Bütün dinlerde var olan “Kader” inancını ele alan “Kader Ajanları” seçimlerimizi özgür irademizle mi yoksa Tanrı'nın bize sunduğu büyük bir plana göre mi yaptığımızı sorguluyor…

Bütün dinlerde var olan “Kader” inancını ele alan “Kader Ajanları” seçimlerimizi özgür irademizle mi yoksa Tanrı'nın bize sunduğu büyük bir plana göre mi yaptığımızı sorguluyor…

“Sevgiyi yaratan Tanrı'ya sevdiğin için karşı çıkarsan, kuralları koyanlardan bir şans daha istersin kuralları yıkmamak için.”

The Adjustment Bureau- Kader Ajanları


Amerika Birleşik Devletleri senatosuna girmek üzere olan politikacı David Norris (Damon) güzel balerin Elise Sellas'la (Emily Blunt) tanışır. Tam ona âşık olmaya başladığı sırada takım elbiseli gizemli adamlar ortaya çıkar.
Sıradışı güçlere sahip olan bu adamlar David ve Elisa'nın bir araya gelmemesi için ellerinden geleni yaparlar. Çünkü büyük planda onlar için hiçbir şey yazılmamıştır. David ve Elise yanlış zamanda yanlış yerde tanışmışlardır.

Haberin Devamı

Tanrı zevksiz mi yoksa bencil mi?


Tipik bir romantik hikâyeyle (Erkek kadınla tanışır ve ona âşık olur) başlayan film, her dinde farklı şekillerde yeralan “Kader” konusunu irdeliyor. Tanrı ve melek figürleri Natalie Portman'a 'En İyi Kadın Oyuncu' Oscar'ını kazandıran Black Swan'daki gibi semboller ya da imalarla anlatılmıyor. İzleyici karşısındakinin kim olduğunu az çok kestirebiliyor. Tabii ki yine büyük patronu, kuklacıyı ya da siz ona nasıl hitap ediyorsanız, göremiyorsunuz.
“Kader Ajanları” seçimlerimizi kendi irademizle mi yoksa zaten var olan kader planına göre mi yaptığımız sorusunu akıllara getiriyor.


Eğer plana göre seçim yapıyorsak Tanrı, ya başını ve sonunu bildiği bir şeyi izleyen zevksiz birisi oluyor ya da dünyada her şeyin istediği gibi olmasını çabalayan bencil bir yaratıcı.Yok, eğer biz özgür irademizle yaratılmış bu dünyada hareket ediyorsak bunun tadını çıkarmalıyız ve ne yapmayı istiyorsak çekinmeden, korkmadan ve umutsuzluğa kapılmadan gerçekleştirmeliyiz.

Hollywood üretmiyor yeniden çeviriyor


Ünlü bir düşünür şöyle demiş: "Dünyada yaratılmış olanları düşünen tek varlık insandır çünkü o da yaratılanların bir parçasıdır" The Adjustment Bureau- Kader Ajanları'nı izlerken ister istemez bu konulara üstü kapalı ya da açıkça değinen filmler akla geliyor.

Haberin Devamı


Hatta bazıları neredeyse birebir benziyor. (Eternal Sunshine of the Spotless Mind- Sil Baştan'da sevgisinden ayrılanlar onları unutmak için akıllarını sildiriyor ancak aşkın büyüsü yine de onları buluyordu. The Forgotten- Gizemli Parçalar'da oğlu uzaylılar tarafından kaçırılan kadının beyni siliniyor ancak oğluna duyduğu sevgi yüzünden bir türlü onu unutmuyordu.) Yani son yıllarda Hollywood üretmek yerine yeniden çevrim filmlere dönmüş durumda.

Duygusal Terminatör Matt Damon


The Devil Wears Prada- Şeytan Marka Giyer'in sevimsiz sekreteri, benim çok sevdiğim The Jane Austen Book Club filminde eşiyle sorunlar yaşayan bir öğretmen ve The Young Victoria'daki kraliçe rolüyle harikalar yaratan Emily Blunt, bu filmde de oyunculuğunu konuşturuyor. Sanki duygusal filmlerin altından başarıyla kalkıyor. Şimdiden büyük bir yıldızın ayak seslerini duyar gibiyiz. Matt Damon yine aynı, yine aynı. Aksiyon filmleri için biçilmiş kaftan. Ancak duygusal sahneler için fazla kaslı. Ünlü şovmen Ata Demirel bir gösterisinde kaslarıyla iftihar eden ve slow şarkılar söyleyen şarkıcı Doğuş için 'duygusal terminatör' demişti. Bence bu laf Matt Damon'a 'çuk' diye oturuyor.

Haberin Devamı