Zaman her birimizin aleyhine işliyor. Uyandığımız her yeni gün, duyduğumuz minnetle birlikte, minik değişimleri de beraberinde getiriyor. Koca bir kum saatinin içinde süzülen minik taneler gibi, her bir akışla, sağlığımız, gençliğimiz ve güzelliğimiz değişimlere uğruyor. Mevsimler değişiyor, soğuk yerini sıcaklara bırakıyor ve biz tatlı bukalemunlar misali doğa şartlarına ayak uyduruyor, büyüyor, gelişiyor, değişiyor ve yaş alıyoruz. Kışı geride bıraktık. Gözlerimizi yaz mevsiminin ümit vadeden pırıltılarına açtık. Çok kısacık bir gelecekte de tekrar sonbahara uyanacağız. Tüm bu serüven içinde bizler ne mi yaptık? Sandıkları açtık, içlerini kışlıklarla donattık, yerini mevsim şartları gereği tiril tiril, daha hafif kıyafetlere bıraktık. Hazırlandık. Tüm bunları fark etmeksizin dönüşerek yaptık. Akışta usulca yol aldık. Peki, neden ruhumuzu bir kenarda bıraktık? Nadasa aldığımız benliğimizi nasıl bu kadar hayal kırıklığına uğrattık? Demem o ki; kalbimizi, ruhumuzu, bedenimizi ve zihnimizi, bütüne baktığımızda, bizi güzel kılan kendimizi, nerede, hangi safhada yalnız bıraktık?
Neyse ki, yeni bir güne daha uyandık. Ne mutlu ki hâlâ bir şeyleri değiştirebilir, eksikleri tamamlayabilir, kırılanları onarabilir, kendimizi keşfe çıkabilir ve daha sağlam adımlarla, daha sağlıklı sabahlara ‘Merhaba’ diyebiliriz. Kendimizden razı olabiliriz ve işte tam da o noktada güzelliğin kapısını aralayabilir, onun misafiri olabilir ve sonra da baki kılabiliriz. Çünkü biz, her hayali gerçeğe dönüştürebilecek potansiyele sahibiz. Sadece harekete geçmeliyiz.
Nasıl mı?
İşte bugün bu konuyu işleyeceğiz. Soracağız, sorgulayacağız ve harekete geçeceğiz. Hazırsanız, yazın ilk tatiline çıkacağımız yolculuğumuz şimdi, tam da şu anda başlıyor.
Uyuma. Uyan!
Kaçma. Hazırlan!
Tutma. Dök eteğindeki taşları, temizlen!
Eğme, kaldır başını, dik duruşlulara imren.
Sor kendine, kimsin sen?
Hatırla değerlerini. Onların arasındaki önceliklerini.
Dokun ruhuna. Beslen!
Uyandır içindeki masum çocuğu, ona seslen!
Çağır huzuruna kendini. Gölgende nefeslen!
Koy sıraya isteklerini ertelemeden.
Dönüşü olmayan zamanda paslanma. Harekete geç. Eğlen!
Hatırla sevmeyi. Yaradılışın gereği. Önce kendini, sonra seni sen yapan her şeyi. Demlen!
İçine dön. Dinginleş. Uzaklaş seni alıkoyan her şeyden.
Sonra düşün! Korkmadan düşmekten. Nedir seni bu hayatta mutlu eden?
Şimdi silkelen!
Yaz geldi. Değişim seni çağırıyor.
Bekletme, git erkenden!
Ayağa kalk! Hâlâ vaktin varken.
Aynaya dön yüzünü, seyret yansımanı hiç gözlerini çekmeden.
Cevaplar orada. Tünelin ucundaki ışık sensin. Bir tek sen kendine yetebilensin. İlgilen!
Yıka yüzünü bol suyla. Arın. Tazelen.
Nemlendir yüreğinin kurak çöllerini. Nefeslen!
Dinle kendini ona sırtını dönmeden.
Şimdi artık biliyorsan yapman gerekenleri, durma! Koş, git bul kendini. Bu yolculuk inan çok eğlenceli. Nasrettin Hoca misali, bir o kadar da öğretici. Sonrasında güzellik gelip bulacak seni. Önce davet edebilmelisin kendisini.
Gördüklerinden o kadar etkilenecek ki, ahenginden vazgeçemeyecek. Seninle bir ömür yaşlanmaya ant içecek. Siz birlikte zamanla, en güzel harmanın en verimli hasadını toplayacaksınız. Sen kendinden emin, güzellik bulunduğu bedenden razı, mutlu sonları kıskandıracak bir hikayenin başlangıcı, ilelebet yaşayacaksınız birbirinizden razı.