02.06.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
ÖZLEM ÜLKÜ
“Burası bizim evimiz”
İki oyuncunun da ilk ziyaretleriymiş Darülaceze’ye ... Bu yüzden apayrı bir heyecan yaşayan ikilinin çocukluk anılarını dinledikten sonra 500’den fazla sakini olan kurumun atölye bölümüne girdik; gözleri hüzünlü bakan ama bir yandan da gülümsemekten vazgeçmeyen yüzlerle karşılaştık. İçeri girer girmez, ilk dikkatimizi çeken herkese uygun bir çalışma alanının olmasıydı. Kime “Merhaba” desek, “Hoş geldiniz” geldi sıcak bir gülümsemeyle. Ardından masalara yaklaştık, Abbas Bey’le tanıştık. 49 yaşında olan Abbas Çabur, 10 yıldır Darülaceze’de yaşıyor. Bir dönem evliymiş, üniversiteyi bitirmiş bir kızı varmış. 1997’de MS hastalığına yakalanınca, buraya gelmiş. Ve 10 yıldır da tekerlekli sandalyede hayatını sürdürüyormuş. “Başkanımızdan, doktorlarımızdan, personelimizden çok memnunum. Burası bizim evimiz. Her zaman bize yardım ediyorlar. Bacaklarımda güç kaybı olduğu için artık yürüyemez oldum. Zamanımın iyi geçmesi için de örgüye başladım” diyor. O kadar güçlü ve pozitif bir duruşu var ki, “Neye ihtiyacınız var?” diye soruyoruz. Tek bir şey söylüyor: “Bizi unutmayın.”
“O günü bekliyorum”
O sırada bez bebekler yapan mavi gözlü teyzeyle göz göze geliyoruz. Adı Gülşen Bartıllı. 75 yaşındaymış. Daha 10 aydır bu kurumda olduğunu söylüyor: “Geleli 10 ay oldu ama 9 aydır atölyede çalışıyorum. Boş durmak bize göre değil. Eşim vefat edeli çok oldu. Ama burada olmak, onunla yaşadığım güzel zamanları hatırlatıyor. O kadar iyi geliyor.” Bayramı konuşmak istiyoruz Gülşen Bartılı teyzeyle... Birden durgunlaşıyor. “Ne yapacaksın?” diyoruz, “Kızıma gideceğim, o günü bekliyorum, torunlarımı göreceğim, onları çok özledim” diyor. “Ne güzel, bir kızınız var demek” diyorum, gözleri doluyor. Çünkü iki de oğlu varmış... O mavi gözler dolu dolu, “Ben hiçbir şey yapmadım. Ama onlar aramıyor, sormuyor. Kızım benim her şeyim. Beş aydır göremiyorum, çocukları var, okula gidiyor. Yoğun. Oğlanlar, niye aramaz bilmiyorum” diyor, bir bakıyorum hem benim, hem Melis Sezen’in gözlerinden akmış yaşlar. Sezen’e sarılıyor, “Sen de bebek gibisin, senin gibi bir bebek yapabilirim istersen” diyor. Yeni bir bebek için anlaşarak ayrılıyoruz yanından. Bu sırada Burak Sevinç, sepet ören bir amcanın yanına gitmiş. Hüseyin abi diyor herkes ona... Gözleri görmüyor, ama yüreği öyle neşe dolu ki... Erzincanlıymış, yanına gelen herkese memleketini soruyor, sonra da “Size bir türkü söyleyeyim mi?” diyor. Bir anda “Bir Mumdur” türküsünü söylemeye başlıyor. Biraz önce duygulanan tüm yüzler, gülümsemeye başlıyor bu kez...
“İlk aşkıma burada kavuştum”
Burada o kadar çok bölüm, makine, alet var ki... Oyuncular da bizler de şaşkınlık içinde kalıyoruz. Görevli arkadaşlardan biri, resim bölümümüze de bakabilirsiniz diyor. Ve onu takip ederek çıkıyoruz merdivenleri. Kendimizi bir sanat galerisinde hissediyoruz. Öyle güzel, öyle renkli, önce hayat dolu tablolar arasında kalıyoruz. Burada tuval başında ilk gördüğümüz isim, Necla Eril. 17 yıldır Darülaceze’de kalan Eril, 33 yıl önce zihinsel engelli olarak dünyaya gelen oğlunun da burada kaldığını söylüyor. Resim yapma merakı da çocukluğuna dayanıyormuş: “İlkokulda bile resimler yapardım, ama ailem buna izin vermedi. Erken yaşta evlendirildim, hayat beni yine ilk aşkıma, resime kavuşturdu.”
Türk kahvesi paketlerinden el çantası, cüzdanlar yapan Ayla Hanım var bir de... Darülaceze sakinlerinin en neşelilerinden o. Kahve kokulu bir cüzdan yapmak için en az 268 paket gerekiyormuş. Çok zevk alarak yaptığı çalışmalarını gururla gösteriyor bize. Yalnız kalmaktan yorulduğu için burada. Ondaki enerjiyi, kahkahayı bugün 20 yaşındaki bir gençte göremeyiz belki de... Öylesine hayat dolu ki, “Maşallah” diyerek ayrılıyoruz yanından.
“Onlar gülümsememize sebep oluyor”
İçeride geçirdiğimiz bir saatin ardından yemyeşil bahçeye çıktık; hem gülümseyerek, hem duygulanarak... Bütün sohbetler boyunca yüzünden gülümsemesini hiç düşürmeyen Melis Sezen, aklımızdan geçeni cümleye ilk döken oldu: “Ne kadar pozitifler, nasıl da gözlerinin içi gülüyor.” Ardından herkesin özellikle bazı şeyleri yeniden hatırlamaya ihtiyaç duyanların muhakkak burayı ziyaret etmesi gerektiğini söyledi: “Bir bağımız yokmuş gibi görünse de var aslında. Onlar bizim gülümsememize sebep oluyor. Biz bazı şeyleri bazen severek yapmayı unutuyoruz. Hepimizin bunu hatırlaması için de burada olmak güzel bir şey.” Burak Sevinç ise, yaşadığı duygu yoğunluğundan dolayı sessiz kalmayı tercih ederek, binbir düşünceyle adımladı yolunu... Biz, Darülaceze’den çok daha kalabalık ayrıldık. Kimimiz, gülümsemesine gülümseme kattı, kimimiz gözlerindeki yaşları durduramadı... Herkes farklı yaşar duygularını ama ortak olan bir şey var: Hatırlanmak, sevilmek güzeldir. Kaç yaşında, nerede olursak olalım, hepimizi etkileyen bu duyguyu o insanlarla paylaşmak istemez misiniz? İşte bayram, bunun için çok iyi bir fırsat... İstanbul’un göbeğindeki bu güzel evi bayram ziyaretlerimize dahil etsek ne güzel olur!
“Burası leb-i derya bir yer”
Darülaceze Başkanı Hamza Cebeci:
Darülaceze’de 500 sakinimiz var ama burada sayı stabil olmuyor. Şartlara bağlı, bin kişiyi aşkın da ağırlayabiliriz. Bir de 50 kapasiteye sahip çocuk yuvamız var. Leb-i derya bir yer... Bizde hizmet Avrupa’daki gibi değil, çok daha ileri durumda. Ayda ortalama 7-10 bin kişi kurumumuzu ziyaret eder, bayramda da 2-3 bin ziyaretçi geleceğini tahmin ediyoruz. Nöbetleşe olarak bizler de göreve devam edeceğiz ve gelenleri karşılayıp, çay kahve ikram edeceğiz. Bizim isteğimiz, öncesinde bizi arayıp, ihtiyaçların sorulması. Çünkü çok insan giysilerini, eşyalarını vermek istiyor. Biz eski olan, kullanılmış olan hiçbir şeyi almıyoruz. Buranın sakinleri hiçbir şeye ihtiyaç duymuyor, sadece tatlı bir dil, gülen bir yüz istiyor. Bir kucak çiçek ve çikolata yerine toprağı olan çiçekler alınsın ki dikelim, yaşasın. Kalıcı olması daha önemli.
Hastaydı, bakıcı oldu
Kurumun en ilginç yüzlerinden biri Doğan Tabak. Geçirdiği kazanın ardından 2010 yılında yatağa bağımlı bir halde girmiş Darülaceze’ye. Ardından hasta bakıcı olarak çalışmaya başlamış. Yatağa bağımlı iken personel olmaya giden hikayesini şöyle anlatıyor bize: “Geldiğimde hiç yürüyemiyordum, kaza geçirmiştim. 3-4 yıl yere basamadım. Sonra fizik tedavi ile yürümeye başladım. Ve burada verilen hasta bakıcılık kursuna katıldım. Sertifika aldım. Hemen ardından ablamın yanında yaşayan babamı alıp, ev tuttum. Ablamın 6 tane çocuğu var. Babam benim yanımda olsun istedim. Artık kendime yeni bir hayat kurdum, 74 yaşındaki babamla yaşıyoruz.”