Editörün SeçtikleriGüzel yazar

Güzel yazar

20.06.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Güzel yazar

Güzel yazar


Usta gazeteci Bedii Faik anılarını yazmaya başladı. Şimdi her gün iğnesini batırmıyor ama bir batırdı mı bir daha acısı çıkmayacak belki de...


Demokrasi mücadelesinin yeni başladığı, herkesin heyecanının dorukta olduğu 1946 yılları...
Tasvir-i Efkar’a küçük fıkralar yazan Doğan Nadi yazısını keyifle okuduktan sonra gazeteci arkadaşları ve dostlarından büyük takdir toplar. Odanın bir köşesinde oturan İstanbul Tıp Fakültesi’nin dördüncü sınıf öğrencisi delikanlı ise, “Ben gazeteci değilim ama bu yazılar yazılmaz yazı değil ki. Böyle bir yazıyı kabiliyeti olan her insan yazar" diye ahkam keser. Arkadaşı Kadri ise, “Yok canım, bu yazıları yazmak kolay bir iş değil" deyince o gece odasına kapanan delikanlı tam 17 küçük fıkra yazıp, Ziyad Ebüzziya’ya bir mektupla gönderir. Ertesi günü Tasvir gazetesinde Ebüzziya’nın baş makalesinin altında bir not vardır:
“B.F. rumuzuyla bize yazı gönderen zata; gazetemiz yazı işleri müdürlüğüne gelip, görüşmenizi rica ederim."
Mesajı alan genç adam ertesi sabah erkenden kalkıp, en şık takım elbisesini giydikten sonra Eminönü Şeref Efendi Sokağı’ndaki, Tasvir-i Efkar gazetesinin harap konağından içeri girer girmez Yazı işleri Müdürü Necdet Baytok’un yanına gider. Ebüzziya’nın yazısının sonunda bahsettiği B.F. rumuzlu kişi olduğunu söyler.
Karşısında gencecik adamı gören Baytok iyice şaşırır.
- Aaa siz misiniz? Yazılarınızı okudum çok beğendik ama sizi yaşlı başlı biri olarak tahmin ediyordum. Son Saat diye bir gazete çıkaracağız. Bu gazetenin birinci sayfasında size bir sütun versek yazar mısınız?
Daha o yaşlarda kendine aşırı güvenen genç adam teklifi hemen kabul eder ve 1946 yılının başlarından itibaren B.F. yani “Bedii Faik" imzasıyla, o müthiş, iğneli yazılarını yazmaya başlar.

Efsane gazeteci
O, Babıali’nin efsane gazetecisi... Yazdığı fıkralarla başta Adnan Menderes, Celal Bayar ve şürekasının yıllar yılı korkulu rüyası olur. Lafını esirgemez, taşı gediğine koyar. Nükte, hiciv kaleminin ucuna geldiği zaman da hiç kimseye aldırmaz. 1946 yılında başladığı gazetecilik mesleğinde Tasviri Efkar, Son Saat, Demirkırat, Tan, Milliyet, Yeni İstanbul gazetelerinde büyük yankılar yaratan fıkralar yazar. Herkes onun gibi yazmak ister ama nafile... Dünya’da çalışmaya başladıktan sonra bu gazetenin önce ortağı, 12 Mart’tan sonra da sahibi olur. Takvim 1975’i gösterdiği zaman basındaki sanayileşme onu ürkütmeye başlar. Bütçesinin bu yükü tek başına kaldıramayacağını sezdiği zaman da çocuğu gibi sevdiği gazetesini satmak zorunda kalır. Belki de kırgınlıklar ve eşinin de rahatsızlığı eklenince 1978’de Londra’ya yerleşmek zorunda kalır.
Bedii Faik gibi büyük bir ustayla tadına hiçbir zaman doyamayacağım çok güzel ve uzun bir sohbet yaptım. Onu dinlerken basının “derin" tarihinin labirentlerinde yuvarlandım! Anlattıklarının hepsini yazmaya çalışsam, sayfalar yetmez. Teselliyi bu anlatılanların “tümünü" aktarabileceğim bir kitaba ayırdım...

“147 kelime ile" fıkra
1946’nın başlarında Tasvir - i Efkar’da fıkralar yazan Doğan Nadi bir müddet sonra ayrılıp, kendi gazetesi “Cumhuriyetöe gider. Bedii Faik de hem Tasvir hem de Son Saat’te yazmaya başlar. İlk yazdığı “Kambur" fıkrası çok sükse yaptığı gibi, Demokrat Parti kongrelerinde de çok okunur.
Tasvir’in sahibi Ziyat Ebüzziya’nın ortağı Cihat Baban 46 seçimlerinde “mebus" olmasına rağmen işini bırakmaz. Birkaç ay sonra sert ama öğretici bir tarafı olan Baban iki gazeteye birden yazı yazan Bedii Faik’e ültimatomu verir.
- Üçüncü bir yazı daha yazacaksın. Ama fıkran muayyen (çerçevesi belli) kelimeyle olacak.
Tasvir’de “Bir damla", Son Saat’te “Taşı Gediğine" köşelerinin sahibi olan Bedii Faik, hırs ve aşk içinde hemen bir fıkra yazar ve kelimeleri sayar. Artık Tasvir’in iç sayfasında yayınlanan fıkranın logosu “147 kelime ileödir...

Sıkıyönetim yolları
Sıkıyönetimin en keskin olduğu yıllar... Tasvir - i Efkar’da zülfüyare dokunan yazılar yazan Bedii Faik’in başı da bir türlü dertten kurtulmaz. Her akşam üzeri Şeref Efendi Sokağı’nda bir motosiklet sesi duyulduğu zaman Ercüment Ekrem Talu, Bahadır Dülger, Eşref Şefik, genç gazeteciye bakarlar. Biraz sonra Tasvir’in yıkılmak üzere gibi görünen tahta merdivenlerinden postal sesi duyulur. Asker yazı işleri odasına girer ve “Bedii Faik" diye bağırır. Atıf Sakar, “Seni götürmeye geldiler" diye bağırınca başta Ercüment Ekrem Talu olmak üzere gazeteci arkadaşları motosikletle giderken soğukta üşümemesi için Bedii Faik’in göğsüne ve sırtına gazete kağıdı koyarlar.
Ustamız, pirimiz o günleri anlatırken şimdi bile sıkılıyor.
“Taksim Sıraselviler’de bir zamanlar İstanbul’un en meşhur randevuevi olan Madam Atina’nın mermerli binası, o zaman örfi idare olarak kullanılırdı. Oraya gelip, gece yarısına kadar ifade verdikten sonra beni salıverirlerdi. Ertesi gün tekrar. Bu, uzun zaman böyle devam etti. Ta ki liseden bir sınıf arkadaşım askeri hakim olup, oraya tayin edilene kadar. Ben ifade vermek için odasına girdiğim zaman, “Gel şu dosya dolabını çekelim beraber" dedi. Çektik, benim dosyam arkaya gitti. Bana da, ‘Yanlışlıkla böyle düşmüş gibi oldu, seni çağırmayız belki yarın’ dedi. Dosyam kayıp olunca bir daha da beni çağırmadılar."

Demirkırat macerası
Sık sık Tasvir - i Efkar gazetesinde Cihat Baban’ı ziyarete gelen Fikret Karakoyunlu (ANAP İstanbul Milletvekili Yılmaz Karakoyunlu’nunu babası) Trakya taraflarında küçük bir ilçenin kaymakamı iken, valilik sırası gelmesine rağmen, Demokrat Parti mücadelesine girmek için Adnan Menderes’in saflarına katılır. Bir gün beraberce Gazeteciler Cemiyeti’ne doğru yürürlerken Fikret Bey içini açar Bedii Faik’e.
- Haftada iki gün yayınlanacak bir gazete çıkaracağım. Halk gazetesinin adı da ‘Demirkırat’ olacak. Bu gazetenin başına geçer misin?
Tasvir ve Son Saat’te altı aydır kadrosuz çalışan genç gazeteci hiç tereddüt etmeden “geçerim" cevabını verdikten sonra Cihat Baban’dan izin almadan küçük bir kadro yapar. Baban bu olayı duyduğu zaman Bedii Bey’e, “Seni kovarım" der ama gazeteci başını mağrur bir edayla kaldırır.
- Kovmanıza lüzum yok, ben gidiyorum.

Parti gazetesine öfke
Demokrat Parti’nin birinci kongresine delege olarak Ankara’ya giden Fikret Bey daha ilk gün Bedii Bey’e telefon açıp, Demirkırat’ın partinin gazetesi olacağını “müjdeleyince" genç yazar şok geçirir. Kongreden sonra Fikret Bey’le İstanbul’a gelen Samet Ağaoğlu, “Partiden 100 bin lira aldık. Bu gazeteyi günlük yapacağız" deyince gazeteci artık sabır taşı değil ki, çatlar.
- Beyefendi matbaa nerede? Günlük gazete rotatif işi. Biz gazeteyi düz makinede basıyoruz. Üstelik haftada iki gün çıkıyoruz. Günlük gazeteyi nasıl yaparız? Ben bu işte yokum, rezil oluruz.
Gazetecilikten, hele baskı işlerinden hiç anlamayan Ağaoğlu ahkam keser.
- Yahu biz habere ehemmiyet vermiyeceğiz, makalelerimiz olacak. Ben yazacağım, sen yazacaksın.
Parti ile Bedii Bey’in arasında kalan Fikret Karakoyunlu, Ağaoğlu ayrıldıktan sonra yazarın koluna girer, “Sakın ha, bırakma beni" diye yalvarır ama boşa...

Ali Naci’nin yeni gözdesi
İsviçre’de basın ateşeliği yapan Ali Naci Karacan Türkiye’ye dönünce, cimriliğiyle ün yapan Halil Lütfi’yle ortak olur. Beraberce Tan gazetesini çıkaracak olan Naci Bey Babıali’ye adım atar atmaz tüm yazarları okur, inceler. Ama sadece Bedii Faik’in yazısının üzerine parmak basıp, “Bu arkadaşla konuşmak istiyorum" diye tutturur ve ona hemen telefon açtırtır.
- Monşer, ben Ali Naci Karacan. Sizinle görüşmek istiyorum. Bana gelebilir misiniz?
Yazısını yeni bitiren Bedii Faik, Tan gazetesine gider. Azametli bir şekilde kendisini karşılayan Naci Bey’e öfkelenen gazeteci, maroken koltuğa biraz mubalağalı bir şekilde, yayılarak oturur.
Odaya girdiği zaman ayağa kalkanlara hiç “itibar" etmeyen Naci Bey, Bedii Faik’in tavrına biraz şaşırır ama hoşuna da gider. Yelkenleri indirir.
- Monşer yazılarınızı okudum, hayran oldum.
Gazeteci kendinden emin.
- Teşekkür ederim, ben güzel yazarım.
- Monşer, hiç bu kadar da kendine güvenen gazeteci görmedim.
Yazar hemen taşı gediğine koyar.
- Naci Bey, kendine güvenmeyen nasıl gazetecilik yapar bu memlekette.

Önce Tan, sonra Milliyet
Gazetenin mizanpajından, yazılarına kadar her şeyiyle uğraşan Bedii Faik bir ay sonra Ali Naci’yle aynı masayı paylaşır. Öyle zaman olur ki Naci Bey’in bile makalesini koymaz gazeteye ya da onun yazısını yazar.
Naci Bey’in para pul hesabı yapmadığını söyleyen Bedii Bey o günleri hatırladıkça keyifli bir kahkaha atıyor ama kederleniyor da yaşadıklarını anlatırken.
“Babıali’nin kilometre taşı olan Naci Bey parası olduğu zaman çok iyi, olmadığı zaman da çok kötü gazetecilik yapardı. Enteresan adamdı. DP iktidara yaklaşıyor. Naci Bey, Tan gazetesini günlük çıkarmaya kalktı. Halil Lütfi’den ayrılıp, Nuri Akça matbaasında düz makinede gazeteyi bastırmaya başladı. Tek başına kalınca da ortak aradı. Halil Lütfi’ye de habire borçlanıyor. ‘Çıkalım, yer bulalım’ dedim ama o eski hariciyeci Nuri Akça’yla ortak olup, Tan ismini de Halil Lütfi’ye bıraktı. Yeni gazetenin adı da “Milliyet" oldu. Zaten Milliyet Naci Bey’in ateşe olmadan önce çıkarttığı gazetenin adıydı. Karacan daha sonra Ethem İzzet ile anlaştı, oraya geçtik. Ancak Menderes Hükümeti başa gelince, Fuat Köprülü’nün “takdiriyle" ilk icraatı anayasa dilini değiştirmek oldu. Yani, Genelkurmay Başkanı yerine yine Erkan - ı Harbiye Umumiye Reisi diyeceğiz. Dördüncü gün ezanın Arapça okunmasına karar verdiler. Naci Bey’e, ‘Sen bunlarla devam edecek misin? Bunun arkasından irtica hortlar. Bunlar öyle kötü yola dalacaklar ki. Ben bunu görmüş olmanın keyfini süreceğim’ dedim ama dinletemedim. Kafasının dikine gidince de yollarımız bir daha birleşmemek kaydıyla ayrıldı."

Dünya gazetesi bir olay!
Falih Rıfkı Atay’ın kaleminin boş kalmasına tahammül edemeyen Halk Partili Hacı Bekir, Terzi İzzet, Değirmenci Kemal Dönertaş, Beyoğlu Balık pazarında Toptancı İsmail Kısmet, Armatör Ali Sohtorik, Armatör Mehmet Kazancı Atatürk’e ait matbaayı İstanbul’a getirip, Dünya diye imtiyaz alıp gazete çıkarmaya çalışırlar. Falih Rıfkı da başyazar olur. Gazetenin tirajı çok yüksek olmadığı için çıkış yolu aramaya çalışırlarken Falih Rıfkı, “Bedii Faik’i kandırırsınız, alırsınız. Yoksa başkasını istemiyorum" diye tutturur.
Büyük pazarlıklardan sonra Bedii Faik Dünya gazetesine transfer edilince yanındaki odayı büyük gazeteciye hazırlatan Falih Rıfkı ortakları toplar ve kararını açıklar.
- Bedii Bey başyazar yardımcısıdır. Ben olmadığım zamanlarda her şeyi ona soracaksınız.
Bedii Faik’e de “Ne istersen yap, ne istersen değiştir" diye talimat verir. Yeni İstanbul’da “Bir Damla" diye köşesi olan yazar, Dünya’ya geçince “Bir Katre" der köşesine. O damla lafının Türkçeliği, katre lafının Arapçacılığı Falih Bey’e dokunur: “Katreni al, damlayı koy" diye kesin talimat verir.
İşe dört elle sarılan Bedii Faik, Çetin Altan’la arası bozulunca Ankara temsilciliğine 20 yaşındaki gencecik gazeteci Oktay Ekşi’yi getirir. Bir süre sonra terziler, bakkallar Falih Rıfkı Bey’e karışıp, “Bir pehlivan tefrikası koyalım" diye tuttururlar. Falih Rıfkı patronları odasından kovunca, “Çıbanın başı Bedii Faik" diye ona bir komplo hazırlamaya çalışırlar. Dünya gazetesinin imtiyaz sahibinin Falih Rıfkı olduğunu ortaya çıkaran Bedii Faik hukuki yollara başvurarak gazeteyi onların elinden alır ama hepsinin parasını da tıkır tıkır öder. 60 ihtilalinden önce gazete 45 gün kapandığı zaman Falih Rıfkı, “Bedii hissemin tamamını al, benim yazılarıma da muayyen bir maaş ver" der.

İhtilal ve pişmanlık
Çok sıkıntılı yıllar geçirdiklerini söyleyen Bedii Faik hem o günleri, hem de ihtilal sonrasını anlatırken yüreklice özeleştiri de yapıyor.
“Celal Bayar’a ‘DP’nin avukatlığını yapıyor’ diye yazdığım için altı aya mahkum oldum. Avukat sıfatını cumhurbaşkanına yakıştırdım dedim, baro bunu hakaret bile saymadı. 174 dava dosyam vardı. Tahkikat komisyonunda idamlıklar bölümünde ifade verdim. Tekolanya Cumhuriyeti diye bir roman yazdım. Neşredilmeden yasak edildi. Şimdi gençler hiçbir şey bilmedikleri, yakın tarihlerine ait hafızaları da kaybolduğu için Menderes’i hakikaten büyük bir demokrasi şehidi falan zannediyorlar. Bizim çektiğimiz ıstırabı da biz biliyoruz. 60 ihtilalinden sonra zincirden boşanmış gibi olduk. Düşmüş bir iktidara lüzumsuz hücumlar yaptık. Yalnız ben değil, başka gazeteler de yaptı. Bir tek Cumhuriyet gazetesi ağırbaşlı kaldı. Hani var ya birisini döverken hırsını alamazsın öldürürsün. Gazetecilikte tek pişmanlık duyduğum olaydır. O devrin içinde hırsımızı alamadık, öfkemizin kurbanı olduk. Küpümüze zarar verecek bir keskin sirke olduk. Sonra, bir tarafa böyle fazla vurunca, sanki ihtilalci gibi görünüyorsunuz. Bir de baktık ki, o da fena. Üstelik beraber göründüğümüz insanlar da sudan çıkmış kaşık değil ki."
Demokrat Parti’nin gemi azıya aldığı günlerde, DP’lilerden, “Dünya gazetesini bundan böyle tuvalette kullanacağız, orada işimize yarayacak" diye bir telgraf gelince kendi köşesinde, “Böyle bir telgraf aldım. Devam edin, devam edin bir gün gelecek göreceksiniz ki, kı.ınız başınızdan daha akıllı..." diye cevap veren usta gazeteci Bedii Faik, şimdi o güzel iğneleyici yazılarından bizi mahrum ediyor. Ama eşi Pırlanta Hanım, oğlu Faik ve gelini Sevil Akın’ın zorlamasıyla artık anılarını yazmaya başladı. Kimbilir, şimdi her gün iğnesini batırmıyor ama bir batırdı mı bir daha acısı çıkmayacak belki de.
Sevgili ustam saygıyla.



Vücut Kitle İndeksi Hesaplama

Sağlığınızı kontrol altında tutmak için Vücut Kitle İndeksi (VKİ) hesaplama aracını deneyin!

VKİ HESAPLA
KEŞFETYENİ
14 Şubat'ta aşkını ilan etmişti! Ne zaman sevgili oldukları ortaya çıktı
14 Şubat'ta aşkını ilan etmişti! Ne zaman sevgili oldukları ortaya çıktı

Cadde | 27.04.2025 - 07:55

Yarışma bittikten sonra aşkını ilan eden Semihcan, Sancakay Ilım ile ne zaman sevgili olduklarını açıkladı.

Yazarlar