Eskiden her an düzenli, toplu olan eviniz artık sadece temizlikten sonra 1 saat derli toplu kalıyorsa;
koltuk minderleri aralarından arabalar, emzikler çıkıyorsa;
otomobilde direksiyon dahil dört bir yerde renkli renkli çıkartmalar varsa;
çantanızda kadın pedinden önce hazır bez çıkıyorsa;
çivi çakıp süs püs asmaya kıyamadığınız pırıl pırıl bembeyaz duvarlarınızda empresyonist akımın izleri varsa;
daha önce karakalem nü tabloların asılı olduğu yatak odanızın duvarlarında winnie the pooh, mickey mouse çıkartmaları varsa;
‘hayatta mutfağıma sokmam’ dediğiniz plastik bardaklardan çeşit çeşit, boy boy varsa;
banyoda klozetin hemen yanında oyuncak olarak slikon tabancası varsa;
çantanın ön gözüne sıkıştırılmış 23 numara ayakkabılar varsa;
salonun ortasında toplu gözüken bir oyuncak yığını her zaman duruyorsa;
biblolar, çerçeveler, süsler arasına itinayla yerleştirilmiş plastik bir kürek varsa;
masanın ortasında duran süs meyve tabağındaki meyvelerin her birinde diş izleri varsa;
buzdolabında mıncık mıncık kaplarda yemekler bulunuyorsa;
evin içinde devamlı bir telaş, bir koşturmaca varsa;
geniş bir şarkı, türkü, ninni repertuarınız oluşmuşsa;
sabahın altısında arabalar, legolar, figür hayvanlar küvetin içinde yıkanıyorsa;
o evde hayat var demektir.
Belki birazcık(!) yorucu ama neşeli, hareketli, mutlu bir hayat…
Irem Erdilek