PazarNasıl ayağa kalkacağız?

Nasıl ayağa kalkacağız?

12.02.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:

Psikolog Doç. Dr. Zeynep Tüzün afet sonrasında psikososyal destek alanların, travmayı daha kolay atlatarak, normal yaşantılarına dönebildiğini söylüyor.

Nasıl ayağa kalkacağız

ZEYNEP İŞMAN- Tarihi bir felaket yaşıyoruz. Uzmanların bile “böylesini görmedik” dediği, 10 ilimizi ve binlerce insanımızı vuran depremin sonuçları her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Deprem bölgesinde enkaz altında kalanları, evleri yıkılanları, sevdiklerini kaybedenleri, soğukta, aç, susuz bekleyenleri düşündükçe evinde uyuduğu için s uçluluk duyuyor, hiçbir şeye odaklanamıyor, sabahtan akşama kadar ekran başında son gelişmeleri takip etmekten bitkin düşüyoruz. Ekran başındakiler için tablo böyle iken bölgede yaşayanlar bu felaketle baş etme gücünü nereden bulacak. İşte burada psikolojik ilkyardım devreye giriyor. 

Haberin Devamı

İlk olarak 1999 Gölcük depreminde sahada çalışmalara başlayan Türk Psikologlar Derneği’nin bünyesinde, travma ve afet kriz yönetimi eğitimi almış 2 bini aşkın psikolog bulunuyor. Sahada çalışan gönüllü uzmanlardan Hacettepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü öğretim üyesi, Psikolog Doç. Dr. Zeynep Tüzün’le sahada atılması gereken ilk adımları konuştuk. Tüzün, afet bölgesindeki kişilerin fiziksel ihtiyacı kadar psikolojik ihtiyaca yoğun biçimde gerek duyulduğunu hatırlatıyor: “Buna ‘psikolojik ilk yardım’ diyoruz. Arama kurtarma faaliyetlerinde çalışan gönüllü görevlilerin aldığı bir eğitimdir ve ilk aşamadan itibaren başlar. Yani, enkazdan kurtarılan kişinin güvenli bir yere alınması, su gibi acil ihtiyaçlarının karşılanması, isminin söylenmesi, yalnız olmadığının hissettirilmesi, neye ihtiyaç duyduğunu sormak, yakınlarıyla buluşturmak tüm bunlar psikolojik ilk yardım sürecidir.”

Haberin Devamı

Amaç günlük rutin yaratmak

Afetzedelere uygulanan psikososyal desteğin ise kısa, orta ve uzun vadede yapıldığını söylüyor Zeynep Tüzün: “Depremzedeler, çadırkent gibi kalacakları yerlere yerleştirilince, oraya uyum sağlamaları, günlük rutine sahip olmaları, duygularını ifade edebilecekleri bir ortam yaratılması gibi kısa vadede destek verilir. İhtiyaca göre bazen grup bazen bireysel olarak görüşmeler yaparız. Yaşadıkları duyguların, hissettiklerinin anormal olmadığını, kâbuslar görebileceklerini, inkâr süreci yaşayacaklarını, öfke duyabileceklerini anlatırız. Bir zaman sonra bu yoğun duyguların etkisinin hafifleyeceğinin bilgisini veririz. Yaş gruplarına ya da cinsiyete göre bölünebiliyor çalışmalar. Çocuklarla daha çok resimler, duygularını ifade edecekleri etkinlikler yapıyoruz. Orta ve uzun vadeli çalışmalarda ise birtakım hassas ya da riskli gruplar belirleniyor. Afetlerden herkes aynı şekilde etkilenmiyor. Duygusal dayanıklılığı daha zayıf olan, depremde kayıpları olan, daha önceden kronik sorunları bulunan, çocukları olan daha hassas gruplar bireysel veya toplu görüşmelere alınıyor. Daha multidisipliner bir yaklaşım ele alıyoruz. Süreç aylarca bazen yıllarca sürebiliyor.”

Haberin Devamı

“Beden hafızası kolay kolay geçmiyor” diyen Doç. Dr. Zeynep Tüzün psikososyal desteğin öneminin altını çiziyor:     “Yaşananları hatırlamamak gibi bir şey mümkün değil. Üzerinden kaç yıl geçse de beden hatırlıyor. Ancak araştırmalar, bu tip afetler sonrasında doğru zamanda ve doğru yetkinlikteki kişilerden psikososyal destek alanların, travmayı daha kolay atlatıp, normal yaşantılarına dönebildiğini gösteriyor. Burada yapılacak şey, yanlış haberlerden ve çok fazla görüntülerden kendimizi korumak. Doğru bilgi ve sınırlı bilgi almak. Muhakkak yetişkin kişinin kendi rutinini sürdürmesi gerekiyor. Rutinler stresle baş etmede etkili. Yapabileceği bilgi ve deneyim ölçüsünde yardım etmek de stresle mücadelede etkili önemli.”

“Bazı çocuklar sorarak, bazıları susarak kaygısını anlatır”

Nasıl ayağa kalkacağız

Deprem haberini ilk öğrendiğimiz gün kızım, “İnsanların hepsi mi öldü?”, “Deprem burada da olacak mı?” gibi pek çok soru sordu. Sonraki günler ise sessizliğe büründü. Depremle ilgili yapılan konuşmalarda “Susun” diye tepki göstermeye başladı. Kaygısını görüp, durmamız gereken yerlerde durduk. Her çocuğun mizacı farklı. Çocukları bu haberlerden ne kadar koruyabiliriz? Ebeveyn danışmanı ve psikolog Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk’a sordum.

Haberin Devamı

*Çocuklar haberlere ne kadar maruz kalmalı?

Elbette çocukları bu gerçeklikten izole edemeyiz. Ancak ne çocuklarımızı ne de kendimizi tüm gün haberlere maruz bırakamayız.  Orada bir felaket yaşanıyor gerçeğini aklımızda tutup, elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Acıyı üzüntüyü işe yarar hâle getirmeliyiz. Oradan alacağımız bilgiler bunun için gerekli. Gerçek üzüntü, içe dönük kendimizi hedefleyen bir şey olmamalı. Dışa dönük bir hareket almamıza izin veren bir duygu olursa üzüntü o zaman değerlidir. Onun için kendimizi gerektiği kadar açmalı, gerektiği kadar korumaya almalıyız. Televizyonu ve sosyal medyayı sınırlandırmamız şart! Sürekli izlenmesi bilgi ihtiyacımızı karşılayan bir şey değil. Arkadaki müzikler, dramatik sesler, zaten ağır bir duygusal yük hâlinde olan insanların kırılganlıklarını artırmaktan başka işe yaramıyor. Kovid-19 pandemisinin üzerine yaraları sarmadan üstüne bu yaşanıyor. İleride ortaya çıkacak çok travma var. Kendimizi koruyup işe yarar bir şey yapmalıyız.

Haberin Devamı

*Çocuğumuzun etkilendiğini nasıl anlarız ve nasıl destek olmalıyız?

Çocuklar sözel ya da sözel olmayan şekillerde bunu bize veriyorlar. Kaygı çok işlevsel bir duygudur bu dönemde. Bazı çocuklar çok soru sorar. Böylece kaygılarıyla baş etmeye çalışırlar. Sorularına cevap vermek lazım! Bazı çocuklar da duymak istemez. Sözel olmayan şekillerde, göz temasını kaçırarak, kendini izole ederek bunu belli eder. Verdikleri işaretlere çok dikkat etmek lazım! Çocuğa haber verirken de hareketlerine dikkat etmek gerekiyor. Zorlandıkları, duymak istemedikleri noktaları gözlemlemeli ve durmak gerekli. Depremi anlatırken, ‘Deprem yüzünden evler yıkılıyor’ dememeli. Çaresizlik hissini vermemeli çocuklara. Güvende hissetmeleri için bizim kontrolümüz altında olan şeyler olduğunu hissettirmeliyiz. Depremlerin öngörülebildiğini anlatabiliriz: ‘Teknoloji çok ilerledi. Uzayı görebiliyoruz. Yerin altını da gözlemleyebiliyoruz. Biz bunlara karşı tedbir alabilme konusunda her geçen gün daha iyi oluyoruz. Yaşadığımız yerleri seçebiliyoruz, depremden korunmayı öğrenebiliriz. Elimizde olan şeyler de var’ gibi açıklayabiliriz. Bu, çocuğu kandırmak değildir.

Nasıl ayağa kalkacağız

“Güvenlik algımız bozuldu”

Ecem Yılmaz daha önce, Elazığ depremi, Kastamonu Bozkurt sel felaketi, Kovid-19 pandemisi, İzmir ve Düzce depremlerinde sahada görev yapmış bir klinik psikolog. Yılmaz ile İskenderun’a doğru yola çıktığı sırada konuştuk.

Afet bölgesinde öncelikle ihtiyaçların tespit edildiğini ve EMDR Travma İyileştirme Derneği ile çalışarak ihtiyaç sahiplerine ulaştıklarını anlatan Klinik Psikolog Ecem Yılmaz, travma ve yas eğitimleri almadan sahada görev yapmanın mümkün ve doğru olmadığının altını çiziyor: “Bu durumlar için geliştirilmiş özel protokoller doğrultusunda çalışmalarımızı yürütüyoruz. Desteklerimiz sahada çalışan, afetten etkilenen, yakınlarını kaybeden herkesi kapsıyor. Depremden sonra oluşacak uykusuzluk, yeme bozuklukları, görüntülerin tekrar tekrar gözümüzün önüne gelmesi; öfke, suçluluk hepsi normal süreçler… Toplumsal olarak ikincil travmaya maruz kalıyoruz. Etkilerini  ilerleyen zamanda göreceğiz. Bu süreçte yapılacak destekler, sonrası için koruyucu özellik taşıyacak. EMDR Travma İyileştirme grubu olarak çalışmalarımızı hem sahada hem online olarak ilerleyen zamanlarda da yürüteceğiz. İhtiyaç duyan kişiler bizlere ulaşabilir.”

Afet bölgesinde olmayan ama durumu uzaktan izleyenlerin hissettiklerinin de normal olduğunu belirten Yılmaz, “Güvenlik algıımız bozuldu. Elinizden geldiğince güvenilir bölgelere maddi, manevi destek gönderin. Şokta olduğumuz için travmatik etkiler bedenlerimizde kilitlenmiş durumda. Bu etkiyi azaltmak için, evlerinde ve güvende olanların bol bol yürüyüş, bedeni esnetme hareketlerini tekrar etmelerini öneririm. Bu süreçte zihin hep negatifte kalmaya odaklı çalışır. Hepimizin birbirimize ihtiyacı var” diyor.