Bel ağrısı çoğumuzun, hayatımızın bir döneminde yaşadığı sorunlardan birisidir. Genellikle dinlenince ve bazen de kısa süreli ağrı kesici ilaç kullanımı ile geçer. Ancak bazı durumlarda dikkat edilmesi gerekir.
Özellikle 40 yaş altı dönemlerde başlayan ve üç aydan uzun süreli bel ağrısı olanların değerlendirilmesi gerektiğini belirten Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Romatoloji Uzmanı Doç. Dr. Ömer Karadağ, inflamatuvar yanı iltihaplı bel ağrısı konusunda farkındalık düzeyinin artmasının çok önemli olduğunu söyledi.
Romatolojik hastalarda tanı koyma sürecinin çocukların yapbozuna benzeten Karadağ, “Hastalar bize bir şikayet ile geliyorlar, biz onlara “Ailenizde benzer şikayeti olan var mı?” “Sedef hastalığınız var mı?”, “Topuk ağrınız veya herhangi bir ekleminizde şişliğiniz oldu mu?” şeklinde soruları soruyoruz. Ne kadar fazla bulgu saptayabilirsek yapbozun o kadar fazla parçası birleşiyor ve gerçek resmi daha net görebiliyoruz. Yani hastalarımızı değerlendirirken ek sorularla sorunlarını net olarak anlamaya çalışıyoruz” dedi.
Doç. Dr. Ömer Karadağ ile halk arasında iltihaplı bel ağrısı olarak bilinen Ankilozan spondilit ve spondilartropati hastalıkları hakkında merak edilenleri konuştuk.
Ankilozan spondilit ve spondilartropati aynı hastalık mıdır?
İnflamatuvar yani iltihaplı bel romatizması denince aklımıza Ankilozan spondilit ve onun erken dönemi olarak adlandırabileceğimiz spondilartritler gelmektedir.
Spondilit, omurganın iltihabı demektedir. Ankiloz ise bir eklemin çevresindeki kemiklerle kaynaması ya da sertleşmesi sonucu hareket yeteneğinin ileri derecede kısıtlanması anlamına gelir. Yani Ankilozan spondilit, leğen kemiği ve omurgalar çevresinde görülen, bel, boyun ve sırt ağrısı ve hareket kısıtlığına yol açan uzun süreli iltihaplı romatizmal bir hastalıktır.
Ankilozan spondilit olarak tanı konulabilmesi için röntgende belirli bulguların olması gerekmektedir. Ancak iltihaplı yani inflamatuvar bel ağrısı olan kişilerde şikayetlerin ilk başlangıcından itibaren 5 yıl sonra bile ancak yarısında röntgende tanı için gerekli bulgular belirlenebilmektedir. Eğer tanı için bekleyecek olursak asıl amacımız olan sakatlık olmaksızın hastalığın tedavisi ve hastalarımızın herhangi bir özürleri olmadan tedavilerin planlanması gecikecektir.
Günümüzde görüntüleme yöntemlerinde gelişmeler erken tanı için yardımcı olmaktadır. İltihaplı bölgelerin yani leğen kemikleri çevresi ve bazen omurgalara yönelik MR çekilerek erken tanı konulabilmektedir. Bu grup yani erken tanı alan hastalar aksiyal spondilartrit olarak adlandırılabilmektedir. Aslında hastalarımız için tanının Ankilozan spondilit mi aksiyal spondilartrit mi olduğu tedavi için çok farklılık yaratmamaktadır.
Bel ağrısı hangi hastalıklara bağlı olarak gelişir? İltihaba bağlı bel ağrısının özellikleri nelerdir?
Bel, sırt veya kalça ağrısı ile başvuran bir hastada bazı sorularla sorunların mekanik mi yoksa iltihaplı bel ağrısına bağlı olup olmadığını anlamaya çalışıyoruz. Mekanik yani zorlamaya bağlı ağrılar, dinlenince rahatlamakta, hareket etmekle alevlenmektedir.
İltihaplı bel ağrısında genellikle ağrılar istirahatle geçmez hatta artabilir. Hastalar sabah kalktığında belinde kalçalarında tutukluktan şikayet ederler. Bazen de uyuduğunda gecenin ikinci yarısında ağrı ile uyandıklarını ve hareket etme gereği hissettiklerini ifade ederler. Bu katılık hissi hareket ettikçe açılmakta ve genelde yarım saatten uzun sürebilmektedir. Hastalarda bazen sol bazen de sağ kalçada ağrı olabilir. Ağrı kesici kullanımıyla ağrıların azalması da önemli ipuçlarındandır.
Hastalığın doğası gereği sinsi seyirli olması tanıda gecikmeye neden olabilmektedir. Çünkü ara ara alevlenmeler gösterdiği için hastalar şikayetlerini tam olarak zaman içerisindeki değişimini takip edemezler. Yani zaman içerisinde farklı dönemlerde görülen şikayetlerinin aynı sorunun parçası olabileceği bazen de aklına gelmemektedir.
40 yaş altı, sinsi başlangıçlı ve 3 ay süren bel ağrısı sabahları yarım saat kadar tutukluk yapıyorsa ve egzersizle düzelip, dinlenirken geçmiyorsa dikkat etmek gerekir. Ağrı kesici ilaçlarla hafifliyor, gece yarısı ağrı ile uyanmaya neden oluyor ve bazen sağ bazen sol kalçada ağrıya neden oluyorsa İltihaba bağlı bel ağrısından şüphelenilmelidir.
Bel fıtığı tanısı alan hastaların iltihaplı bel ağrısı tanısında gecikmeye yol açabileceği söyleniyor? Neden?
Şöyle ki hekimlikte öncelikli olan, hastaların şikayetlerinin dinlemesi ve muayene edilerek muhtemel hastalıkların belirlenmesidir. Bundan sonra bazı kan veya röntgen, MR gibi yöntemlerle tanıyı desteklemeye çalışıyoruz.
Toplumumuzda bel ağrısı ile hastaneye başvurulduğunda sanki röntgen istenmeden, MR veya tomografi istenmeyince eksik değerlendirildiği konusunda düşünce olabiliyor. Laboratuvar testlerinde klinik olarak önemli olmayan, yani belirli düzeye kadar normal olarak adlandırılabilecek bulgular sanki bir hastalık varmış izlenimi veriyor.
Yani, şikayetiniz olmasa da Lumbal Spinal MR çektirseniz özelikle ileri yaşlarda yüzde 30-40 kişide bazı bulgular saptanabiliyor.
Eğer sizin gerçekte iltihaplı bel romatizmanız varsa ve ona yönelik değil de Lumbal Spinal MR çekildi ve bel fıtığı yanı disk hernisi tanısı aldınız. Bu durumda bel ve kalça ağrılarınızı hep bel fıtığına yorumladınız. Bu durumda asıl hastalığınızın tanısında gecikme olmaktadır.
Bel fıtığında hangi durumlarda dikkat edilmelidir?
Bel, kalça ağrısıyla birlikte ayak parmak uçlarında uyuşma ya da hissizlik varsa acil olabilir. Ayrıca istemsiz kilo kaybı, iştahsızlık ve ateş gibi genel hastalık hali varsa da dikkat edilmelidir.
Bu hastalıkların kalıtsal olduğu da biliniyor. Bu açıdan tarama yapılıyor mu?
Evet, Ankilozan spondilit gelişiminde genetiğin de rolü var. HLA-B27 dediğimiz bir gene sahip olunması riski arttırabiliyor. Bu gen diğer spondilartropatilerde de görülebiliyor. Ancak toplumumuzda herhangi bir sorunu olmayanlarda da yüzde 6-8 oranında pozitif olabiliyor. Bu nedenle tarama yapmıyoruz. Bizim için önemli olan tanı aşamasında hastanın ailesinde bu hastalıklar varsa tanıyı destekliyor.
En sık sorulan sorulardan birisi de ‘Çocuğum için tarama yaptırayım mı?’ tarzında oluyor. Bizim için olmazsa olmaz olan benzer şikayetlerin varlığıdır. Herhangi bir şikayeti olmayan kişilere tarama yapmıyoruz.
İltihaplı bel ağrısı tanısı alanlar hastalık yönetimini nasıl yapmalı?
Son yıllarda hastalığın tedavisi demek yerine ‘Hastalık Yönetimi’ kavramını kullanıyoruz. Çünkü hastalıkla baş ederken ilaçlar kadar, hastaların kendisi ve ailesinin desteği, paydaşların hastalık konusundaki eğitimleri, hastalarımızın yaşam tarzı değişiklikleri en az ilaçlar kadar vurgulanması gereken konulardır.
Ankilozan spondilit hastalık yönetimi için konuşacak olursak, hastalar sigara kullanıyorsa, sigaranın bırakılması konusunda uyarılması, unutulmamalıdır.
Hastalığın tüm evrelerinde kısa süreli de olsa egzersiz öneriyoruz. Egzersizler konusunda derneğimiz ve Ankilozan spondilit hasta derneklerinin web sayfalarından örnekler görülebilir. İlk aşamada fizyoterapist arkadaşların önerilerinden sonra düzenli ve günlük olarak egzersizlerini devam etmelidirler.
Ankilozan spondilit tedavisinde kullanılan kortizon dışı iltihap kurutucu ilaçlar, hastaların ağrı ve tutuklukları giderici özelliklerinin yanı sıra hastalığın ilerlemesini önleyici etkileri de bulunmaktadır. Bu nedenle doktorlarının önerilerine göre gerekiyorsa düzenli olarak kullanılmalıdır.
Son 10-15 yıl içerinde ülkemizde de kullanılmaya başlanan TNF-inhibitörleri olarak bilinen biyolojik ilaçlar özellikle diğer tedavilere dirençli hastalarda çığır açmıştır. Ülkemizde bulunan 6 adet farklı markada TNF inhibitörü, ilacın uygulanma şekli ve hastaların klinik durumuna göre doktorlar tarafından hastalarımıza önerilmektedir.
Hastaların erken tanı ve etkin tedavi uygulanması durumunda, oldukça başarılı şekilde vücutta sakatlık kalmaksızın hayatlarını sürdürmesi mümkün olabilmektedir.
Son olarak hastalarımızın bitkisel ilaçlar olarak piyasada ve çeşitli televizyon kanallarında reklamı yapılan, ancak faydaları ispatlanmamış tedavilerden uzak durmaları gerekmektedir. Çünkü bu ilaçlar vücudumuzda çeşitli yan etkilere yol açabiliyorlar. Bunların yerine yaşam tarzı, değişiklikleri, egzersiz ve hekimlerinin önerilerini yerine getirmelerini tavsiye ediyoruz.
Doç. Dr. Ömer Karadağ kimdir?
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi mezun oldu. İç hastalıkları ihtisasını ve Romatoloji üst ihtisasını Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde ve aynı bölümde Öğretim Görevlisi olarak çalışmaya başladı. Mart 2012 tarihinde Doçent unvanını aldı. Türkiye Romatoloji Derneği yönetim kurulu üyesidir. Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği ile Akademik Geriatri Derneği üyeliği bulunmaktadır. RAED dergisi yayın kurulunda yer almaktadır.
Romatoid artrit, Ankilozan spondilit, Sistemik Lupus Eritematosus, Behçet Hastalığı, Ailesel Akdeniz Ateşi ve Vaskülitler başta olmak üzere iltihabi romatizmal hastalıklarla ilgilenmektedir. Vaskülitler, Takayasu arteriti, Kas iskelet sistemi ultrasonografisi, hasta kayıt sistemleri ve Ailesel Akdeniz Ateşi araştırma alanlarıdır.