01.08.2021 - 03:00 | Son Güncellenme:
Özlem Ülkü - Yazın en sıcak günlerini yaşıyoruz. Herkes kendini atacak, ferahlayacak bir yer arıyor. İlk akla gelen de sahillere akın etmek oluyor. Ama plajlara, havuzlara, su kenarlarına olan akının ardından boğulma haberlerinde artış oldu. Son verilere göre, Türkiye’de sadece 17-24 Temmuz tarihleri arasında yaşanan boğulma vakalarında 46 kişi yaşamını yitirdi. Çoğunlukla da riskli bölgelerde... Hatta geçtiğimiz hafta sonu Şile’de yoğun dalga ve akıntı nedeniyle denize girmek yasaklandı. Yine de yasağa rağmen ısrar eden, cankurtaranların uyarılarını dinlemeyenler de yok değildi. İstanbul’da 49 plajda, 24’ü kadın olmak üzere 618 cankurtaran var. Ve sadece bu sezon başından 26 Temmuz’a kadar kurtarılan kişi sayısı 2 bin 296. Yazın bu bitmeyen kabusuyla ilgili İstanbul’un farklı noktalarından Antalya’nın ünlü Konyaaltı plajına kadar farklı sahillerde görev yapan cankurtaranlara karşılaştıkları manzaraları sorduk.
Büşra Kenet (İstanbul Gürpınar Plajı)
“Yüzmeyi biliyor musunuz diye soruyorlar”
Marmara Üniversitesi antrenörlük bölümü 4. sınıf öğrencisiyim. Aynı zamanda futbolcuyum ama yüzme antrenörlüğü yaparak kendimi geliştirdim. İBB’nin kadın cankurtaran aldığını öğrendiğimde yer almak istedim. Bir aydır görev yapıyorum, benimle beraber 13 kişi çalışıyor. Uzaktan bakınca o
kulelerde oturan kişiler gibi görünsek de işin iç yüzü öyle değil. Bütün gün tetikte oluyoruz. Tuvalet ihtiyacına bile arkadaşımızı yerimize çağırmadan çıkmıyoruz. İnsanların çoğu bilinçsiz. Yüzme bilmeyen kimsenin boyunu geçen bir yerde olmaması lazım. Aksine bir de çocuğunu getirip, ona kolluk ya da simit takmıyorlar. Oysa o ufacık çocuk, sırtına bindiği babasının boğulmasına neden olabilir. Özgüvenleri çok fazla, boğulmaktan kurtardığım çoğu kişi, ‘Abla aslında bir sıkıntı yoktu’ diyor. Geçtiğimiz günlerde bir adam beline 5 litrelik su şişelerinden bağlamıştı. Bir sıkıntı olacağını anladığım için gözlerimi üzerinden ayırmadım. Sonra suya girdi ve ipler açıldı. Hemen koşup çıkardığımda, abla sıkıntı yok dedi. En büyük sıkıntılardan biri de bu aslında; ne kadar riskli olduğunun farkında olmamaları. Öte yandan kadın olarak beni ilk kez görenler şaşırıyor. Sonra, ‘Yüzme biliyor musunuz, kurtarmaya gücünüz yetiyor mu?’ diyorlar, sonradan söylediklerinden utanıyor çoğu.
Ayazma Plajı cankurtaran şefi Gürkan Çetiner:
“Aynı kişiyi 4 kere kurtardım”
Yaklaşık 10 senedir cankurtaranlık yapıyorum. İki yıldır Ayazma plajında cankurtaran şefiyim. 2 bin metrelik plajda 27 personel çalışıyoruz. Ayazma tüm rüzgarları, akıntıları göğüsleyen bir plaj. Özellikle rip akıntısı oldukça yoğun. En büyük sıkıntımız, uyarılarımızı dinlememeleri. En basitinden gidebilecekleri alan için şeritler çekiyoruz. Onun anlamı burası sınır, yaklaşmayın ama ben geçerim diyorlar. Kullandığımız megafonun sesini tekrarlayanlar, gözlem
için jetskiyle çıktığımızda ‘Abi bir tur bizi de gezdir’ diyenler oluyor. Oysa bizim derdimiz işimizi yapmak, kimseyi kaybetmeden evimize dönmek. Ki cankurtaranların çoğu öğrenci ya da atanamayan öğretmen. Ama algı çok sıkıntılı. Bizim mesaimiz 9.30’da başlıyor. En büyük problemimiz çok erken saatlerde gelip suya girmeleri. Yakın bir zamanda ise aynı gün içinde aynı kişiyi dört kez çıkardığım oldu. Bu kişi, bana ‘Ben boğulacağım sen kurtaracaksın işin bu’ dedi. Oysa canını düşünen herkes önce kendi kurtaranı olmalı. Ve denize girmeden önce bize danışmalı. Hangi bölgede girmeli, akıntı var mı kayalık mı gibi sorular yöneltmeli. Biz denizdeki danışmanız bir yandan. Önleyici olarak da oradayız.
Azra Yılmaz (Antalya/Konyaaltı plajı)
“Kıyıda boğulma taklidi yapanlar bitmiyor”
Mimari restorasyon bölümü mezunuyum ama yüzmeye ilgim hep vardı. Ablam da yüzme hocası. Zaten denizin içinde büyüdüm. Geçen yazdan beri Konyaaltı plajında toplam 45 cankurtaran olarak 7 km’de görev yapıyoruz. Antalya denizi çok kısa mesafede derinleşebiliyor ve bunu çoğu kişi bilmiyor. Yine akıntısı fazla olabiliyor. Aslına bakarsanız yüzmeyi de çoğunluk bilmiyor. Bunu rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Ama buna rağmen kulvar dışına rahatlıkla çıkıyorlar. Oysa o şeritlerin dışında su sporları yapılıyor, jetskiler dolaşıyor. Çok ikaz yapıyor, düdük çalıyor, megafonla sesleniyoruz ama bizi dinlemiyorlar. Benim en üzüldüğüm ve kızdığım durum, bizim boş boş oturduğumuzu düşünenlerin olması. ‘Siz orada öyle oturuyorsunuz, nasıl yoruluyorsunuz?’
diyorlar. Oysa biz her an bir şey olabilir düşüncesiyle tetikte oluyoruz. Uyarılar konusunda bizi dinlemiyor, duymuyorlar. Üzerine bir de kadın olmanın farklı zorluklarını da yaşıyorum. Kıyıda boğulma taklitleri yapan, yanıma gelip boğulursak kurtarırsınız değil mi diye soranlar oluyor. Hatta gücünüz yetiyor mu diye küçümsüyorlar. Oysa bu tamamen teknikle alakalı bir durum.
Nasıl cankurtaran olunur?
Cankurtaran olmak isteyenler Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu’ndan bronz ve gümüş sertifikalara sahip olmalı. Sertifikaların nasıl alındığını federasyonun Manisa il temsilcisi Hayrettin Hayri Tokmakçı, şöyle anlatıyor: “18 yaşını doldurmuş, en az ilkokul mezunu, yüzme bilen ve sağlık problemi olmayan kişiler olmalı. Burada yüzme bilmek demek; 50 metrede ayağın değmediği bir yerde yüzüyor olmak, yine ayağın değmediği bir yerde suyun üzerinde duruyor olmak ve 1.5 metrelik suyun altında 10 metre kadar gidiyor olmak demek. Federasyonun yetkilendirmiş olduğu merkezlerde 21 saatlik eğitimle bronz “belge alınabilir.
Süs havuzlarına dikkat!
Yaz mevsimi bazı çocuklar için deniz, kum ve tatilken bu imkana sahip olmayan birçok çocuk can güvenliklerini de tehlikeye atarak şehrin göbeğindeki süs havuzlarında serinliyor. Onlara oyun gibi gelen bu eğlence maalesef özellikle iç ve doğu bölgelerde bazen ölüm ve yaralanmalarla sonuçlanabilen acı bir bilanço bırakıyor. Süs havuzlarının içindeki elektrik tesisatı güvenlik açısında büyük risk taşıyor. Bu sebeple, o havuzların eğlenceli değil tehlikeli bir serinlik sunduğunu unutmadan uzak durmaya dikkat etmek gerek.