O sırada aklıma yaşlı ressam Behrman geldi. Hani hastane odasında yaşama umudunu pencereden gördüğü ağacın yapraklarına bağlayarak son yaprak düştüğünde öleceğine inanan Johnsy…
14 Nisan’da başladı onlarla hiç unutmayacağım hikayemiz. Hikayemin kahramanı ise 2.5 yaşındaki dişsiz isimli kedi. Bir akşamüzeri Gökçe Hanım eşi, telaşlı bir şekilde ellerinde tekir bir kedi ile geldiler kliniğime. Dişsiz'in kısa bir sürede zayıfladığını, giderek iştahsızlaştığını, bazı günlerde hafif titremeler, seğirmeler gözlemlediklerini ve halsiz olduğunu söylediler. Gökçe Hanım, gergin ve epeyce stresliydi. Gözlerinden yorgunluğunu, umutsuzluğunu ve biraz da güvensizliğini okuyabiliyordum.
“FIP olabilir dediler '' dedi. Müdahale edilmiş ancak durum her geçen gün kötüye gitmiş. Böbrek ve karaciğer değerleri de yükselmeye başlamış üstelik.
Evde üç kedileri daha vardı ve onların sağlık durumları gayet iyiydi.
Önce ben de FIP olabileceğini düşündüm. Suratım düştü. Onları dinlediğim masamdan aniden kalktım, Dişsiz' in iki gün önce yapılmış biyokimyasal sonuçlarına baktım. Evet, karaciğer ve böbrek değerleri yükselmişti. Belli ki dualite içinde çalışan iki organda bozulmalar başlamıştı. 2.5 yaşındaki bir kedide bu durumun sebebi olarak da ilk önce coronavirüsün mutasyonu sonucu şekillenen FIP (Feline Infeksiyöz Peritonitis) akla geliyordu. Ancak detaylı testlere geçmeden önce biyokimyasal test parametrelerindeki albümin ve globülin oranın FIP olma ihtimalini ortadan kaldırdığını görünce "Rahat olun, kediniz FIP değil" dedim.
"Hande Hanım emin misiniz? Bakın annem amansız ve tedavisi zor olan bir hastalığa yakalandı. Tam bu sırada Dişsiz de hastalandı ve teşhis yok. Sanki Dişsiz iyileşirse annem de iyileşecek gibi. Biliyorum bu saçma ama onlar birbirlerine çok bağlılar ve şu an ikisi de birbirinden ayrı hastanede."
O sırada aklıma yaşlı ressam Behrman geldi. Hani hastane odasına yaşama umudunu pencereden gördüğü ağacın yapraklarına bağlayarak son yaprak düştüğünde öleceğine inanan Johnsy...
Behrman, Johnsy'e umut vermek için baktığında gördüğü pencereye koskocaman bir yaprak çizmişti ve o yaprak hiç düşmemişti.
Gökçe Hanım'ın annesi Fatma Hanım ve Dişsiz de sanki yaşamlarını birbirlerine bağlamışlardı.
O sırada Dişsiz'de yeniden seğirmeler ve titremeler başladı. Birdenbire epileptik nöbetler tarzında ataklar geçirmeye başladı. Bu atakların, bu konuşmadan sonra oluşması beni de etkilemişti haliyle…
İçim içime sığmıyordu. Ancak hekim olduğumu, duygusallığı bırakarak bilgi ve tecrübemi kullanmam gerektiğini biliyordum.
"Gökçe Hanım" dedim, "Kediniz FIP değil, lösemi değil, Kedi AIDS'li değil. Eminim, olmadığını da size yapacağım testlerle kanıtlayacağım."
Tabii ki öncelikli olarak esas olan atak sırasında Dişsiz'i stabilize ettikten sonra semptomlar ve kan parametreleri sonucunda Dişsiz’i, hastalık ön izleme merkezleri tarafından beş ihmal edilen paraziter enfeksiyonlardan biri olan toksoplazmozis olabilme ihtimalini kesinleştirmek adına speed test ile toksoplazma testine tabi tuttum. Yanılmamıştım. Lösemi ve Kedi AIDS testlerini de uyguladım ve negatif sonucu gördüm. Dişsiz toksoplazmosis idi. Ataklar korkunçtu ve Dişsiz gecenin sonunda bilinçsiz koma halde yoğun bakımdaydı.
İşim bu noktadan sonra biraz zordu çünkü prime hastalık olan üstelik sinirsel formunda tarafıma başvurulduğu için hem toksoplazmosis ile mücadele edecek hem de parazitin böbrek ve karaciğere verdiği hasarı düzeltecektim.
Toksoplazmosis, T. Gondi isimli protozonun neden olduğu bir enfeksiyondur. İnsanlar dahil tüm sıcakkanlı canlıları etkilese de kedilerde daha sık görülür. Çünkü bu protozoon yaşam döngüsünü kedilerde tamamlar. Kediler bu canlının ürediği ve dışkı ile çevreye bulaştırdığı tek canlıdır. Kediler bu canlının ürediği ve dışkı ile çevreye bulaştırdığı tek canlıdır. Kediler dışında iyi yıkanmamış çiğ sebzeler, çiğ et de insan enfeksiyonu için önemli bir bulaşma yoludur. Özellikle gebe kadınlar için abortus (düşük) veya bebekte anomali oluşturduğu için tehlikelidir.
Toksoplazmosis kedilerde halsizlik, iştahsızlık, ateş, kilo kaybı, solunum problemleri, nöbet, titreme, kas güçsüzlüğü kısmi veya tam paralizis, kusma, ishal, abdominal ağrı, sarılık gibi belirtilere neden olur; Dişsiz'deki tüm semptomlar yani.
Hastalığın tanısı için hekim dışkı analizi, kan sayımı, biyokimyasal ve serolojik testler ve idrar analizi yapmak durumundadır. Serolojik testler toksoplazma antijenlerinin vücuttaki ölçümü esasına dayanır. Hekiminiz bu testler sonucunda enfeksiyonun akut mu yoksa kronik mi olduğunu tespit edecek ve 3 hafta sonra testleri tekrarlayacaktır. Bu testlerde IGM ve IGG isimli antikor seviyelerine bakılır. Antikorlar, normal olarak vücutta bulunan proteinlerdir ve antijen varlığında nötralize etmek için yanıt olarak üretilir.
IGM; enfeksiyonun aktif olduğunu gösterir. Enfeksiyondan 1 hafta sonra artar ve 3 ay boyunca pozitiflik verir.
IGG antikorları 2-4 haftada pozitiflik verir ve 1 yıl boyunca bu pozitiflik devam eder.
Tanı amaçlı çekilen röntgende akciğer dokusunda enfeksiyona bağlı değişiklik gözlemlenir. Sinirsel formda ise daha ileri tetik için serobrospinal sıvının (beyin omurilik sıvısı) PCR'da incelenmesi sonuç verir.
Tedavisi ise 2-4 hafta uygulanan antibiyotik ve tabii ki bozulan organların semptomlara göre tedavisidir. Günde birden fazla kriz geçiren ve koma halde yatan Dişsiz, tedavinin 6. gününde bilinci yerine gelmiş ama hala ayağa kalkamıyordu.
8. günde kısa adımlar halinde güçsüz ama azimli bir iki adım atıp oturmaya başladı. Biyokimyasal değerler çok yavaş olsa da normal değerlere doğru dönmeye başlamıştı.
Tedavimin 9. gününde Dişsiz’in iyileşmesini hızlandırmak ve bozulan hücrelerin rejenerasyonunu sağlamak için beşeri bölümde eğitimlerine katıldığım kök hücre tedavisini tedaviye ek olarak uygulamaya karar verdim.
Dejenere olan her hücrede rejenerasyon yaratır kök hücre. Türkiye'de artık minik dostlarımız için bir kök hücre bankası kuran TEKGEN firması yetkilileri ile yapılan sürekli görüşmeler ile Dişsiz için ayrıca bir kök hücre tedavi protokolü oluşturduk ve 2 milyon kök hücreyi Dişsiz’e uyguladık.
10 ve 11. günlerde Dişsiz’in halsizlik problemi ortadan hızlı bir şekilde kalkmış, bozulan organ değerlerinin düşüşü ise hızlanmıştı.
Dişsiz yemek yiyor, yürüyor ve artık hiç nöbet geçirmiyordu. Bu hızlı gelişme sonucunda protokolümüzeki plan gereği ayın sonunda, ilk uygulamadan 15 gün sonra ikinci kez 2 milyon kök hücreyi uyguladık.
İkinci uygulamadan birkaç gün sonra üre, ALT ve AST değerleri normal seviyeye geldi, kreatin değeri ise 2 olarak sabitlendi.
4 haftalık antibiyotik uygulamasını ve tedavisini kesip 1 haftada daha kliniğimde gözlem amaçla misafir ettim Dişsiz'i.
Her şey normal seyrediyordu. Artık Gökçe Hanım’ın gözlerinin içi gülüyordu.
Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir. Dişsiz’i taburcu ettiğim gün, Gökçe Hanım’ın annesinin de çekim ve tahlil sonuçlarının temiz olduğu haberi geldi. Fatma Hanım da tedaviye cevap vermiş, eski sağlığına kavuşmuştu.
Şimdi Öktem ailesi mutlu, Dişsiz mutlu ve ben mesleğimin en güzel yanı olan bir canı kurtarabilmenin ve dolayısıyla bir ailenin yüzünü güldürebilmenin haklı gururu, huzuru içindeyim.
Umutların hiç kaybolmaması dileğiyle, teşekkürler Dişsiz; yaşama tutunduğun için, dirayetin için.
Teşekkürler Veteriner Hekim Ege Saygın; araştırmaların, bilgin ve tecrübeni umutla kullandığın için.
Teşekkürler Gökçe Öktem; sabrın, anlayışın ve tarafıma olan inancın için.
Ve teşekkürler siz hayvanseverler; hikayemi sonuna kadar okuduğunuz için.
Veteriner Hekim Hande Mutlu
Instagram: //@veterinerhandemutlu
Facebook: //@veterinerhandemutlu