08.05.2014 - 15:41 | Son Güncellenme:
Geçtiğimiz yıllarda bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yemek yeme ve beslenme alışkanlıklarının çok hızlı bir şekilde değiştiği reddedemeyeceğimiz bir gerçek. Plato Meslek Yüksek Okulu Aşçılık Bölüm Başkanı Ece Şener’in verdiği bilgiye göre Türk insanı haftada en az altı öğününü dışarıda yiyor. Büyük şehirlere baktıkça bu sayılar daha da yükseliyor. İstanbul’da her gün dışarıda yemek yiyen insan sayısı yaklaşık 7 milyon!
Dışarda yemek yiyen 7 milyon İstanbullu’nun sağlığı tehlikede!
Bu günlerde kiminle yemek ile ilgili bir sohbete başlasak, birkaç yemek tarifi paylaşımından sonra her zaman nerede o eski sofralar tartışmasına dönüşüyor. Herkes annesinin hatta anneannesinin kurduğu o gösterişli, salatasından tatlısına en az üç çeşit yemeğin bulunduğu sofraları özlediğinden yakınıyor ama bu özlemi gidermek söz konusu olduğunda ellerinden modern hayatı suçlamaktan başka bir şey de gelmiyor.
Hızlı hayatlar hızlı yemekler getiriyor, çalışan bir kişinin özenli sofralara olan özlemi bir türlü bitmiyor. Günümüz toplumunun en büyük sıkıntılarından biri olan zamansızlık hayatımızın her alanını kısıtladığı gibi sofralarımızı da kısıtlıyor. Plato Meslek Yüksek Okulu Aşçılık Bölüm Başkanı Ece Şener bu değişimin sadece nostaljik hayallere değil aynı zamanda sağlığımızı da tehdit ettiğini söyledi. Plato Meslek Yüksek Okulu Aşçılık Bölüm Başkanı Ece Şener; “Gelişmiş ve gelişmekte olan bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de obezite, şeker hastalıkları, kalp rahatsızlıkları gibi beslenmeye bağlı hastalıklar gün geçtikçe artıyor.” Dedi.
Bir taraftan hayatımızı daha iyi hale getirmek ferah bir yaşam standardına ulaşabilmek çalıştığımız uzun saatler, biz farkında olmadan aslında bizim sağlığımızdan ufak ufak çalıyor. Annelerimizin bize zorla ettirdiği o kahvaltılarda içilen süt, yenilen peynir ve zeytin de yavaş yavaş sofralardan yok oluyor. Her zaman gururla dile getirdiğimiz zengin Türk Mutfağı da..
Büyükşehirlerde yaşayan insanlar “ salata köfte pilav” üçgenine sıkışmış durumda!
Geçmişimizden gelen çok kültürlü mutfağımız özellikle büyük şehirlerde salata köfte pilav üçgenine çoktan sıkıştı bile. Aile geleneklerini terk eden şehirli çalışan kesim ya dışarıda emek yiyor ya da çabuk hazırlanan yarı pişmiş ve pişmiş gıdalara yöneliyor. Dondurulmuş hazır köfteler, tavuk schnitseller, fırına girmeye hazır paketli yemekler, ayıklanmış salatalar derken kimse bir tavuğu nasıl parçalayabileceğini bilmiyor. Biz de çocuklarımızdan tavuk resmi çizmelerini istesek, acaba bize kızartılmış tavuk parçaları çizerler mi, hep gördükleri ve yedikleri gibi?
Ülkemizin farklı yörelerinde çok çeşitli lezzetlerle hazırlanmış tencere yemekleri, zeytinyağlılar, pilakiler ne yazık ki sadece bir kuşak öncesinin vakıf olduğu bir sır gibi. İşten güçten vakit bulamayan, yemek yapmak istemeyen ailelerden ve okulda hazır gıdalarla ya da en iyi ihtimalle yarı hazır gıdalarla hazırlanmış yemekleri yiyen çocuklardan yemek kültürümüzü yaşatmalarını bekleyebilir miyiz?
Geleceğimiz ve yemek kültürümüzle ilgili çizdiğim bu karamsar tablo neyse ki son birkaç yıldır aydınlanmakta.. Beslenme ve sağlıklı yaşam kavramları o kadar hayatımıza girdi ki bilinçlenmemek elimizde değil!