23.10.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
İsveç Yazarlar Birliği üyesi Demir Özlü, 25 yıldır İsveç'te yaşıyor. Yılın yarısında da Türkiye'de. 25 kitaba imza atan Özlü, Nobel'e yakın çevrelerde bulunuyor. İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi'nin Nobel Jürisi'nde tanıdıkları var. İsveç Yazarlar Fonu, yazarlık çalışmalarını sürdürmesi için kendisine ömür boyu sürecek yardımlarda bulunuyor. Şu sıralar İstanbul'da olan Özlü ile Nobel'in perde arkasını konuştuk. Tanıdıklarıma daha çok Fransız Kültür Merkezi'nde, yakın ülkelerde olan edebiyat toplantılarında rastlıyorum. Akademi üyelerinden Katerina Frostenson bizim mahallede oturur; sık sık görüşürüz. Orhan Pamuk'un adaylığından bahsetmedi bana. Bu hafta Melih Aşık'ın Milliyet'teki köşesinde yer alan "Nobel jürisinde tanıdıklarım var. Tartışmalarda Orhan Pamuk'un adının hiç geçmediğini iyi biliyorum" sözleriniz dikkat çekti. Kim bu tanıdıklarınız ? Esas olarak, bu sonucu şuradan çıkarıyorum. Pamuk'u sadece Türk PEN'i aday göstermiş. Türkiye'nin PEN Kulübü, enternasyonal olarak tanınan bir PEN Kulübü değil. Gösterdiği adaylar hiçbir şey ifade etmez. Aday olmadığı sonucuna sadece Frostenson'un size bir şey söylememesi nedeniyle mi vardınız? Bir PEN Kulübü'nün ağırlıklı olması için, onun yönetim kurulunda da, başında da dünyaca tanınmış yazarlar olması lazım. Amerikan PEN Kulübü'nün niteliği bu. Yaşar Kemal adının Nobel için ciddiyet kazanması 1972'de Amerikan PEN'inin onu aday göstermesiyle oldu. Amerikan PEN Kulübü'nün yönetim kurulunda Arthur Miller gibi, Doctorow gibi dünyaca tanınmış birçok yazar var. Bizim PEN Kulübümüzün durumu bu değil. Nasıl oluyor bir PEN Kulübü'nün tanınması? Birincisi itibarlı PEN kulüpleri. İkincisi dünyaca tanınmış üniversitelerin edebiyat kürsüleri. Üçüncüsü de Nobel ödülü almış yazarlar ve ayrıca Georg Steiner gibi edebiyat incelemecileri. Onların gösterdikleri adaylar güç kazanır. Fakat bunların dışında akademi üyeleri, aday gösterilmemiş yazarları da seçebilirler. Öte yandan birtakım ülkelerde edebiyat ajanları vardır, onlar her yıl raporlar gönderir. Ajanı olmadığı ülkelerde de araştırmalar yaptırırlar. İsveç Akademisi kimlerin önerilerini ciddiye alıyor? Evet. Ölümüne kadar PEN'in başkanlığını yapan Yaşar Nabi Nayır çok iyi bir editördü, kültür hayatımızın ona büyük borcu vardır. Fakat tanınmış bir yazar değildi. Bugünkü PEN'in de uluslararası tanınmışlığı yoktur. Ayrıca Türk PEN'inin itibarsızlığı sadece, uluslararası yazarları olmamasından gelmiyor. Bu ülkede yaşanan antidemokratik devirlerde, 12 Mart ve 12 Eylül rejimleri gibi, hiç çalışmamış bu PEN'ler. İnsan hakları ihlalleri konusunda hiçbir şey yapmamışlar. Türk PEN'inin itibarlı bir PEN olmadığını mı düşünüyorsunuz? Yaşar Kemal bugüne kadar belki 20-25 defa aday gösterildi. Ama zaten onun için 72'de Nobel verilmedikten sonra şansı geçti. Bu yıl Pamuk ile Kemal'i aday gösterdiler... Günter Grass ödül beklemedi ki... Hiçbir zaman da ben Nobel adayıyım demedi, ilgilenmedi. Nobel ödülünü, onu almak istediğini belli eden hiçbir yazara vermediler. Orhan Pamuk ve Yaşar Kemal, bunu çok belli ettiler. İsveç Protestan bir ülkedir. Kendi kendine başrole çıkmaya çalışmak, coşku göstermek Protestan ahlakına aykırıdır. Hiçbir İsveçli yazardan "ben ben ben" diye konuşanını duymadım. Öyle gelip Göteborg Kitap Fuarı'nda şov yaparak olmaz. Ki Göteborg'da şov yapanları da sayayım size: Salman Rüşdü, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk... Neden? Günter Grass 30 yıl sonra Nobel'i aldı... "Nobel kendiliğinden gelir..." Var. Bir dönem, Rusya komünistken, buz gibi antikomünist kriterler kullanıldı. Bunun en belirgin örneği Solzhenitsyn. Stalin zamanında 10 sene kampta kaldı. Kampa gönderildiği için verdiler. Çok kötü bir yazar değil ama çok büyük bir yazar olduğunu zannetmiyorum. 1933'te Ivan Bunin'e verdiler. 1933 Stalin'in, Sovyet Rusya'nın başına iyice yerleştiği dönem, Troçki'yi tasfiye etmiş... Bunin de Fransa'ya kaçmış bir beyaz Rus. 2002'de ödülü verdikleri Macar yazar Imre Kertez ise, çocukken Auschwitz Kampı'nda kalmış. Auschwitz'in 60'ıncı yıldönümüne yakın Kertez'e verdiler. Geçen yıl ödülü alan Avusturyalı yazar Elfriede Jelinek de Yahudi asıllı, yakın akrabaları Nazi kamplarında kalmış. Yani son yıllarda da böyle bir yol tutmaya başladılar. Nobel verilirken yazarlara siyasi kriter uygulanıp uygulanmadığı hakkında net bir bilginiz var mı? Kendiliğinden gelir. Ağırbaşlı olmak lazım. Şovdan kaçınmak lazım. 70'li yıllarda Yaşar Kemal bir İsveçli gazeteciye "Ben Türkiye'nin Dostoyevski'siyim, benim dışımdaki diğer bütün yazarlar taklittir" dedi. Böyle ifadelerden kaçınmak, yabancı gazetecilere kendinden söz etmemek, bütün çağdaş Türk edebiyatından konuşmak lazım. Son olarak Türkiye'nin bundan sonra bir Nobel şansı olması için... "Orhan Pamuk, Umberto Eco'yu taklit edip postmodernist oldu, neden ödül versinler?" Her ikisi de beğendiğim yazarlardan değil. Yaşar Kemal'in büyük şanssızlıklarından biri de romanlarının kısmen kısaltılarak çevrilmesidir. Çünkü onda pastoral şair bir taraf vardır. Fakat aynı konuları tekrarlıyor, boş yere uzatıyor. Bunu gören çevirmenler kısaltarak çevirdiler. Elbette akademi üyeleri orijinal metinleri okumak isterler. Orhan Pamuk'a gelince, Umberto Eco'yu taklit ederek postmodernist oldu. Niçin ona ödül versinler, verseler Eco'ya verirler. Ayrıca kuru bir dille yazıyor. Yazdıklarında hiç sevgi yok. Ama sevgiyle ve ağırbaşlılıkla, özenerek yazarsa ileride niye almasın? Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk ile ilgili kişisel görüşünüz nedir, edebi kriterler çerçevesinde? Leyla Erbil ve Ferit Edgü. Ayrıca yaşasaydı Yusuf Atılgan. 1980'de Nobel kütüphanesi müdürü "Sizin en büyük nesir yazarınız Yaşar Kemal midir?" diye sordu. Ona en büyük nesir yazarlarımızın öldüğünü söyledim, isimlerini sordu; yazıp verdim: Sait Faik, Sabahattin Ali, Orhan Kemal. Siz PEN'in başkanı olsaydınız, kimi önerirdiniz?