Kendimizle yüzleşmek için neden bu kadar çok bekleriz?
Çoğu zaman şöyle şikayetlerle karşılaşıyorum: “Haritam çok kötü, Ay’ım filan burçta. Bu hep mi böyle olacak? Bu sıkıntıdan ne zaman kurtulacağım?”Venüs’üm filan evde ya da Satürn ile karşıt, aşkta hiç mi şansım yok? Eyvah! Satürn burcuma geliyor, şimdi ne yapacağım?” Astroloji’nin konu olduğu pek çok medyada böyle ifadeler ya da kişisel tespitler var. Sorunlarımızı aşmakta zorlandığımızda hepimiz belirli bir isyan aşamasından geçeriz. Kuşkusuz yaşadıklarımız içinde son derece talihsiz, gerçekten çok zor olaylar, travmalar, kayıplar ve korkular var. Kontrolümüz dışındaki olayları dışarıda bırakıyorum zira bunlar şahsi açıdan yönetilebilir olmayabilir ve böyle olaylar karşısında, mutlaka zaman içinde, kendi kişisel gelişimimiz çerçevesinde hiç bilemediğimiz farkındalıklar ya da dersler öğrenebiliriz, belki de nedenini yıllar sonra keşfedebileceğimiz hazineler keşfedebilir, hatta tamamen dönüşüme uğrayabiliriz.
Ancak bir de sürekli şikayet ettiğimiz, aslında pek çoğunun kökeninin bizde, bizim seçimlerimizde olan, yukarıda söz ettiğim sorunlarımız da var. Kimi zaman kısır döngüye girmiş olan ve kırmakta bir türlü zorlandığımız zincirler içindeyiz ama nedense bu zincirleri, katı kalıpları kendi kendimize örüyor da olabiliyoruz. Sıklıkla bu tür kalıplar kendimizi tanımakta zorlandığımız, akılcı çözümler yerine, bir tür duygusal yara taşıdığımız, belki de olaylara, kişilere daha farklı bakmayı öğrenmemiz, hatta bu yönde destek almamız gereken durumlara işaret ediyor olabilir. Ayrıca bu tür problemlerimizin büyük bir kısmı hayat karşısında tecrübesizlikten, olaylara mantıkla bakamamaktan, kendimize sınırlar koyamamaktan, kısaca arzularımızla baş edememekten de kaynaklanıyor olabilir. Özellikle de belirli bir yaş grubundakiler, daha çok 30-40 yaş aralığında olanlar açısından bu çok daha belirleyici bir durum.
Kendimizi keşfetme yıllarımız
Astrolojik açıdan 29,5-30 yaş geçişi, Satürn’ün ilk döngüsünü tamamladığı döneme karşılık gelir ki bu yaş dönümünde artık olgunluk çağına doğru geçmeye başlarız. Ancak bu dönemde de dahi çocukluktan gelen kalıplar henüz tam olarak yüzleşilebilecek durumda değildir. Aslında kendimizi daha iyi tanıma ve hayatta yapabileceklerimizi görme çağımız 40-45 yaşları arasındadır ve 50 yaş çıkarında kendimizi çok daha iyi kabullenmeye başlarız. 30-40 yaş arasında tekrar eden sorunlarımızı, örneğin bu ilişkilerde, aşkta ya da iş hayatında olabilir, sıklıkla dışsallaştırma içinde olabiliriz. Örneğin iş hayatında sorunlarla, ilişki problemleri ile karşılaşan birisi muhtemelen özgüven eksikliği ya da kontrol edilemeyen bir öfke sıkıntısı da yaşıyor olabilir. Astroloji ile ilgilenmiş, öyle ya da böyle, kendi haritası hakkında bilgi sahibi olmuş olanlar, özellikle daha genç yaşlarda olanlarımız, var ise böyle astrolojik göstergeleri sanki dışsal bir düşman, bir bela ya da sanki şanssızlıkmış gibi görebilirler.
Halbuki Shakespeare’in çok nüktedan şekilde ifade ettiği gibi “Hatalarımız yıldızlarda değil bizim kendimizdedir çünkü bizler kusurlu varlıklarız”. Shakespeare ayrıca şöyle söyler: “Bütün dünya bir sahnedir ve bütün erkekler ve kadınlar yalnızca bir oyuncu: Çıkışları ve girişleri vardır hepsinin; ve bir insan hayatı boyunca bir çok rolde oynar”. Kendimize içten, samimi bir gözle bakalım. Acaba bu sorunlar bizlerde neyin eksik olduğunu gösteriyor olabilir? Kontrol edilmesi zor arzularımız, öfke ve kıskançlıklarımız, yetersizlik duygularımız hayatımız boyunca peşimizi bırakmaz. Eğer onları içten keşfedip fethedemezsek bize büyük yaralar açabilirler. Böyle bir durumda, acılarımızı hafifletmek ve daha fazla öğrenmek için önce kendimizden başlamalıyız, yıldızlardan değil, zira onlar nedenleri değil, sadece bizde olup bitenlerin işaretleridir, başka bir şey değil.