Bir kez daha pek popüler olmayan, çok kendine özgü bir yere seyahat etme şansını yakaladım: İtalya’da çizmenin topuğunda yer alan Puglia bölgesi.
Ulaşım
Türk Hava Yolları’nın direkt uçuşuyla Napoli’ye varıyoruz. Buradan bölgeyi gezeceğimiz aracımıza binip hemen yola çıkıyoruz.
Ne zaman gitmeli?
Türkiye ile yaklaşık aynı paralelde bulunan bölgenin iklimi de bize benziyor. Deniz kıyısı ile iç kısımlar arasında yine benzer farklılık var. Ben 26-30 Mart 2019’da gittim. Şansımıza hava genelde bulutlu veya güneşli ve 20 derecelerde seyretti; arada yağmur yedik. İlkbahar ve sonbahar, gitmek için ideal zamanlar.
1. gün
Yaklaşık 2.5 saatlik yolculuk sonrası, gezideki ilk durağımız olan Tormaresca bağlarına varıyoruz. Bizi karşılayan ve gezdiren MaryTeresa, daha sonraki tüm duraklarımızda karşılaşacağımız bölge insanının tatlılığı ve sıcaklığının temsilcisi.
Tarihi 1940’lara uzanan bu üreticinin şaraphanesini MaryTeresa ve rehberimiz Murat Yankı’nın harika anlatımlarıyla geziyoruz. Meşhur şarap yapımcısı Antinori ailesinin 26. kuşağı yönetimdeymiş! Aile, Toscana’dan sonra Puglia’da yatırım yapmaya karar vermiş ve 20 yıldır bölgede kaliteli şarap üretimi için çalışıyorlarmış.
Geziden sonra bizim için hazırlanmış yerel lezzetler eşliğinde şarap tadımına geçiyoruz. Calafuria 2018, %100 negromare ve enfes yöresel atıştırmalıklarla başlayan tadımımız, masaya geçerek devam ediyor.
İkinci şarabımız, Pietrabianca 2017, %90 Chardonnay %10 Fiano: Puglia’nın beni en çok etkileyen yönlerinden biri, bölgede en iyi yetişen ürünleri tespit etmiş olmaları, bu ürünlere gururla ve kararlılıkla sahip çıkmaları ve üründen en iyisini almak için keyifle çalışmaları. Durum üzüm ve şarapçılıkta da böyle; Puglia’da iyi sonuç veren üzümleri var ve şaraplarında ağırlıklı olarak bu üzümleri kullanıyorlar. O kadar yerellik var ki, Tormaresca’nın Puglia bölgesinde bulunan iki bağında bile aynı üzüm yetiştirilmiyor çünkü MaryTeresa’nın haritada gösterdiği gibi, biri deniz kıyısında diğeri ise iç kısımda.
Tadımla birlikte gelen yöresel yemekler enfes.
Kırmızıya geçiyoruz ve benim favorim olan Nero di Troia’yı (Nero, İtalyanca siyah demek; yani Truva Karası üzümümüz) tadıyoruz:
Eşlikçimiz lokum kıvamında pişirilmiş et yemeği. İkinci kırmızımız ise Bocca di Lupo (Serbest çeviriyle “Kurdun ağzı”) 2015 %100 aglianico:
Bölgenin spesiyal tatlısı “Pasticciotto” ile tanışıyoruz ve yanında Kaloro 2016, %100 Moscato tadıyoruz:
Edindiğimiz yeni bilgiler ve damağımızda şölen havasında geçen tadımmıızdan enfes izlerle, bu harika şaraphaneye ve MaryTeresa’ya veda ederek ayrılıyoruz.
Borgo Egnazia
Akşama doğru otelimize varıyoruz. Otel diyorum ama otel demeye bin şahit ister! Kaldığımız yer resmen tarihi bir köy (Borgo, İtalyanca köy demek)
Bu güzelim tarihi köy restore edilerek enfes bir otele dönüştürülmüş. Bu sayede çok iyi korunmuş. Muhteşem bir yapı, büyülü bir atmosfer, detaya gösterilen özen ve müthiş bir ekip.
Akşam bu büyülü atmosferde dinlenip ertesi güne hazırlanıyoruz.
Sabah kahvaltısı şimdiye dek hayatımda yaptığım en güzel otel kahvaltılardan biriydi. Resim gibi hazırlanmış, en kalitelisinden yerel lezzetlerden favorim ise Ricotta peyniri oldu.
2.gün
Kahvaltının ardından “beyaz şehir” Ostuni’ye gidiyoruz. Beyaz badanalı evlerin arasından, arnavut kaldırımlı dar sokaklarından geçerek bu güzel şehri geziyoruz.
Şehrin dik yerlerine çıkmak için resimdeki bu küçük tatlı araçlara binebiliyorsunuz.
Meydandaki pastaneden, tadı damağımızda kalmış olan “Pasticciotto” alıp paylaşıyoruz.
Zeytinyağı üretimi
Sıradaki durağımız küçük bir zeytinyağı üreticisi.
Zeytinlerin ilk geldiklerinde tartıldıkları büyük teraziden, zeytinyağına dönüşene kadarki serüveni öğreniyoruz.
Daha sonra benzerlerini göreceğimiz tipik bir tarihi “Trullo” nun içinde zeytinyağı tadımımızı yapıyoruz.
Alberobello
Bir sonraki durağımız, “Trulli” isimli, konik taş damlı yapılara ev sahipliği yapan ve UNESCO Dünya Mirası koruması altında olan 15. yüzyıl kasabası Anlatına göre, bu evler zamanında pek fakir olan halkın, devlet yaptıkları evden vergi istediğinde ödeyecek durumları olmadığından, evi yıkıp vergi tehdidi geçince kolayca baştan yapabilme özelliğinden dolayı tercih edilip yaygın hale gelmiş.
Öğlen yemeğimiz için. tam da benim sevdiğim gibi, kendine has bir yer seçiyoruz. Trattoria Terra Madre (“Terra madre” İtalyanca toprak ana demek) bölgenin felsefesiyle uyumlu olarak. buranın toprağı neye uygunsa onları arkamda gördüğünüz kendi bahçesinde yetiştiriyor ve ürün neyse ona göre günlük menü çıkarıyor. Ben “günlük bahçeden” menüsünü seçiyorum ve toprak ne verdiyse keyifle yiyorum:
Polignano a Mare
Sıradaki durağımız falezler üzerine kurulu bir deniz güzeli. Bu büyülü sahil kasabasının sokaklarını, meydanlarını ve limanını geziyoruz.
Gün ışığında başka güzel olan kasaba, havanın kararmasıyla ışıklar içinde başka bir güzelliğe bürünüyor. Yağmaya başlayan yağmura yüz vermeyip sokaklarda dolaşmaya devam ediyoruz.
Ristorante da Tuccino
Akşam yemeği için, kasabanın yerel sosyetesi tarafından tercih edildiği söylenen şık bir lokantasını tercih ediyoruz.
Taze ve kaliteli deniz mahsullerinden oluşan menüsüyle çok lezzetli bir akşam yemeği yiyoruz. Servis de gayet profesyonel ve ilgili.
Tatlının sunumu çok hoş ve pek lezzetli
Oldukça uzun bir günün sonunda, güzel otel köyümüze gidiyor ve keyifle rahatlayıp dinleniyoruz.
3.gün
Kahvaltının ardından otelden ayrılıp Puglia şaraplarını bir kez daha yerinde tatmak üzere, Salento’da bulunan Masseria Altemura’ya geliyoruz. “Masseria” İtalyanca çiftlik demek.
Çiftliğin içinde muhteşem bir tarihi bina, kendi kilisesi, üzüm bağları ve şarap üretim yeri var.
Bizim için hazırlanmış muhteşem masaya oturup, yerel lezzetler eşliğinde şarap tadımımızı yapıyoruz.
“Taralli” ile ilk tanışmam da burada oluyor. Yörenin meşhur unu ve zeytinyağı ile yapılan bu basit ama pek lezzetli kıtır bebeklerle daha sonra yemeklerde ekmek sepetlerinin içinde tekrar karşılaşınca çok mutlu oldum:
Otranto
Şarap tadımından sonra Otranto’yu keşfetmek üzere yola çıkıyoruz. Yat limanı, dar tarihi sokakları, kalesi ve eski şehri çevreleyen surları ile bu güzel şehir de kalbimizde yerini alıyor.
Lecce
“Güneyin Floransa’sı” olarak bilinen Lecce’de; Santa Croce katedralini, “Duomo” yu ve meydanı geziyoruz.
4. gün
Masseria Lamapecora
Kahvaltının ardından Fasano’da bulunan bir “Masseria” yani çiftliğe doğru yola çıkıyoruz. Bu seferki bir peynir üreticisi; kendi hayvanlarının sütünden yerel peynirler yapıyor. Bölgenin meşhur peynirlerinin yapımını baştan sona izleme şansına sahip oluyoruz.
İşini gayet becerikli bir şekilde ve severek yapan Omer, bize sırasıyla Mozzarella, Bocconcini ve Burrata yapımını gösteriyor.
Bu kadar seyredip ağzımızın suyu aktıktan sonra, bahçede bizim için hazırlanmış şahane masada leziz peynirlerin tadına bakıyoruz.
Bozulmadan taşıyabileceğim kadar peynir alarak ve aklım alamadıklarımda kalarak ayrılıyorum bu güzel çiftlikten. Bu arada aşağıda fotoğrafı olan, bölgenin diğer özel peyniri “Cacciocavallo” ise üretilen peynirin bu şekilde sarılıp, asılarak bekletilmesiyle yapılıyormuş. Daha eskiden, ata binildiği dönemde, peynir bu şekilde atın eğerine asılır, gezdikçe doğal şekilde olgunlaşırmış; bu yüzden de ismi “Cacciocavallo” kalmış (Cavallo, İtalyanca at demek).
Matera
Peynir üretimi ve tadımından sonra, UNESCO Dünya Mirası koruması altındaki Matera’yı gezmek için Puglia’nın komşu bölgesi olan Basilicata’ya geçiş yapıyoruz.
Matera, kendine has doğal oluşumlarının benzerliği nedeniyle Ürgüp ile kardeş şehir ilan edilmiş. Tarihte Ürgüp yerleşimiyle aynı zamanlarda yapıldığı bilinen Matera, kayaların içine oyulmuş evleriyle Kapadokya ile neredeyse aynı mimariye sahip.
Birçok filme ev sahipliği yapmış bu kasabanın tarihi merkezi Sassi’de dolaşıyoruz.
Mağara kilise “Chiesa Santa Lucia alle malve” yi geziyoruz.
Zamanında kullanıldığı şekilde düzenlenmiş olan örnek bir eve girerek içini geziyoruz.
Tek göz bir evde tam 11 kişi yaşamışlar! İsim listesi duvara asılmış:
Tuvalet konusunu ise rehberimizin elinde tuttuğu kap ile çözüyorlarmış:
Rehberimiz neşeli, tatlı ve işini çok severek yapan bir insan. Puglia’nın genelinde karşılaştığım tüm insanlarda; işini severek ve elinden gelen en iyi şekilde yapma, neşe ve hayattan keyif alma ortak özelliklerini gözlemledim. Yaşadıkları yeri seviyorlar, sahip çıkıyorlar, keyifle çalışıyorlar ve dinlenmeyi, iyi yemek yemeği ve eğlenmeyi de çok iyi biliyorlar. Ötneğin her gün 2-3 saat her yer kapanıyor, hayat duruyor, insanlar evlerine gidiyorlar, doğru dürüst yemek yiyorlar ve iyice dinlenip günün kalanına enerjiyle devam ediyorlar. Ağırlık yok ama acele de yok. “Slow food” benimsenmiş. Bölge toprağında yetişeni değiştirmeye çalışmadan, ürüne ihtiyacı olanı özenle vererek tarım yapıyorlar.
5. gün
Sabah kahvaltıdan sonra güzel otelimize tekrar gelebilmek dileğiyle veda edip, Bari’ye doğru hareket ediyoruz. Bari’de güneşli hava ve güzel liman bizi karşılıyor.
Aziz Nicholas’ın (Bizdeki adıyla Noel Baba) kemiklerinin üzerine inşa edilen Aziz Nicholas Katedrali’ni geziyoruz.
Daha sonra Bari sokaklarına halkın arasına dalıp, bu eski ve güzel şehrin havasını soluyoruz.
Puglia’nın yöresel lezzeti “Orecchiette” (Orecchio, İtalyanca kulak demek; küçük parçaları kulak şekline benzediğinden makarna bu ismi almış) makarnayı evlerinin önünde elleriyle yapan yaşlı İtalyan hanımları görüyoruz.
Güneşten ama daha çok Puglia insanının sıcaklığından içim ısınmış bir şekilde, yaşadıkları toprağa duydukları saygı, yaptıkları işe gösterdikleri özen ve hayattan keyif almayı bilmelerinin bende uyandırdığı hayranlıkla, ilk fırsatta tekrar gelebilmeyi dileyerek Puglia’dan ayrılıyorum.