18.02.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Özge Kara
Dolmabahçe Sarayı’nın görkemli salonlarını gezerken gördüğünüz onca objenin aradan geçen yüzlerce yıla rağmen hâlâ ihtişamını nasıl koruduğunu merak ettiniz mi? Bunun için Dolmabahçe ve Yıldız saraylarında kendilerine ayrılmış atölyelerde daimi bir çalışma içinde olan, her biri kendi alanında uzman genişçe bir restorasyon ekibi var. Recep Gürgen ve Şule Gürbüz’ün sorumlu olduğu saat atölyesi bu atölyeler arasında en popüleri; ama onun gibi daha çok sayıda atölye var Milli Saraylar bünyesinde: Avize, çini soba, cilt, ahşap, sedef, halı atölyeleri gibi mesela. Bu atölyelerde çalışan ustalar sayesinde bugün tarihi binalarda o dönemi yaşarcasına dolaşabiliyor, yüzlerce yıllık salonların duvarlarına dokunabiliyor ve o dönemin objelerini görerek tarih içinde bir yolculuğa çıkabiliyoruz. Biz de Milli Saraylar’ın en eski ustalarından Kemal Yayla’nın peşinde sarayın hiç bilmediğimiz bölümlerinden geçerek bu ustaların atölyelerini ziyaret ettik, her biriyle ayrı ayrı konuştuk, hikayelerini dinledik. Yayla “Bahçıvanından perdecisine aklınıza ne gelirse onun bir ustası var burada, dışarıdan bağımsız bir şekilde tüm bakım ve onarım işlemleri yapılabiliyor” diyor.
Halit Uçaroğlu
Halit Uçaroğlu babasının izinde gidenlerden. 10 yaşında başlamış sobacılığa. 2005 yılından bu yana Milli Saraylar Koleksiyonu’ndaki çini ve seramik sobaları restore ediyor. Koleksiyonda hepsi parça parça bulunan çini sobalar Uçaroğlu’nun ellerinde bir araya geliyor. “Puzzle gibi…” diyor Uçaroğlu. Eksik parçalar aslına uygun şekilde kendisi tarafından yeniden üretiliyor. Bu parçaları birleştirmek bazen bir ay bazen altı ay bazen de yıllar sürüyor. 2005’ten bu yana 45 soba bitirilmiş, koleksiyon bünyesinde restore edilmeyi bekleyen yaklaşık 100 soba daha var. Hepsi birbirinden zarif motiflere sahip. Özellikle 19. yüzyıl sobaları desenleriyle görenleri büyüleyecek türde. Uçaroğlu, Sultan Abdülhamit’in sobaya olan merakına da değiniyor: “Gittiği her yere soba götürüyormuş. Zaten çini sobanın Avrupa’dan ithali de onun döneminde başlamış. Onun sayesinde bugün en geniş çini soba koleksiyonuna sahibiz dünya genelinde.”
Ali Rıza Kır
Ali Rıza Kır 46 senedir avizecilik yapıyor, bunun 31 yılını Milli Saraylar bünyesinde geçirmiş. Pek çok avizeci gibi o da Şişhane’de başlamış mesleğe. Ailesinde ilk, “Başka da yok zaten. Çocuklardan birini yetiştirdik ama başka bir iş yapıyor” diyor. Dolmabahçe Sarayı’nda görünce ihtişamı karşısında etkilendiğiniz o devasa avizelerin bakımı, restorasyonu o ve ekibi tarafından yapılıyor. “Bu atölyenin en önemli özelliği avizelerin usta ellerce onarılması. Avizenin üzerinde eğitim şart” diyor. Restorasyon süreleri avizenin büyüklüğüne göre değişiyor, ama genelde bir ila dört ay arasında oluyor. Koleksiyon bünyesinde dört buçuk ton ağırlığında bir avize de var. Bunun gibi devasa avizelerde iskele kurduruluyor, işlemler yerinde yapılıyor ve çok daha uzun sürebiliyor. Bu avizelerin temizliği bile üç ayda yapılıyor. “Unutamadığınız bir avize var mı?” diye sorduğumuzda “Bunu hep soruyorlar ama hiçbirini unutmuyorum ki. Hepsi çok değerliler, çok kıymetliler, birer evlat gibi sanki” diye yanıt veriyor.
Mustafa Köksal
40 senedir halıcılıkla uğraşan Mustafa Köksal ise Milli Saraylar’ın en renkli atölyelerinden birinde, halı atölyesinde çalışıyor. Etraf rengarenk yünlerle, birbirinden güzel motifli halılarla kaplı. Kapalıçarşı’da bir halı ustasının yanında yetişmiş. 2007’den bu yana Milli Saraylar bünyesindeki halı atölyesinden sorumlu. Yıldız Sarayı’nda bulunan atölye, yeşiller içinde. Ziyaret edenin hem gözüne hem ruhuna iyi geliyor. Atölyede altı kişilik bir ekip çalışıyor. Bu ekip yüzlerce yıllık halıların temizliğinden ve restorasyonundan sorumlu. Senelerdir kullanılmış, yıpranmış halılar önce temizleniyor, sonra onarılıyor. Zamanla çeşitli nedenlerle aşınmış ya da parçalanmış halılar bu ekibin hummalı çalışmalarıyla kurtarılıyor. Atölyeyi ziyaret ettiğimizde Dolmabahçe Sarayı’nın yolluklarının nasıl restore edildiğini gösteriyor. Restorasyona girmeden önceki haliyle sonraki hali arasındaki fark inanılmaz.
“Atölyelerin bel kemiği”
Kemal Yayla
Kemal Yayla’nın sorumlu olduğu ahşap atölyesi, tüm restorasyon atölyelerinin bel kemiğini oluşturuyor sanki. Koltuk, masa, dolap, kapı, yer döşemeleri, merdiven korkulukları… Milli Saraylar bünyesinde ahşap olarak gördüğünüz her şey Yayla ve ekibine emanet. Eksik ve bozulmuş parçalar aslına sadık kalınarak yeniden üretiliyor, Yayla “Öncelikli amacımız aslına uygun onarım” diyor. Ekip bugünlerde Dolmabahçe Sarayı’nda elçilerin kabul edildiği Süfera Salonu’nu restore ediyor. Salonun her köşesinde çalışmalar yürütülüyor: “Birebir modeline göre bakımlarını yapıyoruz, eksik parçaları da hangi ağaçtansa o ağaca göre onarıyoruz.”
“Bitpazarında yetiştim”
Cemalettin Hünal
Cemalettin Hünal 25 yıldır Milli Saraylar bünyesindeki tüm kasır ve köşklerin, objelerin üzerindeki sedef işçiliklerden sorumlu. Çocukluğunu geçirdiği bitpazarında öğrenmiş işi: “Bitpazarında yetiştim” diyor. Ardından Topkapı Sarayı’ndaki ustaların yanında çalışmış. Bugün Milli Saraylar bünyesindeki sedef atölyesinin sorumlusu. Etrafı sedef işlemeli birbirinden zarif objelerle çevrili. Bu objeler arasında tarihe tanıklık etmek ve hatta onu canlandırmak ona iyi geliyor. O kadar değerli eşyaya dokunmuş ki hangisinden daha çok etkilendiği konusunda ayrım yapamıyor.
Ahmet Kurnaz
Ahmet Kurnaz, ilkokul beşten beri ciltçilikle uğraşıyor. Babası Süleymaniye Kütüphanesi’nde kağıt restorasyonu yaparken öğrenmiş işi, onun yanında kutular yaparak başlamış. 1988’den bu yana da Milli Saraylar bünyesindeki kitap, belge, hat vb. deri ve kağıt içerikli eserlerin restorasyonunu yapıyor. Albümler, el yazmaları ve nice nadir eserler… Hepsi onun elinden geçiyor. “O zamanın yokluğunda yapılan eserlerin bazılarını şimdinin imkanlarına rağmen yapmak olanaksız”diyor. Nadir eserleri kutu içinde saklamak gerektiğini anlatıyor. Bir de eser ağır olduğu için kütüphanelerde dik yerleştirilmemeli, yatay şekilde muhafaza edilmeliymiş: “İki-üç senede bir, eserine göre bir sene de olur, havalandıracaksınız. Havalandırmadığınız zaman o eser küser, kendi kendini imha eder.”