Ertelemek, gelecekten borç almaktır.
Borç aldığın için sürekli geleceği ipotek edersin.
Nasıl ki bankadan kredi çekip gelecek kazancını ipotek ettiriyorsan, ertelediğin her şey için, gelecekteki zamandan şimdiden çalarsın.
Ertelemek, çoğu zaman en uygun zamanda yapmak, daha iyi şekilde yapmak anlamına gelmez.
Çünkü bazı küçücük işler için en iyi ve en uygun zaman yoktur.
Ertelemek; çoğu zaman yoğunluktan gibi görünse de sorumluluk duygumuz veya mükemmeliyetçi bakış açımızla ilgilidir. Erteledikçe erteleriz.
Erteledikçe de ertelenen işin, kölesi oluruz. Nasıl mı ?
Bir kere ertelediğiniz işi, sürekli hatırlamak zorundasınız. O sizin eninde sonunda yapmanız gereken bir göreviniz.
Bunun yanında ertelediğiniz şey ile ilgili sürekli olumsuz duygu hissedeceğiniz için yeni bir erteleme yapmak zorunda kalırsınız.
Onu yapmak 3 birim bir sıkıntı yaratırken, onu yapmamak, perakende bir şekilde yaşandığı için fark edilmese de ortalama beş birim sıkıntı yaratır.
Zihin, sürekli erteleme döngüsü için, kendi kendini kandırmaya çalışır, kendiyle çelişir, bahaneler içinde git gide özgüveni yıpratıcı bir sürece girer.
Ertelemek, sizi o işin kölesi yapar. Adeta zihninize yapışan bir çip gibi sizi sürekli meşgul eder.
Erteleyen kişilerin hayatında sürekli tıkanan bir sistemleri, geleceğe yönelik zaman sorunları vardır.
Erteleyen kişi, sürekli dünü, bugüne getirir. Bugünü de yarına atar. Yarın da yine dünü yaşar. Yani hiçbir zaman “anı” yakalayamaz.
Hepimiz gündelik yaşamımızda ertelemeler yaparız. Bu olağan iken bunun alışkanlığa dönüşüp süreklilik halini alması, yaşamın sıkışmasına bulunduğumuz “an”ı yaşayamamamıza neden olur.
Yaşamın tadını çıkarmak ve “an”ı yaşamak istiyorsak, ertelemeyi minimize etmeliyiz.
Peki, sadece görevlerimiz ve işlerimiz ile ilgili mi? Hayır.
Duygularımız, düşüncelerimizi de ertelemeden ifade etmeyi kabullenmeliyiz. Kızgınlık, öfke, üzüntü, kırılmışlık, sevgi gibi…
İfade edilmesi ve yaşanması ertelenen duygular da bir süre sonra bedeni ve ruhu yıpratır. Yaşam sistemimizi yavaşlatır. Bedenimizi yorar.
Diğer yandan yer ive zamanında ifade etmediğimiz duygu ve düşünceler, olmadık yerde patlamalara neden olup, ilişkilerimizi ve bizi yıpratır.
Millet olarak, erteleyen bir özelliğimiz var. Bu nedenle çok fazla geleceğe yönelik düşünür, geleceğe yatırım yapar, bugünü ihmal ederiz.
Mümkün olduğunca bugünün duygu, düşünce ve sorumluluklarını bugün çözmeye çalışmalı, her güne yeni ve arınmış bir beden ve ruh ile başlamalıyız.
Beni İnstagramdan takip ederek diğer paylaşımlarımı da görebilirsiniz...
instagram.com/serhatyabanci
SERHAT YABANCI
Psikoterapist
Evlilik-İlişki TerapistiBorç aldığın için sürekli geleceği ipotek edersin.
Nasıl ki bankadan kredi çekip gelecek kazancını ipotek ettiriyorsan, ertelediğin her şey için, gelecekteki zamandan şimdiden çalarsın.
Ertelemek, çoğu zaman en uygun zamanda yapmak, daha iyi şekilde yapmak anlamına gelmez.
Çünkü bazı küçücük işler için en iyi ve en uygun zaman yoktur.
Ertelemek; çoğu zaman yoğunluktan gibi görünse de sorumluluk duygumuz veya mükemmeliyetçi bakış açımızla ilgilidir. Erteledikçe erteleriz.
Erteledikçe de ertelenen işin, kölesi oluruz. Nasıl mı ?
Bir kere ertelediğiniz işi, sürekli hatırlamak zorundasınız. O sizin eninde sonunda yapmanız gereken bir göreviniz.
Bunun yanında ertelediğiniz şey ile ilgili sürekli olumsuz duygu hissedeceğiniz için yeni bir erteleme yapmak zorunda kalırsınız.
Onu yapmak 3 birim bir sıkıntı yaratırken, onu yapmamak, perakende bir şekilde yaşandığı için fark edilmese de ortalama beş birim sıkıntı yaratır.
Zihin, sürekli erteleme döngüsü için, kendi kendini kandırmaya çalışır, kendiyle çelişir, bahaneler içinde git gide özgüveni yıpratıcı bir sürece girer.
Ertelemek, sizi o işin kölesi yapar. Adeta zihninize yapışan bir çip gibi sizi sürekli meşgul eder.
Erteleyen kişilerin hayatında sürekli tıkanan bir sistemleri, geleceğe yönelik zaman sorunları vardır.
Erteleyen kişi, sürekli dünü, bugüne getirir. Bugünü de yarına atar. Yarın da yine dünü yaşar. Yani hiçbir zaman “anı” yakalayamaz.
Hepimiz gündelik yaşamımızda ertelemeler yaparız. Bu olağan iken bunun alışkanlığa dönüşüp süreklilik halini alması, yaşamın sıkışmasına bulunduğumuz “an”ı yaşayamamamıza neden olur.
Yaşamın tadını çıkarmak ve “an”ı yaşamak istiyorsak, ertelemeyi minimize etmeliyiz.
Peki, sadece görevlerimiz ve işlerimiz ile ilgili mi? Hayır.
Duygularımız, düşüncelerimizi de ertelemeden ifade etmeyi kabullenmeliyiz. Kızgınlık, öfke, üzüntü, kırılmışlık, sevgi gibi…
İfade edilmesi ve yaşanması ertelenen duygular da bir süre sonra bedeni ve ruhu yıpratır. Yaşam sistemimizi yavaşlatır. Bedenimizi yorar.
Diğer yandan yer ive zamanında ifade etmediğimiz duygu ve düşünceler, olmadık yerde patlamalara neden olup, ilişkilerimizi ve bizi yıpratır.
Millet olarak, erteleyen bir özelliğimiz var. Bu nedenle çok fazla geleceğe yönelik düşünür, geleceğe yatırım yapar, bugünü ihmal ederiz.
Mümkün olduğunca bugünün duygu, düşünce ve sorumluluklarını bugün çözmeye çalışmalı, her güne yeni ve arınmış bir beden ve ruh ile başlamalıyız.
Beni İnstagramdan takip ederek diğer paylaşımlarımı da görebilirsiniz...
instagram.com/serhatyabanci
SERHAT YABANCI
Psikoterapist
Evlilik-İlişki Terapisti