Genç ve başarılı bir koreograf; onun öncesinde tasarımcı ve modacı Fatih Ömercikoğlu ile kendisine dair bilinmeyen yönleri ve moda yolculuğu hakkında keyifli bir sohbet gerçekleştirdim. Ünlü koreograf Uğurkan Erez’in bir programda kendisini veliaht ilan etmesiyle birlikte, 20 yıllık moda kariyerinde daha da güçlü bir ivme yakalayan genç modacı, sorularıma son derece içten ve samimi cevaplarla yanıt verdi. Bu özel sohbeti keyifle okuyacağınıza inanıyorum.
F.H. Hoş geldiniz Fatih Bey, ilk sorumla başlamak istiyorum. En büyük çocukluk hayaliniz neydi? Şu an onu gerçekleştiriyorsunuz diyebilir miyiz?
F.Ö. Evet, aslında doğru… Çocukluğumda resim yapmayı çok seviyordum. Daha ilkokula gitmeden resimler yapıyordum. Daha 4-5 yaşlarındaydım. İlkokula gittiğimde ise öğretmenlerimin portre resimlerini yapardım; şaşırırlardı ve hayranlıkla bakarlardı. Zamanla belli bir yaşa gelince öğretmenlerimin de sayesinde kendimi keşfetmeye başladım. Modeller çizmeye ve onların üzerinde kıyafetler çizmeye başladım. Bir öğretmenimin dikkatini çektim, “oğlum sen bayağı başarılısın, bu işin üzerine git” dedi. Ben de moda tasarımı eğitimi almaya karar verdim. Çünkü moda çizimlerinin tekniğini de öğrenmek gerekiyor; sadece çizim yapmak yeterli değil. Evet; hayalimi bir noktada gerçekleştirmiş oldum. Asıl hayalim resimdi ama o kadar bağlantılıydı ki her şey birbiriyle… Çocukluğumda bir yandan resim yapmayı bu kadar çok severken bir yandan da Pazar günleri televizyon programlarında Uğurkan ağabeyin hazırladığı defileleri izlerdim. Moda serüvenimin başlangıcında İstanbul’a gelip Uğurkan ağabeyle tanışmam bu anlamda hayallerimi gerçekleştirmenin de başlangıcı oldu.
F.H. Tasarımcı, manken, oyuncu, koreograf ve televizyon jürisi olarak birçok değerli işe imza attınız. Bu kadar genç yaşta önemli işlerde başarı elde etmenizi sağlayan en önemli motivasyonunuz nedir?
F.Ö. Bazen hayallerinizi gerçekleştirmek için bir sürü çaba gösterirsiniz ama işler yolunda gitmez. Ama benim hocam, üstadımın söylediği sözler, yaptığı şeyler benim bu yolda en büyük gücüm oldu. İyi ki diyorum… Hayata bakış açısı, çok çalışmak, sabır ve azim çok önemli… Tabii ki ben sektöre çok doğru yerden başladığıma inanıyorum. Sadece Türkiye’de değil dünyada çok önemli bir isim olan üstadım Uğurkan Erez hocamın yanında yetişmenin verdiği bir güç var. En büyük motivasyonum bu.
F.H. Moda dünyasının duayenlerinden ve kendisinin yanında yetiştiğinizi her zaman gururla vurguladığınız ünlü koreograf sayın Uğurkan Erez, katıldığı bir programda sizi veliaht ilan etti. Bu önemli ve değerli bir misyon aynı zamanda… Ne hissettiniz bunu ilk duyduğunuzda?
F.Ö. Onunla çalışmaya başladığım ilk gün kadar büyük bir heyecan yaşadım. Ben 20 yıldır değerli büyüğüm, hocam, babam, ağabeyim değerli Uğurkan Erez’le çalıştım. İnsanlar belki de bunu önceden kurgulanmış bir şey olarak düşünebilir. Uğurkan ağabey, belki yıllarca çalışmamızın sonucu böyle demiş olabilir. Ama bir kere bile daha oturup “Fatih’ciğim senin için böyle bir şey diyeceğim” gibi bir şey asla konuşmadık. O yüzden duyunca gerçekten şok oldum. Bir gün ajanstayım, kendisi de Mesut Yar’ın programına gitti. Program sonrası ajansa döndüğünde “senden bahsettim” dedi. “Çok teşekkür ederim babacığım, çok sağ olun” dedim. Ben, daha sonra programı izleyince olayı tam olarak fark etmiş oldum. Sevgili Mesut Yar, “Uğurkan ağabey, veliahtınız yok mu?” diye bir soru yöneltti. Uğurkan ağabey benden çok güzel bahsetti, tüylerim diken diken oldu. İnanın anlatmak yeterli değil, çok heyecanlandım, çok mutlu oldum. Kendisine minnettarım.
F.H. Size moda dünyasının yükselen yıldızı gözüyle bakılıyor. Bu bakış açısı, sizin gelecek vizyonunuzu belirlerken ne kadar uzağa bir projeksiyon tutmanızı sağlıyor? Kendinizi yakın zamanda belki kendi markanızla dünyanın en ünlü modacıları ya da koreografları arasında görüyor musunuz?
F.Ö. Uzun yıllar camiada olmamdan da kaynaklanan çok güzel bir söylem bu… Moda tasarımı eğitimi aldım, kulislerle büyüdüm diyebilirim. Çok büyük isimlerle çalıştım, aklınıza kim gelirse dünden bu güne birçok isimle bir araya geldik. Elbette bu durum, çok doğru bir yerde bu yolculuğa başlamamdan da kaynaklanıyor. Evet; bu söylemler bununla bağlantılı bence ama ben her şeyin nasip kısmet olduğuna inanıyorum. Bana zaman zaman kendi markamı çıkarmam ve tasarım yapmamla ilgili tavsiyeler de geliyor. Ben, koreograf olarak değerli büyüğümün yolundan gitmeyi seçtim, onun imzasını taşıyorum. İnşallah bir gün dünyada da büyük işler yapmak nasip olur. Neden olmasın?
F.H. Tasarımcı olarak çıktığınız moda yolculuğuna koreograf olarak devam ediyorsunuz. Bunun yanı sıra oyunculuk ve televizyon jürisi olarak da sizi ekranlarda görüyoruz. Dizi ya da televizyonda moda dışında başka projelerde de görecek miyiz sizi sık sık?
F.Ö. Evet, tabii ki sektördeyiz ve sektör geniş bir yelpazeye sahip… Ben ajans sisteminde çalışmaya alışkınım, bizim ajansımızda da model, manken ve oyuncularımız var. Bugün iş yapan birçok ünlü oyuncu, o dönemde bizim ajansımızda olanlardır. 2004 yılında model ve mankenlerimizi, Ayla Algan’a oyunculuk eğitimi için gönderirken bir gün Ayla Algan bana “oğlum sen neden oyuncu olmuyorsun, gel benim onur öğrencim ol” dedi. Ben, o dönem bir oyunculuk eğitimi aldım. Yıllar sonra sinema teklifi gelince yine mesleğimle ilgili bir rolde o projede yer aldım. Bunlar hep cepte birikiyor biliyorsunuz. (gülüşüyoruz) Zamanı gelince ve doğru projeler önüme gelirse düşünebilirim elbette… Jüri olarak yer aldığım Benimle söyle şarkı yarışması da şöyle oldu; teklif gelince kabul ettim. Çünkü böyle bir deneyim edinmek istedim. İlerleyen günlerde yapılabilecek projelerde bana katkısı olacağını düşündüğüm için… Şu anda da başka televizyon projeleri için yapımcılarla görüşme aşamasındayız.
F.H. En son koreografisini gerçekleştirdiğiniz Adana Fashionbreeze moda günleri defilesi, gösterişli bir defile olmasının yanı sıra önemli bir de sosyal sorumluluk projesiydi. Bu defilenin içeriğinden biraz bahseder misiniz ve ayrıca sosyal sorumluluk projelerine önem veren biri olarak duygusal ve kolayca empati kurabilen birisiniz diyebilir miyiz?
F.Ö. Evet, duygusal biriyim. Sanatçı ruhlu herkes de sanırım böyle duygusal oluyor. Doğa Bekleriz, ünlü bir manken ve oyuncu bildiğiniz gibi… Benim de yakın arkadaşım; onunla her zaman böyle bir proje yapmak için konuşuyorduk. Adana’yı moda günleriyle tanıtacak böyle bir organizasyon yapmakla ilgili beni aradı. Çok sevindim hemen kabul ettim. Çok sevgili Duygu Zengin’le birlikte yapıyorlar bu projeyi. Tabii ki İstanbul’la da bağlantıları var. Servet Şan ve Sultan Bozkuş, dördü birlikte bu organizasyonu tasarladılar. Adana Belediyesi, valilik ve Adana’lı iş insanı sayın Ahmet Bakıner’in desteği ve birçok firmayla birlikte bu defileyi gerçekleştirmiş olduk. Son gün defilesi, Adana Çocuk Kanser Derneği yararına yapılmış oldu. Çok güzel geçti, Adana’nın çok güzel ve değerli insanları katıldı. Bu tarz projelerde, devletimizin, valiliğimizin, belediyelerin desteklediği böyle güzel organizasyonlarda yer almaktan mutlu oluyorum.
F.H. Modayla bu kadar iç içe yaşayan Fatih Ömercikoğlu, kendi gardırobu için nasıl alışveriş yapar? Kendi gardırobunuz için en çok ne satın alırsınız?
F.Ö. Her şeyi düşünerek satın alıyorum. Bir davete katılacağım zaman ne kullanabilirim gibi… Ben, daha çok spor şıklığı seven biriyim. Tabii ki smokin de giyiyorum, kravat da takıyorum yerine göre… Ama günlük yaşamda daha çok rahat ve spor kıyafetler giymeyi tercih ediyorum. Genelde bir ceket ve pantolon giydiğimde içine t-shirt giymeyi tercih ediyorum. Mesela siyah bir takım giydiysem, içine hemen beyaz veya siyah basic bir t-shirt giyerek tamamlıyorum. Altına bir spor ayakkabı çekiyorum ve tamamlıyorum. O yüzden, alışverişe giderken hep bu formu hayal ederek gidiyorum. Tabii ki çok özel geceler için illaki smokinim dolabımda vardır. Dolabımda olmazsa olmaz bir siyah takım ve bir lacivert takım vardır. Mutlaka gardırobumda beyaz ve siyah gömleğim vardır. Beyaz spor ayakkabım olmazsa olmazımdır. O kadar her şeyin altına kullanılan bir parça oldu ki, eskiden deseniz olmaz derdiniz ama şimdi bir spor ayakkabıyı her kıyafetimle mutlaka bütünlüyorum. Spor ayakkabım eskidiği zaman hemen yeni bir tane alıp dolabıma koyuyorum. Çok büyük bir kurtarıcı bana göre… Bütün renkleri severim ama kombin yaparken kolaylık olması açısından düz renkli parçaları seçiyorum. İçimdeki çocuk ruhumun sevdiği, üzerinde çizgi karakterlerin yer aldığı t-shirt’leri de kullanmayı seviyorum.
F.H. İnternet’ten alışveriş yapıyor musunuz?
F.Ö. Artık her şey dijitale döndü. Evet online alışveriş güzel, dünya buna döndü ama ben dijital alışverişe çok sıcak bakmıyorum. Neden sıcak bakmıyorum? Çünkü, İnternet’ten alışveriş yaptığınızda mankenin üzerinde beğendiğiniz ürün sizde aynı durmuyor. Mankenle bizim bedenimiz aynı değil ki… O çok güzel giyinmiş, bende de aynı durur diyorsunuz. Ama ürün geldiğinde hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Ne vücudunuza oturuyor, ne bedeninize uyuyor. Bunları genelleme yapmak için söylemiyorum yanlış anlaşılmasın; elbette e-ticaret yapanlar yapsınlar. Ben birkaç kez hayal kırıklığına uğradım, bunu belirtmek istedim. Düşünün, bazen mağazadaki vitrinde gördüğünüz giysi bile sizin üzerinizde aynı durmuyor. Üzerime giyiyorum, ya kol boyu olmuyor ya beli olmuyor. O yüzden giyerek, deneyerek almak çok daha doğru. Geçenlerde bir ayakkabı siparişi verdim İnternet’te, özellikle belirtmeme rağmen çizik geldi, iade edip özellikle belirtmeme rağmen bu kez de yamuk ürün gönderdiler. Söylediğim halde böyle göndermişler… Bir daha dijital ortamdan böyle alışveriş yapmayacağım dedim. Dürüst çalışan firmalara sözüm yok ama çok dikkat edilmesi gerekiyor. Para kolay kazanılmıyor ve hele bu pandemi döneminde daha da dikkat edilmesi gerekir diye düşünüyorum.
F.H. Profesyonel koreograf olarak modanın içinde yer almanız dışında styling desteği verdiğiniz ünlüler var mı?
F.Ö. Ben koreograf olduğum için modacı kimliğimle styling yapıyorum. 2000’li yılların başında bu işe başladım. O zamanlar biz defilelerde styling yapardık. O zamanlar bu kadar meslek haline gelmemişti; şimdi herkes styling… Herkes styling yapıyor… Şimdi burada isim vermeyeyim ama mesleğimizin gereği olarak ünlü isimlere styling yaptım ve yapmaya devam ediyorum.
F.H. Şimdiye kadar gerçekleştirdiğiniz defilelerde, sizin imzanız niteliğinde bir detay var mıdır? Yani defileyi izleyen biri, hiç bilmese de “bu Fatih Ömercikoğlu defilesi” diyebilir mi?
F.Ö. Beni görmeden kimse bunu bilemez! (gülüşüyoruz) Bunu neden söylüyorum; bir matematik var, bir sistem var. Çok güzel projelere imza atmak, çok güzel işler yapmak isterim elbette… Benim olduğunu anlaması için, birilerinin sizi izlemiş olması lazım. Çünkü artık bütün işler birbirine benziyor. Her şey maddi güç… Türkiye’de çok güzel defileler yapılıyor mu yapılıyor. Tabii ki yurt dışındaki defilelerden esinlenerek yapılıyor çoğu… Ama tekrar Uğurkan ağabeye geleceğim; onun beyni, hisleri… O kadar çok şey öğrenmişim, o kadar çok şey görmüşüm ki ondan… Eskiden bu kadar televizyonlarda yabancı defileler izlemek felan nerde?? Mümkün değil… Biz de değerli hocalarımızdan ne gördüysek o şekilde ilerledik ve ilerliyoruz da… Tam da bu noktada şundan bahsetmekte yarar var: dansları defilelere mix yapıp görsel bir şölene dönüştüren Uğurkan ağabeydir. Şimdi dünyadaki yapılan işleri görmek daha hızlı ve kolay ama istediğiniz işleri yapamıyorsunuz. Çünkü işin içine maddi imkanlar giriyor. Ucuz işler yapmaya çalışıyorsunuz, mekanı kullanıyorsunuz mekanda işler yapmaya çalışıyorsunuz. Tabii ki maddi güç varsa neler yapmazsınız ki?? Ben yurt dışındaki defileleri izliyorum, adamlar tüm yatırımlarını defilelere yapmışlar. O kadar para harcamışlar ki deniz yok deniz kurmuşlar ya da ne bileyim bir mekan yaratmışlar. Hayal gücü o kadar büyük ve geniş ki, firmaların ekonomik gücü olsa “Fatih Bey, biz şöyle hayal ettik” deseler, öyle güzel işler ortaya çıkar ki… Sorunuzun cevabı oldu mu bilmiyorum ama benim en büyük imzam “Uğurkan ağabeyin yolundan gitmemdir ve koreografi yapmayı sevmemdir.”
F.H Kaderinizin değiştiğini hissettiğiniz an ne zamandı?
F.Ö. 2000’li yılların başında hayallerini cebine almış ve yola çıkmış bir genç düşünün… İstanbul’a geliyor ve Türkiye’nin en önemli bir deviyle çalışmaya başlıyor. Bu benim hayatımın büyük dönüm noktasıydı. Ben Sakarya’nın Akyazı ilçesinde doğdum büyüdüm. Birçok insan bunu nasıl yaptığımı soruyor. Bir kader var, Allah’ın bizim için takdir ettiği bir kader var. O anda birden taşlar yer değiştirdi. Küçük bir ilçede yetişiyorsunuz, hayalleriniz var. Ama öyle büyük bir dünyaya giriyorsunuz ki hiç beklemediğiniz, modanın kalbinin attığı bir dünya… Sağıma bakıyorum televizyonda gördüğüm ünlü, soluma bakıyorum televizyonda gördüğüm ünlü… Böyle bir camianın içine girmek benim için büyük bir değişim noktası… İyi ki doğru insanlarla yola çıktım iyi ki diyorum her zaman. Kolay mı oldu peki?? Hiç değil; bizim camiamız gerçekten çok zor… Ben bunu üniversitelerde katıldığım seminerlerde gençlere de söylüyorum. Sabretmek, çok çalışmak ve vazgeçmemek çok önemli… Üzerine basa basa söylüyorum “ herkes gibi çalışacağız, çok çalışacağız… Ama şansımız cımbızla bizi bir yerden alıp başka bir yere koyuyorsa, o da kaderimiz olsun”
F.H. Hayallerinizi gerçekleştirme yolundayken hiç vazgeçmek istediğiniz bir an oldu mu?
F.Ö. Evet… Kendi mesleğimle ilgili konuştuğum seminerler dışında, oyuncu olmak isteyen gençlere de söylediğim şey, ne olursa olsun bırakmamak ve vazgeçmemek önemli… Çünkü ben bunu yaşadım; bıraktığınız an bittiğiniz andır. Neyse ki benim şansım beni bırakmadı ve yeniden aldı götürdü… 2010 yılında bir sebepten ajanstan ayrıldım. Uğurkan ağabey, “tamam oğlum biraz kafanı dinle, ayrıl” dedi. Yine işimi bırakmıyordum o dönem, arada arıyorlardı. Örneğin Seda ablanın (Seda Sayan) programında defileler yaptım. Bir gün Gönül Yazar’la iletişim kurduk; sevgili Gönül Yazar çok değerli, çok önemli benim için… Hayatımda çok önemli bir yeri var. Aradı beni; “oğlum ne yapıyorsun ya? Sakarya’dan gidip gelmek zor olur, yanıma gel” dedi… Sağ olsun, gittim 3-5 ay çok destek oldu bana manevi yönden; annelik ve ablalık yaptı… Sonra Uğurkan ağabey aradı, “gel oğlum işinin başına” dedi. Yine kendi işimin başındaydım ve yine devam etmeye başladım. Ben ilişkilerimi her zaman güzel yürütme taraftarıyım. Hayat öyle; bana sevgiyle saygıyla yaklaşan, bana bir adım atanlara ben iki adım atmayı seven bir insanım. Bunu kendime görev edinmem, ilişkilerimi iyilik çerçevesinde yürütmem ve Allah’ın da yardımıyla şansım beni bırakmadı.
F.H. Hayatınızda size yön veren, ilham veren en önemli değerler nelerdir?
F.Ö. Az önce de söylediğim gibi, bana sevgi ve saygıyla yaklaşanlara koşarak gitmeyi seviyorum. Saygısızlığa kesinlikle tahammülüm yok… Zaten siz öyle olunca, Allah sizi yalnız bırakmıyor. Öyle bir an geliyor ki onun arkanızdaki gücünü hissediyorsunuz. Benim hayatımda hep öyle oldu, her zaman ihtiyacım olduğunda bir mucizeyle karşılaştım ve rabbim bana bir yol gösterdi. Tabii ki bize güç veren ailemiz var. Bu arada ben annemi ve babamı çok küçük yaşta kaybettim. Abim, kardeşim, yeğenlerim ve çok sevdiğim bir dostum var. Onlar iyi ki hayatımda… Mücadele ediyorum, savaşıyorum ve olmuyorsa olmuyordur… Kaderci bir tarafım var dediğim gibi. O yüzden teslimiyet var. İnanıyorum; Rabbim beni mutlaka bir yerlerde ve bir şekilde hakkımda hayırlı olan neyse onunla bir yola sokacaktır.
F.H. Pandeminin de etkisiyle dijitalleşen dünyada, dünyaca ünlü markaların da defileleri dijitale evrildi. Siz de bu süreçte defilelerin artık fiziksel olarak yapılamayacağını düşünerek sanal defile organizasyonları yapmayı düşündünüz mü ya da gerçekleştirdiniz mi?
F.Ö. Evet, pandemi dünyayı artık ona hazırladı, dünya artık dijital defilelere yöneldi. Aslında her şey dijitale evrildi; artık herkesin bir televizyonu var. Elinde gezdirdiği bir televizyon; çekiyorsunuz ve paylaşıyorsunuz. “Evet, ben buradayım” diyorsunuz. Teknolojiye ayak uydurmak zorundayız. Ben de bu anlamda tabii ki dijital defile yaptım. Ama ben yine de daha yakın, daha samimi ve sosyal ortamlarda defile yapmaktan yanayım. Dijitalin avantajı şu: Bir anda dünyaya kolayca ulaşma şansınız oluyor. Çünkü, yüklüyorsunuz İnternet’e ve dünyanın diğer ucundasınız. Ne kadar enteresan değil mi? Bunlar dijitalin güzel yanları… Ama ben yine güzel bir akşam ya da gündüz vakti, güzel bir yerde hep birlikte o heyecanı yaşayarak defile yapmaktan yanayım. O anların hisleri çok başka Filiz Hanım… Onun vermiş olduğu heyecan, o mutluluk, hep birlikte olmak ve sosyalleşmek çok farklı… En son Adana’da yaptığımız defile ve onun öncesinde de kısıtlamalar hafifletildiğinde izinleri alınarak yapılan defilelerimiz oldu. Çırağan’da bir defile yaptık, arkasından Adana’da FashionBreeze moda günlerini gerçekleştirdik. Bu pandemi döneminde insanlar birbirini özlemişler, hasret kalmışız yeniden sosyalleşmeye… Biz sosyal insanlarız, insanlar sosyal varlıklar… Biz Türk toplumu olarak da öyleyiz, sarılmayı, kucaklaşmayı severiz. O yüzden dijital işler çok hızlı etkileşim sağlasa da ben fiziksel defilelerden yanayım.
F.H. Zamanı geriye çevirebilseydiniz neleri geri getirmek isterdiniz?
F.Ö. Ne isterdim biliyor musunuz? Tabii ki çok acı bir durum bu; annemin babamın tekrar yaşamasını… Onlara tekrar dokunmak, onları hissetmek isterdim. Evet, belki bizi bir yerlerden görüyorlar ama onların hayatta olmasını o kadar çok isterdim ki… Üzüntülerimi, başarılarımı, sevinçlerimi onların da görmesini ve onlarla paylaşabilmeyi çok isterdim… Karşılıksız tek sevenlerimiz ailemiz… Karşılıksız sevginin verdiği güçle hayatı doya doya yaşamak isterdim. Hayatta her şey güç dengesi… Maddi ve manevi… Bir anneye sarıldığınız gibi hiç kimseye sarılamıyorsunuz. Ne olursa olsun, en büyük eksiğim bu hayatta onların yokluğu… Keşke onlar hayatta olsalardı… İnsan hayatta ne ister ki başka Allah’tan? Sağlık ister ve sevdiklerinin yanında olmasını ister. Biz bilemeyiz; Rabbim bizden iyi bilir, inşallah yattıkları yer cennettir.
F.H. Bu keyifli ve samimi, içten sohbetiniz için size tüm kalbimle çok teşekkür ediyorum. Sizi seven, yakından takip eden ve bu röportajı okuyan kıymetli okurlarımız için son bir mesajınız var mı?
F.Ö. Hayat çok kısa… Kimse kimseyi kırmadan dökmeden yaşamayı tercih etsin… Sevdikleri hayatta iken kıymetini bilsinler. Hayattaki mücadele kolay değil; hepimiz hayatımızı sürdürmek ve para kazanmak için çalışıyoruz ama her şey para değil. Tabii ki çalışacağız ama bazı şeylerin kıymetini hayattayken bilmek gerekiyor. İnsanlar birbiriyle sadece çıkara dayalı ilişkiler kurmamalı… Gençler, hemen her şeye sahip olmak istiyorlar. Ama bilmeleri gereken şu: “Önce güç kendinsin! Güç sensin! “ Bunu bilsinler, okullarını okusunlar ve çok çalışsınlar ve asla hayallerinden vazgeçmesinler. Para zaten çalışınca geliyor.
Özel Röportaj
Filiz HAS
Instagram: @me.filizhas
Blog: https://decocosh.blogspot.com/