Çocukluk döneminde konuşma yeteneğinin gelişmesi için öncelikle işitme fonksiyonunun sağlılklı olması gerekir. Yani işitemeyen çocuklar tedavi edilmeyip kendi hallerine bırakılırlarsa sağır ve dilsiz olmaları kaçınılmazdır. Hâlbuki doğuştan var olan tam sağırlık durumunda bile erken tanı ve tedavi ile akranlarından ayırt edilemeyen bir işitme ve dolayısıyla konuşma yeteneğine kavuşturulabilir” açıklamasını yaptı.
Bebek ve çocuklarda işitme kaybı ile ilgili sinyallerin neler olabileceğine dikkat çeken Prof.Dr. Fadlullah Aksoy, “Bebek ve çocuklar şikâyetlerini ifade edemediği için ebeveynlerin uyanık olması gerekir. Ateş, huzursuzluk, sürekli ağlama, davranış değişikliği, ishal ve elini kulağına götürme durumlarında şüphelenilmeli ve en yakın hekime muayene ettirilmelidir.
Özellikle okul çağı çocuklarında tekrarlayan orta kulak enfeksiyonları, orta kulakta sıvı birikimine neden olmakta ve işitme kaybı ile sonuçlanabilmektedir. İşitme kaybı olan çocuklar, öğretmenini duyamadığı için de okul başarıları düşmektedir. Uzun süre tedavi edilmediği durumlarda da çocuğun sosyal iletişimini bozabildiği için de içe kapanma gibi bozukluklara da yol açabilmektedir” dedi ve erişkinlerdeki bulgulara ilişkin şunları söyledi:
Erişkin yaşlarda gelişen orta kulak enfeksiyonlarında; kulak ağrısı, kulakta dolgunluk hissi, işitme azlığı, ateş gibi şikâyetlere yol açmaktadır. Sonuç olarak işitme kaybı her yaş grubunda görülebilen önemli bir sağlık sorunudur. İşitme kaybına yol açan nedenlerin saptanarak teşhisin erken dönemde konulması son derece önemlidir.
Hastalığın tedavisinde de medikal ve cerrahi birçok seçenek bulunmaktadır. Tedavi planlama aşamasında, işitme kaybının tipi, gelişim süresi, kişinin yaşı ve sosyal durumu başta olmak üzere birçok faktörün göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Özellikle doğuştan var olan işitme kaybının yeni doğan döneminde tanısının konulması ve erken tedaviye başlanması, telafisi mümkün olmayan sonuçların meydana gelmesini önlemektedir.