Her türlü dili kullanmanıza, her türlü kanıtı sunmanıza rağmen çoğu insan neden söylediklerinizi anlamaya, aktardıklarınızı görmeye yanaşmaz?
Aslında bunun çok basit bir açıklaması var: anlamak işine gelmez.
Anlarsa, çözüm üretmesi ve değişmesi gerek.
Anlarsa, konu ile ilgili kötü hissedebilir.
Anlarsa, ilişkideki pozisyonu veya savunduğu düşünceyle ilişkisi değişebilir.
Anladığını göstermek, ihtiyaçla veya sorunla yüzleşmeyi doğurur. Çoğu insan bu yüzleşmeye hazır olmadığı, bu ihtiyaçları mantıklı bulmadığı ya da gideremeyeceğini düşündüğü için anlamak istemez.
Bunu yapmak istemiyorsa; ya anlamamazlıktan gelir (itiraz eder, tepki verir veya gereksizleştirir) ya da anlar ama "mazeretlere" sığınır.
Her ikisi de birer savunma mekanizmasıdır aslında.
Anlattıklarım, senin anladıklarınla( anlamak istediklerinle) sınırlıdır.
(“Anlamak masraflı iştir;emek ister,gayret ister, samimiyet ister.
Yanlış anlamak kolaydır oysa.
Biraz kötü niyet, biraz da yetersizlik kâfidir” Sezai Karakoç)
(İnatçılık da bunun bir göstergesidir. Anlamaya karşı geliştirilmiş bir savunma mekanizmasıdır.
İnatçılık, içerik ve konudan çıkıp tamamen kendine dönmüş bir bakış açısıdır.)
Anlamak, onaylamak ile de karıştırılmaktadır. Çoğu insan böyle algıladığı için çok net anlatılan bir durumu (anlarsam onaylarım düşüncesiyle) anlamamazlıktan gelir.
Bir şeyi anlamak başka, onaylamak başkadır.
(Seni anlıyorum ama sana hak vermiyorum.)
Diğer yandan kendini anlatan insan da anlaşılma ölçütünü, karşıdakinin ona hak vermesi ile de ölçebilir.
Bazen bana bir şey anlatılır. Ben de "katılmadığımı" söylerim. Karşıdaki ise "Anlatamıyorum galiba" der. Ben de emir tekrarı misali anlattığını ve anladığımı tekrar ederim..
"Bunu mu demek istemiştin? Doğru mu anladım? Derim. Evet dediğinde de sorunun benim anlamam değil, onun onay almasıyla ilgili olduğunu ifade ederim..
Bu durumda anlamak, onaylanma ile karıştırılmanın göstergesi olmaktadır.
Biri sizi anlamıyorsa, belki de siz onun sizi anladığını anlamış olabilirsiniz.
Anlamanın temeli, dinlemektir. Bu dinleme şekli, pasif dinleme veya sırasını beklerken içerikten bi haber dinleme değildir.
İkinci aşama,verilmesi istenen mesaja odaklanmaktır. Çoğu insan,anlamaya değil, anlatılan içinde kendini haklı onu da haksız bulacak kanıt için dinlemeye odaklanmaktadır. (Özellikle haklılık savaşındaki çiftlerde çok fazla görülür).
Anlamak ve anlaşılmak, en az iki kişi arasında olduğun göre sağlam bir süreç için, "ikna" amacının kalkması gerekir. Çünkü ikna,direnç ve savunma yaratır. İkna etmeye odaklanan baskı yapar, üsteler, öfkelenebilir ve kesip atabilir. Önceliğimiz ikna etmek değil, halimizi(kendimizi) anlatmak olmalıdır.
Sadece anlaşılmamaya değil, karşıdakinin anlamasının ona neden zor gelebileceğini de bulmaya çalışın. Sizi anlarsa; yetersiz mi hisseder?
Değersiz mi?
Yoksa sorumlu mu?
Anlaşılmak,keyifli bir duygudur.
Duygudaşlık ve fikirdaşlık yaratır. Yakınlaştırır.
İnsan,anlaşıldığı kişileri daha çok arar ve çekici bulur.
Özetle;
Anlamak ile ilgili direncimizle yüzleşmeli, anlaşılmanın onaylamak olmadığını, anlaşılmak için ikna etmeye başvurmadan, doğal bir süreç içinde oluşmasının sağlıklı olduğunu kabul etmeliyiz.
Mutlu iletişim ve başarılı ilişkiler için anlaşılmak, temel dinamiktir.
SERHAT YABANCI
Yazar
Aile-Evlilik-İlişki Danışmanı
www.twitter.com/serhatyabanci
www.facebook.com/serhatyabanci
www.instagram.com/serhatyabanci