, desteklenen örgütünün ABD'nin başına bela olduğunu söyledi.

Buradaki terör örgütünün hem ABD hem de Rusya'ya "Sizin adınıza burada lejyoner devlet olarak çalışabilirim" dediğini aktaran Çelik, bu durumun örgütün ne kadar güvenilmez olduğunu ortaya koyduğunu vurguladı.

Türkiye'nin güney sınırlarında bir terör devleti kurulmasına müsaade etmeyeceğini herkesin gördüğünü de hatırlatan Çelik, "Hiç kimse bir başka güce güvenerek, Türkiye'nin sınırında bir terör devleti kurmaya kalkmasın. Bu Türkiye için birinci derece güvenlik meselesidir ve kesinlikle müzakere konusu değildir." dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Mısır'la başından itibaren bir diyalog kurulsa Doğu Akdeniz'de bu gerilim olmazdı" şeklindeki sözleri hatırlatılan Çelik, şunları kaydetti:

"CHP'de aslında deneyimli diplomatlar da var. Hiç mi siyasi hafıza yok? 'Siz oturun Sisi'yle konuşun, Esad'la konuşun, Hafter'le konuşun' diyor. Hafter BM'nin tanımadığı bir güç Tarhuna'daki toplu mezarların arkasında, biz bunla ne konuşalım. Sisi'nin durumu açısından baktığınızda, biz Sisi'nin darbeci hükümetine karşı sesimizi yükselttik. Ne kadar haklı olduğumuz görüldü. Bu şekildeki ilişki kurma biçimi Türkiye açısından mümkün değil. Ama tabii ki bir müzakere masasının etrafında Mısır devletinin temsilcileri, Akdeniz'in kıyıdaş devletlerinin temsilcileri, Türkiye'nin temsilcileri bu meseleleri konuşabilir. 40 bin kilometreye yakın deniz yetki sahası kaybı var Mısır'ın. Türkiye ile yapsaydı 17 bin 500 kilometre daha fazla yetki alanı olacaktı. Bütün kıyıdaş ülkelerin oturduğu bir mekanizma olsa bu sonuçlara varılabilir, nihayetinde Mısır'da bir Akdeniz ülkesi. Rum kesimi hariç diyoruz, onu tanımıyoruz diyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu'nun yapması gereken, Türkiye'ye mesaj vermek yerine 'Türkiye'ye bu düşmanlıkları yapmayın' diye Mısır'a, Libya'daki saldırgan güçlere, Esad güçlerine mesaj vermeli."

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un, Libya Başbakanı Fayiz es-Serrac'ı Paris'e davet etmesine ilişkin değerlendirmesi sorulan Çelik, Macron'un, Libya'nın doğusundaki gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter'e verdiği desteğin yenilgiyle sonuçlandığına dikkati çekti.

Çelik, Macron'un, "Hafter'e destek vermedim, ben tamamen taraflarla görüşme şeklinde tutum aldım" gibi bir duruş sergilemeye çalıştığını belirterek, "Şimdi de Hafter'in tamamen denklem dışı kaldığını gördüğü için Serrac üzerinden bir şeyler yapmaya çalışacak. Ama burada Fransa açısından şöyle bir şey var: Fransa hakikaten kendini hala sömürge devleti zannediyor." dedi.

Fransa'nın Lübnan'da ortaya koyduğu tavrın ve Lübnanlıların protestosunun bununla ilgili olduğuna işaret eden Çelik, şöyle konuştu:

"Yani Lübnan'a gitmiş, Fransa'ya başbakan atar gibi Lübnan'daki başbakana, bakanlara karar verebileceğini, Lübnan'daki siyasi denklemi şekillendirebileceğini düşünüyor. Bütün buraları yönetme hakkı olduğu şeklinde bir kanaate sahip. Libya ile ilgili yaklaşımı da bununla ilgili. Libya halkının tamamını düşünen bir şey değil."

Çelik, Fransız kamuoyuna hitap eden makale, analiz, yorumların Macron'un dış politikasının çelişkilerle dolu olduğunu ve başarısızlıkla neticelendiğini gösterdiğini ifade ederek, Macron'un Türkiye'ye karşı kıskançlık içinde olduğunu, siyasi kariyerini Türkiye'ye karşı hamleler yaparak sürdürmeye çalıştığını dile getirdi.

Macron'un bu tutumunun ülkesinde işe yarayıp yaramadığına ilişkin soru üzerine Çelik, Fransa'da siyasi haberlerde ağırlıklı olarak Türkiye'nin yer aldığına dikkati çekti.

Çelik, Türkiye'nin kendi tabii coğrafyasındaki ekonomik ve kültürel ilişkileri arttırmaya çalıştığında, "Türkiye yeni bir imparatorluk zihniyetiyle hareket ediyor" gibi bir yaklaşım içine girildiğini belirterek, "Bu bir imparatorluk zihniyeti değil, dünyanın her tarafındaki bağlarımızı yeniden canlandırmak, kültürel ve ekonomik ilişkileri geliştirmek. Kendilerine hak gördükleri şeyi bize hak görmüyorlar." değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin Doğu Akdeniz politikasının NATO ile uyumlu olduğuna, Fransa ve Yunanistan'ın politikasının ise uyumlu olmadığına işaret eden Çelik, "NATO ülkesi olarak Türkiye taciz ediliyor. Yarın bir gün NATO terörle mücadele ya da başka konularda nasıl bir birlik sağlayacak, nasıl bir mesaj verecek?" dedi.

KOVİD-19 İLE MÜCADELE

"Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınında Ankara'daki durum nedir, hastanelerin yoğun bakımlarında ve ilaç temininde bir sıkıntı var mıdır?" sorularını cevaplayan Çelik, "Ankara'da genel olarak Kovid-19'un artışıyla ilgili bir sıkıntı var. Tablo net, gözüküyor. Sağlık Bakanımız da bu konularda uyarılarda bulunuyor." ifadelerini kullandı.

Çelik, kalabalık buluşmalar, düğün, asker uğurlamaları ve taziye gibi birçok eylemin salgını artırdığına işaret ederek, ayrıca Ankara ve çeşitli illerde maske konusundaki hassasiyetin zayıf olduğunu, bu konuda uyarılarda bulunduklarını söyledi.

 

"HASTANELERLE VE İLAÇLA İLGİLİ BİR PROBLEM YOK"

"Maske, mesafe, temizlik" kurallarına uyum azaldığında Kovid-19 vakalarının yükseldiğini vurgulayan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yazın getirdiği rehavetle, tatil vesaire gibi unsurlarla maalesef bir rehavet ortaya çıktı. Bu da yükseltti. Ankara Kovid-19'un yükselmesi açısından kritik bir durumda ama hastanelerle ilgili bir problem yok. Yani hastane kapasitesi Ankara'nın yeterli. İlaçla ilgili de bir problem yok. Yani ilaç sıkıntımız yok. Ama hastanelerimiz yeterli, ilaç sıkıntımız yok diye kendimizi rahat hissetmeyelim."

Ömer Çelik, Ankara başta olmak üzere bütün illerde maske takmanın nefes almak kadar doğal hale gelmesi, mesafe ve hijyen kurallarına, doktorların tavsiyelerine uyulması gerektiğinin altını çizdi.

Kovid-19 salgınının birinci pik seviyesinin büyük başarıyla atlatıldığına işaret eden Çelik, yine aynı hassasiyet gösterildiğinde başarıya ulaşılacağını ve rakamların aşağıya ineceğini belirtti.

"RAKAMLAR ARTARSA, KONTROLDEN ÇIKARSA BAZI KISITLAMALAR GERİ DÖNER"

İlk dönemde alınan kısıtlamaların Kovid-19 salgınının azalmasına etkilerine ilişkin soruyu cevaplayan Çelik, kısıtlamaların kaldırılmasının ardından normalleşme döneminin yarısının da vakalarda yükselme yaşanmadan geçtiğini dile getirdi.

Çelik, normalleşme sürecinin ilerleyen haftalarında ortaya çıkan rehavetin ve kurallara uymamanın sayıları artırdığını belirterek, şöyle konuştu:

"Normalleşme ile ilgili kazanımların korunması için maske, mesafe, temizlik kurallarına uyacağız. Bu rakamlar artarsa, kontrolden çıkarsa o zaman bazı kısıtlamalar geri döner. Çünkü en önemli olan şey vatandaşımızın hayatı, insanımızın sağlığı. Dolayısıyla elimizdeki kazanımları kaybetmemek, normalleşmeden geriye adım atmamak için yapacağımız şey maske ve mesafe meselesine büyük dikkat göstermek."

SAĞLIK ÇALIŞANLARI

"Sağlık çalışanlarına yönelik yeni teşvik ve müjdeler planlanıyor mu? Örneğin 'Kovid-19 meslek hastalığı olsun' diyorlar, bazı haklar talep ediyorlar. Bu konuda çalışıyor musunuz?" sorusuna Çelik, şu yanıtı verdi:

"Sağlık çalışanlarımızın fedakarlığını takdir edecek, onlara teşekkür edecek herhangi bir söz bulmamız mümkün değil. Bu derece fedakar, bu derece adanmış, bu derece vatansever bir motivasyonla çalışıyorlar ve vatanseverlik kavramına bambaşka bir boyut eklediler. Yani bu sadece hekim ahlakıyla ya da kişisel ahlakla izah edilecek bir şey değil. Birçok arkadaşımın eşleri var, dostlarımız, kardeşlerimiz var. Büyük bir tehlike altında çalışıp, çoluk çocuğunu korumak için aylarca evine gitmeyen sağlık çalışanları var."

Çelik, doktor ve hemşirelerden, hasta bakıcılarına ve temizlik işçilerine kadar sürece destek veren bütün çalışanların fedakarlıklarına dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sağlık çalışanlarımız için daha iyi iyileştirmeler yapmak her zaman gündemde. Bu bahsettiğiniz meslek hastalığı, diğer konular bildiğim kadarıyla bakanlıklar arası bir çalışmayla değerlendiriliyor. Gündeme gelen konular, o konularda net bir şey söyleyecek durumda değilim şu anda. Hazine ve Maliye Bakanlığımız birçok teşvik açıkladı onların hayatlarını kolaylaştırmakla ilgili. Dolayısıyla bütün bunlar, Sağlık Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, ilgili başka bakanlıklar arasında çalışmayla değerlendirilen konular. Ama bir kere daha ifade ediyorum, onların durumlarının iyileştirilmesi, bu zor şartlardaki birtakım gündeme gelen konuların onların lehine düzenlenmesi her zaman gündemimizde. Bunlar çalışılıyor."

Çelik, "Yüz yüze eğitim başlayabilecek mi, tablo size göre ne diyor?" sorusu üzerine, Kovid-19 tablosunun kısa zamanda değişebildiğini vurgulayarak, "Bugünden o tarihe bir şey söylemek söz konusu değil. Şu ana kadar tarih değişmedi. Ama şöyle bir şey oluyor, bugün aldığımız bir tedbir hemen bir hafta içerisinde neticesini verebiliyor. Dolayısıyla bütün bu konularda yapacağımız işlerin esası bizim bugün nasıl davrandığımızla ilgili." dedi.

KADIN CİNAYETLERİ

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ün kadın cinayetlerini "terör eylemi" olarak tanımlamasına ilişkin değerlendirmesi istenen ve "AK Parti'nin kadın cinayetleriyle mücadelede bir yöntem değişikliği düşünüyor mu?" sorusu sorulan Çelik, "Terör meselesi gibi adlandırarak, o kadar sert baktığımızı gösteriyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

Çelik, kadın cinayetleri konusunda bütün tedbirleri almaya hazır olduklarını dile getirerek, çalışmalarını ilgili paydaşlar ve kadın örgütleriyle sürdürdüklerini vurguladı.

Bu konuda kültürel yaklaşımın önemli olduğunu işaret eden Çelik, "Burada dilimizde kullandığımız kelimelerden, gündelik hayattaki bazı davranışlarımıza kadar hatta çocuk yetiştirmeye, kız çocukla erkek çocuk arasındaki yetiştirme farklılığına kadar, maalesef cinsiyetçi, ataerkil ve maço bir kültürü besledikçe bu neticeler ortaya daha çok çıkıyor." şeklinde konuştu.

Çelik, toplumun tamamının polis gözetimi altında tutulamayacağını ifade ederek, "Denetimler en üst düzeyde yapılıyor. Cezaların yeterli olduğu çoğu kez ifade ediliyor. Yeterli değilse daha da bununla ilgili her zaman çalışma yaparız." açıklamasını yaptı.

Bu sorunun, sadece siyaset alanının düzenlemeleriyle çözülemeyeceğine, aynı zamanda toplumsal seferberlik meselesi olduğuna dikkati çeken AK Parti Sözcüsü Çelik, şunları kaydetti:

"Haberlerde, televizyonlarda, dizilerde kullandığımız dilin, psikologlar ve sosyologlar tarafından bir analizi yapılsa, büyük oranda cinsiyetçi bir dil, ayrımcılığın çok yoğun olduğu bir dil çıkar. Günlük hayatımızda kullandığımız birtakım ifadeler var. Bu ifadeler düzeltilmeli. Aslında dil zihnin bir ürünü, sadece dille konuşmuyoruz, dilin içerisinde yaşıyoruz, kendi yaşam alanımızı ifade etmiş oluyoruz. Yani bu hepimizin topyekun, kendi çevremizden başlayarak mücadele etmemiz gereken bir şey. Buna sivil toplum el atmalı, belli platformların kurulmasına, belli eğitimlerin verilmesine iş dünyası destek vermeli.

Devletin verdiği eğitimler kadar belli toplum kesimlerinin, belli hizmet sektörlerinin bu şekilde eğitilmesi, gerekirse aileler için bu eğitimlerin belediyelere destek verilerek belediyeler üzerinden yapılması, yani topyekün mücadele etmemiz gereken bir şey. Dolayısıyla bu bir 'terör', savaşmamız gereken bir şey ve topyekün seferberlik gerekiyor. Siyaset alanında yapmamız gereken bir şey varsa bu taleplere açığız, bu sözleri dinlemeye her zaman hazırız, bu konuda kadınlarımızın emrine amadeyiz."