26.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Sevgili Nuri Çolakoğlu istemişti bunu. Dunanın sağ koluydu. Serpil Akıllıoğlu da televizyon daire başkanı. Güya Serpilin danışmanı olmuştum. Aslında kimsenin bir şey danıştığı yoktu. Ben de danışılacak şeyler icat ediyordum boyuna.Ama Oscar yayını olayından önce, "Birdy"den söz edeyim. Alan Parkerın filminden.* * *Günün birinde "TVde Sinema" kuşağında "Birdy" yayınlanacak. Sabahleyin gazeteleri bir açtık ki, felaket! Filmde ahlaksızlığın yetmiş iki çeşidi varmış! TRT düpedüz vatan hainliği yapıyormuş. Bazı milletvekilleri tehditler savuruyor. Bir bakan, "Bu film gösterilirse TRTyi yakarım!" diye kükrüyor.Yönetimde filmi yayından kaldırma eğilimi belirdi. Nuriyle oturup konuştuk. "Bu film TRT denetiminden geçmedi mi?" dedim. Geçmiş elbet. "Yeryüzünde TRT denetiminden daha sıkı bir denetim var mı?" Değil ahlaksızlık, ahlaksızlığın "a"sını kırk kilometre öteden çağrıştıran bir ipucu bile olsa, film depoda hak ettiği yeri çoktan bulurdu.Nuri de başka türlü düşünmüyor zaten. Film yayından kaldırılsa, bağırıp çağıranlar haklı çıkacak. Ağırlığını koydu. "Birdy" gösterildi.Gazeteciler kükreyen bakanı bulmuşlar yayından sonra, filmi seyredip seyretmediğini sormuşlar. Bakanın yanıtı: "Seyrettim. Çok güzel bir filmmiş. Nereden bileyim, meğer beni de kandırıp gaza getirmişler."* * * Bir süre sonra Oscar ödülleri verilecekti. TRT ödül töreninin yurdumuzda yayın hakkını satın aldı. İlk kez oluyordu bu. Sözleşmeye göre canlı yayın da yapılabilecekti. Tören, bizim saatimizle sabahleyin beş sularında başlayacaktı.Beni doğrudan ilgilendiren bir iş değildi bu; ama sinema sevgim beni törenden bir saat önce stüdyoya sürükledi. Bir iskemleye iliştim. Bağlantılar hazır. Görüntüler pırıl pırıl geliyor. Yayına vermek için bir düğmeye basmak yeterli.Biraz sonra yukarıdaki stüdyoda sabah programı başladı. O da canlı yayın. Kısa haberler, hava durumu, röportajlar, konuşmalar, müzik.Haber gönderdim. "Oscar törenini alıyoruz. Bağlanalım, hiç olmazsa önemli ödülleri anında, canlı verin."Yanıt geldi: "Bizim belirli bir yayın akışımız var. Bozamayız. Ancak haber olarak verebiliriz."Çıldırmak işten değil. Böyle bir olanak neden kullanılmıyor? TRT etek dolusu parayı niye verdi öyleyse? Sonuçlar daha sonra zaten her yerde yayınlanacak. Adayların heyecanını, ödül alanın coşkusunu onlarla birlikte aynı anda yaşamak varken...* * * Ama TRT bu. Yıllar önce yayın hakkını aldığı bir Avrupa kupası futbol maçını 40ıncı dakikasında yayınlamaya başlamıştı. O 40 dakika içinde biz yerli pop şarkıcılarının banttan bir programını izlemiştik. Yayın akışı öyleydi çünkü.Demek hamam da, tas da pek değişmemiş.Karşımızdaki ekranda harika bir ödül töreni akıp gidiyor, TRT seyircileri ise bir tarımcının mırıltılarını dinliyor. Dinliyorsa tabii.En İyi Kadın Oyuncu ödülü açıklandı açıklanacak. Yukarıya bir telefon daha. "Şimdi bağlanalım bari..."Yanıt: "Olmaz. Konuşmacının sözlerini kesemeyiz."Yahu, insan, "Efendim, şimdi En İyi Kadın Oyuncu ödülü verilecek. Oscar törenine bağlanıyoruz. Konuşmamızı biraz sonra sürdüreceğiz" der, bir ara verir, canlı yayına geçer.Hayır, akış bozulurmuş.Bu kadar üstelemeye akıl da erdiremiyorlar. "Canım, yayın hakkını aldık ya... Akşamüstü nasıl olsa banttan özet olarak yayınlayacağız. İsteyen o zaman seyreder."Ödül verildi. Tarımcı noktasını koyduktan sonra da sunucu ödülü kimin aldığını açıkladı.En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yönetmen, En İyi Film ödüllerinde de öyle oldu. Hiçbirinde canlı yayın bağlantısı kurulmadı. Biz, üç-dört kişi bodrum katında bütün töreni anında izledik, seyirciler her sabah dinlediklerini bir daha dinlediler, börtü-böcekle nasıl mücadele edileceği konusunda aydınlandılar, arada sonuçları öğrendiler.İlkelere sapına kadar bağlı kalınmış, kutsal yayın akışı bozulmamıştı. Bir ara, Cem Duna döneminde, TRTde danışmanlık (daha doğrusu, danışmamanlık) yapmıştım.