Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr - 'Ameliyattan sonra bambaşka birine dönüştü!' Bu cümle organ nakli veya ağır kalp ameliyatı geçiren hasta yakınlarının en çok sarf ettiği cümlelerden biri olabilir. Bilim dünyasının da tartıştığı konulardan olan nakil sonrası kişilik değişimlerine 'Transplantology' adlı bilim dergisinde yayınlanan araştırma yeni bir yorum getirdi. 17 Ocak 2024'te yayınlanan ve ABD, Colorado Üniversitesi'nde yapılan araştırma organ nakli yapılan hastaların kişiliklerinin değiştiğini ortaya koydu. 47 organ nakli vakasının incelendiği çalışmada bilim insanları 23 kalp nakli ve 24 diğer organ nakillerini incelerken, organ nakli olan kişilerin yüzde 89'unun kişiliğin değiştiğini tespit etti.
Çalışmaya göre organ nakli sonrasında birçok farklı kişilik değişikliği tanımlandı. Bunlar arasında yemek, müzik, sanat, cinsel yaşam, eğlence ve kariyer tercihlerindeki değişiklikler, yeni anıların deneyimi, coşku duyguları, gelişmiş sosyal ve cinsel uyum, gelişmiş bilişsel yetenekler ve inançlar yer alıyor. Kalp nakli alıcılarının yüzde 30 ila 50 kadarı duygusal sorunlar yaşarken diğerleri depresyon, anksiyete, psikoz ve cinsel işlev bozukluğu yaşadı. Öyle ki 1990'da genç bir müzisyenin kalbini alan bir hastanın derin bir müzik aşkı duymaya başladığı da belirtildi.
DONÖRLERİNİN ZEVKLERİNE SAHİP OLDULAR
Diğer örnekler arasında organı alan kişinin hafızasında daha önce yer almayan bazı anıların anlatılmaya başlaması, 1988 yılında kalp nakli olmuş olan bir hastanın aslında tüketmezken nakil sonrası severek yeşil biber ve tavuk tüketmesi ve araştırıldığında organı veren kişinin yeşil biber ve tavuğu çok sevdiğinin anlaşılması, yüzünün ortasından silahla vurulmuş bir polis memurunun kalp nakli tamamlandıktan sonra hastanın sürekli rüyasında yüzünün ortasında ışık çakması hissettiğini ve sonrasında yüzüne ciddi yanma hissi geldiğini tarif etmesi gibi örnekler yer alıyor. Peki çalışmada yer alan bu örneklerin bilimsel bir gerçekliği var mı? Nakil sonrası kişilik değişiklikleri neden oluyor ve ne kadar mümkün? Organ nakli operasyonlarında yer alan Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Oğuz Yılmaz, Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Gökçe Şirin, Karaciğer Nakli ve Hepatobiliyer Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Onur Yaprak, Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Nadir Alpay'a sorduk.
Prof. Dr. Oğuz Yılmaz: Nakil sonrası kişilik değişikliğiyle ilgili bazı yayınlar yapılmış durumda ancak bunların bilimsel geçerliliği hâlâ tartışılır. Kişilik değişimiyle ilgili açıklamaların en çoğu psikolojik açıklamalar oluyor. Bunun bilimsel ispatını yapmak çok zor. Özellikle psikolojik ve karakter değişikliğiyle ilgili şeylerin bilimsel bir ölçütü yok. Normal şartlarda bir kan tetkiki yapınca kanda bazı biyokimyasal veriler artıyor ya da azalıyor diyebiliyoruz. Ancak psikolojik ve karakter açısından değişikliğin ölçülmesi ve bilimsel olarak karşılaştırılması zor.
'KALP HAFIZASI DUYGUSAL HAFIZAYI DA BARINDIRIYOR'
Psikolojik etkenlere baktığımızda organı almazsa ölümle sonuçlanması kesin olarak bilinen bir durumdan bir anda bağışlanan bir organla hayatınız kurtuluyor. Bu sebeple insanların organ vericiyle kurduğu yoğun bir ilişki ve o yoğun ilişkinin yarattığı bir fantezi dünyası oluyor. Arka planda ister istemez organ vericiyle ilgili küçük de olsa hikâye ve bilgiler alıcının kulağına geliyor ve buradan yaratılan fantastik hikâyeler bir şekilde gerçeklik gibi algılanarak kişilik değişikliği ortaya çıkabiliyor. Öte yandan büyük ameliyatların ciddi travmatik ve psikolojik etkileri var. Biz bunu normal önemli büyük kalp ameliyatlarında da görüyoruz. İnsanlar böyle bir ameliyata girene kadar çok zorlu bir süreç geçiriyorlar. Kişilik değişimlerini depresif ve zorlu bir süreçten sonra aldığı ciddi kararların sonuçları olarak da değerlendirebiliriz.
Biyokimyasal bazı etkilerden de bahsedilebilir. Yapılan araştırmalarda kanda bazı hücrelerin taşınmasıyla birlikte hücresel hafıza denilen bir olaydan bahsediliyor. Bazı hücrelerin içindeki DNA'sıyla birlikte hafızanın taşınması gibi teoriler var ama çok net gösterilmiş bir şey yok. Diğer taraftan son yıllarda giderek literatürde de yer alan ve teknik olarak da gösterilmiş 'kalp beyni' diye bir kavram ortaya çıktı. Kalbimizin içinde bir sinir sistemi bulunuyor, bu sinir sistemi kendine has ve çok özel. Kalp vücuttan çıkarılsa bile kendini çalıştırmaya çalışan otonom bir sinir sistemi. Bu sinir sisteminin bağlı olduğu, beyne de çok fazla etki eden ciddi bir sinir ağı bağlantısı var. 'Kalp beyni' olarak isimlendirilen yoğun sinir sisteminin kendi içerisinde de bir hafızası olduğu, bu anlamda da insanın genel hafızasıyla özellikle duygusal hafızayla bağlantılı olan bir bölümün burada yer aldığı iddia ediliyor. Özellikle kalp nakli sonrasında bu 'kalp beyni'nin de kalbi alan yeni vücudun beyniyle iletişime geçerek benzer kişilik değişikliklerini yaratabildiği yönünde giderek güçlenen teorilere rastlıyoruz. - Prof. Dr. Oğuz Yılmaz
Ancak bu çalışmada 47 hasta da bilimsel verilerle seçilmemiş. Organ nakli merkezlerine ve kurumlarına bildirimde bulunulmuş ve Facebook'ta sayfa açılmış. Bu tip şikayetleri olan deneyimleri olan insanların başvurulmasıyla çalışma sonuçlandırılmış. Yapısı itibarıyla da çok bilimsel bir çalışma olarak kabul edilemez.
'ANESTEZİ BEYNİ GEÇİCİ OLARAK DEĞİŞTİREBİLİR'
Prof. Dr. Gökçe Şirin: Özellikle açık kalp ameliyatları sonrasında bazı hastalarda huy değişiklikleri gözlemleniyor. Kalp ameliyatları sonrası huy değişikliklerinin nedenleri birden fazla faktöre bağlı olabilir:
- Psikolojik stres ve travma: Ameliyat öncesi endişe ve korku, ameliyat sırasında yaşanan belirsizlik ve ameliyat sonrası rehabilitasyon süreci gibi faktörler, hastalarda psikolojik stresi artırabilir. Bu stres, huy değişikliklerinin altında yatan önemli bir etken.
- Beyin ve sinir sistemi etkileri: Ameliyat sırasında kullanılan anestezi ve kan akışının durdurulması ve suni bir yüzey ile temas etmesi; bu temas sırasında vücutta salınan bazı sitokinlerin açığa çıkması gibi faktörler, beyin fonksiyonlarını geçici olarak etkileyebilir. Açığa çıkan bu sitokinler huy değişikliklerine özellikle katkıda bulunabilir.
- İlaçlar ve kimyasal denge: Özellikle ağrı kesiciler, kan sulandırıcılar (anti-koagülanlar) ve diğer ilaçlar, duygusal durumu etkileyebilir ve huy değişikliklerine yol açabilir.
- Yaşam tarzı değişiklikleri: Kalp ameliyatları sonrasında hastaların yaşam tarzlarında yapmaları gereken değişiklikler, huy değişikliklerini tetikleyebilir. Örneğin sigara bırakma, sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanma, düzenli egzersiz yapma gibi.
'DEĞİŞİMLERİN BİRÇOĞU İLAÇ KAYNAKLI OLUYOR'
Prof. Dr. Onur Yaprak: Organ nakli sonrasında bazı hastalarda ruhsal değişiklikler olabiliyor. Bu ruh değişimlerini aldığı organla değil, daha ziyade kullandığı ilaçlarla ilgili olduğunu düşünüyorum. Mesela yüksek doz kortizon veriyoruz. Organ nakli hastalarında yoğun bakım süreci, uzun yatış vs. sonrası hastanın taburcu olmadan önceki birkaç gün hastalarda ruhsal sorunlar ortaya çıkabiliyor. Daha depresif olabiliyorlar. Sonrasında da aileler bize hastaların bir kısmının daha sinirli olduğunu söylüyor. Yine ben onu aldığı organa değil, kullandığı ilaçlara bağlıyorum.
Türkiye'de genellikle canlı donörden nakil yapıyoruz. ABD'de ise genellikle kadavradan nakiller yapılıyor. Olaya spiritüel olarak bakamayız. Bizim nakil hastalarımız ya oğlundan ya kızından organ alıyor ya da annesine babasına organ veriyor. Sonuçta aynı DNA, çok yakın bir vücut uyumu var. - Prof. Dr. Onur Yaprak
Doç. Dr. Nadir Alpay: Anket şeklinde yapılan bu çalışma sonuçlarına göre organ nakli hastasındaki davranışsal değişiklikler için kesin bir kanaate varmak zor. Davranış değişikliklerinde kesin kanılara varmak için çok daha fazla hasta sayısı ve de sözlü beyan değil, çeşitli testlerle bunun kanıtlanması gerek. Bini aşan böbrek nakli hasta tecrübemizde hangi yaştan olursa olsun organ nakli insan hayatına kesinlikle olumlu yönde etki ederek ona ya yeni bir yaşam ya da hayat kalitesini artırıcı çok önemli bir katkı sağlıyor. Bunların yanında ameliyat stresi, zor geçen operasyonlar, sonrası yaşanan komplikasyonlar, yoğun bakım süreci, hayat boyu kullanılan ilaçlar (özellikle kortizon) kişide davranışsal değişikliklere yol açabilir. Bunlar bazen hastanın davranışsal ve fiziksel özelliklerinde önemli değişiklikler de yapabilir.