Koklayabilmek, kokuları algılayabilmek sağlıklı bireyler için sıradan bir olaydır, fakat koku kaybı olan hastaların mutsuzluğu çok büyüktür. Koku duyusunu sonradan kaybetmiş hastalar güzel bir yemeğin ya da çiçeğin kokusuna hasrettirler. Ayrıca solunan havanın kalitesi, duman, zehirli gazlar, yangın ya da bozulmuş bir yiyecek çoğu kez koku duyumuz sayesinde anlaşılır. Yani koku alabilmenin bizleri koruyan yönü de vardır. Aslında koku duyumuzun hayatımızdaki yeri diğer duyularımızdaki gibidir.
Koklamanın nasıl olduğunu öğrenmek, koku kaybına yol açabilecek hastalıkların nereyi nasıl etkilediğini kavramamızı kolaylaştırır. Burun solunumu yoluyla alınan koku molekülleri burun boşluğunun en üst bölümünde bulunan mukozada eriyerek burada bulunan koku sinirlerini uyarırlar. Bu bölgeden ana koku sinirleri (n. olfactorius) gönderilen koku sinyalleri beyinde bulunan her iki koku merkezine iletilir ve bu şekilde koku alınmış olur. Bu yüzden koku bozukluğu tek taraflı ise bunu fark edemeyebiliriz.
Koku kaybı neden olur?
Halk arasında bilinen adıyla “koku körlüğü”, tıptaki adıyla “anosmi” yani hiç koku alamama durumu, nedenine bağlı olarak geçici veya kalıcı olabilir. Nezle, grip, sinüzit ve alerji gibi durumlardaki kayıplar genellikle geçicidir, bazen de sadece koku alma azlığı şeklinde olur “hiposmi”. Burun tıkanıklığı ve koku bölgesine hava akımının ulaşmasını engelleyen büyümüş geniz etleri, burun etleri (nazal polipler), burun eğrilikleri (kemik eğriliği, deviasyon), burun eti büyümesi (konka şişmeleri) de koku kaybı yapabilir. Bu anatomik bozukluklar düzeltildiğinde koku alma sıklıkla düzeldiğinden bunlardaki durum da geçicidir. Yalnız sinüzit hastalığının süresi uzadıkça, yani kronik hale geldiğinde koku kaybı da değişik derecelerde kalıcı olabiliyor.
Koku sinirlerinin etkilendiği, bası altında kaldığı ya da kesildiği durumlarda kalıcı kayıpları görebiliyoruz. Bunlar arasında bazı tümörler (burun, ön beyin, hipofiz bezi), geçirilmiş ameliyatlar, virüs infeksiyonları ile epilepsi (sara), Alzheimer ya da Parkinson gibi nörolojik hastalıklar ve yaşlılık var. Kemoterapi gibi ilaç kullanımları, toksinler ve kimyasal maddeler de koku alma bozukluklarına neden olabiliyorlar. Ayrıca yüz ve burun yapılarına olan kaza veya darbeler, sitemik ve kalıtımsal hastalıklar ve psikiyatrik hastalıklar da koku kaybına neden olabilirler. Koku kaybının nedeni her türlü araştırma yapılsa da bazen belirlenemeyebilir.
Teşhis ve tedavi nasıl yapılır?
Günümüzde burun içerisini görmek için kullandığımız endoskoplarımız var. Bu sayede koku bölgesini engelleyen pek çok hastalığı veya anatomik bozukluğu doğrudan gözle görebiliyoruz. Yine koku alma ile yakından ilişkili burun içi örtüsünün yani mukozanın sağlığı hakkında önemli bulgular elde ediyoruz. Gerekli durumlarda sinüslerin içerisini, koku sinirini ya da beynin ilgili bölümlerini inceleyebileceğimiz radyolojik yöntemlere başvuruyoruz. Bazı merkezler çeşitli koku testleri ile koku kaybının düzeyi hakkında daha objektif bilgiler de elde edebiliyor.
Üst solunum yolu infeksiyonu ya da sinüzit gibi durumlar tedavi edildiğinde geçici kayıplar kendiliğinden çoğu kez düzelir. Kronikleşmiş sinüzit, burun eğrilikleri ve polipler gibi koku bölgelerini engelleyen, tıkanıklık yapan hastalıklarda çeşitli ameliyatlar gerekli olabiliyor. Tekrar vurgulamak gerekirse kronik ve özellikle polipli sinüziti (nazal polipozis) olan hastalarımızda erken tedavi ile koku alma fonksiyonlarını düzeltebiliyor ya da kötüleşmesini önleyebiliyoruz. Sistemik nedenli ya da Parkinson gibi nörolojik kökenli hastalıkların ise ilgili branş hekimleriyle birlikte izlenmesi ve tedavi edilmesi gereklidir.