Bir kadının başka bir kadını gizliden gizliye süzerken kafasından geçenleri hep merak etmişimdir. Boyuna posuna, kıyafetine makyajına, duruşuna karşı bu inceden dikiz bir çok soru işaretini de beraberinde getiriyor. Böylesi anlarda hangi duyguların içeride alevlenip söndüğü, hangilerinin ne kadar dışarıya vurulduğu, terazinin kantarının nasıl işlediği sonsuz bir soru olarak uzayıp gidecek sanıyorum.
İçeriği kadınların eğilimlerine yönelik olan bir site için yazı yazma fikri bende ilk doğduğunda kadının kadını tasvir etmesinin tam karşılayamayacağı unsurlar olabileceği hissine kapıldım.
Tüm zaaflarıyla, hissiyatlarıyla, bedensel ve ruhsal etmenleriyle hemcinsleri hakkında bu kadar bilgiyle donanan kadınların kendilerine karşı hem en büyük dost hem en büyük düşman olma ihtimali çok bıçaksırtı bir konu gibi görünüyor. Koşullar ve ilişkiler bağlamında her an yer değiştirebilecekmiş gibi duran bu çetrefilli mevzu yıllardır süregelen ‘melek mi şeytan mı’ benzetmesini akla getiriyor.
Kendi cinslerine karşı edinilen bu bilgi; eldeki silahın kullanımının hangi durumlarda iyiye hangi durumlarda kötüye olacağı sorunsalını belirginleştiriyor. Gayet tehlikeli sularda yüzdüğümü fark edip aynı düşüncemden ötürü hızla kendime kızsam da mayın tarlasında parmak uçlarıyla son derece tedbirli adımlarla yürümeye çalışacağım.
Tüm kadın alışkanlıklarının ve davranış kalıplarının kadınlarca bilinmesine karşın kadınları irdelemeye kalkışan anlatıların erkeklerce kaleme alınması size de şaşırtıcı gelmiyor mu?
Kadınlar hakkında yazılmış en iyi edebi metinlerin Madam Bovary ve Anna Karenina olduğu düşünülürse hayat bu yönüyle Flaubert ve Tolstoy’a kıyak çekmiş olabilir.
Gündelik hayatta göze çarpan ve merak uyandıran bu durum sanatta, felsefede, yazın ve düşün dünyasında da tarih boyunca kendini gösteriyor. Kadının kadını tanımlarken ki dostane ya da hasmane tutumunun sınırlarının nerede başlayıp bittiği sonsuz bir merak gibi kalacak. Hemcinslerine karşı yönelebilecek bir saldırıda yakınına omuz verir bir edayla sahiplenen kadın; kendiyle ters düşecek bir durumda ise öldürücü darbeler indirebilir.
İnsanlık tarihinin cevabı ve anlaşılması zor bu ebedi sorunsalını bilememek ve buna yönelik anlama çabalarında bulunmak bir ömür sürecek eğlenceli bir uğraşı da beraberinde getirebilir. Zira erkek hükümranlığında gibi duran sanatsal bütün disiplinlerin temel ana teması kadını anlama gayretleri olunca ortaya şaşkın erkek figürü de çıkıyor.
Yeşilçam’ın cinselliğe yalnızca erkeğin ihtiyacı varmış gibi duran ‘ahlakçı’ yapımlarıyla yetişen erkek jenerasyonu kadını bir tabu gibi algılayıp kadın anatomisine uzak kalınca ortalama bir erkek profili de kadından bihaber oluverdi. Kadın arzularından uzak yetişen bu tipoloji günü gelip kadını anlamlandırmaya kalkışınca ortaya vasat, ergen, maço ve saldırgan bir profil doğdu.
Biçilen toplumsal rolle birlikte sokakta, işte, yatakta kadını olmak istediği yere hapseden bu erkek tipinin ürettiği tüm unsurlar ilişkileri başlı başına sakatlamakla kalmayıp kadınların kendi kendilerini anlatırken bile erkek jargonuna mahkum eden bir dil doğmasına sebebiyet verdiğini düşünüyorum.
Aşkta ve nefrette kadının daha cüretkar ve cesur olduğu çoğunlukça kabul görmüşse eğer bilgi edinme süreçlerinin müthiş bir hız kazandığı günümüzde kadınların kendilerine yeni bir dil icad etmesi gerektiği kaçınılmaz gibi görünüyor.
Fakat karşıtı üzerinden kendini tanıma gayreti doğunca ister istemez bir erkek gözü tarafından yorumlanmaya da ihtiyacı var kadınların. Çünkü bir kadını en iyi tanımlayabilecek şeylerden biri kadınlar tarafından darp edilmiş erkek olsa gerek.
Karşıcinsler arası düşmanlığa kaçmadan dengeyi tutturabilen ve yapıcı bir dil geliştirebilen her tutum daha olgun daha saygıya değer.
Tüketim ağındaki bütün erkek hoyratlığına ve erkek arzularına göre şekillenen günümüz dijital medya diline karşı ‘kadın eli değmiş’ sözel bir gelişimin daha şık duracağı kanısındayım.
“Sinema kadınları anlatma sanatıdır” demiş Francois Traffaut , kadınları anlama uğraşına ayna tutan üstatlara selam çakarak yinede yüzyıllardır süre gelen bu ‘nafile çaba’ ve sonsuz uğraşın eğlenceli yönlerini düşüneceğim.
İsmiyle müsemma ‘Pembe Nar’ olan bu mecrada bas bariton bir erkek sesi duymak yerine olabildiğince zarif, yapabildiğince ironik ‘Kara Lahana’ bir köşe de olsun istedim. Bu vesileyle; herkese ‘Merhaba’.
*’Kadın Kadındır’ anlamına gelen Jean Luc Godard’a ait bir film.