'Şımarık çocuk yoktur, ilgi isteyen çocuk vardır' diyen yabancı pedagogları Türk anneanne, babaanne ve dedeleri ile tanışmaya davet ediyorum çünkü
Çocuğuma Kızamıyorum.
Öyle bir hobim yok elbette yani boş zamanlarımda bağırmak, kızmak, çirkefleşmek gibi bir özelliğim yok ancak anneyim. ‘Ben hiiiiçç bağırmıyorum’ diyen beri gelsin. İnanmam. Kendimi tutmak, sesimi kısmak, sinirimi en aza indirmek ve en önemlisi durumu anlamak için türlü türlü yollara başvuruyorum. Arkadaşlarımla konuşuyorum, uzman kişiliklere soruyorum, kitaplar okuyorum… kitaplar… okuyorum, etkileniyorum, gözlerim doluyor hatta. Oğlumu anlayamadığım, ona haksızlık yaptığımı düşünüp bir de ağlıyorum üstüne. Sonra üzerinden bir dakika bile geçmeden, gözlerimdeki yaşlar kurumadan kendimi ‘Koray yapmaaaa’ diye cinnet eşiğinde buluyorum.
Yaz tatili dolayısıyla annemlerle birlikteyiz. Bahçe, havuz, deniz, kum, güneş, ağaçlar, böcekler, anneanne, dede ve yan evde kuzenlerle renkli bir hayatımız var. İlk bakışta harika, imrenilesi, çoğu insanın arayıp da bulamadığı bir fırsat. Koray ile ilgilenen çok olunca ¨sıra sana gelmiyordur¨ diyorlar. Doğru. Doğruydu. Geçen senelerde öyleydi. Ancak şimdi karşımızda bacak kadar boyu ile kafa tutan biri var. İnatlaşma, yaramazlık, zaman zaman asabiyet, gıcıklık, düz duvara tırmanma gibi meziyetleri(!) ile her geçen gün ilişkimizi zorlayan bu 2.5 – 3 yaş arasındaki çocuk yüzünden aile faciası çıkıyor. Her gün hem de.
YOK, BEN ÇOCUĞUMA KIZAMIYORUM.
Onlara kalırsa ben devamlı, çok, gereksizce ve amaçsızca kızıyorum. Duyan da sabah gözümü açıp bağırmaya başladığımı sanar. Valla öyle değil. Sabah saatlerinde pek ilgilenmiyorum yaptıklarıyla, öğlene doğru uykusu gelmeye başlayınca sapıtıyor ben küçük küçük kızmaya başlıyorum. Gözleri kapanırken ‘uyumayalım’ diye ağlamaya başlıyor. İkna etmeye çalışıyorum ama sinirleniyorum yavaş yavaş. Neyse bir şekilde uyutuyorum. Öğleden sonra ise enerjisiyle iyice düz duvara tırmanma ve inatlaşma moduna geçince bende şalter atıyor. Annem de bana kızıyor. Torununa bağırıyorum diye gözleri doluyor, Koray’ı alıp uzaklaştırmaya çalışıyor. Böyle olunca ben daha da sinirleniyorum. Alıp da çocuğuMU benden uzaklaştırıyor diye. Oldu, bir de sosyal hizmetleri çağırsın(Amerikan filmlerinde görürüz ya hani çocuğa kötü davranıldığında ararsın gelirler). En sonunda dün, Koray’a sabah yaptığı yaramazlıklar üzerine sakince bayağı sakince
¨Koray’cığım eğer İnci(anneanne) ile markete gitmek istiyorsan annenin sözünü dinle, Luca’nın gözüne parmağını sokma, koltuğun üzerine tabure koyma, masanın üzerine çıkma. Anlaştık mı?¨.
Güya anlaştık. Çok geçmeden Koray’ı Luca’nın tepesinde bulunca yemin ediyorum gözlerim karardı
¨Koray hiçbir yere gitmiyor ¨ dedim. Tabi ağlamalar, sızlanmalar, böğürmeler başladı.
¨HAYIR, gitmiyorsun.¨
Koray sakinleşmeye karar verdi ama ben sözümden dönmeyecektim. Biliyorum ki bu bir deneme. Gözümün içine bakıyor çünkü. Tam bu sırada annem gelip ¨Annesi bak sakinleşti, bir daha yaparsa gönderme¨ demez mi!
¨Koray hiçbir yere gitmiyor. Ben ona anlattım. Yaramazlık yapmasaydı. Ben anneyim, kötü bir şey yok. Benimle evde kalacak.¨ dedim.
Aman ne ağlamak. Koray ayrı ağlıyor, eminim, annem içinden ayrı. Bir ara Koray’dan ‘ sen anne değilsiiiin!’ lafını bile duydum. Kendimle gurur duydum oysa. Haftalardır ilk defa benim sözüm geçti. Koray ağladı ağladı, sustu.
¨Sakinleştiysen şimdi puzzle ya da hamur yapabiliriz¨ dedim.
¨İnci nerede? ¨diye son bir ümitle sordu. Markete gittiğini duyunca gözleri yeniden doldu ama elimde hamurları görünce vazgeçti ağlamaktan.
Annem eve geldiğinde biz oyun oynuyorduk. İyiydik. Akşam annem telefonda başka bir kuzene günü anlatırken duydum:
¨Oğlan çok yaramaz, bildiğiniz gibi değil. Çok tatlı ama eşkıya. Annesini çok kızdırıyor. İrem de haklı kızmakta ama biz dayanamıyoruz işte.¨ Ben bu itirafı duydum ya… yeter bana.
Bir ara kendi kendime hayat devamlı ¨yapma, etme, elleme¨ demekle mi geçecek diye soruyordum. Annem kocaman bir ‘EVET’ dedi.
Irem Erdilek