18.07.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Mekanın sahipleri Ramazan Üren ve Canan Kağıtçıoğlu. Kağıtçıoğlu burayı bir evin arka bahçesine benzetmeye çalıştıklarını söylüyor: "Çünkü buraya rahat etmek için geliyorlar. Bunun yolu da doğal bir ortam yaratmaktan geçiyor. Diğer mekanlardan farkımız ise müşterilerimizin burada kendilerinden geçmeleri." Aynı anda 65 kişiyi ağırlayan bahçede günde yaklaşık 300 kişiye hizmet ediliyor. Bu sayı hafta sonu 400e de çıkabiliyor. Müşterilerle 15 garson kız ilgileniyor. The House Cafenin sadece bahçesi değil kendisi de isminden de anlaşıldığı gibi (House İngilizcede ev anlamına geliyor) bir ev sıcaklığında. Bir apartmanın giriş katında, iki oda bir salondan oluşan bir kafe. Girişin hemen sol tarafında büyük bir ayna, önünde kocaman bir masa var. Doğum günleri gibi çeşitli kutlamalar burada yapılıyor. Aynı masada ikili-üçlü gruplar da oturabiliyor. Hemen yan tarafta alkolsüz içkilerin içilebileceği bar bulunuyor. Nişantaşındaki The House Cafe, şu sıralar günün her saatinde dolup taşıyor. Mekanın bu kadar popüler olmasında hiç kuşkusuz bahçesinin önemli bir rolü var. Müşteriler bu bahçeye girdiğinde kendilerini evlerinin bahçesinde hissediyor. Bahçede müzik yok. Kuş seslerini dinleyebileceğiniz sakin bir ortam yaratılmış. Ihlamur, ortanca ve dut ağaçları ile çevrili bahçe, güneş battıktan sonra yakılan rengarenk lambalarla çay bahçesine dönüşüyor. Koridorun sonuna doğru eskiden yatak odası olarak kullanılan odayla karşılaşıyorsunuz. Şimdi burası mutfak olarak kullanılıyor. Mutfakta 10 kişilik bir ekip çalışıyor. Bahçeye açılan diğer odada altı masa bulunuyor. Pastalar, kekler ve ekmekler "oyun odası" olarak nitelendirilen küçük bir yerde yapılıyor.Bahçenin kurulması için çok çalışıldığını söyleyen Canan Kağıtçıoğlu, "Eski, emektar bir masam vardı. Bir köşkün bahçesinden çıkan ve daha sonra eskicilere verilen sandalyeleri mimar ablama verdim. O elden geçirdi ve bütün bunları bahçeye koyduk. Özel tasarım sandalyelerimiz ve ahşap salıncağımız da var" diyor. Yatak odası mutfak oldu The House Cafenin müdavimleri Nişantaşı ve civarında çalışanlar. Müşteri profilini sanatçılar, modacılar, reklamcılar ve işadamları oluşturuyor. Elbette onları buraya sadece mekanın bahçesi çekmiyor. Kafe-restoran olarak kullanılan bu yerde farklı lezzetler sunuluyor. Mekanın aşçısı 28 yaşındaki Coşkun Uysal, farklı lezzetleri keşfetmek için her yıl iki ay yurtdışında kalıyor. "Izgara mevsim sebzeli, ızgara tavuklu sandviçler, tulum ve lor peynirli, enginarlı karides salataları, Asya usulü tavuklu pizzalar" günün her saatinde tercih edilen yiyecekler. Mönüde ana yemek olarak bulunan "The House Garden, ballı şarap soslu ızgara bonfile, beyaz şarap soslu pirzola" çok tutuluyor. The House Cafenin en popüler içeceği ise naneli limonata. Bir de her gün dört çeşit tatlı çıkıyor. Kağıtçıoğlu, "Kestaneli ve kahveli cheesecake, beyaz parça çikolatalı browni ve ıslak çikolatalı keklerimiz çok seviliyor" diyor. "Islak çikolatalı keklerimizi seviyorlar" The House Cafede kahvaltı tabağı 10-13 milyon, salatalar 11-17 milyon, pizzalar 14-17 milyon, ana yemekler ise 11-17 milyon lira. İçki servisinin yapılmadığı mekan 09.00-23.00 saatleri arasında açık. The House Cafenin açıldığından bu yana aşçılığını yapan Coşkun Uysal, özellikle naneli limonatanın sıcak yaz günlerinde mekanın müdavimleri tarafından çok tutulduğunu söylüyor. Uysal "Nohut, barbunya, ıspanak, roka ve istiridye mantarı karışımı üzerine hardal ve istiridye sos ile marine edilmiş ızgara tavuk göğsü yani The House Garden da çok beğeniliyor" diyor. En sevilen içecek naneli limonata, en popüler yemek The House Garden