PazarTürk kahvesi Creme Brulee’nin içinde...

Türk kahvesi Creme Brulee’nin içinde...

03.12.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Üç çeşit Creme Brulee’nin sunuluş tarzı lezzeti kadar çarpıcı. Türk kahvelisi (ortada) çok kısa bir süre içinde ünlendi.

Türk kahvesi Creme Brulee’nin içinde...

Türk kahvesi Creme Brulee’nin içinde...

Üç çeşit Creme Brulee’nin sunuluş tarzı lezzeti kadar çarpıcı. Türk kahvelisi (ortada) çok kısa bir süre içinde ünlendi.

Milliyet Türk Kahvesi yok! Ama sunulan kahve çeşidi, yanında gelen minik, taze tatlılar ve özellikle fincanların tasarımı (kulpsuz fincanları yadırgayabilirsiniz ama insanın hoşuna giden akıllı bir yanı var tasarımlarının) Türk Kahvesi’nin yokluğunu unutturacak cinsten. Creme Brulee’ler ise iyice affettiriyor kahve meselesini. Creme Brulee’ler diyorum çünkü dikdörtgen ahşap bir tepside üç değişik çeşidi geliyor sofraya. Özellikle Türk Kahveli olanı olağanüstü. Hangisi daha lezzetli diye bir türlü karara varamadı sofradakiler. Lezetleri kadar sunumları da kusursuzdu. Onunla yarışan çikolatalı, suflemsi tatlı (Vanilyalı dondurmalı sıcak acı çikolatalı kek) mükemmeldi. İlk kaşık darbesiyle çikolata tabağa yayılıyor. Yanında sunulan vanilyalı dondurma da bir o kadar lezzetli. Yediğimiz yemeğin finali o kadar müthişti ki sondan başladım anlatmaya.

İstanbul’un en ‘in’ yeri
Circus, Nazlı Gönensay’ın imzasını taşıyor. Mimari özellikleri kapı komşusu Downtown gibi; koridorumsu alandan daha geniş bir mekana geçiliyor. Küçük ama ferah. Barın olduğu koridoru insanları yara yara geçiyorsunuz. O an "Kesinlikle İstanbul’un en ‘in’ yerindeyim" diyorsunuz. Güllü Aybar, Aliye Simavi, Hakan Özer, İsmet Doğan ve basının birçok tanınmış ismiyle karşılaşıyorsunuz. Circus’un havası yerinde yani. Çok lezetli bir yemeğin yanı sıra birilerini görmek, kendinizi de göstermek istiyorsanız doğru adrestesiniz. Bu itici bir özellik olabilir. Ama birçok "in" İstanbul mekanında olduğu gibi rahatsız edici değil; dozunda. Müzik biraz yüksek. Rahatsız oluyorsanız bu sizi korkutmasın. Küçük bir ikazla derhal dilediğiniz volüme indiriliyor.

Hepsinden biraz tadın
Yemeğe geçecek olursak, servis çok iyi. Sofraya oturur oturmaz sizinle meşgul olan biri var. Bir ahşap tepsi içinde dört çeşit ekmek geliyor. Hepsinin tadına bakın. Her yemekte ve ayrıntıda (minik vazolardaki orkideler, değişik renkli bardaklar) şef Carlo’nun yaratıcılığı ve özeni hissediliyor. En iyi örnek fırında mavi yengeç ve domatesli cappucino çorbası. Bu çorbayı herkese öneremem. Bu yemekte bir farklılık, bir incelik arayanların seçimi olmalı. Yemeklerin çoğuna tadına baktım. Karides (Sumakta tadlandırılmış İskenderun karidesleri, fırınlanmış patlıcanlı) ve risotto (Porcini mantarlı rissotto, trüf yağı ile) gecenin yıldızıydı. Ördek (Kan portakalı, yeşil soğanlı patates püresi üzerinde, akçaağaç şurubu üzerine marine edilmiş Magret de Canard) ve ördek ciğerinin de (Koyultulmuş Sautern şarabında sote edilmiş ördek ciğeri, Trabzon hurması confit ile) tadına baktım. Etler çok başarılıydı. Ama yanında sunulan garnitürler arasındaki püreler biraz manasızdı. O etlerin yanında insan başka bir lezetle karşılaşmak istiyor. Mesela karidesin yanındaki patlıcan gibi.
Gelelim hesaba. Hesap beklenenin üstünde değil. Ne ödeyeceğinizi doğru tahmin edeceğiniz bir yer Circus. Üstelik yakında, Türk kahvesi de içilebilecek.

PORTRE
Circus’un şefi Carlo: İstanbul kadayıflı karidesine kavuştu
Kadayıflı karidesin yaratıcısı Carlo Bernardini Four Seasons Oteli mutfağının dört yıl şefiydi. Burada müşterileri arasında ismini o meşhur kadayıflı karidesiyle duyurdu. Sonra Kahire’ye atandı. Bir yıl orada kaldı. O bir yıl boyunca en çok Türk kız arkadaşını, Köşebaşı Ocakbaşı’nın kebabını ve künefesini özledi.
Şimdi ise Carlo Bernardini’nin keyfine diyecek yok. Sevgilisine kavuştu ve artık bir "sirköi var. Sirki hep hayalini kurduğu lokantası Circus.
Kokuda, dokuda ve tatta pek iyi anlaştığı İstanbul’a dönen Carlo hep hayalini kurduğu lokantasını yeni açtı. Circus Abdi İpekçi Caddesi’nde.
Hayalindeki lokantada masaların üstünde orkideler vardı. Bardaklar da rengarenkti. Bir mavi bir yeşil... Boynuna doladığı şalıyla Carlo her geçen gün eski müşterileri ile tekrar buluşuyor olmaktan mutlu. Ne Papermoon’u ne de başka bir restoranı kendine rakip görüyor.
Circus’un en büyük özelliği, mutfağının "özgün" olması, fusion değil. Çünkü Carlo ‘ya göre fusion trendi bitmiş, zaten fusion da birçok restoranda yanlış anlaşılmış.

Circus’ta kim ne yiyor?
Carlo’yu Four Seasons Oteli’nden tanıyan eski müşterileri şimdi yeni Circus müşterileri olmuşlar. En çok gelenlerin başında Cem Boyner ve eşi, Serdar Turgut geliyor. İşte yedikleri de şöyle:
Cem Boyner: Yeni ne varsa onu yiyor ama özellikle mantar çok seviyor.
Serdar Turgut: Carlo’nun müşterileri arasında en işhtalılarından olan Serdar Turgut en çok "Porçini Mantarlı Risottoöyu seviyormuş.

Şef tavsiye ediyor
Carlo’nun restoranına gidelim tamam da ne yiyelim diyenlere, şefin kendisi en ekonomik mönüyü verdi. Fırında mavi yengeç ve domatesli capuccino çorbası7 000 000 TL
Sote ördek ciğeri ve porçini mantarlı risotto10 000 000TL
Creme Brulee (Türk Kahveli)5 500 000 TL
Şarap, beyaz ya da kırmızı Narince 97’24 000 000 TL




PAZAR