25.03.2011 - 15:57 | Son Güncellenme:
5 düzine filmde başrol oynamak, bunlardan ikisinde Oscar almak ve 3 kez daha adaylığa gösterilmek, yedi koca, altı evlilik ve dört çocuktan sonra hala göz kamaştırıcı görünmek her kadının harcı değil ama Elizabeth Taylor bunu gerçekleştirdi.
Evliliğe dair kötü şöhreti, onu 20. yüzyılın en etkili stil ikonlarından birisi olmasını engellemedi. Sadece yüzü bile oldukça çarpıcı olan aktristin imzası haline gelen menekşe rengi gözleri ve çenesindeki beni ve kalın kaşları her zaman ilgi çekti.
Ve iş gardırobuna geldiğinde, Elizabeth Taylor’ın her şeyi lükstü. Her zaman zarif elbiseler tercih etti ama stilinin en büyük özelliği elbette ki asla vazgeçmediği mücevherler oldu. En basit ve yalın kostümünü bile her zaman abartılı boyut ve yoğunluktaki mücevherlerle eşleştirdi ve elbette tercihi pırlantalardan yana idi.
27 Şubat 1932’de, aslen Amerikalı olan ve sanat galericiliği yapan Francis Lenn Taylor ile Sara Viola Warmbrodt’un ikinci çocuğu olarak, Londra’nın Hampstead semtinde dünyaya geldi.Sara Sothern sahnesinde oyunculuk yapan annesi Viola, 1926’da evlendikten sonra mesleğini terk ederek, eşine yardımcı olmaya başladı. Baba Francis Taylor’un Londra’da bir sanat galerisi satın almasıyla ailece Hampstead’e yerleştilerBüyükannesi Elizabeth Mary Rosemond’un adının verildiği oyuncu, ailesinin kökeni nedeniyle Amerikan, İngiltere doğumlu olması nedeniyle de İngiliz vatandaşlığına sahipti.
Sinema camiasının ona ithaf ettiği ismiyle Liz Taylor, hayatının ilk yedi yılını ailesiyle birlikte Londra’da geçirdi.Taylor ailesi, II. Dünya Savaşı’nın ilk gerilimleri hissedilmeye ve İngiltere’de büyük bir huzursuzluk rüzgarı esmeye başladıktan sonra, savaştan uzaklaşmak maksadıyla, baba Francis’i sanat galerisiyle ilgili son işlerini tamamlaması için geride bırakarak, Amerika’ya döndü. Burada California eyaletinin Los Angeles şehrinde yaşamlarına devam ettiler. Francis Taylor Londra’daki işlerini sonuçlandırıp, vakit kaybetmeksizin ailesinin yanına geldi.
Küçük Liz’in keşfedilerek, ekranlarla tanışması ise bir aile dostları sayesinde oldu. Liz’in güzelliğinin ve yeteneğinin değerlendirilmesi gerektiği konusuna ailenin dikkatini çeken dostları, küçük Taylor’ın deneme çekimine katılması için öneride bulundu. Bu öneriyi ciddiye alan aile, henüz 9 yaşında olan kızlarını Universal Stüdyoları’na götürdü.Sözkonusu olay, Liz’in gelecekteki hayatını kökten değiştirdi. Küçük kız deneme çekimlerinde başarılı olarak, Universal ile sözleşme imzaladı. Liz’i beyaz perdeyle buluşturan ilk sinema filmi, 1942’de çekilen "There’s One Born Every Minute" oldu. Bu ilk filmde Taylor, sadece on yaşındaydı. Universal tarafından sözleşmesi feshedilince Elizabeth, Metro-Goldwyn-Mayer (M-G-M) film şirketine geçerek tek projelik anlaşma yaptı.Yeni şirketindeki ilk filmi, o dönem büyük beğeni toplayan "Lassie Come Home" (1943) oldu. Yakaladıkları başarının ardından M-G-M, sözleşmesini bir yıllığına uzattı. Bu süreçte küçük oyuncu, "The White Cliffs of Dover" ve "Jane Eyre" gibi filmlerde önemsiz rollerde yer aldı.
1944’te, Elizabeth’in yıldızını parlatan proje geldi. Clarence Brown’un "National Velvet" filmiyle küçük Lisa, M-G-M’in "küçük yıldız oyuncusu" oldu. Mickey Rooney ile (90) birlikte rol aldığı bu çalışmada, Velvet Brown karakterini başarıyla canlandırdı.Filmin, 4 milyon dolarlık hasılat elde ederek rekor kırması üzerine MGM, küçük yıldızıyla uzun süreli yeni bir sözleşme imzaladı. Aslında Velvet Brown rolü için ilk olarak Gene Tierney düşünülmüştü.Bu filmin başarısının ardından iki yıl perdede görünmeyen Liz, 40’lı yıllar boyunca, art arda başarılı projelerde rol aldı ve oyunculuk anlamında kendini geliştirme fırsatı buldu. 1947’de "Courage of Lassie"yle beyaz perdeye geri döndü. Bu filmi takiben, "Life With Father" da, o dönemin ünlü aktör ve aktrislerinden William Powell, Irene Dunne ve ZaSu Pitts ile birlikte rol alarak, mesleğinde gelişim dönemine girdi. Yine aynı yıl, "Little Women" adlı ünlü uyarlama filmde Amy rolüyle takdir topladı.Elizabeth Taylor’ın, bir genç kız olarak ilk romantik rolü, 1949’da Robert Taylor’la birlikte oynadığı "Conspirator" ile geldi. Sanatçının oyunculuk mesleği hızla yükselirken, özel hayatı da yavaş yavaş şekillenmeye başlıyordu.
1950’de lise diplomasını eline aldığında, henüz 18 yaşında olan Taylor, milyoner Howard Hughes’la beraberdi. Aynı yıl Howard’dan ayrılan Elizabeth, Hilton otellerinin varisi Conrad Nicky Hilton’la evlendi. Bu evlilik dünya çapında ses getirdi.Yılın sonlarına doğru, Vincente Minnelli’nin "Father of the Bride" adlı filminde unutulmaz rollerinden birini sergiledi. Devam filmi olan "Father’s Little Dividend", ertesi yıl gösterime girdi. Yine 1951’de, George Stevens tarafından çekilen "A Place in the Sun" adlı dramadaki oyunuyla iyi oyuncu olma yolunda ilerlediğini ispatladı.Elizabeth Taylor, artık haftada 5 bin dolardan fazla kazanan popüler bir oyuncu haline gelmişti. Tüm bunlara rağmen, sanatçının 50’li yıllardaki oyunu zayıf bulundu.Taylor’ın Hilton’la evliliği uzun soluklu olmadı, 9 ay sürerek 1951’in başında sona erdi.Boşanmasının üzerinden bir yıl geçtikten sonra Taylor, 1952’de bu defa aktör Michael Wilding’le dünyaevine girdi. Taylor, Wilding’ten, Michael Howard ve Christopher Edward adında iki erkek çocuk dünyaya getirdi.
1954 yılında Taylor birçok filmde boy gösterdi: Rhapsody, Beau Brummel, The Last Time I Saw Paris ve Elephant Walk (İntikam Geçidi).1956 yılına gelindiğinde 22 yaşına basan Elizabeth, başrolünü unutulmaz aktör James Dean’le (1931-1955) birlikte paylaştığı, "Giant" (Devlerin Aşkı) filmiyle büyük başarı yakaladı. Yine George Stevens imzası taşıyan film, Edna Ferber’in aynı adlı romanından uyarlanmıştı.Ertesi yıl Taylor, Oscar ödül töreninde kendisine En İyi Kadın Oyuncu adaylığını getirecek olan "Raintree Country" adlı filmde, Susanna Drake karakterini canlandırdı. Filmin eksik yönlerine rağmen, Elizabeth’in başarılı oyunu adaylığa layık görüldü.Wilding evliliğinin sona ermesinin ardından Taylor, yıldız oyuncu Michael Todd’la beraberdi. Todd, uçak kazasında hayatını kaybetti. Liz, kızları Elizabeth Frances’le baş başa kaldı.Sanatsal başarılarının yanı sıra özel hayatıyla da gündeme gelen aktrisin ünü daha çok artmaya başladı.Ününe ün katan "Cat on a Hot Tin Roof (Kızgın Damdaki Kedi)", 1958’de çevrildi. Maggie Pollit karakterini canlandıran Liz Taylor, filmdeki oyunuyla bir kez daha En İyi Kadın Oyuncu Oscar ödülüne aday gösterildi. Ertesi yıl Tennessee Williams’ın romanından uyarlanan "Suddenly Last Summer" filmindeki güçlü ve cesur oyunculuğuyla dikkati çekti. Yine bu başarısıyla akademi ödüllerinde aday gösterilmesine rağmen, ödülün sahibi Simone Signoret oldu.
1959’da Taylor, Eddie Fisher’la hayatını birleştirdi. 1960’da, M-G-M’le sözleşmesinin bitmesine az bir süre kala "Butterfield 8" filminde, eşi Eddie Fisher’la başrol oynamak için şirketle anlaştı. Bu film ile Liz’in Oscar hayali gerçekleşti. Film, her ne kadar eleştirmenlerden tam not almasa da Taylor’ın oyunu etkili bulundu ve ünlü aktris, En İyi Kadın Oyuncu ödülünü almaya hak kazandı.Liz Taylor, sözleşme süresinin sona ermesiyle, MGM’den ayrıldı.
1963’te, o zamana göre astronomik sayılabilecek bir ücretle (bir milyon dolar civarında) "Cleopatra" filminde, daha sonra beşinci evliliğini yapacağı Richard Burton’la birlikte başrol oynamayı kabul etti. Bu başarılı yapıtın ardından, Burton’la Taylor, yaşadıkları fırtınalı ve tartışmalı ilişkiyle gündeme geldi.Çiftin yine 1963’te birlikte çevirdiği "The V.I.P.’s" filmiyle gün yüzüne çıkan ilişki, magazin medyasının o güne dek ele aldığı en tartışmalı skandallardan biri oldu. Bu ilişki ortaya çıktığında her ikisi de başka kişilerle evliydi.Taylor 1964’te Fisher’dan boşanarak, Burton’la hayatını birleştirdi. Elizabeth ile Fisher, bir kız çocuğu evlat edinmek için gerekli işlemleri başlatmışlardı. Ancak Burton, söz konusu kız çocuğunu Maria Burton adıyla nüfusuna geçirdi.1966’daki "Who’s Afraid of Virginia Wolf (Kim korkar Hain Kurttan)" filmindeki Martha rolüyle eski formuna kavuştu. Eşi Burton ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllü Sandy Dennis’le birlikte yer aldığı bu çalışmayla, ikinci Oscar ödülünü almaya hak kazandı.
1967’de Marlon Brando’yla başrolünü paylaştığı "Reflections in a Golden Eye" (Parıltılı Gözler) filminin ardından, eşi Burton’la birlikte "The Comedians"ı çevirdi. Sonrasında Franco Zeffirelli’nin "The Taming of the Shrew" filminde oynadı. Bu yapıtların hiçbiri eleştirmenlerden olumlu not alamadı.1968’deki "Doctor Faustus", "facia" olarak değerlendirildi ve aynı yıl çevirdiği "Boom" filminin hasılatı ise maliyetinin altında kaldı. 1969’daki "Secret Ceremony" ve "The Only Game in Town"dan sonra, bir dönemler film başına milyon dolarlar alan Taylor, yüzdeyle çalışmaya başladı. Elizabeth Taylor, sinema çalışmalarının yanı sıra birçok televizyon projesinde de yer aldı.
1997 yılının şubat ayında, beyin tümörü teşhisiyle hastaneye kaldırılan Taylor, başarılı bir ameliyat geçirerek sağlığına yeniden kavuştu. 1999 yılında, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından "Dame" ile ödüllendirildi.2001’deki These Old Broads adlı televizyon filminde canlandırdığı Berly Mason karakterinden sonra herhangi bir çalışmada yer almadı.Yine 2001’de Taylor, ABD Başkanı Bill Clinton’ın talebiyle Vatandaşlık Madalyası’nın sahibi oldu.1974 yılında boşanmış olmalarına rağmen, ertesi yıl Burton’la yeniden nikah tazeleyen Taylor, 1976’da bu evliliği tamamen sona erdirdi. Sonrasında, Senatör John Warner ve Larry Fortensky ile iki evlilik daha yapan oyuncu bu kişilerden de boşandı.
2004 yılında, kalp yetmezliği olduğu açıklamasını yapan Taylor, beş kez kalçasını kırmış, selim beyin uru ameliyatı olmuş, cilt kanseri geçirmiş, iki defa da hayati tehlikeye yol açabilecek zatürre nöbeti atlatmıştı.2006’da hakkında çıkan hastalık söylentilerine açıklık getirmek için Larry King’in canlı şovuna katılan Taylor, Alzheimer hastası olduğu iddialarını yalanladı ve sağlığıyla ilgili ciddi bir sorunu olmadığını ifade etti. Taylor, bir ara alkol tedavisi de gördü.Elizabeth Taylor, sanatsal başarılarının yanı sıra birçok hayırsever projede yer almaya özen gösterdi. Özellikle AIDS’le mücadele için birçok yardım kampanyasından desteğini esirgemedi. Yakın arkadaşı aktör Rock Hudson’ın ölümünden sonra, Amerikan AIDS Araştırma Fonu’nun (amfAR) kurulması için büyük çaba sarf etti. Sonraları ise, bu hastalıkla mücadele edenlere maddi destek sağlamak ve bilimsel araştırmalara kaynak oluşturmak amacıyla, "Elizabeth Taylor Aids Fonu" adıyla kendi kuruluşunu oluşturdu.
Taylor’ın yaşamındaki en büyük tutkularından biri elmastı. Özellikle Richard Burton’la evliliği döneminde, bu tutkusunu koleksiyoner olarak devam ettiren Taylor’un sahibi olduğu iki değerli elmas çok konuşulmuştu: Bunlardan ilki 33.19 karatlık Krupp Elması ve diğeri de 69.42 karatlık Taylor - Burton Elması’ydı. Her ikisi de Burton tarafından Taylor’a hediye edilmişti.Yıldız oyuncu, 2002’de bu ünlü mücevher koleksiyonunu ve elmas tutkusunu anlattığı, "My Love Affair with Jewelry" (Mücevher Aşkım) adlı bir de kitap yazdı. 2005’e gelindiğinde ise Jack N’ Monty Abramov of Mirabelle Luxury Concepts ile ortaklık kurarak bir mücevher dükkanı açtı (House of Taylor Jewelry) ve yıllardır süren ilgisini ticarete dönüştürdü.
Elde ettiği ticari başarının sınırlarını genişletmek maksadıyla, aynı yıl Kathy Ireland Worldwide tasarım ve pazarlama şirketiyle ortaklık kuran Taylor, oldukça büyük bir satış hasılatı yakaladı. Bunun ardından "Passion", "White Diamonds" ve "Black Pearls" adını verdiği parfümleri piyasaya sürdü.Elizabeth Taylor’ın ardından Agence France Presse (AFP), Burton’la olan münasebetleri için "60’ların, 70’lerin En Volkanik Evliliğini Yaptı" diye başlık attı.
Ve güzel aktris, menekşe gözlerini 23 Mart 2011'de hayata yumdu.