Pazar‘Lezbiyenlere ait dünyayı gösterdim’

‘Lezbiyenlere ait dünyayı gösterdim’

10.03.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Lezbiyenlikten din değiştirmeye kadar birçok el yakıcı konu içeren "Bella"nın yazarı "Anlatılan sizin hikayenizdir" diyor ve ekliyor: "Tabii benimki de."

‘Lezbiyenlere ait dünyayı gösterdim’

Stella Acıman: "Belki biraz edepsizce anlattım bunları ama birinin anlatması gerekiyordu"
‘Lezbiyenlere ait dünyayı gösterdim’

Lezbiyenlikten din değiştirmeye kadar birçok el yakıcı konu içeren "Bella"nın yazarı "Anlatılan sizin hikayenizdir" diyor ve ekliyor: "Tabii benimki de."

Ahmet Tulgar

Stella Acıman kendisini "Geç kalmış bir yazar" olarak tanımlıyor. "Bella" ise aceleci bir roman. Türkiye’de lezbiyen olmak, Yahudi olmak, din değiştirmek, dönme olmak, tarikat üyesi olmak gibi birçok el yakıcı konuya pervasızca ve hızla el atıyor.
Pazartesi günü Om Yayınları’ndan piyasaya çıkacak olan "Bella" azınlık romanlarının düştüğü bir hataya düşmemiş. İçinden çıktığı cinsel azınlığı da dinsel azınlığı da ne idealize ediyor ne de ihbar. Stella Acıman’ın dediği gibi: "Bunlar zaten gerçek, hayatın gerçekleri. Ben sadece bunları gösterdim."
49 yaşında dul ve çocuklu bir işkadınıyken uzun zamandır yapmak istediği bir işe, bir kitap yazmaya soyunan Stella Acıman şimdi müstakbel okurlarından şunu unutmamalarını istiyor: "Bella,
Stella değil. Bu kitapta anlatılanları tek başıma üstlenemem. Anlatılan sizin hikayenizdir. Ama benim de hikayemdir.
Ona göre okuyun."

Bu kitap 2000’li yılların "Kadının Adı Yok"u mu?
Evet, yazarken bunu düşünmüştüm. Kitap yayımlanmadan önce okuyanlardan, etraftan da bu çeşit tepkiler geldi, "Yeni bir Duygu Asena mı çıkıyor?" diye.

Galiba iki kitap arasındaki en önemli benzerlik, ikisinin de kadın bakış açısıyla yazılmış olsa da, erkek odaklı kitaplar olmaları. "Bella"da da bütün musibetlerin başlatıcısı olarak erken boşalan bir erkek gösteriliyor. Kadın kahraman Bella neredeyse bu yüzden lezbiyen oluyor.
Ben sürekli okuyan biriyim, belli şeyleri araştırdım. Herhalde Türk kadınının ve erkeğinin en büyük sorunlarından biri bu, yani erken boşalma. Konuştuğum kadınların ve erkeklerin çoğu bu sorundan söz ediyor.

Kadın kadına cinsel ilişkiyi de anlatan biri olarak sizce de erkeklik organının işlevi bu kadar önemli midir? Marcuse’ün dediği gibi insan bütün bedenini erojen, uyarılabilir hale getiremez mi?
Benim kitabımın iddiası cinsiyetler arasında sınır olmadığıdır. Bir kadın bir erkekle de birlikte olabilir, bir kadınla da. Bu aynen erkekler için de geçerlidir. Şimdi bunu söylediğime göre, erkeklik organının dışarıda bırakıldığı bir cinselliğin mümkün olduğu kanısındayım herhalde. Ben organlardan çok duyguların önemli olduğuna inanıyorum. Benim kitabım da cinsellikten çok söz ediyor gibi görünse de aslında sevgiden söz ediyor.

Eğer kocası Dario’nun erken boşalma sorunu olmasa Bella lezbiyen olmaz mıydı?
Bella’nın evlilik ilişkisinde olay salt cinsellik değil. Bella’yı asıl üzen Dario’nun, yani beraber olduğu ilk erkeğin ona sürekli yalan söylemesi. Ama tabii ki orgazm çok önemli, Bella kocasıyla yatarken orgazm olsaydı, belki de bir arayışa girmezdi. Orgazm evliliğin temel meselelerinden biri. Etrafımda bazı çiftler görüyorum, aralarında sevgi, saygı kalmamış ama çok iyi bir cinsel hayatları olduğu için bu evliliği sürdürüyorlar.

Ya, neden erkek eşcinselliğiyle kadın eşcinselliğine bakış bu kadar farklı? Kitaplarda, filmlerde erkekler ta başından eşcinsel oluyorlar da, kadınlar ancak muhatap oldukları erkek onlara yetmediği için, erkeğin beceriksizliğinden ötürü eşcinsel oluyorlar. Yani burada bile kadın tercihini kendisi yapamıyor.
Şimdi bir kere şurada anlaşalım, Ahmet. Kitap bir lezbiyen kitabı değil, kitap bir biseksüel kitabı. Bir kadın kitabı. Bella erkeklerden darbeler yemiş. Kocası onu seviyor ama ona seksi veremiyor. Daha sonra bir başka erkekle, çocukluk aşkıyla beraber oluyor. Onda da seksi buluyor ama sevgiyi bulamıyor. O yüzden de kadınlara yöneliyor.

Erkek eşcinseller kadınları suçlamıyor cinsel tercihlerinden ötürü ama lezbiyenler erkekleri suçluyor. "Bakın biz erkeklerle ilişkiyi iyi niyetle denedik ama olmadı" diyorlar. Kitapta da aynısı oluyor.
Ben de işte tam da bu yüzden bu kitaba yöneldim. Erkek eşcinselliği artık Türkiye’de o kadar da tabu değil. Ama kadın eşcinselliği Türkiye için hâlâ bir tabu. Bu yüzden belki de lezbiyenler sorumluluğu üstlerinden atmak istiyorlar. Ben Türkiye’de lezbiyenlere ait bir dünya olduğunu göstermek istedim. Belki bunu biraz edepsizce yaptım, kabul ediyorum ama birisinin yapması gerekiyordu.

"Lezbiyenler gay’lere göre daha çok gizleniyorlar"
Türkiye’de lezbiyenlik yaygın mı?
Ne kadar yaygın bilmiyorum çünkü erkek eşcinsellere göre daha fazla gizleniyorlar. Bazıları ekonomik özgürlükleri olmadığından, bazıları erkekler kadar cesur olmadıkları için açığa çıkmıyorlar. Ama sanırım asıl neden şu: Kadınlar çok fazla ne istediklerini bilmiyorlar. Bella da karar veremiyor ve biseksüel bir hayat sürdürerek sevgiyi arıyor. Sevgiyi erkekte bulsa erkeğe gidecek, kadında bulsa kadına gidecek.

Sizinle kitabın kahramanı arasında benzerlikler söz konusu. Okur bu kitabı bir otobiyografi olarak algılayacak. Çünkü siz okuru buna itecek yeteri kadar işaret koymuşsunuz kitaba. Öyle algılasınlar mı?
Her yazarda olduğu gibi tabii ki bu kitapta da benim deneyimlerim, yaşantılarım, birikimlerim yer alıyor.
Ama sonuçta bu bir roman. Kemal Tahir’in dediği gibi "Bu romanın gerçeği", benim değil. Şimdi okur ne istiyorsa onu konduracak bana. Ama ben şunu istiyorum: Ben Türkiye’de doğmuş, büyümüş, gayrimüslim bir azınlık
mensubu olarak bugüne kadar kağıda dökülmemiş bir şeyleri yazdım. Bunlar benim gözlemlerim de olabilir, ben de olabilirim. Yoruma açık. Ben bu yorumlara mani olamam. Ama benim ailem, akrabalarım bunun bir roman olduğunu,
bu romanın ne kadar içinde, ne kadar dışında olduklarını çok iyi biliyorlar. Bu yüzden bana tepki göstermeyeceklerdir. Çünkü Bella, Stella değil.

Azınlık edebiyatçıları genellikle içinden geldikleri topluluğu nostaljik bir bakış açısıyla, kaybolmaya yüz tutmuş bir renk olarak sunarlar. Siz ise bir Musevi olarak Türkiye’deki Musevi toplumuna eleştirel bir gözle bakıyorsunuz. Dışlanmaktan çekinmiyor musunuz?
Eleştiri derken neyi kastediyorsunuz?

"Salt benim hikayem olsa cesurca savunurdum"
Mesela Musevi cemaatinin para ile ilişkisini çok sık vurguluyorsunuz. Hatta Bella bile aşık olduğu ilk kadını fabrikasına ortak yapıp satın almış oluyor.
Ama parayla bu türden bir ilişki Türk toplumunda da söz konusu. Evet, Yahudilerde biraz daha bariz olarak ortada. Bunu da kabul ediyorum. Ve bir Yahudi olarak geçmişimde, ailemde, akrabalarımda gördüğüm şeyleri yazıyorum. Bu yüzden Yahudi topluluğu beni dışlayacaksa dışlayabilir. Bu tür bir korkum olmadı yazarken. Çünkü bunlar gerçek.

Peki, siz Musevi cemaatine bağlı hissediyor musunuz kendinizi?
Ben Türk, özellikle de Müslüman kültürüyle yetişmiş bir Yahudiyim. Yahudiliğimle de son derece mutluyum.
En ufak bir şikayetim yok. Ama bu demek değildir ki, gördüğüm ve kabul etmediğim birtakım olayları yazmayacağım.

Bella’nın kocasının, Dario’nun Müslüman olup Mustafa adını alması, tarikata katılması, bu tür şeyler sık oluyor mu Museviler arasında?
İşte mesela buradan bile benim sadece Yahudiliği yermediğim ortaya çıkıyor. Çünkü aynı zamanda Müslüman tarikatların da tefecilik yaptığını yazıyorum. Sorunuza gelince: Çok sık oluyor mu bilmiyorum ama benim çok yakın bir arkadaşımın kocası Müslüman oldu. Yahudi olarak biz o zaman bu meseleyi sorguladık. Çok sık olan şu: Son yıllarda, 80 sonrasında Yahudiler çocuklarına çok sık Türk ismi veriyorlar. Kitapta da bu söz konusu. Bunu birtakım bürokratik işlerde zorluklarla karşılaşmamak için yapıyorlar sanırım.
Bir de 80’li yıllardan sonra Yahudi toplumunun gençlerinin başka dinlerden insanlarla evlenmesi de kolaylaştı. Benim kitabım da Türk Yahudi cemaatinin bu tür bir açılım dönemine denk geldi.

Bella’nın bir Leh Yahudisi, kocasının ise bir Sefarad olduğu çok sık vurgulanıyor kitapta. Ve Bella kocasını bu yüzden küçümsüyor. Bu tür bir statü farklılığı, bir sınıfsal fark söz konusu mudur Eşkenazlarla Sefaradlar arasında?
Evet, bayağı bir çatışma söz konusu bu iki grup arasında. Evet, Leh Yahudileri, yani Eşkenazlar Sefaradları küçümser.

Bu sınıfsal üstünlüğü yüzünden mi Bella kadınları satın alabileceğini sanıyor?
Hayır, bu vurgulama, bir ilişki kadınla erkek arasında da olsa, kadınla kadın arasında da olsa, erkekle erkek arasında da olsa, dünyanın aynı dünya olduğunu, bütün ilişkileri paranın belirlediğini gösteriyor. Bella’nın kocasıyla da para sorunları oluyor, sevgilisi Selin’le de. Ama şunu da söylemeliyim ki, kadın kadına ilişkiler yine de diğer ilişkilere göre paranın etki alanına daha az girmiş durumda henüz.

Bu kitabı yazarken yazmanın şehvetine fazla kapıldığınızı düşündüğünüz, frene basmak istediğiniz oldu mu?
Hayır. Bilgisayarın başına oturup ilk tuşa bastıktan sonra da bir daha geriye dönüp bakmadım. Çünkü yazdıklarım gerçekti, hayatın gerçekleriydi, ben sadece bu gerçekleri göstermeye çalıştım.

Yani, "Anlatılan sizin hikayenizdir, ona göre" mi diyorsunuz okurlara?
Evet, bu sizin hikayeniz ya, hepimizin hikayesi. Benim de hikayem tabii ki. Ama dediğim gibi sizlerin de hikayesi, Ayşe’lerin, Fatma’ların, ne bileyim ben, Jak’ların, onların da hikayesi. Salt benim hikayem olsaydı, ben bunu yazıyorsam, arkasında duracak kadar da güçlüyüm. Ama değil, tek başıma üzerime alamam, bu hepimizin hikayesi.

"Kadın kadına ilişkide de şiddet yaşanıyor"
Bu kitap, bu konular size politik bilinç kazandırdı mı?
Ben feministim. Ben hep feministim. Ama yanlış anlaşılmasın, erkek düşmanı değilim. Erkekleri de severim.

Lezbiyenlik feminist bir bilinç, politik bir bilinç kazandırıyor mu kadınlara sizce?
Hayır, sanmıyorum. Ben birçok lezbiyen tanıyorum, sevgilisine bir erkeğin davrandığı gibi davranıyor. Aynı şiddet ilişkileri, aynı erkek egemen ideoloji kadın kadına ilişkide de bulunuyor.

Bir erkek karısının kendisini bir erkekle aldatmasına mı daha şiddetli tepki gösterir, bir kadınla aldatmasına mı?
Benim gözlemlerime göre erkekler karılarının kendilerini bir kadınla aldatmasına daha kolay tahammül ediyorlar, daha kolay hazmediyorlar.

Susuyorlar mı yani?
Hayır, önce karılarını suçluyorlar, sonra kendilerini sorguluyorlar. Ve o andan itibaren çok iyi sevgililere dönüşüyorlar. Fakat kadın için artık iş işten geçmiş oluyor. Ayrılık safhasına gelindiğinde de erkek o güne kadar söylemediği şeyi söylüyor kadına. "Sen zaten lezbiyensin" diyor. Ama tabii lezbiyen ilişkilerden sonra kocasına dönen çok fazla kadın da oluyor.

Erkek eşcinseller kendilerine bir alt kültür kurmuşlardır Türkiye’de. Gittikleri yerler bellidir. Lezbiyenlerin de bu tür mekanları bulunuyor mu?
Kadın eşcinseller de erkek eşcinsellerin gittikleri yerlere gidiyorlar. Ve oralara meraktan ya da eşcinsel erkekleri sevdikleri için, gay dostu oldukları için gittiklerini söylüyor. Halbuki çoğu lezbiyen ama lezbiyen olduklarının bilinmesini istemiyorlar.

Siz nasıl bir çevrede yetiştiniz?
Burjuva bir çevrede doğdum, burjuva kültürü aldım. Tekstil işi yaptım. Zihni Bar’ı işlettim. Radyoculuk yaptım. Piyano çaldım.




PAZAR