01.12.2020 - 14:06 | Son Güncellenme:
HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü), doğrudan bağışıklık sistemine zarar veren bir virüs olup bu virüsü taşıyan insanlar “HIV pozitif” olarak adlandırılıyor.
HIV, vücut direncini azaltarak insanların kolayca hasta olmasına neden oluyor. AIDS (Edinilmiş Bağışıklık Yetersizliği Sendromu) ise HIV virüsünün bağışıklık sistemini zayıflatmasından sonra ortaya çıkan hastalık hali olarak tanımlanıyor.
Uzmanlar, "1 Aralık Dünya AIDS Günü" için sebebiyle çevrim içi düzenlenen bir toplantıda bir araya gelerek HIV (İnsan Bağışıklığı Yetmezlik Virüsü) ve AIDS (Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu) ile ilgili güncel bilgileri paylaştı.
Toplantıda konuşan Hacettepe Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Serhat Ünal, 1980'lerin başında başlayan bu hastalığın dünyada bu zamana kadar 75 milyondan fazla kişide görüldüğünü, epideminin başından beri 32,7 milyon kişinin hayatını kaybettiğini, 38 milyon civarında kişinin de bu hastalıkla hayatını sürdürdüğünü ifade etti.
"Hastalıkla ilgili çok önemli adımlar atıldı"
Hastalıkla ilgili çok önemli adımların da atıldığına ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) liderliğinde hedeflerin belirlendiğine işaret eden Ünal, şunları kaydetti:
"Önceleri 90-90-90 hedefleri belirlenmişti, yani hedef toplumdaki HIV pozitif kişilerin yüzde 90'ına tedavi vermek ve yine tedavi verilen hastaların yüzde 90'ında tedavinin başarılı olmasıydı. Elimizdeki ilaçlarla viral hücre yükünü, sayısını sıfıra indirdiğimiz hastaların yaşam sürelerindeki olası kısalmayı da engellemiş durumdayız. Böylece ilaçların kalitesi, hastalık farkındalığı ve tanı için yapılan test sayıları arttıkça 90-90-90 hedefi 95-95-95'e çıktı. Türkiye de bu hedeflere erişebilmek için bütün gücüyle çalışmalarını sürdürüyor."
Türkiye'de durum nasıl?
Marmara Üniversitesi (MÜ) Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Volkan Korten de HIV'in bağışıklık sisteminin bileşeni olan yardımcı T hücrelerini enfekte ederek azalmalarına yol açtığını belirtti.
Bir kişinin HIV virüsünü aldığı zaman onu "HIV ile enfekte kişi" olarak tanımladıklarını ancak AIDS dediklerinde hastalığın daha ileri seviyesini kastettiklerini aktaran Korten, bunun da HIV virüsüyle enfekte kişilerde bazı fırsatçı enfeksiyonların ya da kanserlerin ortaya çıkması anlamına geldiğini ifade etti.
Prof. Dr. Korten, geçen yıl itibarıyla dünya genelinde 1,7 milyon yeni HIV enfekte birey olduğuna dikkati çekerek şu bilgileri paylaştı:
"Bunların 1,5 milyonu erişkin, 150 bin kadarı da çocuk. HIV enfeksiyonunun en tepe düzeyine 2004'te vardığını, insanların daha fazla ilaca ulaşmasıyla birlikte ise azalışa geçtiğini görüyoruz. Geçen yıl 690 bin kişinin AIDS'ten yaşamını yitirdiğini bilmekteyiz. Ülkemizde ise 2019 sonu rakamlarına göre, 26 bin 164 HIV tanısı alan hasta var. 2020'de ise eklenen yeni hasta sayısının 4 bin civarında olması bekleniyor."
"Bulaştan sonra 10-15 içerisinde antikor pozitif oluyor"
Cerrahpaşa (İÜC) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fehmi Tabak ise HIV/AIDS tanısının kolayca konulabildiğini, virüse karşı olan bir antikorun bulaştan sonra 10-15 gün içerisinde pozitif olduğunu aktardı.
Hastalığın tedavisinde başarılı sonuçlar alındığına fakat hastaya ulaşmanın zor olduğuna dikkati çeken Tabak, "Ülkemizde HIV; evlilik öncesi, ameliyat öncesi ve kan bağışı öncesi alınan testlerle tespit edilebiliyor. Bunun yanı sıra bulaşma açısından riskli bir durum varsa kişi kendi isteğiyle de test yaptırabiliyor. Hiçbir ücret talep edilmeden ve kişilerin kimlik bilgisi istenmeden, verilen bir kodla test sürecinizi takip edebileceğiniz anonim test merkezleri mevcut. İstanbul'da Şişli ve Beşiktaş, Ankara'da Çankaya, İzmir'de Konak ve Bursa'da Nilüfer ilçeleri ilk kurulan anonim test merkezleri. Bu merkezlerde test yaptırıp aynı gün sonuç almak mümkün" bilgisini verdi.
"HIV artık ölümcül değil, kronik bir hastalık"
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Dilara İnan da hastalığa yönelik etkin ilaçlar geliştirildiğini, bu ilaçlarla virüsün çoğalmasının da çok etkin bir şekilde baskılanabildiğini, bağışıklık sisteminin onarılmasının ve korunmasının sağlanabildiğini belirterek, böylelikle HIV ile ilişkili sağ kalım süresinin de uzatıldığını ifade etti.
"HIV artık ölümcül değil kronik bir hastalık" diyen İnan, şunları kaydetti:
"Ülkemizde de tedaviye erişim dünyaya kıyasla çok iyi durumda. Türkiye'de tanı konmuş hastalıklarda tedaviyi rahatlıkla planlayabiliyoruz. Dünya genelinde kullanılan pek çok ilaç ülkemizde de ruhsatlı bir şekilde bulunuyor. İlaçlara erişimde de hiçbir sıkıntı yaşamıyoruz. Dolayısıyla tanı konanlarda tedaviye başlama oranımız yüzde 95-100 seviyelerinde olabiliyor. Burada önemli olan tanı konması. Tanı konduktan sonra doğru tedavi ile HIV pozitif bireylerde beklenen yaşam ömrü HIV ile enfekte olmayan kişilerle aynı olabiliyor."
Ege Üniversitesi HIV/AIDS Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Deniz Gökengin ise HIV tanı ve tedavisinde yaşanan en önemli sorunun ayrımcılık olduğunu belirtti.
Gökengin, enfeksiyonun tıbbi olduğu kadar sosyal açıdan da hem HIV ile yaşayan bireyin kendisi hem de çevresindeki kişiler açısından önem taşıdığına dikkati çekti.