Sinüzit denildiğinde, halk arasında akla ilk gelen baş ve yüz bölgesinde ağrı ve iltihaplanmadır. Ani başlayan ve belirli bir sürede sonlanan sinüzitlerde yani “akut” olanlarda bu belirtileri çokça görebiliriz. Ama “kronik” yani uzun süren, müzmin veya zaman zaman tekrarlayan sinüzitlerin çoğunda ise en çok karşılaştığımız belirti geniz akıntısıdır. Kronik sinüzitlerde ağrı ancak iltihaplı dönemlerde (akut ataklar sırasında) olabilir.
Akut sinüzitlerdeki akıntılar, burundan veya genizden iltihaplı (sarı-yeşil) ve bazen kokulu olabilir. Genellikle antibiyotikli tedavilerle 10-14 içinde düzelirler. Kronik sinüzitlerde ise genellikle şeffaf veya bulanık, jel kıvamlı ve yapışkan özellikte olur. Sabah kalkıldığında bunlar da renkli ve kokulu olabilir, fakat gün içinde renkleri açılır. Bunlarda antibiyotiklerle genellikle kalıcı bir düzelme sağlanamaz.
Genel hastalık hali akut sinüzitlerde görülebilirken; kronik sinüzitlerde halsizlik, ateş, kırgınlık gibi belirtiler genellikle görülmez. Burun tıkanıklığı her ikisinde de olabilir; kronik olanda bu da uzun sürelidir.
Geniz akıntısı şikayetiyle başvuranlarda bu belirtinin onlarca sebebi olabiliyor. Bölge dikkate alınarak, akıntının kaynağı burun endoskopisi yapılarak önce geniz, burun ve sinüslerde aranmalıdır. Doğrudan görüş sağlayan bu muayene yapılmadan, tahmine dayalı olarak akut sinüzit, reflü ve alerji gibi hastalıklar için verilmiş tedavilerle, bir türlü düzelmeyen hastalarla karşılaşabiliyoruz. Kronik sinüzitlerde bu ilaçlar ya fayda etmiyor ya da kalıcı bir etki sağlamayabiliyor.
Kronik sinüzitlerin teşhisinde ilk aşamada yaptığımız endoskopik muayene ile, orta meatusları (sinüs kanallarının açıldığı orta pasajlar), mukozanın rengini (burun içi döşemesi), kalınlığını, salgıların özelliklerini ve nereden kaynaklandığını doğrudan görme olanağımız oluyor. Örnek vermek gerekirse, orta meatusları engelleyen anatomik bir bozukluğu, polip ya da mukoza şişmesini görebiliriz; salgıların hangi sinüslerden geldiğini (frontal reses-alın sinüsünün akış yolu, infundibulum-yanak ve ön etmoid sinüslerin ortak yolu veya sfenoetmoid reses-arka etmoid ve sfenoid sinüsün ortak yolu) görebiliriz; aksesuar delikleri (salgının sinüse geri dönmesine yol açabilir) ve daha pek çok koşulu doğrudan görebiliriz.
İkinci aşamada, görerek belirlenen bu teşhislerin bazılarında, çeşitli ilaç tedavileri ile takipler yapılabilir. Takipler sırasında verdiğimiz tedavilerin etkisini, belirtilerin durumuna ve yine endoskopik bulgulara göre kaydederiz. Hastalık kronik olduğu için, düzelene kadar bu şekilde izleyebiliriz. Tedavinin fayda etmediği veya bir aşamadan sonra etki göstermediği hastalarda ise (tedavi ile getirdiğimiz en iyi halinde ve özellikle akut hastalık yokken) bazı filmler ve testler ile araştırmalar yaparız. Örneğin tomografi ile sinüslerin içerisini, hangi sinüslerin tutulduğunu yani evrelemeyi ve hastalığın yaygınlığını belirleriz. Bunlarla tedavinin bir sonraki aşamasına karar verebiliriz; bazen de sinüs kanallarını açacağımız endoskopik sinüzit ameliyatının planını yaparız.
Bu şekilde kronik sinüzitlerin çeşidini yani anatomik bozukluklara bağlı olanlarını, alerji ve inflamasyona bağlı olanlarını, mantar sinüzitlerini, odontojenik sinüzitleri (diş hastalıkları kaynaklı), polipli sinüzitleri, genetik hastalıklar nedeniyle olanları ve hatta tümörleri teşhis ve tedavi etmeye çalışırız. Görüldüğü üzere “sinüzit” adı altında ne kadar farklı koşullar olabiliyor. Bu kadar farklı koşulun da haliyle tek bir tedavisi olmuyor. Dolayısıyla “bitkisel ve doğal” başlığı altında mucizeler vadeden çoğu öneriler de basit sinüzitler veya zaten kendiliğinden düzelecek hastalar hariç beklentileri karşılamıyor.
Geniz akıntısı, sinüzit hastalığının çeşitleri başta olmak üzere, tüm sebepleri ile beraber araştırılması gereken bir belirtidir. Bu belirtiye yol açan koşulların tümüne uygulanacak, yani hedefe yönelik öneri ve tedaviler, çare arayan hastanın umut kaynağı olabilir.