Şimdi biz bir tatil beldesindeyiz ya… anneanne-dede ve diğer kuzen gruplarıyla birlikteyiz ya… çocuklu ve çocuksuz olarak değişik değişik aktivitelere katılıp hem bekar, hem çocuklu çift hem de çocuksuz çift karakterlerine bürünebiliyoruz. Bu da bana bir sürü konu hakkında gözlem ve analiz yapma şansı veriyor.
Tüm kışı deniz, güneş, kum yani tatil hayalleriyle geçiren Türk insanı havaların iyice ısınmasıyla kendini sahil kasabalarına atar. Ege ve Akdeniz kıyılarındaki nüfus bir kaç hafta içinde 8 katına ulaşır. Çoluk çocuk herkeste bir gevşeklik, bir neşe. Planlar günler öncesinden yapılır. Önce bir veya bir kaç nokta belirlenir. Oralardaki otel/pansiyon ayarlamaları, gidilecek olan plajlar, yeni açılan restaurantlar ve varsa değişik aktiviteler, hepsi belirlenir ve programlanır. Çocuklu aile daha titiz ve detaylı bir çalışma yapmalı. Zira karşılaşılacak en ufak terslikle tüm dünya terse döner ve ‘çocukla tatile çıkanın…’ ile başlayan cümleler duyulur.
Buraya kadar her şey ‘tamam’ diyelim. Evli, bekar, çocuklu herkes uçağa* BİRLİKTE bindi ve tatile çıktı. Uçaktan inip de havaalanından dışarı adım atar atmaz çocuklu – çocuksuz sınırının çizilmesi gerekiyor. Malesef çocuklu yaşamı hazmetmek, çevreye ve doğaya karşı saygılı olmak bir kültür. Ve anladım ki bu kültür bizde yeteri kadar gelişmemiş.
Öyleyse.... Sınırları Çizelim!
Otellerde. Bazı otellere veya tatil köylerine zaten çocuk alınmıyor. Bu durumu garipseyenleri de ben garipsiyorum. Millet, büyükşehrin bunalımlı havasından kaçıp gelmiş kafa dinlemeye. Sabahın altısında ciyak ciyak bebek ağlaması veya uykusunu almış, yeni güne hazır bir fırlamanın gürültüsüne maruz kalmak zorunda değil kimse. İşin kötüsü çocuklu olduğu için kendini çok önemli zanneden bir grup da var. Her an her yerde özel ilgi bekliyorlar. Doğrudur, yardıma ve hoşgörüye ihtiyacımız var ama çevreye karşı sorumluluklarımız da var. Bizden olmayanların da bazı beklentileri olabileceğini bilmemiz ve işte tam burada sınırımızı çizmemiz gerekiyor. Biz kendi evimizde olduğumuz halde Koray sabahın körü uyandığı zamanlarda ses çıkarmasın diye türlü türlü şaklabanlıklarla onu oyalamaya çalışıyorum. İşte bu yüzden çocukların veya belli bir yaşın altındaki çocukların alınmadığı otellere ihtiyaç var. Hatta ayrım yapılmayan büyük otellerde çocuksuz katlar bile olabilir. Elbette her türlü şartta çocuğumuzun gürültü kirliliğine yol açmasını engellememiz gerekiyor. Belki de yan odada sabah 9′a kadar mışıl mışıl uyuyan bir bebek vardır. Kim bilir?!?
Restoranlarda. Çocuklu, çekirdek aile bir restorana gittiğinde nispeten daha az çevreye rahatsızlık veriyor. Fakat ne zaman ki bir kaç aile birlikte dışarı çıksın, aynı yaşlarda iki üç çocuk buluşsun. Aman Allahım!! Yemek mi yeniyor, kavga mı ediliyor belli değil. Bir tanesi oturur, diğeri kalkar başınız döner. Anneler birbirleriyle konuşmak için yoğun çaba harcarken kocalarına da en tersinden bi’bakış atarlar ki veletlerle ilginsinler. Kimi restoranlar halden anlayıp bir köşeye çocuklar için oyun odası da düzenliyorlar. Fakat 1.5-2 yaş grubunu tek başına oralarda bırakamazsın. Yine birisinin başlarında durması gerekir. Masada oturması gereken ancak yürüme kabiliyetine erişmiş olanlar da anı kollarlar ve kaçıverirler ortamdan. Masaların arasında bir koşuşturmaca başlar. Hele ki daracık bir alanda dip dibe masalar varsa… anne çocuğun arkasında kan ter içinde utana sıkıla ilerler. Çocuğunu kaptığı gibi masaya götürür ve ‘bize bu aktivite yeter, hadi eve’ diye çemkirir. Evet, tipik Türk ailesi.
Plajlarda. Valla oteli, restoranı geçtim de plajlarda gerçekten de bir ayrım olmalı. Hem biz çocuklular yayıla yayıla kumdan kale yapalım, denize taş atalım, ufaklıkların rahat rahat sahilde suları sıçrata sıçrata koşturmasına izin verelim, hem de kafa dinlemeye gelenler bu veletlerin kum savaşına maruz kalmadan huzur içinde güneşlensinler. Hem onlara yazık, hem bize.
Bizzat şahit olduğum bir iki olayı anlatmak istiyorum:
1.Öğlen yemeği için gittiğimiz mekanda karşımızdaki masada oturan büyük bir grup vardı. 3-4 çocuklu son derece gürültülü bu ekip kalktığında oturdukları masanın altında kirli çocuk bezi bıraktıklarını gördük. Ağzımız açık kaldı. Garsonlar ‘yuhhh’ diyerek etrafı temizlediler. Yemin ediyorum ben utandım.
2. Kumsaldaki dip dibe şezlonlarda annesi güç bela güneşlenmeye çalışan ufaklığın biri elindeki kumları önlerindeki şezlongta yatanların sırtına serpiyordu(!) Annesi onu engelledi bir şekilde. Beş dakika geçmedi yine önde oturanların saçlarını çekmeye çalıştı. Anne, bu sefer aldı kuma götürdü. Evet, doğru tahmin bunlar İrem ve Koray ve bizimkinin azgınlıklarına maruz kalanlar da öyle hoşgörülüydüler ki iki kere utandım.
3. Yine plaj. Bu sefer biz değiliz ama:) Yeni bebekleri olmuş bir çift gelmişler çöl sıcağında denizin kenarına. Herkesin suratı asık zaten ama işte tatil yapıyorlar. Minik bebek uyumuş yolda, ona orada bir yatak yapmaya çalıştılar. Yan taraftaki iki şezlongu aldılar. Birini yan çevirip çadır gibi bir şey inşa ettiler. Daha sonra anne baba ayrı ayrı şezlonglarda güneşlenmeye devam ettiler. Plaj görevlileri diğer iki şezlongun parasını isteyince olay oldu. Vay efendim, bebekleri varmış da, insan biraz yardımcı olurmuş da, bebek nerede uyuyacakmış da. Görevli, ”hanımefendi ben şezlongu kullanamazsınız demiyorum, sadece parasını istiyorum. Verin dört tanesinin parasını, sonra ne yaparsanız yapın” dedi. Kadın asabi zaten, söylendi de söylendi. Bu ufak çaplı tartışma herkesi rahatsız etti. Sonra diğer yanımdaki çocuksuz bir başka grup başladı bu sefer ”bebekle gelme madem ya da otur kumda” demeye. Allahtan sadece ben duydum.
4. Yine plaj. 9 aylık bir bebek, annesi ve anneannesi. Zar zor ağlaya ağlaya uyudu bebek. Usulca yerleştirdiler bir köşeye. Buraya kadar her şey iyi. Ama plaj burası. Koşanlar, konuşanlar, tavla oynayanlar, şakalaşanlar, gülenler… Herkese müdahale başladı. ”Yavaş çocuk uyuyor”, ”cık cık cık”, ”hiç saygı yok” Buna bir şey demek istemiyorum.
Sonuç olarak herkes kendince haklı. Herkes tatilde rahat etmek ister. Herkes karşı taraftan saygı bekler. Malesef çocuklular daha fazlasını bekliyorlar üstelik de karşı tarafın ihtiyaçlarını görmezden gelerek. Bunaldığım, tek başıma uğraşmak zorunda kaldığım anlarda malesef ben de bu fazla anlayışı bekleyebiliyorum. Yanlış olduğunu fark etsem de içimden geçiyor. İşte biz bunu öğrenene kadar çocuklu – çocuksuz ayrı yarı takılalım . En iyisi bu!
Irem Erdilek