PazarKüstü, oynamıyor...

Küstü, oynamıyor...

08.12.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Fotoğrafçı Naz Köktentürk, Tarlabaşı’nın son demlerinin fotoğraflarını çekti. “Küstüm, Oynamıyorum” isimli sergi 28 Şubat’a kadar Kadir Has Üniversitesi’ndeki Rezan Has Müzesi’nde görülebilir

Küstü, oynamıyor...

Ben bir adama küstüm. Küsmek de değil de... O sırada çektiğim bir fotoğrafın altına ‘Küstüm, oynamıyorum’ yazıp ona yollamak geldi içimden o an. Sonra bir süredir çektiğim bütün Tarlabaşı fotoğraflarını böyle anlatmak istediğimi fark ettim. Çamaşırlar iplerine, çaylar tepsilerine, ayyaşlar şişelere, evsizler kaldırımlara, Çingeneler pembesine, Kürtler allı yeşiline, Ermeniler topiğine, Rumlar sirtakiye, lubunya peruğuna, Naciye saksısına, çalgıcılar sazlarına, keman darbukaya, deliler kendilerine, mahalle kentine, kent ‘Rant Çıkmazı’na... Alayımız küsmüştük çünkü!” Fotoğrafçı Naz Köktentürk böyle anlatıyor sergisi “Küstüm, Oynamıyorum”un hikayesini. Tarlabaşı’nın son demlerinin fotoğraflarından oluşan sergi 28 Şubat’a kadar Kadir Has Üniversitesi’ndeki Rezan Has Müzesi’nde. Şimdilerde de Afganistan’da geçen bir projeyle ilgilenen Köktentürk, “Afganistan ya da Tarlabaşı, benim için bir farkı yok, insan aynı insan” diyor. Sanatçıyla Tarlabaşı’nda
geçirdiği altı yılı konuşmak
üzere mahallede buluştuk, bir veda turu attık.

Nasıl oluştu bu proje fikri?

Bir yakınımı kaybetmiş, acıdan fotoğraf çekemez durumdaydım. Bir fotoğrafçı arkadaşım, “Ölümü çek” dedi. Ben de bunun üzerine travesti ve transeksüelleri çekmeye karar verdim. Çünkü onlar bir anlamda kendilerini öldürüp sonra zümrüdüanka gibi yeniden yaratıyorlar. Hâlâ da devam ediyorum o projeye. Fotoğrafını çektiklerim arasında Tarlabaşı’nda yaşayanlar vardı, bir yandan da burayı çekeyim, arşivimde bulunsun dedim.

Haberin Devamı

“Tarlabaşı zaten kabuk değiştirecekti”

O zaman yıkım başlamamıştı değil mi?

Başlamamıştı. Mahalleli de hiç rahatsız olmuyordu, “Bu deli de bunların arkadaşı işte” gözüyle bakıyorlardı. Yıkım lafı çıkınca fotoğrafçılar buraya akın etti. O zaman insanlar da rahatsız olmaya başladı.

Yıkıma dair hatırladığınız ilk şey ne?

Köftecinin çığlıkları. Karar eline ulaşınca “Ne olacağız biz?” diye haykırmıştı.

Ne düşünüyorsunuz Tarlabaşı projesiyle ilgili?

Dünyanın bütün şehirlerinde paralel iki hayat vardır. O hayatlardan biri de underground hayattır. Bu insanlar bir yerde yaşayacak çünkü. “Yok ol!” deyince yok olmuyorlar. Şehirler kendiliğinden değişir. Bu proje olmasaydı Tarlabaşı zaten kendiliğinden kabuk değiştirecekti. Değiştirmeye başlamıştı da... Ama şimdi bu proje şehrin farklı farklı yerlerine saçtı bu insanları. Orada bir kültür yok oldu. Geleneksel müzik yapılan, konsomatrislerin olduğu barlar gitti, minimüzikhol gitti mesela. Duvarları leopar deseniyle kaplı başka bar var mı?

Haberin Devamı

Tarlabaşı eskiden tehlikeli bir yer değildi, artık öyle diyorsunuz...

Evet çünkü mahalleli gitti. Simalar değişti. O yıkıntıların içine dışarıdan başka insanlar geldi. Eskiden de uyuşturucu, fuhuş vardı ama bir mahalle hayatı da vardı. Şimdi o kalmadı.

“Lubunyalık ruhunda var”

Orada doğup büyümemiş biri olarak aralarına karışmanız zor oldu mu?

Tanımadıkları insanlara başta bir “Niye geldin?” tavrı oluyor. Ama sen samimiysen en tehlikeli denilen yerde bile sorun çıkmıyor. Beni de belki deli olduğum için aralarına aldılar. Hayatın içine kabul edilmeyen ve kendi de o hayatı kabul etmeyen bazı ruhlar var dünya üstünde. Ben de herhalde onlardan biriyim. Böyle olan ruhlar bir şekilde birbirini buluyor. Bir gün bir transeksüel arkadaşıma “Ölürsem lubunya (transseksüel ve travestilerin kendilerine verdikleri isim) cennetine gelmek istiyorum” dedim. “Lubunyalık ruhunda var senin” dedi. Haklı, fiziken lubunya olmam mümkün değil belki ama ruhum öyle hakikaten. Bir şey yaparım, “Tuttu yine lubunyalığın” derler.

Haberin Devamı

Küstü, oynamıyor...

“Zaten çoğunlukla siyah-beyaz film kullanıyorum ben. Siyah-beyazın uyandırdığı duygunun bu projeyle de uyum sağlayacağını düşündüm.”

“Beni burada öldürse de ben bu kareyi çekeceğim”

Çekimler sırasında en çok zorlandığınız ve en çok eğlendiğiniz anlar hangileriydi?

Bir keresinde bir kare için çöplerin üstündeyim, ayağımda terlik... Arkadaşım da erketede (nöbet tutuyor), bir an geldi, bana “Kaç” dedi. Madde almış biri yaklaşıyormuş. Öyle durumlarda hemen tanıyabileceği birilerinin arkadaşı olduğumu söylüyorum. O an sadece “Beni burada öldürse de ben bu kareyi çekeceğim” dedim içimden. Fotoğrafı çektim, oradan o terliklerle atladım ve kaçtım... Eğlendiğimiz an çoktu. Kızlara gelen müşterilerden bana da “Gidelim mi?” diyen oluyor, kızlar da kızıyor, gülmeye başlıyoruz. Ya da bara gidiyoruz, kızların arkadaşlarından biri “Sen ne zamandır bu iştesin?” diye soruyor. Oysa ayağımda trekking pabuçları, altımda kargo pantolon, üstümde bol bir kazak...

Sizi en çok etkileyen olay hangisiydi?

Bir gün kızlarlayken, müşteri bekleyen bir başka kız benimle kavga etmeye çalıştı. Tanıyorum, çok da iyi kızdır aslında... Ben de açıklamaya çalıştım “Bak biliyorsun, ben ‘Küstüm’ diye bir proje yapıyorum, onun için buradayım” diye... Projenin adı onu o an çok etkiledi ve “Küstüm, küstüm...” diye bağırmaya ve ağlamaya başladı. O gencecik kadının hayatta bir şeylere bu kadar küsmüş olması beni çok etkiledi. Biz de orada oturduk ve ağlaştık.