SiyasetAK Parti Sözcüsü Çelik: DEAŞ liderinin öldürülmesi bir dönüm noktası

AK Parti Sözcüsü Çelik: DEAŞ liderinin öldürülmesi bir dönüm noktası

28.10.2019 - 18:05 | Son Güncellenme:

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "(DEAŞ elebaşının öldürülmesi) Bir terör örgütünün liderinin öldürülmesi söz konusuyken, bir başka terör örgütünün sözde liderinin ABD'ye davet edilmesi ya da Twitter'da tebrik edilmesi gibi terörle mücadele konusunda ne kadar büyük bir çelişki oluşturduğunun altını çiziyoruz." dedi.

3600 ek göstergeyle ilgili açıklama yapan Çelik, "3600 ek gösterge konusu ile ilgili yaklaşımımız pozitif bir yaklaşımdır. Negatif ele aldığımız bir konu yok arkadaşlarımız çalışıyor." ifadelerini kullandı.

AK Parti Sözcüsü Çelik: DEAŞ liderinin öldürülmesi bir dönüm noktası

Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında parti genel merkezinde, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken gazetecilere açıklamalarda bulundu, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Haberin Devamı

MKYK ve MYK toplantılarının birlikte gerçekleştirildiğini belirten Çelik, toplantılarda son dönemlerde yaşanan iç ve dış siyasi gelişmeler, Barış Pınarı Harekatı ile ilgili gelişmeler ve TBMM gündeminin de kapsamlı bir şekilde değerlendirildiğini söyledi.

Barış Pınarı Harekatı'nda şehit olanlara Allah'tan rahmet dileyen, gazilere şükranlarını sunan Çelik, "Şehit ve gazilerimizin ailelerine hürmetlerimizi iletiyoruz. Tabi Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikte teröre karşı bu mücadeleyi veren Suriye Milli Ordusu şehitlerine de rahmet diliyor, gazilerine şükranlarımızı iletiyoruz." dedi.

Yarının 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı olduğunu anımsatan Ömer Çelik, "Cumhuriyetimiz, 100'üncü yaşına doğru bütün gücüyle bütün dinamizmiyle ilerliyor. Cumhuriyetimizi kurduğumuz yıllarda ortaya çıkan olumsuz şartlar içerisinde bizi yok etmeye çalışanlara karşı tarih boyunca var olduğumuz gibi bundan sonra da var olacağımızı en olumsuz şartlarda, en zor şartlarda gösterdik. O günden bugüne cumhuriyetimiz etrafındaki gelişmeler, içerideki bir takım kırılmalar sebebiyle pek çok testten geçti. Her seferinde aziz milletimizin desteği ve yol göstericiliğiyle demokrasi, hukuk devleti ve laiklikle taçlanarak daha güçlü bir şekilde yoluna devam etti." ifadesini kullandı.

Haberin Devamı

Demokrasi ve hukuk devletini tehdit eden en önemli unsurlardan bir tanesinin terör olduğunu vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:

"Yarın 29 Ekim'in yıl dönümünde bir kere daha Barış Pınarı Harekatı ile başlayan bu süreçte cumhuriyetimizi koruma ve ileriye taşıma konusundaki kararlılığımızı göstermiş olacağız. Bu vesileyle aziz milletimizin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı kutluyoruz. Bütün yakın coğrafyamızdaki mazlumlar için de kutlu bir bayramdır bu. Bizim bağımsız, hür ve güçlü olmamız bütün mazlumların da esenlik ve refah konusundaki umutlarının taze olması anlamına geliyor. Özellikle Barış Pınarı bölgesinde görev yapan kahraman Mehmetçiklerimize ve onların kıymetli komutanlarına en içten dileklerimizi, sevgilerimizi ve bayram tebriklerimizi gönderiyoruz. Kuşkusuz milletimizin her bir ferdi büyük bir coşkuyla ve anlamlı bir şekilde bu bayramı kutlayacak ama en anlamlısı Barış Pınarı bölgesinde görev yapan kahraman Mehmetçiklerimizin ve kıymetli komutanlarının kutlayacağı bayram olacaktır."

Haberin Devamı

"Altı çizilmesi gereken bir buluşma"

Barış Pınarı Harekatı başlamadan önce Diyarbakır'da teröre karşı annelerin güçlü bir feryadı olduğunu anımsatan Çelik, şunları söyledi:

"Diyarbakır'daki anneler evlatlarını istemeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde çok anlamlı bir buluşma oldu, evlatlarını Sırp katillerin saldırılarında kaybeden Srebrenitsa anneleri, Diyarbakır anneleri ile buluştu. Bu buluşma çok anlamlı bir buluşmadır. Evlatlarını katillere kaptırmış annelerin buluşması, bir kısmı evladının mezarını her sene yeni bularak Srebrenitsa'da evladının mezarına kavuşuyor. Diyarbakır anneleri de terör örgütü tarafından dağa kaçırılmış evlatlarını geri istiyorlar. Bu buluşma çok kıymetli bir buluşmadır. Bu hem bölgemiz için hem de dünya için büyük bir mesajdır. Bu buluşma Barış Pınarı Harekat bölgesinde verdiğimiz mücadelenin gerçek değerinin anlaşılması için altı çizilmesi gereken bir buluşmadır."

Haberin Devamı

ABD Başkanı Donald Trump'ın dün yaptığı açıklamada, DEAŞ elebaşı Ebubekir el-Bağdadi'nin öldürüldüğünü duyurduğunu hatırlatan Çelik, "DEAŞ terör örgütü en çok İslam'a, Müslümanlara ve ülkemize zarar veren bir örgüt. Dinimize en büyük zararı vermiş örgütlerden bir tanesi. İnsanlığa, Müslümanlığa karşı suç işleyen bir örgüt. Bunun liderinin öldürülmüş olması, terörle mücadele konusunda bir dönüm noktasıdır. Umarız bütün terör örgütlerine karşı aynı ilkeli yaklaşım devam eder. Bir terör örgütünün liderinin öldürülmesi söz konusuyken, bir başka terör örgütünün sözde liderinin ABD'ye davet edilmesi ya da Twitter'da tebrik edilmesi gibi unsurların terörle mücadele konusunda ne kadar büyük bir çelişki oluşturduğunun altını çiziyoruz." ifadelerini kullandı.

DEAŞ elebaşı öldürüldüğünde Türkiye'nin, ABD Başkanı Trump'ın açıklamasında belirttiği şekilde yüksek bir koordinasyon içerisinde olduğunu ifade eden Çelik, "ABD unsurları, Fırat Kalkanı bölgemizden uçuş yapmışlardır. Uçuş yapacaklarını bildirdikleri andan itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri, dost unsurlar olarak terörle mücadelelerinde gerekli koordinasyonu ve yardımı sağlamışlardır. Tabi bu olay gerçekleşir gerçekleşmez, terör örgütü YPG, bu eylemi kendilerinin gerçekleştirdiği gibi bir yaklaşım içerisine girdi. Bu kara propaganda makinesi bir kere daha çalıştı." diye konuştu.

Haberin Devamı

Bağdadi'nin öldürülmesi

Barış Pınarı Harekatı başladığında herkesin harekatın, DEAŞ ile mücadeleyi zaafa uğratacağını ifade ettiğini bildiren Çelik, "Özellikle de DEAŞ mensuplarını serbest bırakan, DEAŞ ile örtülü bir işbirliği içerisinde olan YPG unsurları bu propagandayı yapıyorlardı. Kendilerine karşı bir terörle mücadele söz konusu olursa DEAŞ'ın elinin güçleneceğini ifade ediyorlardı ama görüldüğü gibi Barış Pınarı Harekatı'ndan çok kısa bir zaman sonra DEAŞ liderinin bertaraf edilmesi mümkün olmuştur." dedi.

Çelik, "Tabi neden Barış Pınarı Harekatı başlamadan önce PYD/YPG terör örgütü madem bu kadar istihbarata sahipti, bunların sözde lideri birkaç dilde açıklama yaparak istihbaratı kendilerinin verdiğini ve bu şahsın bertaraf edilmesinde rol oynadıklarını iddia ediyor. O zaman neden Barış Pınarı Harekatı başlayana kadar böylesi bir operasyon mümkün olmadı? Musul ve Rakka'da görülen Bağdadi'nin İdlip kırsalına nasıl geçtiği gibi sorular askıda durmaya devam etmektedir." değerlendirmesinde bulundu.

Barış Pınarı Harekatı'nın DEAŞ ile mücadeleyi zayıflatmadığının, tam tersine güçlendirdiğinin net bir şekilde görüldüğünü belirten Çelik, şunları kaydetti:

"YPG/PYD'nin DEAŞ ile bir mücadele gibi bir amacının olmadığı, bunu ileri demokratik ülkelere karşı bir siyasi şantaj olarak kullanmaya devam ettiği biliniyor. DEAŞ'tan çok acı çektik, bu eli kanlı vahşi örgüt Ankara Gar saldırısında 107 canımızın, Gaziantep'teki saldırılarda 54 canımızın, Atatürk Havaalanı saldırısında 45 canımızın, Reina saldırısında 39 canımızın, Suruç saldırısında 34 canımızın, Sultanahmet saldırısında 13 canımızın, Diyarbakır saldırısında 5, İstiklal Caddesi saldırısında 4 ve Niğde'deki saldırıda 3 canımızın kaybedilmesine, şehid edilmesine sebep oldu. Bir bu kadar saldırı da güvenlik birimlerimiz tarafından engellenmiştir.

Ama şunun söylenmesi gerekir, koalisyon güçleri DEAŞ'a karşı mücadele verirken halledemedikleri DEAŞ unsurları, tek başına Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından bulundukları bölgelerden atılmıştır. Türkiye, DEAŞ karşıtı küresel koalisyonun aktif bir üyesiyken aynı zamanda yabancı teröristler çalışma grubunun da eşbaşkanlığını yürütmektedir. DEAŞ ile cephede yüz yüze mücadele veren tek NATO ülkesidir."

"Türkiye, birden fazla cephede birden fazla terör örgütünü geriletti"

Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın beyanlarının DEAŞ ile mücadelede son derece önemli bir role sahip olduğunu bildiren Çelik, şöyle devam etti:

"Bildiğiniz gibi dünyada bütün güvenlik unsurları hep şunu ifade ediyorlardı, 'DEAŞ ile askeri olarak mücadele etmek mümkündür ama DEAŞ'ın asıl olarak yok edilmesi için ideolojik mücadele önemlidir' diye. Batılı ülkeler böyle bir mücadeleye giriştiği zaman DEAŞ bunu hilal haçlı kavgası gibi yanlış bir zemine oturtabiliyordu ama Müslüman bir lider bunun en çok İslam'a, Müslümanlığa zarar verdiğini ifade ettiği zaman bu ideolojik mücadele daha etkili olmaktadır. Bu mücadelenin de en önde liderliği Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından yapılmaktadır. Nitekim Fırat Kalkanı Harekatı'nda sahada terör örgütü DEAŞ ile göğüs göğüse mücadele eden tek koalisyon ve NATO ülkesi ordusu Türkiye'dir. DEAŞ'ın kutsiyet atfettiği Dabık gibi bölgeler bu şekilde ele geçirilmiştir. Askeri ve ideolojik darbe en güçlü şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından vurulmuştur. Türkiye bununla birlikte başka terör örgütüyle mücadele ediyordu, birden fazla cephede birden fazla terör örgütünü gerileten büyük bir başarıya imza atmıştır.

Türkiye'nin 2016 ve 2018'de yürüttüğü Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatıyla Suriye'nin kuzeyinde 3 bin 900 kilometrelik alan DEAŞ ve diğer terör gruplarından kurtarılmıştır. Koalisyon güçlerinin tek başına yapamadığını, Türkiye tek başına gerçekleştirmiştir. Nitekim kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri, 2016 ağustos ayında başlatılan Fırat Kalkanı operasyonu ile DEAŞ'lı 3 bin 600 radikal teröristi etkisiz hale getirmiş ve yüz binlerce Suriyelinin eve dönmesi imkanı doğmuştur. Türkiye, terör örgütü DEAŞ'a yönelik olarak 2015'te 187, 2016'da 367, 2017'de 500 ve 2018'de bin 130 operasyon gerçekleştirmiştir. Dünya'da DEAŞ'a karşı bu kadar güçlü operasyon gerçekleştiren başka bir ülke yoktur. Nitekim İncirlik Hava Üssü, DEAŞ'a karşı mücadelede önemli bir rol üstlenmiştir. Bu mücadelenin en yoğun olduğu dönemde taarruz uçuşları, günün 24 saati, hafta boyunca DEAŞ hedeflerini vurmuştur. Sadece bununla kalmamış DEAŞ'ın kendisine hedef olarak seçtiği Irak'ta, oradaki güvenlik güçlerinin DEAŞ'a karşı iyi mücadele etmesi için Türkiye eğit-donat programına ev sahipliği yapmıştır. DEAŞ ile mücadele etmek için Iraklı profesyonellerden ve gönüllülerden oluşan 7 bin güvenlik personeline ülkemiz tarafından eğitim verilmiştir."

"Yaklaşık 70 bin 480 kişi Türkiye'nin giriş yasağı listesinde"

Dünya genelindeki en önemli konulardan bir tanesinin de "yabancı terörist savaşçılar" meselesi olduğunu vurgulayan Ömer Çelik, şunları kaydetti:

"Burada, çatışma bölgelerine geçmek için Türkiye topraklarını transit rota olarak kullanmanın önlenmesi sağlanmıştır. Buraya geçmek için Batılı ülkelerden geliyorlardı, kendileri bu sınırları tutamıyordu ama Türkiye bunları engellemiştir. Yaklaşık 70 bin 480 kişi Türkiye'nin giriş yasağı listesinde yer almaktadır. Bu Türkiye'nin nasıl güçlü bir mücadele verdiğini gösteriyor. Ayrıca yabancı terörist savaşçılarla ilgili olarak faaliyetlerinden şüphelenilen 7 bin 445 yabancı uyruklu kişi sınır dışı edilmiştir. Büyük havalimanları, otobüs ve tren istasyonlarındaki risk analiz birimlerimiz, yaklaşık 26 bin 500 yolcuyu kontrol etmiş, 17 bin 900 kişi sorgulanmıştır ve 8 bin 300'den fazla kişi yabancı terörist unsur olarak girişi engellenmiştir.

Net bir şekilde görülmektedir ki bütün bunlar YPG/PYD terör örgütünün varlığı DEAŞ'ı geriletmek değil tam tersine DEAŞ'ın zemin bulmasına imkan vermektedir. PYD/YPG'nin tahakkümü altında bulundurduğu bölgelerde DEAŞ'ın geri dönmesine zemin oluşturacak demografik değişiklikler, bölge haklına yönelik bir takım zalimane uygulamalar ortadadır.

Bu, DEAŞ'ın beslendiği bir zemindir. O yüzden DEAŞ'ı ortadan kaldırmak için PKK-YPG gibi örgütlere güvenmek bir akıl tutulmasıdır. Afganistan'da yapılan hatalar burada yapılmamalıdır. PYD/YPG terör örgütünün DEAŞ ile mücadele adı altında büyük ülkeleri, gelişmiş demokrasileri bir çeşit şantaj içinde tutmasına imkan verilmemelidir. Aynı şekilde bu operasyon zamanında da net bir şekilde görüldü ki ilk başı sıkıştığında net bir şekilde bu terör örgütü DEAŞ'lıları serbest bırakma gibisinden bir faaliyet içerisine girmiştir.

Yani DEAŞ'la mücadelesinin sahici olmadığı, büyük demokrasilere karşı bir şantaj unsuru olarak kullandığı görülüyor. Tabi bölge halkı Tel Abyad ve Resulayn'da da Barış Planı Harekatı'ndan sonra görüldüğü gibi yapılan harekattan memnundur, hayat normale dönmektedir, kendilerini haraç vermeye zorlayan ve kendilerini bir şekilde kendi çocuklarını terörist unsurların parçası haline getirmek isteyen bu unsurların temizlenmesinden büyük bir memnuniyet duymaktadır.

Tüm terör örgütleriyle mücadele, bu terör örgütlerine karşı herkesin ilkeli bir şekilde hepsine karşı aynı tavrı alması mümkündür, mücadele bu terör örgütlerine karşı herkesin ilkeli bir şekilde hepsine karşı aynı tavrı almasıyla mümkündür, açık ve net bir şekilde söylüyoruz. DEAŞ terör örgütüne karşı yapılan neyse PYD/YPG terör örgütüne karşı, PKK terör örgütüne karşı da aynısının yapılması gerekir. Bu eylem gerçekleşirken Türkiye'nin gösterdiği yaklaşım, ayrıca o zaman en zor yoğun taarruz zamanında haftada 7 gün 24 saat neredeyse 8 dakikada bir bu taarruz gerçekleşirken, Türkiye'nin İncirlik Üssü ile ilgili olarak verdiği destek, bütün bunlar DEAŞ'la mücadelede önemli başarıların altına imza atılmasında Türkiye'nin vazgeçilmez rolünü göstermektedir."

Mülteciler meselesinin yoğun bir şekilde tartışıldığını ve Uluslararası Af Örgütü'nün konuya ilişkin raporunun bulunduğunu hatırlatan Çelik, raporu hazırlayan kişinin Türkiye'nin yaptığı faaliyetlerle ilgili çok sayıda olumlu tespitinin olduğunu ifade etti.

Çelik, raporda Avrupa Birliği ülkelerinin iki yüzlülüklerinin de altının çizildiğine dikkati çekerek, "Biz burada geri göndermeme ilkesine şu ya da bu sebeple değil tamamen insani sebeple yaklaşan bir ülkeyiz. Çektiğimiz ekonomik sıkıntı, aldığımız yük, birtakım maliyetler her seferinde insani hassasiyetimiz tarafından yönetilmektedir. Dolayısıyla geri göndermeme ilkesine başka sebeple değil sadece insani sebeplerle bağlılığımızı sürdürüyoruz." diye konuştu.

"İnsanlık dramına karşı sessiz kaldılar"

Bu konuda en çok konuşan Avrupa Birliği'nin bu meselede sınıfta kalan mekanizmanın başında geldiğini ifade eden Çelik, "Maalesef hiçbir yönetim ortaya koyamadılar, köprüler kurmak yerine duvarlar örmeyi tercih ettiler ve bu insanlık dramına karşı sessiz kaldılar. Yerleştirme kotalarını artırmaları gerekiyor, bu güvenli bölgede Cumhurbaşkanımızın teklif ettiği yerleşim birimlerinin kurulması için pozitif bir katkı sağlamaları gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.

Çelik, İçişleri Bakanlığının göçmen meselesine dair uygulamalarının şimdiye kadarki müktesebatı aştığını, çok daha yeni standartların ortaya koyulduğunu, bunların yabancı gözlemciler tarafından da takdir edildiğini bildirdi.

Mülteciler için dünya genelinde ilkokullarda okullaşma oranının yüzde 61 olduğunu Türkiye'de ise bu oranın yüzde 96,3 olduğuna dikkati çeken Çelik, sadece bu okullaşma oranının bile bu çocukların sadece misafir edilmekle kalınmadığının göstergesi olduğunu belirtti.

Çelik, çocukların eğitilmesinin hem insani açıdan hem de terörle mücadele açısından gerekli olduğunu vurguladı.

"Türkiye kimsenin mülteci kampı değildir"

Burada önemli olan konunun sürdürülebilir çözümlere ulaşılması olduğunu aktaran Çelik, bu insanların sağ salim ve güvenli bir şekilde ülkelerine dönmelerinin sağlanmasının gerektiğini, Barış Pınarı Harekatı ve diğer harekatların da bunu hedeflediğini ifade etti.

Avrupa Birliği ve diğer ülkelerin duyarsızlığının aynı şekilde devam ettiğini aktaran Çelik, "Cumhurbaşkanımızın çağrılarına rağmen 'evet haklısınız, doğrudur' demelerine rağmen maalesef fiilen bir adım atmıyorlar. Buradan bir kere daha söylüyoruz, Türkiye'yi Avrupa Birliği zihniyeti bir mülteci kampı gibi konumlandırıp birkaç kuruş yardım yaparak Türkiye'yi bir mülteci kampı halinde bir memleket olarak görmemelidir. Bizim davranışımız insani bir hassasiyet temelindedir, Türkiye kimsenin mülteci kampı değildir. Dolayısıyla yapacakları işi, bu meselenin sürdürülebilir insani standartlarının korunması açısından hassasiyetle ele almaları ve ciddi bir eylem planıyla önümüze gelmeleri gerekir." ifadelerini kullandı.

Çelik, Türkiye'nin bütün insanlık adına üstüne düşen yükü fazlasıyla yerine getirdiğini, dost ve müttefiklerinden de aynısını beklediğini dile getirerek, "Bu çerçevede bu kadar büyük işlere imza atarken Af Örgütü raporuyla Türkiye'nin hakkaniyete aykırı bir şekilde hedef alınmasının yanlış olduğunu belirtiyoruz." dedi.

Raporu hazırlayanların takdir ettiği hususların bütün dünyanın takdir ettiği hususlar olduğuna dikkati çeken Çelik, "Geri göndermeme ilkesine bağlılığımızla ilgili olarak kesinlikle şüphe uyandıracak bir yaklaşım içerisinde olmamalıdır ve bu dönüş süreci açık ve net bir şekilde Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ve sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği içerisinde yapılmaktadır." şeklinde konuştu.

Çelik, bu raporlar yazılırken kendileriyle de istişare halinde olunması halinde raporları hazırlayanların doğru bilgiye ulaşmaları için ellerinden geleni yapacaklarını bildirdi.

Türkiye'nin bu konuda uluslararası hukuka en yüksek standartlarda uygun davranan ülke olduğuna işaret eden Çelik, Barış Pınarı Harekatı'na yönelik iftiraları hatırlattı.

"Türkiye'nin kültüründe etnik temizlik diye bir yaklaşım yoktur"

Sözcü Çelik, harekata yönelik Türkiye'nin etnik temizlik yaptığı, kimyasal silah kullandığı, güvenli bölgede demografik yapıyı değiştirmeye çalıştığı iddialarının bulunduğunu anımsatarak, "Etnik temizlik diye bir şeyin söz konusu olması mümkün değil, etnik temizliği yapan buradaki terör örgütleridir. PYD/YPG terör örgütünün Araplara, Türkmenlere ve kendi hakimiyeti altına girmeyen diğer Kürtlere, Müslümanlara, Hıristiyanlara, Yahudilere, Ezidilere neler yaptığı raporlarla ortadadır, belgelerle ortadadır. Dolayısıyla Türkiye'nin kültüründe etnik temizlik diye bir yaklaşım yoktur, burada yapılan şey açık ve net bir şekilde terörle mücadeledir." açıklamasında bulundu.

Azınlık gruplar ile gayrı müslim gruplara karşı en büyük tehdidin yine terör örgütü PYD/YPG'den geldiğini ifade eden Çelik, Barış Pınarı Harekatı sırasında kilise içinden Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarına karşı atış yapıldığını hatırlattı.

TSK'nin buraya atış yapmasının beklendiğini ve böylece kara propaganda yapma amacı güdüldüğünü belirten Çelik, "Silahlı kuvvetlerimiz dünyada bu konuda en deneyimli, en olgun ordulardan bir tanesidir, kesinlikle bu provokasyonu anında gördüler ve bunu dünyaya deşifre ettiler fakat dünya bunları görmek yerine kapa propagandayla uğraşmaya devam ediyor. Bu terör örgütünün yaptığı etnik temizliğin terör örgütünü temizlemek şeklinde diğer bütün grupları, bütün etnik grupları özgürleştirmek şeklindeki Barış Pınarı Harekatı'na atfedilmesi baştan aşağı bir yalandır, tabiri caizse alçaklıktan öte herhangi bir sıfatla tanımlanması mümkün değildir." değerlendirmesini yaptı.

Harekat ile demografik yapının değiştirildiği iddialarına ilişkin ise Çelik, "Demografik yapıyı değiştiren ve bunu sistematik bir şekilde yapan terör örgütüdür. Bu iddiaları söyleyenler gitsinler bölgedeki diğer Kürt, Arap, Türkmen, Müslüman, Hıristiyan, Ezidi, Yahudi, bütün gruplarla konuşsunlar aynı tespiti yapacaklardır. İnsanları kadim topraklarından, kadim mekanlarından uzaklaştıran bu terör örgütüdür. Bizim Barış Pınarı Harekatı'yla yaptığımız şey her şeyin yerli yerine oturmasıdır." diye konuştu.

Çelik, "Bizim yaptığımız Barış Pınarı Harekatı ve güvenli bölge kurulmasının etnik temizlik anlamına geldiği ya da demografiyi değiştirme anlamına geldiği PYD/YPG'nin propagandasından başka bir şey değildir, propaganda makinasının kökeni bunlara dayanmaktadır. Maalesef bu konuda aynı iddiayı dillendiren bazı dostlarımız bazı müttefiklerimiz, bazı demokratik ülkeler bu iddiaları alelacele, alelusul, acemice dillendirerek PYD/YPG'nin demografiyi değiştirme ve terör devletçiği kurma projesine açık ya da dolaylı destek vermektedirler." dedi.

Önemli olanın Suriye krizi kriz başlamadan önce kim nerede oturuyorsa oraya rahatça dönebilmesi olduğunu vurgulayan Çelik, "Yani biz Suriye'deki demografinin, sosyolojik yapının, sosyolojik dengelerin orijinal haline dönmesini istiyoruz, buna karşı yapılan birtakım suni tasarrufları bu harekatlarla, terörle mücadele kapsamında geri döndürüyoruz." bilgisini verdi.

Çelik, "Bu terör örgütünün nasıl bir organizasyon içerisinde olduğu ve maalesef müttefiklerimizin bunlara karşı sessiz kaldığının bir göstergesi de Avrupa'da Türklere yapılan saldırılardır. Almanya'da Türklere yönelik olarak 17 saldırı gerçekleşmiştir. Bu saldırılarda 15 kardeşimiz yaralanmıştır. Belçika, İtalya, İsviçre ve Finlandiya'da saldırılar oldu. Bütün bu ülkeleri, PKK terör örgütünün ve benzer terör örgütlerinin soydaşlarımızı, dindaşlarımızı, vatandaşlarımızı taciz etmesine karşı daha duyarlı olma konusunda uyarıyoruz." ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin Berlin Büyükelçiliğine ait diplomatik plakalı bir aracın kundaklandığını dile getiren Çelik, bir cami ve lokalin de saldırıya uğradığını belirtti.

Çelik, Almanya'da Türk toplumunun buna benzer saldırılarla karşılaştığına dikkati çekerek sözlerini şöyle sürdürdü:

"Derhal Alman Dışişleri Bakanlığına gerekli bildirimlerde bulunduk. Bütün bu şiddet eylemlerini bir kere daha buradan açık bir şekilde kınıyoruz. Alman makamlarına da gerekli ve yeterli tedbirleri almadıkları için teessüflerimizi iletiyoruz. Bu konuda ciddi bir şekilde tedbir almalılar. Vatandaşlarımıza yönelik her türlü tacizi kökeninde istihbari olarak engelleyecek tedbirleri yürürlüğe koymalılar. Bu saldırılar, aynı zamanda Türkiye'nin nasıl bir terör yapılanmasıyla karşı karşıya olduğunu da net bir şekilde gösteriyor. Bir düğmeye basıldığı zaman Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı Barış Pınarı Harekatı bölgesinde saldıranlar, aynı şekilde Almanya'da bunların uzantıları vatandaşlarımıza saldırmaktadır."

Bu saldırılara karşı yeterince tedbir alınmamasını "ülkelerin zaafı" olarak nitelendiren Çelik, yalan ve manipülatif haberlerin de bu ülkelerin medyasında çıktığına işaret etti.

Ömer Çelik, ABD Başkanı Donald Trump'ın Twitter hesabından, silah tanıtımı sırasında kaydedilmiş güçlü patlamaların yer aldığı görüntüleri Barış Pınarı Harekatı sırasında kaydedilmiş gibi servis edilen videoyu, "yalan haber" notuyla paylaştığını hatırlattı.

Çelik, Barış Pınarı Harekatı başlamadan önce bazı Alman siyasetçilerin "gerilimin tırmanacağı" yönündeki açıklamalarına işaret ederek "Gerilim tırmanacaksa neden gerekli tedbirleri almıyorsunuz? Niçin vatandaşlarımız orada savunmasız bir şekilde kalabiliyorlar?" diye sordu.

"Silahların toplanması meselesi ABD'nin sorumluluğundadır"

Suriye'de silahların toplanma sürecinin nasıl işlediğine yönelik bir soruya Çelik, ABD ile yapılan mutabakatı anımsatarak "YPG'lilere gönderilen ağır silahların toplanması meselesi ABD'nin sorumluluğundadır. Bütün silahların toplanması meselesi ABD'nin sorumluluğundadır. Bu son derece vahim bir durumdur. Şimdiye kadar bizim tespitlerimize göre 30 bin TIR ve 4 bin 500 kargo uçağı silah bu terör örgütüne bir NATO üyesi ülke, bir müttefikimiz tarafından gönderilmiştir." cevabını verdi.

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Milli Savunma Bakanlığının bunu güçlü bir şekilde takip ettiğini bildiren Çelik, Brüksel'deki NATO Toplantısı'nda Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın bu konuyu muhatabına ilettiğini, silahların toplanması konusundaki sorumluluklarını hatırlattığını aktardı.

Çelik, "Günlük olarak kendilerinden haber, bilgi beklediğimizi ifade ediyoruz. Bugün de bir bilgi alışverişi mekanizması toplantısı olacaktı." bilgisini verdi.

TSK'nin kendi imkanlarıyla terör örgütünün silahlarının imha edildiği ve ele geçirildiği bir süreç yaşandığını belirten Çelik, "Terör örgütüne ait 2 zırhlı araç ele geçirildi. Bir büyük top imha edildi. Külliyetli miktarda grad füzesi, doçka ve biksi mühimmatı ile çok sayıda mayın arama dedektörü ve şarjör gibi malzeme ve teçhizat ele geçirildi. Aynı zamanda PYD/YPG terör örgütünün tahkimatı olan pek çok yer Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından imha edilmiştir. Ama esas olan bunların, mevcut silahların ve ağır silahların ABD tarafından toplanması ve bunun bizim tarafımızdan da görülmesi, teyit edilmesidir. Bu süreçle ilgili günlük bilgi alışverişi devam ediyor." diye konuştu.

"Nasıl bir davranış ortaya çıkacağını hep beraber göreceğiz"

ABD Başkanı Donald Trump'ın mektubunun ve ekinin ABD ziyaretinde iadesinin olup olmayacağına yönelik bir soruyu Çelik, şöyle yanıtladı:

"Sayın Cumhurbaşkanı'mıza karşı herhangi bir devlet başkanının saygı sınırlarını aşan herhangi bir mesajı kabul edilemez. Bizim için herhangi bir şekilde kayda değer bulunmaz. Ana muhalefet partisi bunu tebellüğ ediyor ama biz bunu tebellüğ etmiyoruz. Aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanı'mız, bir terör örgütünün liderinin ifadelerinin de mektuba ek yapılmasının doğru olmadığını belirtmiştir. Bütün bunları 13 Kasım'da muhatabıyla görüşeceğini ifade etmiştir. Nasıl bir davranış ortaya çıkacağını hep beraber göreceğiz.

Sayın Cumhurbaşkanı'mızın hem kendisinin kişisel saygınlığı hem Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığı konusunda ne kadar güçlü bir duruşa, hassasiyete sahip olduğu çok net bir şekilde bilinir. Nitekim kendisine dönük olarak dünyanın her tarafından gelen Barış Pınarı Harekatı'nın yapılmamasıyla ilgili baskılar karşısında, dünyanın çeşitli yerlerinden yükselen 'tehditler' karşısında nasıl kararlı bir duruş sergilediği, herhangi bir şekilde duruşundan ve siyasetinden taviz vermediği Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarlarını ve ilkelerimizi koruma konusunda güçlü bir yaklaşım sergilediği bilinmektedir. Kendilerinin 13'ünde ABD ziyaretinde nasıl bir şekilde davranacağını hep beraber göreceğiz. Bu kararlı duruşun ve ilkeli siyasetin bir devamı olarak bu duruş da kendisini gösterecektir."

"Çarpıtmanın tipik bir örneği"

Çelik, Nevşehir Valiliğinin 29 Ekim yürüyüşüne izin vermediği iddialarına ilişkin soruya, yarın bütün illerde valiliklerin koordinasyonunda coşkuyla, çok güçlü kutlamalar yapılacağını, bu konuda çıkan haberlerin, twitlerin çarpıtmanın tipik bir örneği olduğunu söyledi.

Bu tip milli bayramlarda ortak duyguyu, birlikteliği yücelten tutumlar içerisinde olunması gerektiğini vurgulayan Çelik, "Alternatif yürüyüşler, törenler tertip ederek bu ortak duyguyu, coşkuyu, bilinci zedelememek gerekir. Valilerimizin kendi illerindeki durumla ilgili olarak, alternatif birtakım kutlama yapmak isteyenlere izin verip vermemesi o ille ilgili değerlendirilecek bir şeydir. Cumhuriyet hepimizin ortak çatısıdır. Adlarımız, partilerimiz, kimliklerimiz farklı olabilir, hepimizin soyadı Türkiye Cumhuriyeti'dir. Dolayısıyla bu duyguyu yarın milletçe 7'den 70'e kutlayacağız." ifadesini kullandı.

Çelik, 3600 ek gösterge meselesine yaklaşımlarının pozitif olduğunu, bu konuda çalışmaların sürdüğünü dile getirerek çalışmalar kapsamında, polisler, hemşireler, din görevlileri ve öğretmenlere 3600 ek gösterge verilmesiyle ilgili yapılacak düzenlemenin söz konusu olduğunu ifade etti.

"Cezasızlık durumu toplumsal vicdanı olumsuz yönde etkileyecektir"

Çelik, MHP'nin geçen yıl hazırladığı af yasası teklifinin yeniden gündeme gelmesi ve bu teklifin ikinci yargı paketinde yer alıp almayacağıyla ilgili soruya, "Bu konuda çok büyük bir hassasiyet var. Çalışmaların sonuçlanmasını beklemek lazım. Çünkü vatandaşlarımız da bu konuyu çok soruyor. Esas olan şu, tabii ki karşılıklı çalışılıyor, tabii ki AK Parti kendi çalışmasında henüz son noktayı koymadı." yanıtını verdi.

"Bir defaya mahsus ceza indirimi yerine bir sistem değişikliğinden yanayız." diyen Çelik, şöyle konuştu:

"'Bir defaya mahsus ceza indirimi verelim' demenin başka birtakım semptomları olduğunu geçmişteki birtakım örneklerden gördük. Bunun yerine sistem değişikliği en mantıklı, makul yoldur. Mevcut durumda bir yandan cezasızlık algısı gibi bir durum söz konusu olmamalıdır. Yani birileri suç işliyor ama herhangi cezayla karşı karşıya kalmıyor, cezasızlık durumu toplumsal vicdanı olumsuz yönde etkileyecektir, adalete de uygun değildir. Aynı zamanda da cezaevlerinde de ciddi kalabalıklaşma sorunu var. Dolayısıyla cezasızlık algısının ortaya çıkmamasıyla bu kalabalıklaşma sorununu belli bir denge içerisinde çözen bir yaklaşım ortaya çıkarmaya çalışıyoruz."

Çelik, AK Parti'nin bir kereliğine af indirimi değil de ceza sistemindeki sistem değişikliği konusunu dengeleyecek bir yaklaşım üretmeye çalıştığını dile getirerek toplumdaki cezasızlık algısının önlenmesi için suç işleyen ve hapis cezasına mahkum olan herkesin belli bir oranda cezaevinde kalmasını sağlayacak bir düzenleme üzerinde çalışıldığını ifade etti.

Kalabalıklaşma durumunu gidermek için yeni infaz usulleri üzerinde çalışıldığını bildiren Çelik, "Arkadaşlarımız tarafından, geceleyin infaz, hafta sonu infaz ya da konutta infaz gibi usuller de değerlendiriliyor. Konutta infazda kadın ve yaşlılar lehine düzenlemeler yapılması için çalışmalar yapılıyor. Tabii kamuoyunun son derece hassas olduğu konu uyuşturucu, cinsel suçlar, terör ve terör örgütlü suçlarla tekrar tekrar suç işleyenlerin durumunun özellikle tartışılması gerektiğini değerlendiriyoruz. Bunlar üzerinde arkadaşlarımız 'bu dengeyi nasıl sağlarız?' diye bir çalışma yapıyor, son noktasını koymadık." diye konuştu.

Çelik, bu konuda çalışmaları tamamladıktan sonra Meclis'e sunacaklarını, sonucun o şekilde tecelli edeceğini söyledi.

Ömer Çelik, KKTC Başbakanı Ersin Tatar'ın Barış Pınarı Harekatı süresince güçlü destekler verdiğini, desteklerinden dolayı Tatar'a ve KKTC'ye teşekkürlerini sunduğunu sözlerine ekledi.