Bugüne kadar bir sürü yazı yazdım ‘geldi, geliyor, geçiyor, bu mudur?, şu mudur?’ başlıklarıyla. Meğer yaşadıklarımız buz dağının görünen kısmıymış. İnatlaşma, bağırış çağırış oluyordu da bir hafta-on gündür değişik bir evredeyiz. Ne dersek, ne söylersek itiraz. Hem ne itiraz. Mümkün değil engeli geçemiyoruz. Yemicem, uyumicam, gelmicem, istemiyim, yapmicam, giymeycem….
Normalde, eskiden, bilmiyorken ‘ayy ne şımarık çocuk, her şeye itiraz ediyor, ıyy’ derdim. Çoğu insan daha doğrusu eskiler, bu 2 yaş sendromu hakkında bilgileri olmadığından hem kendi çocukları hem de diğerleri için ‘şımarık bu şımarık’ derlermiş. Oysa olması gereken, yaşanması gereken ve asla aşırı tepkilerin verilmemesi gereken bir durum bu. Hoşumuza gitmeyen ve çocuğun bir an önce son vermesi gerektiğini düşünerek baskılamaya çalışmanın çocuk için hiç bir yararı olmadığı gibi zararı olacağından bahsediyor uzmanlar.
2 yaş nasıl bir dönem: çocuk artık bir sürü işini kendi görebiliyor. Çevrenin farkında, seçimler yapabileceğini öğreniyor. Bir de üzerine, konuşmaya başlıyor. Kısaca ‘ben buradayım’diyor. Evin kurallarını iyice öğrenmiş durumdadır artık bu yaşta ve her birini yıkmak için harekete geçmeye başlar. Bağırmak, yemekleri döküp saçmak, hayvanlara tekme atmak hatta belki size vurmaya kadar bile ileri gidebilir çocuk bu dönemde. Dediğim gibi bir de konuşmaya başladıysa sadece hareketlerle değil sözleriyle de çileden çıkarabilir anne babayı.
Son bir kaç aydır bağıran anne olduğum için kendime söyleniyordum ya… şu bir kaç gündür bana bir iyilik geldi. Luca’ya sataşmadığı sürece sesim pek yükselmiyor. Hele o itirazlar ve ağlama krizlerinde ona kızmıyorum. Kucaklıyorum, öpmeye çalışıyorum. İnanamıyorum kendime. Nasıl oldu bu? Geçenlerde, yine bu ‘yemicem, içmicem’ krizinde babamız ”Koray artık iyice sinirleniyorum” diye ani bir çıkış yaptı. Koray çok bozuldu ve biliyor musunuz, ben de. Çünkü gereksizdi. Her ne kadar büyüdü, konuşuyor, yakında okula gidecek desek de sadece 2.5 yaşında. Minicik, daha minicik bir velet. Dertlerini anlatmaya yeni başladı veya doğrusu biz yeni anlamaya başladık onu. O gün Sarp’a bu dönem hakkında okuduklarımı aktardım. Aktarırken de fark ettim ki biz ne yaparsak yapalım durum değişmeyecek. Çocuğun doğal gelişim sürecinde bir aşama bu. Doğrusu ona destek olmak.
‘ın kitaplarında yazılanlar satır satır aklımda neredeyse. Bu kriz anlarında çocuğa kızmak, bağırmak veya ona kayıtsız kalmak onun daha da sinirlenmesine yol açarmış. Onu anladığınızı göstereceksiniz ama önce dikkatini çekeceksiniz. Bağırarak bir şey anlatıyorsa, siz de aynı ses tonuyla onun dediklerini tekrarlayabilirsiniz mesela. Tüm bu sıkıntının içinde onu bol bol kucaklamayı unutmayacağız. İlgiye ve anlaşılmaya ihtiyacı var çünkü.
Bu 2 yaş sendromu döneminde çocuk ‘hayır’ diyecek. Demeli de zaten. Asıl itiraz etmiyorsa, kendini ifade etmeye çalışmıyorsa bir problem var demekmiş. Ev içinde, yaşadığı çevrede bir sıkıntı olduğunu veya çocuğun gelişiminde bir farklılık olduğunu gösterirmiş 2 yaşında sakin, uyumlu ise ve ağlamıyorsa.
Elbette çocuğun her yaptığını onaylayacağız demek değil. Sadece onun dilinden konuşacağız. Bizim yetişkin cümlelerimizi anlamasını beklemek haksızlık çünkü. Sade bir ifade ve mümkün olduğunca sevimli bir ses tonuyla iletişime geçeceğiz. Bu şekilde bizi dinlemesini sağlamamız daha olası. Bir diğer taktik de benim yeni uygulamaya başladığım: ‘hayır’ demesini sağlayarak istediklerimizi yaptırmak. Kafa karıştırıcı gibi mi? Değil aslında. Geçen akşam, uykudan süründüğü halde ‘uyumicaaamm’ diye ağlayan oğlumu sinir krizi geçirmesine yakın yatağa koydum. Sıkı sıkı sarıldım, en sonunda kendini sağa sola savurmaktan vazgeçti ve tekrar ‘uyumicaam’ demeye başladı. Ben de ‘sakın uyuma, gözlerini kapattığını görmeyeyim’ dedim. Böyle söylediğim için inatlaşmak için gözlerini kapatıp açmaya başladı ve bir kaç dakika sonra kapatma düğmesine basmışım gibi uykuya geçti. Sonra dün sabah, her zamanki gibi ‘süt’ diye uyandı. Sütü beklemeye tahammülü kalmayınca sinirlendi, ben sütünü ısıtıp önüne biberonunu koyduğumda ‘içmicem’ dedi. ‘Aman iyi, sen içme Luca içsin’ dedim ve biberonu aldığım gibi arkamı döndüm. Şimşek hızıyla elimden kaptı ve bir dikişte sütünü bitirdi. Şimdilik bu taktik, yemek ve uykuda işe yarıyor. Koray itiraz edebildiği için daha kolay sakinleşiyor, ben de istediklerimi yaptırabiliyorum. Ancak bu her durumda işe yaramıyor. ‘Gel, uzaklaşma’ diyorum gelmiyor. ‘Sakın gelme’ diyorum, yine gelmiyor.
Sanırım en kötü günümüz dündü. Sarp da evde. Güne güzel başladık. Hava ısındığı için hortumlarla oynamasına izin verdik. Ne zaman ki ‘yeter artık’dedik, dünya başımıza yıkıldı. Çığlık çığlığa bir çocuk, bir yandan da annesine vuruyor. Ben sadece vurduğu için kızdım ona ve ”bir daha vurursan seni kucağıma almayacağım” dedim (bu da işe yarayan bir başka taktik, hele ki evde ikimiz varsak kesin çözüm.)Bütün bir gün en az 5-6 sefer bu krizi yaşadık ve her birinde Sarp’ın git gide daha fazla sinirlendiğini gördüm. Akşam yemek sofrasında delirince bizimki, babamız da kendine hakim olamadı. Bu sefer ben Sarp’ı kenara çektim. ”Sakin ol, yapacak bir şey yok” dedim. Bu kadarına dayanamıyormuş. Ben de ”fark etmez, bu çocuk 2.5 yaşında, itiraz etmesi gerekiyor. Bizim her dediğimizi yapmak istemiyor. Üstelik sen de ben de bir zamanlar 2 yaşındaydık” dedim. Etkili oldu bu çok bilmiş konuşmam.
Gece iyi bitti ama Koray uyuduktan sonra ikimiz de yorgunluktan baygın durumdaydık. Çünkü alıp başını gitmek istiyor. Bisikletine atladığı gibi arkasına bile bakmıyor. Biz geri getiriyoruz, o gidiyor. Bahçe kapısını kitliyoruz, üzerine tırmanıyor. Kapının tepesinden topluyoruz bizim eşkıyayı.
Dün akşamdan beri düşünüyorum, diğer blogları ve kendi yazdıklarımı okuyorum. 2 yaş zor bir dönem. Herkes için. En önemli konu ise bizlerin yetişkin olduğunu hatırlamak. Sorunun ne olduğunu biz biliyoruz, o bilmiyor. Neden ağladığını, neden her şeye itiraz ettiğini biz biliyoruz. O bilmiyor. O iç güdüleriyle hareket ediyor. Henüz gelişmiş bir öğrenme becerisi yok. Davranışsal olarak ilerliyor. Sözlerden çok davranışlar ve hissettikleri önemli onun için. Yani mantığıyla değil yüreğiyle hareket ediyor. Kızmak, söylenmek yerine onu anlamaya ve onu ne kadar çok sevdiğimizi anlatmaya çalışmanın en iyi yöntem olduğunu öğrendim ben.
Herkese kolay gelsin!
Irem Erdilek