22.11.2020 - 03:06 | Son Güncellenme:
Ceyda Ulukaya
Kovid-19 salgını, tüm dünyada hız kesmeden devam ediyor. Sonbahar aylarıyla birlikte, beklendiği gibi vakaların artışına tanık oluyoruz. Maske ve sosyal mesafe kuralları virüsten korunmanın birinci şartı olsa da, bir o kadar önemli başka bir kural daha var: Bağışıklık sistemini güçlendirmek. Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş da son kitabı “Koronadan Korunmak Mümkün”de “En etkili maskeniz, bağışıklık sisteminiz” diyor. Kovid-19 salgınına karşı koruyucu bir beslenme modeli önerdiği kitabında, şifalı bitkilerden koruyucu kürlere, besin takviyelerinden örnek beslenme programına, virüsten korunmak üzere hayata geçirebileceğimiz kilit bilgi ve formüller yer alıyor. Aynı zamanda Milliyet gazetesi yazarı olan Dr. Aktaş’la Alfa Yayınları’ndan çıkan kitabını ve koronavirüsten korunmanın yollarını konuştuk.
“Koronadan korunmak mümkün” diyorsunuz, son kitabınızda. Kitap nasıl bir ihtiyaca yönelik yazıldı?
Hastalarım, okuyucularım bu salgından korunmak için nasıl beslenmeleri gerektiğini, hangi takviyeler, hangi bitkilerle bağışıklık sistemlerini güçlendireceklerini çok sık soruyorlar. Sonuçta tedavisi olmayan bir salgınla karşı karşıyayız. Ama tüm kurallara uyan, mesafesini koruyup, maske takan, el hijyenine özen gösterenler de bu hastalığa yakalanabiliyor. Çünkü fiziksel kurallar böyle bir salgından korunmak için yeterli değil. Önemli olan bağışıklık maskenizi takıp takmadığınızdır. Güçlü bir bağışıklık sistemi ise doğru beslenmekten, diyetinizi anti-viral etkisi kanıtlanmış olan bitkilerle desteklemekten geçer. Kitabı yazarken salgın sırasında bana yöneltilen soruları yanıtlamayı hedefledim. Böylece okuyucu salgına karşı koruyucu bir beslenme modelinin nasıl olması gerektiğini, hangi takviyelerin bağışıklık sisteminin etkin bir şekilde çalışması için elzem olduğunu, hangi kürlerden, hangi bitkilerden fayda sağlayabileceğini öğrenebilecekti. Kitabı bu konuda bir kılavuz, bir rehber olacak şekilde tasarlamaya özen gösterdim.
Kovid-19 ve tüm diğer hastalıklara karşı bağışıklık sisteminin önemi malum. Bağışıklık sistemimizin zayıfladığını nasıl anlarız?
Sık sık grip ve soğuk algınlığına yakalanıyorsanız, kendinizi hâlsiz hissediyorsanız bağışıklık fonksiyonlarınızın zayıfladığını ve tehlike sinyali verdiğini anlayabilirsiniz. Bu önemli bir işaret ama bağışıklık sisteminiz hiçbir belirti göstermeden de zayıf düşebilir. Beslenme modeliniz aslında bir “beslenememe” modeliyse bağışıklık sisteminizin etkin bir şekilde çalışması imkânsız. Bağışıklık sisteminiz ancak gerçek besinler yediğinizde, uykunuza özen gösterip, hareketli bir yaşam sürdüğünüzde tam randımanlı çalışır. Mevsim sebzeleri yiyin, kolajen zengini paça çorbası için, çinko ve D vitamini kaynağı ciğeri, evde mayalanmış yoğurdu, evde kurduğunuz turşuyu sofranızdan eksik etmeyin.
Bağışıklık sistemini güçlendirmek için bir de soframızdan eksik etmemiz gerekenler olduğunu söylüyorsunuz. Bunlar neler?
Makarna, pizza, börek, çörek ve ekmek gibi buğday ürünlerine veda etmeniz gerekiyor. Bu besinler bir değil, birkaç farklı mekanizma üstünden etki ederek bağışıklık sistemini güçsüz düşürüyor. Öncelikle buğday ürünlerinin glisemik indeksi çok yüksektir. Bu da kan şekerinde dengesizlikler, insülin direnci ve nihayetinde Tip 2 diyabete neden olur. Kan şekerindeki dengesizlikler ve insülin direnci sizi enfeksiyonlara karşı savunmasız bırakır. Bunların Kovid-19 için de bir risk faktörü olduğunu gösteren bilimsel yayınlar var. Buğday ürünlerinin içindeki gluten molekülünün bağırsak geçirgenliğini bozması da ayrı bir sorun. Bağırsak geçirgenliğinin bozulması vücuttaki enflamasyonu artırarak bağışıklık sisteminin güçten düşmesine neden olur. Tabii içi katkı maddeleriyle dolu tüm yiyeceklerden uzak durmak da çok önemli. Bunları hayatınızdan çıkardığınızda bağışıklık sisteminizin üstüne bindirdiğiniz yük de kalkmış olacak. Böylece sistem sizi savunmak, vücudu koronavirüs gibi patojenlerden korumak için tüm gücünü seferber edebilecektir.
D vitamini, propolis, magnezyum ve çinko gibi takviyelerin önemine de değiniyorsunuz. Bunların her birini kafamıza göre alabilir miyiz? Hangi takviyelerde kan değeri ölçümü şart veya fazlası sakıncalı?
Vitamin ve mineral desteklerinin, besin takviyelerinin sağlığı korumada, hatta kronik hastalıkları kontrol altına almadaki etkisini bilen bir doktor kontrolünde alınması en doğrusu. İdeali bu olsa da herkesin faydalanabileceği bazı takviyeler var. Mesela omega-3 takviyesini herkes kullanabilir, kullanmalı da. Keza C vitamini de öyle. Viral hastalıklara karşı koruyucu etki için önerilen günlük dozun üstüne çıkılmasında fayda var. D vitamini eksikliği son derece yaygın bir sorundur. Basit bir kan testiyle D vitamini rezervinizin ideal değerler arasında olup olmadığını kontrol ettirdikten sonra, gerekiyorsa D vitamini takviyesi alabilirsiniz. Bağışıklık fonksiyonlarını güçlendirmek isteyenler propolis, zencefil ve zerdeçal takviyelerinden faydalanabilir. Ama çinko gibi bazı takviyelerin mutlaka doktor kontrolünde alınması gerekiyor. Bu minerali gelişigüzel kullanmak yarardan çok zarar getirir.
Salgından çok şey öğrendik diyoruz ama kalıcı alışkanlıkları değiştirmek her zaman kolay olmuyor. Beslenme de bunlardan biri; çünkü bütün bir sistemi ilgilendiriyor. Bunu topyekün değiştirebilmek için nelere ihtiyaç var?
Aslında sistem çoktan değişmeye başladı. Bundan 10 yıl önce bir markete girip serbest gezen tavuk yumurtası isteseydiniz, size garip garip bakarlardı. Şimdi öyle mi? Bugün kasabanızdan, marketten kolayca satın alabiliyorsunuz. Halk bilinçlendikçe, talep ettikçe temiz gıdaya ulaşmak da giderek daha kolay oluyor. Kasabınızdan merada yayılmış hayvanın etini isterseniz, o da araştırıp, doğru üreticiyi bulacaktır. Temiz gıda konusunda artık herkeste öyle bir farkındalık oluştu ki değişimin tohumları atıldı, temiz gıda devrimi çoktan başladı. İnternete girip arama motoruna “merada yayılmış hayvanın etini nereden bulurum?” yazdığınızda karşınıza öyle bilinçli üreticiler çıkıyor ki şaşırırsınız!
Bunun yolu talep etmekten geçiyor diyorsunuz...
Elbette. Araştırın, sorun, soruşturun ve doğru üreticiyi bulduğunuzda etinizi, tavuğunuzu, yumurtanızı hep ondan alın. Yine probiyotik zengini beslenmenin önemi anlaşıldıkça şirden mayasıyla mayalanmış peynirin, geleneksel yöntemlerle hazırlanmış pastırmanın, sucuğun değeri de anlaşıldı. On yıl önce şirden mayasıyla peynir yapan kalmamıştı. Bu geleneksel peynir yapma yöntemi tamamen unutulmak üzereydi. Neyse ki probiyotiklerin, doğal beslenmenin önemi anlaşıldıkça unutulmuş bir gelenek yeniden canlandı, şirden mayası kullanan üreticilerin sayısı ciddi oranda arttı. Gördüğünüz gibi doğru beslenme ve temiz gıda ile ilgili farkındalık, bilinç arttıkça talep de arttı. Talep artınca üretici de bu talebe cevap vermeye başladı. Siz toksik beslenme modeline sırt döndükçe düzen de, sistem de yavaş yavaş değişecektir. Değişiyor da zaten. Üstelik bırakın gazlı içecekler, gofretler market raflarını doldurmaya devam etsin, siz onları satın almayı bırakın. Siz kendinizden, kendi yediklerinizden ve sağlığınızdan sorumlusunuz. Bu sorumluluğu üstlenin yeter.
Alfa Yayınları’ndan çıkan “Koronadan Korunmak Mümkün”, Dr. Ümit Aktaş’ın yedinci kitabı.
“Ozonterapi ağır vakalarda hayat kurtarıcı olabiliyor”
Kitapta Kovid-19 tedavisinde ozonterapinin önemine değindiğiniz bir bölüm de var. Ozonterapinin Kovid-19 tedavisindeki rolüne dair neler biliniyor?
Gerek İtalyanlar, gerekse İspanyollar Kovid-19 tedavisinde ozonterapi uyguladılar ve sonuçlarını yayınladılar. Mekanik ventilasyona bağlı, entübe edilecek hastalarda, sadece birkaç seans ozonterapi ile oksijen desteği gerektirmeyecek noktaya geldiğini ve bu tedavi sayesinde entübe edilmeleri gerekmediğini açıkladılar. Kliniğimde senelerdir uyguladığım bu tedavinin koronavirüse karşı koruyucu etkisini, ağır vakalarda hayat kurtarıcı olabileceğini işaret eden başka bir bilimsel yayın da var. Ozonterapi, oksijen molekülünün üç atomlu haliyle (O3) yapılan bir tedavidir. Bu gaz vücuda kan yoluyla verilir. Bağışıklık sistemi hastalıklarında, dolaşım sistemiyle ilgili sorunlarda kullanılan ozonterapinin, Kovid-19 virüsü üzerindeki etkisi de benzer mekanizmalarla etkisini gösteriyor. Bu tedavinin en önemli etkisi bağışıklık sistemini desteklemesinde ve bağışıklık sisteminin dengeli çalışmasına yardımcı olmasında. Mesela ağır seyreden vakalarda akciğerlerde öyle bir enfeksiyon oluşuyor ki, bağışıklık sistemi paniğe kapılarak dengesini yitiriyor ve ortamı sitokin bombardımanına tutuyor. Ozonterapi bu sitokin fırtınasını önlüyor. Tedavi viral replikasyonu, yani virüsün çoğalma hızını yavaşlatmakta da fayda sağlıyor. Bu hastalıkta akciğerlerdeki enfeksiyon yüzünden oksijen kanla buluşamaz, böylece kandaki oksijen seviyesi azalır. Ozonterapi hipoksi denen bu durumu da önlüyor. Tedavi doğru cihazla ve ozonterapi konusunda eğitimli sağlık personeli tarafından uygulandığı müddetçe hiçbir yan etkisi de yok.
“Soframdan kendi mayaladığım yoğurt eksik olmaz”
Koronavirüsten korunmak üzere siz kişisel hayatınızda neler uyguluyorsunuz? Evde yoğurt ya da turşu yapıyor musunuz?
Her zaman sağlıklı beslenmeye özen gösteririm. Salgın sırasında da bu beslenme modelini özenle devam ettiriyorum. Buğday ürünleri tüketmem, bunların yerine badem unuyla, keten tohumu unuyla, karabuğday (greçka) unuyla hazırlanmış tarifleri tercih ediyorum. Mevsimsel beslenmeye dikkat ederim. Evime serada yetişmiş sebze, meyve girmez. O mevsim doğal olarak ne yetişiyorsa onu tüketirim. Soframdan kendi mayaladığım yoğurt, evde kurulmuş turşu eksik olmaz. Sabahları güne küçük bir fincan soğuk sıkım sızma zeytinyağı içerek başlarım. Koronavirüs salgını sırasında zerdeçal, zencefil ıhlamur gibi anti-viral etkisi kanıtlanmış bitkilerden daha çok faydalanmaya başladım. Dönüşümlü olarak zerdeçal ve zencefil takviyesi kullanıyorum. Kliniğimde günde birkaç bardak bu bitkilerle hazırlanmış çay içmeye özen gösteriyorum. Kitabımda benim de faydalandığım bitkisel kürlerin tariflerine de yer verdim. Kovid-19 salgını başladığından beri düzenli olarak ozonterapiden faydalanıyorum. Sadece ben değil kliniğimde çalışanlar da ozonterapiden faydalanıyor.
Kitaptan koruyucu kür tarifleri:
Virüs kalkanı
Kuru kök zencefil (başparmağınızın bir boğumu kadar)
3 diş karanfil
1 tatlı kaşığı tıbbi adaçayı
Kuru kök zencefil ve 3 diş karanfili kaynamakta olan suyun (1 su bardağı kadar) içine atın. 6 dakika ağzı kapalı olarak kaynatın. Altını kapattıktan sonra 1 tatlı kaşığı tıbbi adaçayı ekleyin. Tekrar ağzını kapatıp kaynatmadan 10 dakika demlenmeye bırakın. Soğutmadan için. Yetişkinler bu çaydan 2 saatte bir 1 su bardağı kadar içebilir. Çocuklar içinse 1 çay bardağı yeterlidir.
Sarımsak kürü
20 diş havanda dövülmüş sarımsak (püre kıvamında)
1 su bardağı ev sirkesi
Bağışıklığını desteklemek, koronavirüse karşı savunma hattını güçlendirmek isteyen herkes bu kürden faydalanabilir. Koronavirüs, 2000’li yılların başında SARS salgınına neden olan virüsle aynı aileden. Bir araştırmanın sonuçları, SARS virüsünde kuersetinin fayda sağlayabileceği yolunda. Kuersetin soğanda, sarımsakta bol bol bulunan bir madde.