30.10.2013 - 13:42 | Son Güncellenme:
Prof. Dr. Tayfun Turan, tüm dünya ülkelerinde kadınların erkeklere göre daha fazla şiddete maruz kaldıklarını belirtti. Bu nedenle kadınların ruhsal hastalıklarla karşı karşıya kalma risklerinin yüksek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Turan, şiddet sona erse bile kadının psikolojisi üzerindeki izlerin silinmediğine dikkat çekti.
Kadının benlik değeri zedeleniyor
Şiddet görmenin en uzun soluklu etkisinin kadının benlik değerinin zedelenmesi olduğunu vurgulayan Prof.Dr. Turan, "Bu da birçok önemli psikiyatrik durum ve hastalıklara zemin hazırlıyor. Kadınların yüzde 32’sinde depresyon ya da anksiyete bozukluğu oluşuyor. Eş şiddetinden sonra kadınların yüzde 84’ünde travma sonrası stres bozukluğu ortaya çıkıyor, alkol-madde- sigara kullanımı yaygınlaşıyor, ciddi intihar girişimleri ve sonucunda ölümler olabiliyor. Yani kolayca önlenebilecek bir sorunun sonuçları oldukça vahim gözüküyor" dedi.
Gelişmiş ülkelerde bile şiddet ürkütücü boyutlarda
Prof. Dr. Turan, ABD, İran ve Türkiye’deki şiddet istatistiklerine dair şu bilgileri verdi:
"ABD’de evli kadınların yüzde 25’i hayat boyu eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalıyorlar. Bu ülkedeki kadınların yüzde 52’si bir fiziksel saldırıya, yüzde 36’sı cinsel saldırı ya da tecavüze uğruyor. Görüldüğü gibi ABD gibi gelişmiş bir ülkede bile rakamlar dikkat çekici ve ürkütücü boyutlarda. İran’da ise kadınların yüzde 59’u ev içi şiddetle karşı karşıya kalıyor. Ülkemize bakınca da aile içerisinde kadınların yüzde 34’ü fiziksel yüzde 53’ü sözel şiddete uğruyor."
Psikolojik şiddet daha yıpratıcı
Şiddet denilince yalnız fiziksel şiddetin anlaşılmaması gerektiğine dikkat çeken Turan, "Şiddet; fiziksel, sözel, cinsel, psikolojik-duygusal, ekonomik şiddet olarak sınıflandırılabilir. Kadının ‘başkalarının yanında küçük düşürülmesi (örneğin çocuklarının önünde), dolaylı ya da doğrudan tehdit edilmesi, arkadaşları ya da ailesiyle görüşmesine engel olunması’ ruhsal-duygusal şiddet türlerine örnektir ve fiziksel şiddetten daha yaygındır, belki de daha yıpratıcıdır. Aşağılayıcı sözler sarf edilmesi, lakap takma sözel şiddet türü içinde değerlendirilebilir. Hiç farkına varamadığımız bir şiddet türü de ekonomik olandır. Kadının elindeki parasının alınması ya da para verilmemesi, çalışmasına izin verilmemesi ilk akla gelen örnekler" diye konuştu.
Kadın kadının kurdudur
Kadına yönelik şiddetin yalnızca ev ile sınırlı kalmadığını ifade eden Prof. Dr. Tayfun Turan, son yıllarda iş yerinde şiddetin boyutlarının da arttığını kaydetti. Şiddetin normalleştiğini dile getiren Turan, şunları söyledi: "Kadının saçı uzun aklı kısa, erkek döver de sever de gibi kadını şiddete açık hale getiren birçok atasözümüz, deyimimiz de var. Atalarımızın başka amaçlarla söylediklerini düşündüğüm bu sözler sonraları kadına şiddet algısının normalleşmesine neden olmuş gibi gözükmektedir. Sadece bunlar değil birçok TV dizisi de her türlü şiddetin normalleştirilmesine hizmet etmektedir. Bu, toplumun her kesiminde travmalara ve sonuçta ruhsal bozuklukların oluşmasına katkı sağlamaktadır. Ailelerin ve toplumun temel taşlarının yerinden oynamasına sebep olmaktadır."
Kadın şiddet görse de evi terk etmiyor
Kadınların şiddet görmelerine rağmen, utanma, toplumdan izole edilme ve ekonomik kaygılar nedeniyle çoğu zaman evi terk edemediğini belirten Turan, "Öncelikle yapılması gereken toplumun şiddet algısındaki çarpıklıkların giderilmesi için ilgili kurumların birlikte hareket etmesinin sağlanmasıdır. Bence en önemlisi de bu algının değişmesine en çok katkı sağlayacak olan anne ve babaların bilinçlendirilmesidir. Şiddeti uygulayanı yetiştiren de annelerdir, önlenmesinde de annelere çok görev düştüğünü vurgulamam gerekir. Bu şekilde şiddetin yol açtığı psikiyatrik sorunlar, toplumsal çöküntüler, insan ve ekonomik kayıplar da azalacaktır" dedi.