İnsanların özellikle de kadınların çoğunluğunun hayatı aldıkları kilolardan şikayet ederek geçiyor. Hiç Yediğiniz yemeklerin veya atıştırmalıklarınızın duygularınızla bir bağlantısı olduğu fikrini daha önce hiç düşündünüz mü? Ne alakası var biraz inceleyelim birlikte .
Duygusal yeme, kişilerin olumsuz duygularla karşılaştıklarında bir baş etme yöntemi olarak geliştirdikleri aşırı yeme halidir. Aşırı yeme hali, yaşanılan hayal kırıklığı, üzüntü, kaygı, depresyon gibi durumlara karşı geliştirilen duygusal bir savunma mekanizmasıdır. Aşırı yeme isteğinde birey fiziksel değil duygusal açlığını doyurmaya çalışmaktadır. Bu duygusal açlık; çevresel faktörler, genetik yatkınlık, beden algısı, sosyal ortamdan kaçış, depresyon, stres, sosyo-ekonomik düzey gibi birçok alanla yakından ilişkilidir.
Yapılan araştırmalarda kişilerin kendilerini suçlama, dış dünyaya öfkelenme, haksızlığa uğrama gibi olumsuz durumlarda yemeğe yöneldikleri görülmüştür. Bu kişilerin duygusal olarak rahatsız oldukları durumlarda, yemek yedikçe rahatlama hali yaşayarak öfkelerinde azalma tespit edilmiştir. Burada yemenin temelinde ki durum ‘açlık’ değil "çözümlenemeyen duygulardır." Asıl istek "ağzın dolu olma" isteğidir. Daha derin incelersek, ağzın dolu olma isteği dünyaya geldiğimiz an itibariyle başlar. İlk olarak annemizden aldığımız anne sütünün aracısı olan meme ile bu duyguyu tanımaya başlarız.
Bebeklerin meme isteği her zaman açken olmaz. Bebekler her ağladıklarında ya açtır ya da altını kirletmiştir gibi bir algı vardır. Eğer bebeğin altı temizse hemen ikinci seçenek olan meme verilerek bebek rahatlatılmaya çalışılır.Kimi zamanda aç olmamalarına rağmen huzursuzluk yaşayarak ağladıklarında memeyi emmeseler bile sırf memeyi ağızda tutarak rahatlar ve ağlamaları geçer. Bu şekilde bebek yaşamış olduğu olumsuz duyguyu geçirmenin yolunu ağzı dolu tutmaktan geçtiğini ve memeyi bu şekilde bir araç olarak kullanmayı öğrenir. Olumsuz durumlarla baş etme yöntemi olarak kullanılan bu durum ileri yaşlarda yaşlarda ise yerini sebepsizce aşırı yeme veya sağlıksız atıştırmalıklara bırakır.
Toplumumuzun Yeme Kültürüne Etkisi
Yemek yemek, bizim hayatta kalmamız ve sürdürebilirliğimiz için en gerekli etmendir.Yeme alışkanlıkları her toplumda farklılık gösterir.
Toplum olarak incelediğimizde, günlük akışımızın sürekli bir yeme düzeneği ile geçtiğini hepimiz görebiliriz. Sabah kahvaltısı,ara öğünler, beş çayları, tv karşısında bir şeyler atıştırma, kuruyemiş gibi sürekli bir ağzın dolu olma hali ile günümüz geçer. Küçükken tabağında son kaşık kaldı ,annenin hatırı için, arkandan ağlar, bu kadar çocuğun olur gibi cümlelerle büyüyen insanlar olarak yemek yemenin sadece karnımızda ki açlığı doyurmak dışında başka gerekleri olduğunu da öğrenerek büyüdük. Belki de bazı olumsuz duygularla karşılaştığımız da bir baş etme yöntemi olarak yemek yemeyi o zamanlardan öğrenmiş olabiliriz.
Öfke Atakları, depresyon, kaygıya karşı geliştirilen yara bandı: Yemek Yemek!
Yapılan araştırmalar sonucunda obez bireylerin olumsuz duygulara karşı geliştirdikleri yeme davranışının normal bireylere göre daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır. Kaygı, öfke, suçluluk gibi durumlar yaşadıklarında yemek yeme davranışıyla rahatladıkları görülmüştür. Yedikçe görüntülerinden şikayet eden bireyler daha depresif bir duruma gelerek bir süre sonra yeme bozukluğu belirtileri göstermiştir. Yapılan araştırmalar normal bireylerin de hayal kırıklığı, üzüntü, depresyon gibi olumsuz duygusal durumlar karşısında duygularını doyurmak adına yemeğe başvurdukları görülmüştür.
Bu durumda öfkeyi yemekle yatıştırmak yerine yaşadığınız olayın sizi öfkelendiren kısmı ile ilgilenmek sizi uzun vadede rahata ulaştıracaktır.
Kadınlar, erkeklere göre daha çok duygusal yeme yaşıyorlar!
Yapılan araştırmalar sonucunda , kadınların erkeklere oranla daha fazla duygusal yeme davranışı sergiledikleri görülmüştür. Erkekler öfkelerini daha rahat ifade ederken, kadınlar daha idareci bir tutumla yaklaşmaya çalışarak öfkelerini bastırmayı tercih ediyorlar. Sonuç olarak ise bastırılan öfkeler yemek yeme davranışıyla kendisini gösteriyor. Olumsuz duygulara karşı bir baş etme yöntemi olarak kullanılan yemek kişi de geçici rahatlama haline sebep oluyor.
Aşk Acısına Çözüm Nutella mı?
Ayrılık yaşandığında hemen en yakın arkadaş elinde bir pastayla gelir veya marketten bir tatlı sipariş edilir. Acıya tatlı basmaya çalışmak? Değişik bir pansuman yöntemi. Evet çikolatanın mutluluk hormonu olan serotonin salgıladığı doğru. Fakat nutella yiyince her şey geçmiyor veya özlenen günler geri gelmiyor.Orada ki temel mantıkta yaşanılan olumsuz durumla baş ederken kullanılan ağzın dolu kalmasını sağlama yöntemi. Nutella yiyerek yaşadığımız zor duruma bir baş etme yöntemi geliştiriyoruz aslında geçici bir rahatlama.
Tıpkı ağlayan bebeğe aç olmamasına rağmen verilen meme sonucunda huzursuzluğunun geçmesi gibi. Kaçınız nutellayı yerken tadına vararak yiyorsunuz? Tadının güzel olduğunu bildiğiniz için o an yaşamış olduğunuz duygusal kırılmayı aldığınız tatla geçiştirmeye çalışıyorsunuz. Gerçekten tadına vararak yediğinizde atak anında yediğiniz gibi hızlı ve fazla yiyebiliyor musunuz? Burada da değinilmesi gereken asıl nokta alınan nutella değil, yaşanılan bu ayrılık durumunun sizde ki duygusal yansımaları. Mutsuzluk, hayal kırıklığı, üzüntü gibi.
Son Olarak,
Yemek yemek, bizim hayatta kalmamız için gerekli en büyük etmendir. Fakat temelde doyurmaya çalıştığımız aç karnımız dışında duygularımızsa burada üstüne düşülmesi gereken bir durum var demektir. Eğer yeme alışkanlıklarınızda herhangi bir değişiklik, sizi rahatsız eden bir görüntüye sahip olmaya başlıyorsanız duygularınız alarm veriyor demektir. Bedeninizde ki değişim görmediğiniz veya yüzleşmek istemediğiniz duygularınızın yardım çağrısı olabilir. Çözüm buzdolabında değil, yüzleşmediğimiz duygularla tanışmaktan geçiyor. Bu durumda duygularınıza kulak vermeniz sorunun temeline inmeniz gerekirse bir uzmandan yardım almanızı önerebilirim.